Yerüstünde önü alınamayan yangınlar, hava kirliliği alarmları, benzeri görülmemiş kuraklıklar, makinelere sıkışan kâğıtlar, öğretmen grevleri, ayaklanmalar, devrimler, dayanılmaz derecelere yükselen rekor sıcaklıkla geçen yazlar varken aşağıda, havuzda sıcaklık hep yirmi yedi gibi tatlı bir derecede seyrediyor.”
Yüzücüler, havuz rutinleri (yavaş, orta ve hızlı kulvarcılar) haricinde birbirleri için bilinmezler. Her biri, kaçışı kulaç atmakta bulduğu için orada. Ama havuzun dibinde bir çatlağın belirmesiyle, rahatın ve huzurun olmadığı acımasız bir dünyaya sürülüyorlar.
YER ALTI HAVUZU
Havuz yerlatının havuzu avuz, yeraltının derinliklerinde, şehrimizi dolaşan sokakların metrelerce altındaki kocaman oyuğun içinde. Bazılarımız buraya yaralı olduğumuz, şifa aradığımız için geliyoruz. Sırt ağrılarımız var; taban düşüklüğümüz, paramparça hayallerimiz, kırık kalplerimiz, kaygılarımız, melankolimiz ve anhedonimiz* var. Bilindik yerüstü illetleri. Bazılarımız yakındaki üniversitede çalışıyor; öğlen molasını aşağıda, suda, meslektaşların bakışları ve ekranlardan yansıyan yakıcı ışıkların uzağında geçirmeyi yeğliyoruz. Bazılarımız, karadaki hüsran dolu evliliklerimizden bir saatliğine de olsa kaçmaya çalışıyoruz. Çoğumuz yakın semtlerde oturuyor ve sadece yüzmeyi seviyoruz.
Birimiz; demansın ilk evrelerini yaşayan laboratuvar teknisyeni Alice, kendini bildi bileli geldiği için burada. Dolabının şifresini, havluyu bıraktığı yeri hatırlamasa bile suya girdiği anda ne yapacağını biliyor. Kulaçları uzun ve seri, bacakları güçlü, zihni açık. “Yukarıda,” diyor, “bildiğiniz ihtiyar teyzelerden biriyim ama burada, havuzda her şeyimle benim.”
Havuzda çoğu gün dertleri karada bırakmayı beceriyoruz. Başarısız ressamlar, zarif bir kurbağalama yüzücüye dönüşüyor. Kadro alamamış profesörler, köpekbalığı gibi nefes kesen bir hızla suyu yararak ilerliyor. Yeni boşanmış “halkla ilişkiler” müdürü, yüzme köpüğünü sımsıkı kavrayıp suya fütursuzca tekmeler savuruyor. İşten çıkarılmış reklamcı adam, açık mavi tavandaki bulutlara dalmış susamuru gibi sırtüstü süzülürken, sabahtan beri ilk kez hiçbir şey düşünmüyor. Unut, ne varsa. Evhamlılar evhamı bırakıyor. Yaslı dullar kederden kurtuluyor. Yerüstünde bir türlü ritmini yakalayamamış işsiz aktörler, aşina ortamlarında, hızlı kulvarda nihayet zorlanmadan, uçarcasına süzülüyor.
İşte vardım, başardım! Böyle böyle kısacık bir perde arasında da olsa, şu dünyada kendimizi evimizde hissediyoruz. Bozuk moraller düzeliyor, tikler kayboluyor, anılar canlanıyor, migrenler hafifliyor ve attığımız her kulaçla, aldığımız her mesafeyle birlikte kafamızda dönüp duran konuşmalar dinmeye başlıyor. Turlarımız bitince tazelenmiş, dengemizi bulmuş ve karada yeni bir güne daha göğüs germeye hazırlanmış halde, üstümüzden sular damlayarak kendimizi yukarı çekip havuzdan çıkıyoruz.
Yerüstünde önü alınamayan yangınlar, hava kirliliği alarmları, benzeri görülmemiş kuraklıklar, makinelere sıkışan kâğıtlar, öğretmen grevleri, ayaklanmalar, devrimler, dayanılmaz derecelere yükselen rekor sıcaklıkla geçen yazlar (Devasa “Isı Kubbesi” Batı Sahilinin Üstünden Kalkmıyor) varken aşağıda, havuzda sıcaklık hep yirmi yedi gibi tatlı bir derecede seyrediyor. Nem oranı yüzde altmış beş. Görüş açık. Kulvarlar düzenli ve sakin. Saatler sınırlı olsa da gereksinimlerimiz için yeterli. Bazılarımız sabah kalktıktan az sonra, omuzda temiz havlu, elde yüzücü gözlüğü, sekiz sularında yüzmeye hazır oluyoruz. Bazılarımız akşamüstüne doğru, işten sonra, hava hâlâ güneşli ve aydınlıkken geliyor, çıkışta gecenin karanlığına adım atıyoruz. Trafik azalmış, iş makineleri susmuş. Kuşların hepsi çekip gitmiş.
