Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bir Rahibeye Ağıt
Bir Rahibeye Ağıt

Bir Rahibeye Ağıt

Albert Camus

İki çocuklu, varlıklı bir çift olan Temple ve Gowan’ın hayatı bir anda derinden sarsılır. Çocuklarından biri, Temple’ın dadı olarak işe aldığı eski bir fahişe…

İki çocuklu, varlıklı bir çift olan Temple ve Gowan’ın hayatı bir anda derinden sarsılır. Çocuklarından biri, Temple’ın dadı olarak işe aldığı eski bir fahişe ve uyuşturucu bağımlısı bir kadın tarafından beşiğinde boğulur. Mahkemenin sonucu bellidir: Siyah dadı idama mahkûm edilir fakat hukuk sisteminin ikiyüzlülüğünü, tarafsızlıktan uzak oluşunu irdeleyen avukatı, bu olayın ardındakileri eşelemeye, hakikati gün ışığına çıkarmaya kararlıdır. Albert Camus’nün, William Faulkner’ın aynı adlı romanından sahneye uyarladığı Bir Rahibeye Ağıt, yasaların mutlak bir adalet sağlayıp sağlamadığını, gerçeğin dışarıdan göründüğü gibi olup olmadığını soruşturan çarpıcı bir metin. “Fransız yazarları arasında en çok Camus’ye hayranlığım var. Benim her zaman yapmaya çabaladığımı yapabilen tek adam o. Arıyor, araştırıyor, kendi ruhunu inceliyor, insanlık sorunlarını gerektiği gibi, etkili bir şekilde anlatıyor.” William Faulkner

BİRİNCİ BÖLÜM

Birinci tablo

Mahkeme: Saat 17.30. 13 Kasım. Perde kapalıdır. Işık kademeli olarak artar.

BİR ERKEK SESİ

(Perdenin arkasından) Sanık, ayağa kalkın! Perde sanık kürsüsünde oturan sanıkla aynı anda kalkar. Mahkemenin bir kısmı ortaya çıkar. Nitekim mahkeme sahnenin tamamını değil, sadece sol üst yarısını kaplar. Sahnenin diğer yarısı ile alt kısmı karanlıkta kalır. Böylece görünen dekor sadece projektörlerin ışıklarıyla sınırlanmaz, aynı zamanda sahne zeminine kıyasla biraz daha yüksekte kalır. Bu şekilde mahkeme salonunun sadece bir kısmı görülür: sanık kürsüsü, yargıç, mübaşirler, dava taraflarının avukatları, jüri. Savunma avukatı kırklı yaşlarda bir adam olan Gavin Stevens’tır. Ayakta duran sanık otuzlu yaşlarda –yani yirmi ile kırk arasında herhangi bir yaşta– sakin yüzünde anlaşılmaz, neredeyse dalgın bir ifade bulunan zenci bir kadındır.

Kadın çok uzun boylu görünür, mahkemede hazır bulunan herkese tepeden bakar. Bütün bakışlar ona yönelmiştir. Fakat o, kimseye bakmaz. Yukarıya çevirdiği gözleriyle tek başınaymış gibi, kıpırdamadan mahkeme salonunun diğer ucundaki uzak bir noktayı seyreder. Salona ölüm sessizliği hâkimdir. Herkes kadını inceler.

YARGIÇ Nancy Mannigoe, mahkeme hükmünü açıklamadan önce savunmanıza eklemek istediğiniz bir şey var mı? (Nancy ne cevap verir ne de hareket eder. Hatta dinler gibi bile görünmez.) Kanunun, hüküm okunduktan sonra konuşmanıza izin vermediğini size hatırlatırım. Daha sonra hadise çıkmasına kesinlikle müsaade etmem. Söyleyecek bir şeyiniz varsa şimdi konuşun.

