Trajedilerle bezeli hayatından ve gözünü savaşa açan Japon toplumunun ahvalinden damıttığı öykülerinde Dazai, gerek coğrafyasının klasikleşmiş sanat imgelerinden esinlenerek betimlediği manzaralar, gerekse Japon edebiyatının köklü geleneğinden beslendiği biçimsel oyunlar eşliğinde kara mizahı iyiden iyiye koyultuyor.
Hayatın her anında duyumsadığımız bir başınalığımızla bizi bir kez daha başbaşa bırakan bir yapıt…
İÇİNDEKİLER
Fuji Dağı’nın Yüz Manzarası ……………………………………………….7
8 Aralık………………………………………………………………………………35
Gün Doğmadan …………………………………………………………………51
Villon’un Karısı………………………………………………………………….67
Sonsöz………………………………………………………………………………101
Fuji Dağı’nın Yüz Manzarası
Fuji’nin doruğunun eğimi Hiroshige’nin2 çizimlerinde seksen beş derece. Bunchō’nun3 Fuji’si ise seksen dört derece kadar. Diğer yandan, askeriyenin ölçekli haritalarından doğu-batı ile kuzey-güney kesit çizimleri oluşturulduğunda tamamen farklı: Boylamasına doğu-batı doruk eğimi yüz yirmi dört derece oluyor. Kuzey-güney ise yüz on yedi derece. Sadece Hiroshige ya da Bunchō’nun çizimlerinde değil, çoğu resimde Fuji dar açıyla çiziliyor. Doruğu dar, yüksek ve sivri. Hokusai4 daha da ileri gitmiş, aynı doruk otuz dereceye düşmüş, neredeyse Eiffel Kulesi gibi bir Fuji resmetmiş.
Halbuki gerçek Fuji geniş mi geniş açılı, yavaşça yayılıyor. Doğu-batı kesiti yüz yirmi dört, kuzey-güney ise yüz on yedi derece. Asla ihtişamlı ve heybetli bir dağ değil. Mesela diyelim ben taa Hindistan’da ya da başka bir ülkede yaşıyorum. Oradayken birden bir kartal beni kaptı ve getirdi Japonya’ya, Numazu civarında, sahile pat diye bıraktı. Ve bir anda denizin diğer tarafında, bu dağı gördüm. Hani böyle bir şey olsaydı bile dağ bende büyük bir hayret yahut hayranlık uyandırmazdı sanırım. Yabancılar için “Nippon ülkesinin Fuji Yama’sı”, çok eskiden oluşmuş bir arzu objesi, bu nedenle de onların gözündewonderful.* Eğer böyle olmasaydı, yani böyle basmakalıp, bayağı şeyleri hiç bilmiyor olsalardı, bu dağ yalın, saf, önyargısız bir kalbi ne kadar etkileyebilirdi ki? İşte o zaman altı üstü alelade bir dağ olurdu. Bir kere, alçak bir dağ.
Eteklerinin genişçe yayılmasına karşın alçak. Etekleri bu kadar yer kaplayan bir dağın en azından bir buçuk kat daha yüksek olması gerekirdi. Şimdiye kadar sadece, Jukkoku-tōge Geçidi’nden gördüğüm Fuji yüksekti. İyiydi. Başlarda dağın doruğu bulutlardan gözükmüyordu. Dağın eteklerinin eğimine bakarak, doruk şuralarda bir yerde olmalı diye tahmin yürüttüm. Oraya da bir bulutu işaret koydum. O arada bulutlar dağıldı. Düşündüğüm yerde değildi. Benim aklımdan işaret koyduğum yerin iki katı yüksekliğinde, iyice yukarıda dağın mavi dorukları göründü.
Şaşırmaktan çok, sanki biri beni gıdıklamış gibi hissedip bir kahkaha patlattım. Yok artık! İnsan tam bir güven hissiyle temas ettiğinde ilk tepkisi böyle olurmuş, kendini tutamaz bir kahkaha salıverirmiş. Sanki bedenindeki tüm vidalar tamamen gevşemiş gibi, teşbihte hata olmaz derler, sanki kimononun kuşağı çözülmüş de ona gülüyormuşsun gibi bir his. “Sen bayım, sevgilinle buluştuğunda, karşılaştığınız an gülmeye başlarsa, tebrikler. Sakın nezaketsizliğe yorma bunu. Sevgilin seninle bir araya geldiğinde, sana tam anlamıyla güven duyabileceğini tüm vücudunda hissetti demektir bu sadece.”
Tokyo’da dairemin penceresinden görünen Fuji tam bir ıstırap. Kışları açık seçik görülüyor. Küçücük, bembeyaz bir üçgen, ufuktan belli belirsiz yükseliyor. İşte bu Fuji’nin… Hiçbir özelliği yok. Sanki Noel süsü bir şekerleme gibi. Üstelik sola yatmış,iç daraltıcı… Bir savaş gemisi kıç tarafından yavaş yavaş batıyormuş gibi gözüküyor. Üç sene önce kışın biri hiç beklemediğim bir itirafta bulunmuştu. Duyduklarım karşısında beynim durmuştu. O gece dairemin bir odasında tek başıma sünger gibi içtim. Sabaha kadar, gözümü bile kırpmadan içmeye devam ettim. Gün ağarırken küçük hacetimi gidermek için kalktım. Helanın tel gerilmiş, dörtgen penceresinden Fuji görünüyordu. Küçük, bembeyaz, sola eğilmiş doruğuyla o Fuji’yi unutamam.
Pencerenin altında, asfalt yolda, bir balıkçı bisikleti hızla geçti, homurdanma sesi kaldı ardında: “Oo, bu sabah Fuji pek net görünüyor ya! Of, bu ne kadar soğuk böyle!” Ben karanlık helada öylece ayakta kalakalmış, pencerenin teline elimi vura vura hüngür hüngür ağladım. Öyle bir hissi bir kez daha yaşamak istemem.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Japon Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıVillon'un Karısı
- Sayfa Sayısı112
- YazarOsamu Dazai
- ISBN9786256462120
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü ~ Aimee Bender
Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü
Aimee Bender
Bir gün, mutsuzluğu, acıları ve arzuları, en derindeki sırları görme yeteneğin olduğunu keşfetseydin… Bir gün, sana gülümseyen yüzlerin ardını görüp sana en yakın kişinin...
- Gökyüzü Dolu Şapka ~ Terry Pratchett
Gökyüzü Dolu Şapka
Terry Pratchett
“Ne zaman insan olacağını bilmezsen, ne zaman cadı olacağını da bilemezsin. Ve yoldan çıkmaktan korkarsan, hiçbir yere gidemezsin.” Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız...
- Bir İdam Mahkûmunun Son Günü ~ Victor Hugo
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Victor Hugo
Hugo, aydınlanmacı hümanizmin geleneğinde, suç ile ceza ilişkisinin insansız bir mıntıkada tartışılmasının anlamsızlığına işaret eder gibidir. Onun kişisi, hayat ile ölüm arasındaki dar sınır...