Ormanın kuytularında boğuk uğultularla yol alan kana susamış kurtlar, teskin eden ninniler, ölgün ezgiler, kara talihe karşı her an tetikte beklemeyi öğütleyen soluksuz fısıltılar, doğum sancısı çekerken etrafa vanilya ve toprak kokuları yayan kadınlar, kesilen parmaklar, koruyucu gölgeler ve atadan kalma bir mavnayı karanlık nehir sularından koparan, toprağa kök salmaya yazgılı bir aile…
Sylvie Germain Gecelerin Kitabı’nda büyü ile gerçeğin, puslu bir geceyle günlük güneşlik bir tarlanın, tatlı hayallerle kopkoyu kâbusların kesiştiği yerde, kanla, ruhla ve sol gözlerindeki altın rengi ışıltıyla birbirine bağlanmış Péniel ailesinin hüzünlü ve efsunlu hikâyesini anlatmaya koyuluyor. Onulmaz denen yaralar iyileşmeye, toprak yeşermeye ve nehirler yatışmaya niyetliyken savaş, boğucu dumanı, dikenli telleri ve toplama kamplarıyla yollara pusu kuruyor; inançsızlık müzminleşiyor, büyü bozuluyor, bedenler cerahatle yükleniyor.
Karanlık sularda ağır ağır yol alanları, geceyi, yıldızları, alacakaranlığı huşu içinde izleyenleri ve günün ilk ışıklarıyla karaya ayak basmayı umut edenleri büyülü gerçekçiliğin kollarına usulca bırakan bir kurmaca…
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ GECE: SUYUN GECESİ………………………………….. 13
İKİNCİ GECE: TOPRAĞIN GECESİ……………………………… 55
ÜÇÜNCÜ GECE: GÜLLERİN GECESİ ……………………….. 101
DÖRDÜNCÜ GECE: KANIN GECESİ………………………… 161
BEŞİNCİ GECE: KÜLLERİN GECESİ………………………….. 223
GECE KARANLIK GECE ……………………………………………. 279
“Bir eylül akşamı anasının çığlığıyla
onun çocukluğunu aldı gece,
kül, tuz ve de kan tadıyla girip yüreğine,
yaşamından geçerek çağdan çağa,
onu bırakmadı bir daha – ve adını anarak
öykü boyunca, ters yönde.”
Onu ele geçiren, korku ve bekleyişle yaşam boyu belleğine işkence eden o gece, benliğine işleyip kök salan, tüm varlığında savaşı başlatan o çığlık, çok daha uzaklardan geliyordu.
Atalarının engin denizler gecesi, kuşaktan kuşağa tüm soyunun dünyaya geldiği, yitip gittiği, yaşadığı, sevdiği, savaştığı, kanını döktüğü ve uzanıp yattığı gece. Hepsi de çığlık atmışlardı. Ve susmuşlardı.
O çığlık da çok uzaklardan, anasının çıldırmasından çok daha eski zamanlardan geliyordu ona. Zamanın derinliklerinden gelen, çoğullaşmış, bireyden öte bir çığlığın durmadan yinelenen, hep yol alan, gürül gürül yankılanmasıydı bu.
Çığlık ve gece onu çocukluğundan koparmış, soy zincirinden ayırmış, yalnızlığa atmıştı. Ama yine böyle bağlanmıştı kendi soyundan olanlara ayrılmaz biçimde.
Gecenin ve çığlığın kaynaşmış ağızları, bir anlık yitişin o müthiş ürperişiyle, dünyanın kuruluşundan bile eski bir başka geceyi ve çığlık-ötesi bir başka çığlığı çağrıştıran ürperişle yüzlerde enlemesine açılmış birer yara.
Dünyanın varoluşuna yön veren zaman-dışı gece ve sayfalarını rüzgârla ateşin karıştırdığı, etten kocaman bir kitap gibi insanlık tarihini başlatan, duyulmamış sessizlikte bir çığlık.
“Amber-Gece” diye anılan, gecenin geceyarısında savaşmaya adanmış Charles-Victor Péniel.
I. SUYUN GECESİ
Daha o zamanlar Pénieller tatlı-su insanlarıydı. Kanalların hemen hemen durağan akışında, göğün griliğinin düzleştirdiği bir dünyanın yatay çizgisinde yaşarlardı; ve sessizliğe gömülü. Yeryüzü onlar için, kayıkların yedekte çekildiği patikaların uzandığı, kızılağaç, söğüt, kayınağacı ve akkavak dizili kıyılardı yalnızca. Çevrelerinde kara, sonsuz bir sabırla dolu bekleyiş içinde göğe açılmış bir elayası gibi, alabildiğine düz, uzayıp gidiyordu. Yürekleri de öyle gergindi, karanlık ve dayanma gücüyle dolu.