(Nancy, aynı duruş.) Bay Stevens, müvekkilinize söylediklerimi tekrar eder misiniz lütfen? Sizden bunu özenle yerine getirmenizi istiyorum. Müvekkiliniz daha en başında, siz suçu reddedeceğinizi beyan ettiğiniz halde, bunu kabul ederek davanın gidişatını bozdu. Anlaşılan ona ne cevap vermesi gerektiğini anlatamamışsınız. Sizden müvekkilinize sözlerinizi daha net açıklamanızı, kendisinin de hüküm okunduktan sonra daha düzgün davranmasını rica ediyorum.

STEVENS Nancy, mahkeme hüküm okunduktan sonra hiçbir şey söylememeniz gerektiği konusunda sizi uyarıyor. O andan sonra hiçbir şekilde konuşamayacaksınız. Beyan etmek istediğiniz bir şey varsa bunu şimdi yapmalısınız. (Nancy, aynı duruş.) Unutmayın Nancy. Mahkemenin kendi kanunları vardır. Size sık sık, “Suçsuzum,” demeniz gerektiğini tekrarladığım halde niçin, “Suçluyum,” diye cevap verdiğinizi biliyorum. Ne demek istediğinizi anlıyorum. Fakat artık dava sona erdi. Biraz sonra hapishanede ne isterseniz, içinizde kalan ne varsa hepsini düşünecek, hepsini söyleyeceksiniz. Bunları biliyorum ve anlıyorum. Fakat burada hüküm okunduktan sonra susmak zorundasınız. Konuşmak istiyorsanız şimdi konuşun. Söylediklerimi anladınız mı?

Nancy, Stevens’a bakar ve susar.
YARGIÇ
(Sabırsız) Anladı mı?
STEVENS
Acı çeken, inançlı bir ruh başına gelenleri ne kadar anlayabilirse o da o kadar anladı sayın yargıç.

YARGIÇ
O halde hükmü okuyorum. Mahkeme, siz Nancy Mannigoe’nun, Eylül ayının 13. günü Jefferson şehrinde, Bay
ve Bayan Stevens’ın küçük yaştaki çocuğunu kasten öldürmek suçundan İl Merkez Hapishanesi’ne geri götürülmesine ve orada Mart ayının 13. günü boynundan asılmak suretiyle idam edilmesine hükmetmiştir. Tanrı
ruhunuza merhamet etsin.

NANCY (Son derece sakin, hiç kıpırdamadan, özellikle birine hitap etmeden, sessizlikte yankılanan bir sesle) Evet, Tanrım. Teşekkürler Tanrım! Mahkeme salonundan, görülmeyen izleyicilerin hayretini ifade eden boğuk bir nida yükselir. Bu görülmemiş kural ihlali onları dehşete düşürmüştür. Salonda genel bir şaşkınlık, hatta kargaşaya benzer bir şey başlamak üzereyken Nancy
her şeyin ortasında, daha doğrusu her şeyin üzerinde kayıtsız bir tavırla durmaya devam eder. Yargıç tokmağını vurur, mübaşir telaşla ayağa fırlar ve perde adeta yargıç, nöbetçiler, hatta mahkemenin kendisi tarafından bu utanç verici olayı gözlerden gizlemek üzere öfkeyle indiriliyormuşçasına paldır küldür kapanmaya başlar. Mahkeme salonundaki görülmeyen izleyicilerin arasında bir yerde bir kadın sesi yükselir – bir inilti, bir sızlanma, belki bir hıçkırık.her şeyin ortasında, daha doğrusu her şeyin üzerinde kayıtsız bir tavırla durmaya devam eder. Yargıç tokmağını vurur, mübaşir telaşla ayağa fırlar ve perde adeta yargıç, nöbetçiler, hatta mahkemenin kendisi tarafından bu utanç verici olayı gözlerden gizlemek üzere öfkeyle indiriliyormuşçasına paldır küldür kapanmaya başlar. Mahkeme salonundaki görülmeyen izleyicilerin arasında bir yerde bir kadın sesi yükselir – bir inilti, bir sızlanma, belki bir hıçkırık.

