“Bütün yolculukların bir oyun ve hareket etmek fiiline endeksli bir macera olduğuna inanıyorsanız, gitmemenin de aynı dokuya sahip olduğunu keşfedersiniz kısa bir süre sonra. Gitmemek de bir oyundur aslında, içinde hareket etmek yerine durmak fiilini barındıran.” Çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarından Müge İplikçi, Transit Yolcular’da gitme ve kalma eylemi, yolculuk ve dolayısıyla yaşam yolculuğu gibi asli konuları kurguyla harmanlıyor. Kadın karakterlerin ön planda olduğu bu öykülerde sıradanın sınırlarını aşan, yazgılarından kaçmaya çalışan kadınları ele alırken, aynı zamanda bu ortak mücadeleden doğan dayanışmayı anlatıyor. Birbiriyle bağlantılı olan bu öyküler, mücadeleci kadınların kesişen ve iç içe geçen hayatlarını, tıpkı ayrılıp birleşen tren rayları gibi, kimi zaman birleştirip kimi zaman yan yana getirerek gözler önüne seriyor.
*
Çocukluğumun coşkulu halaları mebrure, azade ve seyhan’a…
“Gidin. Ruhunuzdaki ateşten yeşil çiçek açıncaya kadar.”
Nida
İçindekiler
Beklemek, Zamanı Artırır Aysel ………………………………….. 17
Hudutyer ……………………………………………………………….. 27
Düğün ……………………………………………………………………. 35
Ardıçkuşu,……………………………………………………………….. 45
Çartır Yolcuları…………………………………………………………. 55
Kimsesiz Aşk……………………………………………………………. 71
b ……………………………………………………………………………. 79
Telefon Yolculuğu …………………………………………………….. 95
Ren Uçağı ……………………………………………………………… 101
Yargısız Gece………………………………………………………….. 105
Karanlık Ziya………………………………………………………….. 111
Bensizsiniz …………………………………………………………….. 117
Kalenin Bedenleri …………………………………………………… 125
Sütü Seven Kamyon Şoförü ……………………………………… 133
Berjer Koltuklarla Gelen ………………………………………….. 145
Mürüvvet’e Endaze Olmaz ……………………………………… 157
Transit Yolcular ………………………………………………………. 163
Gidin emir kipinin sahibi Nida.
Nida Bakır, 1961 yılında doğdu. 1989 yılındaysa başına bir iş geldi. Bundan sonraki hayatını belirleyecek bir işti bu. Bir düğün salonunda yerde atıp durmakta olan bir kalbi tutup apışarasından içine sokuverdi. 1989-2002. Nida tam 13 yıldır iki kalple yaşıyor.
Gene de iki kalpli olması onun en büyük özelliği değil. Ben size söyleyeyim: Her türlü oyunun içindeki ele avuca sığmaz rakiptir o. Her türlü oyunun kuralının, her oyun kuralının yarattığı statükonun başkahramanıdır sanki. Oyunun kendi içinde barındırdığı o bağımsız ruha taptığı da söylenebilir. İçgüdüleri, nerede iyi bir oyun var hemen anlar. Belki iki kalpli oluşunun neden olduğu bir içgüdüselliktir bu. Oyun dedim de, yoksa Nida’nın yeterince ciddi olmadığını mı düşünüyorsunuz? Hangi oyun ciddiyet prensibinden kopmuştur, sorarım size? Anlar farklı olabilir ama en ciddi savaşlar, kavgalar karşısında büyüyen gözbebekleri en heyecanlı oyunlarda da fal taşı gibi açılır, bilen bilir. Gerisi ise kıyamettir.
Bütün yolculukların bir oyun ve hareket etmek fiiline endeksli bir macera olduğuna inanıyorsanız, gitmemenin de aynı dokuya sahip olduğunu keşfedersiniz kısa bir süre sonra. Gitmemek de bir oyundur aslında, içinde hareket etmek yerine durmak fiilini barındıran.
Bir basamak daha atlayalım: Yeri geldiğinde durmak da bir harekettir. Yeter ki bu duruşta gidemeyişin yerini gitmemek alsın. Gerisi hayatın kendisidir, hem siz hem Nida için.
Bu yolculuğa kadar Nida gitmeye dayalı her türlü oyunun kendi içinde yarattığı zamana tapardı ve asıl olan da buydu onun için. Gelgelelim, bunu hangi kalbiyle onayladığı bir muammaydı… Bu yolculukta ise içindeki muammaya bir yenisi daha eklendi ve Nida gitmemenin de farkına vardı. Dahası, gitmemek gidememekten daha farklı bir şeydi.