Toprak değişmez ufuktu karşılarında, görüş çizgisinden kayıp giden, gökyüzü seviyesinde durmadan gerileyen, yüreklerine hep değip geçen, ama onları kendine bağlayamayan ülke. Arazi, uçsuz bucaksız tımar tarlalarından, ormanlardan, sisin ve yağmur sularının sütümsü birikintilerinde ıslanan bataklıklardan ve ovalardan oluşuyordu; alabildiğine uzak ve bildik, kendi haline bırakılmış bu görünümlerin ortasında ağır akışlı nehirlerin sularının birbirine dala çıka işledikleri nakışta, daha da ağır ağır yazılırdı insanların yazgıları.
Yanaştıkları iskelelerde karşılaştıkları kara insanlarının verdikleri haberlerden öğrendikleri kadarıydı kentlere dair bildikleri; onların adlarını, efsanelerini, pazar ve bayram günlerini bilirlerdi.
Kentleri siluetleriyle tanırlardı, sürekli değişen bir gökyüzü ve ışık zemini üstünde gerçekdışı kabartma resimler gibi kabataslak çizgileriyle beliren, keten, buğday, sümbül, anız ve şerbetçiotu tarlaları üstünde yükselen kentler. Madencilik, dokuma ya da el sanatları ve ticaretle uğraşan, uzaklarda, denizden kopup gelen rüzgâra karşı sakınımsızca dikilen çankuleleri ve burçlarıyla tarihin ve de Tanrı’nın önünde ağırbaşlı ve çalışkan insanların yeri olduklarını anlatan kentler. Yürekleri de öyle, dobra dobra ortaya konmuştu, zamanın sonsuzluğunda.
Tanıdıkları kimseler ise, bentlerde, kanal setlerinde ve barınaklarda karşılaştıkları kişilerdi yalnızca; bu kimselerle anlaşmaları, gereksinim nedeniyle ve kullanıla kullanıla düzleşmiş, basit, çoğu kez sese dönüşmüş sözcüklerle olurdu. Suyun, mavnanın, kömürün, rüzgârın ve kendi yaşamlarının düzeyinde oluşturulmuş sözcüklerdi bunlar.
Kendilerine dair bildikleri neyse insanlara dair bildikleri de oydu; günışığında kalan haşin ve katı görünümlü yüzleri ve bedenleri, gölge vurulmuş ve bilinmez yanlarıyla karşıt açı oluşturuyordu. Birbirleriyle pek konuşmazlardı, hele kendi kendileriyle hiç konuşmazlardı, öyle ki ağızlarından çıkan her söz, çok derin bir sessizlikte uyumsuz yankılarla çınlardı. Buna karşın gökyüzündeki aydınlanmaları ve kararmaları, rüzgârın ve yağmur damlacıklarının çeşitli huylarını, toprağın kokularını ve yıldızların temposunu herkesten iyi onlar bilirdi.
Tatlı-su insanları birbirlerini kendi adlarıyla değil de teknelerinin adıyla çağırmaktan hoşlanırlardı. La Justine’ler, AzizEloi’lar, Özgürlük’ler, Tatlı-Sevgili’ler ya da Akşam-Duası’giller, Kırlangıç’lar, Marie-Rose’lar, Flandre-As’ları, Müjde’ler, Mayıs-Gülleri gibi. Pénieller’e ise Tanrı-Korur’lar deniyordu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıGecelerin Kitabı
- Sayfa Sayısı288
- YazarSylvie Germain
- ISBN9786257370561
- Boyutlar, Kapak13,5*21 cm, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bir Zamanlar Çok Uzaklarda ~ William Henry Hudson
Bir Zamanlar Çok Uzaklarda
William Henry Hudson
Bir Zamanlar Çok Uzaklarda, siyasi nedenlerden dolayı Caracas'tan kaçan ve kendisini Guyana'nın balta girmemiş meçhul ormanlarında bulan genç ve zengin Venezüelalı Abel'in, modern hayattan, onun tüm bağlarından kaçışının ve özgürlüğü keşfetmesinin hikâyesidir. Hudson'ı okumak ve onun hikâye anlatılıcığı ile tanışmak başlı başına bir keşif. Muazzam anlatımı, Venezüela yağmur ormanları ve yerli halkları hakkındaki eşsiz betimlemeleriyle unutulmayacak sinematografikbir roman Bir Zamanlar Çok Uzaklarda.
- Senden Bana Kalan (Descendants) ~ Kaui Hart Hemmingis
Senden Bana Kalan (Descendants)
Kaui Hart Hemmingis
2 DALDA ALTIN KÜRE ÖDÜLÜ 2012 5 DALDA OSCAR ADAYI 2012 * Eğleniyormuş gibi görünmek zorundaydık; fakat bir gün gerçekten eğlenecektik. Çözüme, çözülmeye giden...
- Kaygı Veren Dostluklar ~ Carlos Fuentes
Kaygı Veren Dostluklar
Carlos Fuentes
Meksika’nın en saygın yazarlarından Carlos Fuentes, altı öyküden oluşan Kaygı Veren Dostluklar ile yaşam ve ölüm denen iki değişmezin arasında sıkışıp kalan varlıkların; hayaletler,...