YARGIÇ Sessizlik! Sessizlik! Salonu boşaltın. Tiz bir zil sesi duyulur. Perde hızla inerek sahneyi örter.

İkinci tablo
13 Kasım. Saat 18.00. Perde yavaş yavaş açılır ve genç Stevens’ların oturma odası görülür. Ortada üstünde bir lambanın durduğu bir masa, iskemleler; dipte, solda bir kanepe, bir ayaklı lamba, aplikler; solda antreye çıkan bir kapı; dipte yemek odasına çıkan iki kanadı açık bir kapı; sağda gazla çalışan suni kütüklerle süslenmiş bir şömine. Ortama zarif ve modern bir hava hâkim olsa da, odanın kendisi başka bir çağa ait gibidir. Tavanın, kornişlerin yüksekliğine ve mobilyaların bir kısmına bakılacak olursa burası eski bir evin parçası gibi durur. Bir ayak sesi duyulur, ardından lambalar içeriye girmek üzere olan biri devre anahtarını çevirmiş gibi yanar. Soldaki kapı açılır, Temple peşinde kocası Gowan ve Avukat Gavin Stevens’la içeri girer. Temple aşağı yukarı yirmi beş yaşında, son derece zarif, bakımlı genç bir kadındır.

Üzerinde önü açık kürk bir manto, şapka, eldivenler ve bir el çantası vardır. Temple sinirli ve gergindir fakat kendini tutar. Ortada duran masaya gelip durana kadar yüzü ifadesizdir. Gowan ondan üç veya dört yaş büyüktür. Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde, iki savaş arasında ona benzer çok delikanlı vardır: Güvenli ve varlıklı bir konuma sahip ebeveynlerin, büyük şehirlerdeki otellerin mobilyalı dairelerinde oturan, Güney’in ve Doğu’nun en iyi üniversitelerinde okuyan, en itibarlı spor kulüplerine üye tek çocukları. Bugün evli ve aile babası olan bu delikanlılar gelmek için uğraşmadıkları mevkilerde görevlerini düzgünce yerine getirir, genellikle mali meselelerle ilgilenirler: pamuk rayiçleri, kıymetler, senetler. Fakat bu delikanlının yüzü biraz farklıdır.

Gowan’ın yüzünden başından bir şeyin –bir trajedinin– geçtiği, kendisinin hiç beklemediği, göğüslemeye hazır olmadığı, yine de kabullendiği ve gerçek anlamda, samimiyetle ve (belki de hayatında ilk kez) bencillik etmeden kendi ahlaki düsturuna uygun şekilde, yüzünün akıyla çıkmaya çalıştığı bir şeyin geçtiği bellidir. Gowan ve Stevens’ın üstlerinde pardösü vardır, şapkaları ellerindedir. Stevens odaya girer girmez olduğu yerde durur. Gowan geçerken şapkasını kanepenin üstüne fırlatır ve masanın yanında, ayakta eldivenlerinden birini çıkaran Temple’a yönelir.

TEMPLE (Masada duran kutudan bir sigara alır; sanığı taklit eder; sesi genç kadının bastırıp zapt ettiği aşırı heyecanı ele verir.) “Evet, Tanrım.” “Suçluyum, Tanrım.” “Teşekkürler, Tanrım.” Sizi asmak isteyen insanlara vereceğiniz tek cevap buysa, kibar bir jüri bu dileğinizi yerine getirmesin de ne yapsın?

GOWAN Bu kadar yeter Temple! Sus artık. Şömineyi yakıp sana içecek bir şeyler getireceğim. (Stevens’a) Tabii Gavin ni­hayet bir işe yarayıp da ben başgarsonu oynarken şömineyi yakmayı kabul ederse o başka.