Bizse akşamın çöküşünden bir kez daha uzak kalmanın minnetini duyuyoruz. Günün, yalnızlığa katlanamadığım tek vakti. Bazılarımız dini bir görevi ifa edercesine haftada beş defa havuza geliyor ve tek bir günü sektirsek vicdan azabı çekiyoruz. Bazılarımız her pazartesi, çarşamba ve cuma öğleden sonraları buradayız. Birimiz kapanıştan yarım saat önce geliyor ve üstünü değiştirip havuza girene kadar, çıkış vakti gelip çatmış oluyor. Bir diğerimiz ölümcül Parkinson hastalığından mustarip ve sadece gelebildiği zamanlarda geliyor: Geldiysem bilin ki o gün gücüm kuvvetim yerindedir.
Havuzun dİle getİrİlmeyen kurallarına herkes riayet ediyor (Herkes kendinden sorumlu): Koşmak yok, bağırmak yok, çocuk yok. Sağdan gidiş kuralı geçerli (saatin aksi yönünde, siyah çizginin daima sağından). Yara bandı yok. Soyunma odasında (sıcak su ve sabunla) iki dakikalık zorunlu duşu almayan havuza giremiyor. Cildinde nedeni belirsiz bir döküntü ya da açık yarası olan havuza giremiyor (âdet görenlerimiz hariç). Üye olmayan, havuza giremiyor. Misafirlere (üye başına her defasında en fazla bir kişi olmak kaydıyla) izin var ama günlük cüzi bir ücret karşılığında. Bikiniye izin var ama teşvik yok. Bone zorunlu. Cep telefonu yasak. Havuz adabına her an uyulması bekleniyor. Temponuz yavaşsa kulvarın sonunda durup arkadaki yüzücünün geçmesine izin vermelisiniz. Birini geçmek istiyorsanız, ayağına bir kez dokunup uyarmalısınız.
Birine yanlışlıkla çarparsanız, bir şey olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Alice’e kibar davranmalısınız. Cankurtaranların sözünü daima dinlemelisiniz. Başınızı düzenli aralıklarla çevirmeli ve tabii, nefes almayı unutmamalısınız.
Yukarıda, “gerçek hayatlarımızda” bizler aşırı yiyiciyiz, başarı elde edemeyenleriz, köpek yürütücülüğü yapan, karşı cinsin giysilerini giyen, saplantıyla örgü ören (Son bir sıra daha, sonra tamam), gizli istifçi, önemsiz şair, eşinin peşinden şehre gelmiş, ikiz, vegan, “anne”, ikinci sınıf moda tasarımcısıyız, yabancı uyruklu kaçağız, rahibe, Danimarkalı, polis, televizyonda sadece polis rolünde oynayan aktör (“Memur Mahoney”), yeşil kart sahibi, Yılın En Başarılı Profesörü Ödülü’ne çifte aday, ulusal derece yapmış go oyuncusuyuz, George adında üç erkek (Podiatri uzmanı George, gözden düşmüş finansçının yeğeni George, eski yarı ortasıklet Altın Eldiven boksörü George), iki Rose (Rose ve öteki Rose), bir Ida, bir Alice, bir kendini önemsiz addeden kişi (Siz bana bakmayın), bir eski SDS* üyesi ve iki hüküm giymiş suçluyuz; ayrıca bağımlı, destekli, köstekli, gücenik, mevcut baskısı tükenmiş, şansı bitmiş (Galiba az önce enfeksiyon kaptım), durağan emlak kariyerinin sonuna gelmiş, uzatmalı ve çekişmeli boşanmanın ortasına varmış (Yedi yıl oldu), kısır kalmış, hayatının baharında, hep aynı noktada, telaşta, remisyonda, kemoterapinin üçüncü haftasında, derin ve amansız bir çaresizliğin içindeyiz (İnsan asla alışamıyor) ama aşağıda, havuzda, yalnızca üç şeyden biriyiz: hızlı kulvar, orta kulvar ya da yavaş kulvar yüzücüsü.
Hızlı kulvar yüzücülerİ havuzun alfalarıdır. Gergin, agresif ve kulaçlarında son derece özgüvenlilerdir. Mayolarıyla kusursuz görünürler. Hepsi anatomik olarak, su üstünde kalmayı kolaylaştırıcı etkisiyle fazladan yarım ila bir kilosu olan, mezomorf** vücutlu kişilerdir. Omuzları geniş, gövdeleri uzundur; kadın ve erkekler sayıca eşittir. Her ayak vuruşlarında su çalkalanır, köpürür. Önlerine çıkmamak en iyisidir. Onlar hem tempo hem de hız bahşedilmiş, doğuştan atlet yapılı kişilerdir ve suya ilişkin, diğerlerimizde olmayan tekinsiz bir sezgileri vardır.
Orta hız kulvarı yüzücülerİ, hızlı kulvardaki kardeşlerine kıyasla gözle görünür ölçüde rahattır. Her boy ve şekilden olanları vardır, mazide beslemiş olabilecekleri daha hızlı ve iyi bir kulvarda yüzme hayalini çoktan geride bırakmışlardır. Ne denli çabalasalar da başaramayacaklar ve bunun da farkındalardır. Yine de içlerinden birinin, kırk yılda bir de olsa, kadere baş kaldırabileceğine kanaat getirmişçesine ansızın azimle ayak çırpma, ani ve istemsizce kol ve bacak döndürme nöbetine tutulduğu görülür. Gelgelelim bacaklar çok geçmeden yorulur, kulaçlar giderek kısalır, dirsekler sarkar ve ciğerler yanmaya başlar. Bir iki tur sonra normal tempolarına dönerler. Kendi kendilerine, Elden gelen budur, derler. Sonra yine tatlı tatlı, kibarca (Biraz matrak geçtim sizinle canım!) yüzmeye devam ederler.
Su yürüyüşçülerinden, su jogging’cilerinden duyduğumuza göre yüzmenin (Tıpkı araba kullanmak gibi) yeni yeni öğrenildiği, denizle bağlantısız ve gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinden ziyarete gelmiş ekonomistlerden ve nadiren de rehabilitasyon hastalarından oluşur. Onlara karşı nazik olmak ve varsayımlarda bulunmamak gerekir. Pek çok farklı nedenle gelmiş olabilirler: artrit, siyatik, uykusuzluk, yepyeni bir titanyum kalça, bir ömür kuru toprağa basmaktan aşınmış ağrılı ayaklar. “Annem vaktinde ‘asla topuklu ayakkabı giyme,’ demişti.” Havuz onların korunağı, sığınağı, yeryüzünde acılarından kaçabildikleri tek yerdir; zira hastalıklarının etkisi ancak aşağıda, suda dinmeye başlar. Şu siyah çizgiyi gördüm mü, kendimi anında daha iyi hissediyorum.
Yerüstünde çoğumuz beceriksiz ve hantal, yıllar içinde ağırlaşmış insanlarız. Fazla kilolarımız artık yerleşmiş, salıvermişiz; göz kenarında kazayakları, araba camındaki çatlaklar misali sessiz ve amansızca yayılmaya yüz tutmuş. Buna karşılık aşağıda, havuzda, yenilenip gençliğimize döneriz. Kır saçlar lacivert bonelerin altında kaybolur. Çatık kaşlar gevşer. Topallamalar yok olur. Karadayken dizi ağrıyan, çaydanlık göbekli erkekler, parlak turuncu üzme kemerleriyle, durdukları yerde jogging yaparak zarafetle bir aşağı bir yukarı sıçrarlar. Altın çağını mazide bırakmış büyük beden kadınlar, likralı inceltici mayolarıyla yunuslar gibi parlak ve pürüzsüzce suda esnekleşir, çevikleşirler. Karınlar düzdür. Göğüsler çıkık. Çoktan yitip gitmiş bel kıvrımları yeniden belirir. İşte bak! En tombulumuz bile heybetli gövdesini kulvarda, haşmetli Kraliçe Mary gibi rahatlık ve özgüvenle taşır. Vücudum sanki suda süzülmek için yaratılmış! Karadayken normalde sarkıklığından yakınanlarımız (Şu yüzü gergin tutmak yıldan yıla zorlaşıyor) yan kulvardaki yüzücünün karartmalı buğulu gözlüğünün kıyısında belirip kaybolan bulanık bir şekilden ibaret olduğunu bilmenin verdiği güvenle, suda huzurla kayıp gider.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat
- Kitap AdıYüzücüler
- Sayfa Sayısı188
- YazarJulie Otsuka
- ISBN9786051982632
- Boyutlar, Kapak13,5x20,5 , Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2023