“Gidememekse ayrı bir konu; onun da tılsımı ayrıdır. Kim bilir belki de başka bir zamanın, bambaşka bir hayatın konusudur gidememek. Onu da o zaman konuşuruz,” dedi Nida, hafifçe gülümsedi.
BEKLEMEK,
ZAMANI ARTIRIR AYSEL
Bekliyoruz. Beklemek için manasız bir yerdeyiz. Az önce, yani şöyle 45 dakika önce anons yapılmış ve ağır ağır yürüyüp girmişiz körüğün içine. Sonra Ren uçağına intikal etmişiz. Yerim en önde 1 numara. 1-D. Koridor. Business filan yok. Esasen burada öyle bir sınıf yok. Hâkim olan tek bir sınıf var, tek sınıf: Sınıfsızlık. Böyle bir ortam işte.
Hosteslerin yüzünü aşağıdan yukarıya doğru seçebiliyorum. Çok yakınlar. Sivilceleri, kaçık çorapları, insana özgü mimikleriyle çok yakın. Sonradan adını Aysel koyacağım, bana Taksim Sütiş’te yediğim tavukgöğsünü hatırlatan teniyle, Aysel Bataklı Damın Kızı’ndan tut da Ölmeye Yatmak’a kadar bilcümle Ayselleri çağrıştıran bir yanı var. O yüzden Aysel, geçmişten kalma biri. Ya da geçmişi hatırlattığı için Aysel. Tanıdığım bütün Ayseller hep hayata küskün oldukları için mi Aysel’diler; yoksa Aysel oldukları için mi böyleydiler? Fark etmez artık. Sonuçta Aysel’le bakışa bakışa bekliyoruz.
Bekliyoruz.
Makul şüphelerle bekliyorum-z. Uçak kalkmıyor, kalkmayacak.
Makul yok artık. Şüpheler var. Uçak kalkmayacak.
Geri dönmeliyim.
Uçağın kalkmasından ziyade, 1-D’den kalkmayı, koşarak körüğün oraya varmayı, tam körüğe adım atacakken Aysel’e dönüp, “Kusura bakma Aysel, bu yolculuk bana göre değildi zaten,” demeyi, “bırak şimdi, kendini hiç küçük bir yere hapsedip ondan sonra da bir daha çıkmamayı hiç düşünmez misin sen, buna benzer bir duygu benimkisi, yok yok klostrofobi değil, gerçi teyzemde varmış, Neriman Teyzemde ama benimkisi öyle bir şey değil, belki de ona yakın bir şeydir ama inan tam manasıyla o değil, hadi boş ver, anlaman gerekmiyor, ama ben gitmeliyim Aysel, anlıyor musun Aysel, boğuluyorum burada… Sabahtan beri kördüğüm oldum Aysel. 5,5 saattir bu uçağın kalkmasını bekliyorum. Üstelik bir de aktarma çıktı. Kördüğüm oldum ben. Ne zaman değildin ki, diye soracaksın. Niye kördüğüm oldun ki, diye soracaksın, sen hiç Hayat Dersleri ya da Yaşam Harikulade adlı kitapları duymadın mı, neden onları okumuyorsun, diye soracaksın. Onları okumadığımı kim söylüyor Aysel? Yine de boğuluyorum işte. Şimdiyse…
Şimdi şu körükten bir geçeyim, koşa koşa bekleme salonuna, oradan tuhaf başka bir salona, sonra başka bir yere, başka bir yer, başka bir yere, merdivenlerden düzlüklere, düzlüklerden yamaçlara, sonra dışarıya, dışarıya… Bir taksi şoförü bulsa beni kaytan bıyıklı, şöyle yakışıklı, keskin, çekici, abla nereye dese, ben biraz alınsam bu ablaya, neyse, merkeze desem merkeze, yok dese, niye, ne var desem, bu saatte trafik başladı abla, bak gene abla, kusura bakma trafik var abla dese, sen havalimanının taksisi değil misin desem, eee n’olmuş dese, beni almak zorundasın kardeşim desem, kardeşime özellikle vurgu yaparak söylesem bunu, yok kusura bakma dese o gene, bana bak desem, ne olur sana baksam dese, seni şikâyet ederim desem, git hiç durma et dese, çok sinirlensem ve derhal cep telefonumu açsam, pin kodunu girsem, 1923, sonra Servet’i arasam, Servet bana indin mi, vardın mı yoksa dese, ne inmesi ne varması desem, hayrola dese, Servet ben vazgeçtim desem, gitmiyorum, vazgeçtin mi, nee deli misin sen dese, deli misin deli misin deli misin diye defalarca bağırıp dursa, bağırsa bana her birinde ses tonu biraz artan biçimde, bağırma desem, bağırma bana tamam mı desem, şimdi başka bir sorun var Servet, ne zaman yok ki dese, dinle desem, havalimanındayım, havalimanının biraz dışarısında ve burada bir taksici var, beni şehrin merkezine bırakmamak için mırın kırın ediyor, ne yapayım desem, o sırada taksicinin suratını görsem, taksicinin suratındaki o ekşimişliği görsem, pörsümüş karı n’olacak işte, menopoz, manyak ve bütün öteki küfürler, 40 yaşında gezinip dururken 60 yaşında olmanın ağırlığı, 60’ına merdiven dayamış iki ömürlü bir kadının hissettiği küfürler, bu ağırlığın altında ezilip kalmak, kalsam ben… O sırada Servet git başka bir taksiciye dese, bir dese öyle, git başka bir taksiciye, bir dese Servet, bir dese, bir dese Servet, başka taksici ha, desem içimden, başka taksici ha desem, ne dememi bekliyorsun başka dese Servet, bir dese, dese Servet, karşımdaki taksicinin yüzünü görsem, karşı taraftan Servet’in telefonu kapattığını duysam, taksicinin yüzüne baksam, bir şey dese şu taksici, bir şey mi dedi yoksa, Servet desem, nasıl giderim desem, ama desem, niçin, neden ve ben; niçin-neden ve ben; sanki bir nedeni varmış gibi niçin, neden ve ben, yeri ve zamanı değil bunu sormanın ama yine de sorsam işte: Niçin, neden ve ben? Niçin, neden ve ben mi desem? Desem. İnat etsem. Hırçınlaşsam. Hırçınlaşsana. Kapris. Kaprisli karının teki olsam. Burnu havada. Dokunsan ağlayacak haldeyken burnumun dikine gitsem, büyük direnişlerden, ulu devrimlerden hemen önceki zamanlardaki bir kahramanın hali çökse ruhuma: Niçin, neden ve ben desem; NİÇİN-BEN içindeki kendimi seçemesem sonra.
Tüm bu durumların ve soruların içinde aslında niçin ve aslında ben’in olmadığını fark etsem. Her birinin bir çerçevesi olduğunu, biri bitti mi diğerinin başlayacağını, aslında buna ne bitmek ne de başlamak denemeyeceğini anlasam. Fark etmenin, anlamanın, dahası tüm bunları anlatmanın da bir çerçeve olduğunu görmenin… Görmenin de… Tüm fiillerin, öznelerin, sıfatların, deyimlerin, dolaylı ve dolaysız tümleçlerin, imlerin, imlanın, dilbilgisinin, dillerin, ulusların, kimliklerin, mitolojilerin ve tüm ideolojilerin her birinin beni bizi seni kuşatmış olduğunu… Aysel, ah Aysel, ah… Dursam. O zaman dursam. Dur. Bir nedeni oldursam o zaman. İşte o zaman dursam. İşte o zaman dursam Aysel. Pili sonsuza kadar bitecek, bitmiş olan o kadranı pörsümüş saat gibi dursam. Dursam Aysel. Yapacak bir şey kalmasa, kalmasa keşke… Kendi duruşumla şöyle sapasağlam dik, dimdik bir açı yapsam.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Öykü
- Kitap AdıTransit Yolcular
- Sayfa Sayısı168
- YazarMüge İplikçi
- ISBN9789750755866
- Boyutlar, Kapak13.5x19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Güz Gelmeden ~ Selçuk Baran
Güz Gelmeden
Selçuk Baran
“Yeryüzünde büyük insanlar var: Peygamberler, başkomutanlar, vatan kurtaranlar, insanlığa hizmet eden bilim adamları… Küçük insanlar da var: Fener bekçisi Affan gibi. Ama hepsi yataklarını...
- Yaz Evi ~ Mehmet Zaman Saçlıoğlu
Yaz Evi
Mehmet Zaman Saçlıoğlu
Mehmet Zaman Saçlıoğlu, ‘Yaz Evi’ndeki yedi öyküsüyle önce “yayımlanmamış dosya” dalında 1993 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü, kitap çıktıktan sonra da 1994 Sait Faik Hikâye...
- Çıplakları Giydir ~ Ricardo Piglia
Çıplakları Giydir
Ricardo Piglia
Mağrurları ters köşeye yatıran öyküler… Sivri dili ve esprili tarzıyla Caz Çağı’nın adından en çok söz ettiren yazarlarından Dorothy Parker, Türkçeye ilk kez çevrilen...