TEMPLE (Eline bir çakmak alarak) Git bana içecek bir şeyler getir. Şömineyle ben ilgilenirim, Gavin Amca kendini kalmak zorunda hissetmesin sonra. Sonuçta tek arzusu küçük veda konuşmasını yapıp gitmek. “Kızınızın katilini savunduğuma ve kendi küçük yeğenimi boğarak öldüren şahsı beraat ettiremediğime göre bana müsaade. Bir dahaki sefere görüşmek üzere!” E ama öyle değil mi Gowan, bize bunu söylemiş kadar olmadı mı? Artık evine gidebilir. Temple şömineye doğru ilerler, önünde diz çöker ve gaz musluğunu açar; diğer elinde yanan bir çakmak vardır.

GOWAN
(Endişeyle) Temple!
TEMPLE
(Ateşi yakarak) Artık içkimi alabilir miyim, alamaz mıyım?
GOWAN
Pekâlâ. (Stevens’a) Hadi siz de pardösünüzü çıkarın, bulduğunuz bir yere koyun.
Gowan yemek odasına yönelir. Yerinden kımıldamayan Stevens, Temple’ı inceler

TEMPLE
(Hâlâ dizlerinin üzerinde, sırtı Stevens’a dönük) Kalacaksanız oturun. Oturmayacaksınız da gidin. Ben ikinci şık­kı tercih ederdim. Bir annenin haklı acısı, işlenen suçun intikamının alındığını bilmenin verdiği tatmin, bunlar insanın tek başına tadını çıkarmak isteyeceği hazlardan, sizce de öyle değil mi?

Stevens, Temple’ı incelemeye devam eder. Ardından ona doğru ilerler, cebinden bir mendil çıkarır, arkasında durur ve mendili Temple’ın gözlerine tutar. Temple mendili inceler, daha sonra bakışlarını Stevens’a çevirir. Genç kadının yüzü mutlak surette sakindir.

Bu ne için?

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yaz ~ Albert Camus Yaz

    Yaz

    Albert Camus

    Kışın ortasında, en sonunda içimde yenilmez bir yaz bulunduğunu öğreniyordum. Denize, güneşe her daim derin bir sevgi besleyen, Akdeniz’de kendine bir sığınak, düşüncelerine bir...

  2. Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar ~ Albert CamusDüğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar

    Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar

    Albert Camus

    Can Yayınları bu kitapta Albert Camus’nün iki yapıtını bir arada sunuyor. Bunlardan birincisi, Düğün, tıpkı Tersi ve Yüzü gibi bir gençlik yapıtı, ama gene...

  3. Asturya’da İsyan ~ Albert CamusAsturya’da İsyan

    Asturya’da İsyan

    Albert Camus

    Albert Camus’nün 1935 yılında, 22 yaşındayken Alger Emek Tiyatrosu’ndan üç dostuyla birlikte kaleme aldığı Asturya’da İsyan, 1934 yılında Asturya’da yaşanan işçi isyanını konu alır.

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Sevimli Küçük Yalancılar- Kalpsiz ~ Sara ShepardSevimli Küçük Yalancılar- Kalpsiz

    Sevimli Küçük Yalancılar- Kalpsiz

    Sara Shepard

    “Bu kitapta mükemmel maskeleri olan insanlar ve kusursuz, kalpsiz bir plan var. Eşsiz bir macera yaşamaya hazır olun!” Publishers Weekly Dört mükemmel kız çok...

  2. Keşanlı Ali Destanı ~ Haldun TanerKeşanlı Ali Destanı

    Keşanlı Ali Destanı

    Haldun Taner

    Keşanlı Ali Destanı dilden dile çevrilerek dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş; oyuncusu ve seyircisiyle bütünleşmiş; dahası, Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük etmiş bir başyapıt. Haldun...

  3. Şölenden Sonra ~ Yukio MişimaŞölenden Sonra

    Şölenden Sonra

    Yukio Mişima

    Batıda gökyüzü sessizce ışıldıyor, bir şekilde idealizmin sonunun geldiğini çağrıştırıyordu. Boş ideallere ışık tutan bir fener gibi, batan güneş yüzlerce, binlerce mum yakmış, uzaklarda...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur