Bu öyküleri sarkıtmadan, kısa kısa yazmaya özen gösterdim, ne derece başarılı oldum bilmiyorum. Yalın olduklarını söylemeye cesaretim yok; en belirgin özelliği karmakarışıklık olan evrenin peşinden giden tek bir yalın sayfa, tek bir yalın sözcük yoktur yeryüzünde. Açıkça belirtmek isterim ki, ne bugün ne de daha önce eskilerin masalcı ya da meselci dedikleri, şimdilerde güdümlü denilen bir yazar oldum. Bir Ezop olma niyetinde değilim. Benim öykülerimin amacı Binbir Gece Masalları gibi insanları inandırmak değil, eğlendirmek ve coşturmaktır. Borges’in öykülerini okurken, onlara diğer bütün kitapların anahtarını verecek kitabı arayan Babil kütüphanecileri gibi, biz de kusursuzluk yanılgısıyla elde edilemez olanın baş döndürücülüğü arasında gidip geliyoruz. Georges Perec
İçindekiler
Araya Giren ……………………………………………………………. 15
Aşağılık Adam …………………………………………………………. 21
Rosendo Juárez’in Öyküsü ………………………………………… 29
Karşılaşma ………………………………………………………………. 37
Juan Muraña …………………………………………………………… 45
Yaşlı Kadın ……………………………………………………………… 51
Düello ……………………………………………………………………. 59
Öteki Düello …………………………………………………………… 67
Guayaquil ………………………………………………………………. 73
Markos’a Göre İncil ………………………………………………….. 83
Brodie Raporu …………………………………………………………. 91
ARAYA GİREN
Bu öyküyü Nelson’ların en küçük çocuğu Eduardo’ nun bin sekiz yüz doksan küsur yılına doğru, Morón çiftliğinde, eceliyle ölen abisi Cristián’ın ölüsünün başında (pek olası değil ama) anlattığı söylenir. Gerçek olan, peş peşe mate çayı içilen o uzun üzüntülü gecede, bu öyküyü birisinin bir başkasından duyduğu, o başkasının da bunu, bana anlatacak olan Santiago Dabove’ye yinelediğidir. Yıllar sonra aynı öyküyü olayın geçtiği yerde, Turdera’da anlattılar bana. Biraz daha ayrıntılı olan ikinci anlatım, doğal olarak ufak birkaç değişiklik ve çelişkiye karşın sonuçta Santiago’nun anlattıklarını doğruluyordu. Bugün bu öyküyü yazmamın nedeni, bunun, eğer yanılmıyorsam, eski kırsal kesim insanlarının vicdanına küçücük trajik bir ayna tutmasıdır. Aslına bağlı kalacağım, ama kimi ayrıntıları eklemek ya da öne çıkarmak konusunda yazının baştan çıkarıcılığına dayanamayacağımı şimdiden görür gibiyim.
Turdera’da onlara Nilsen’ler derlermiş. Rahip, kendisinden önceki rahibin bu insanların evinde, gotik harflerle kaleme alınmış, kara ciltli eski bir İncil gördüğünü ve buna şaştığını anımsadığını anlattı bana; elyazısıyla son sayfalarına adlar ve tarihler yazılıymış. Evde bulunan tek kitapmış. Her şey gibi yitip gidecek olan, Nilsen’lerin rastlantı sonucu kalan tarihçesi. Şimdi yerinde yeller esen harabe ev sıvasız, tuğladanmış; dış kapıdan sonra birisi kırmızı taş döşeli, birisi toprak iki avlu ayrılıyordu. Bu eve yabancılar pek girmezmiş, Nilsenler yalnızlıklarını özenle korurlarmış. Boş odalardaki portatif karyolalarda yatarlarmış, bütün lüksleri atlar, eyerler, kısa saplı bıçaklar, cumartesi günleri giyilen şık giysiler ve kavga çıkarmalarına neden olan içkilermiş. Uzun boylu ve kızıl saçlı olduklarını biliyorum. Bu iki Arjantin doğumlu Avrupalı damarlarında, kuşkusuz adlarını bile duymadıkları Danimarka’nın ya da İrlanda’nın kanını taşıyorlardı. Mahalleli bu iki kızıl saçlıdan korkuyordu; adlarının bir cinayete karışmış olması olanaksız değildi.
Bir kez omuz omuza verip polisle çatıştılar. Küçüklerinin Juan Iberra’yla çatıştığı ve bu işten anlayanlara göre de hiç de altta kalmadığı anlatılır. Sürü güdücülüğü, araba sürücülüğü, at hırsızlığı ve kimi kez de kumarda hile yapmışlar. İçki içerken, kumar oynarken eli açık olmaları dışında, cimrilikleriyle ün kazanmışlardı. Akrabaları var mıydı, nereden gelmişlerdi kimse bilmiyordu. Bir kağnıları, bir çift de öküzleri vardı.
Costa Brava’ya damgasını vuran kabadayılardan bedensel açıdan farklıydılar. Bu durum ve bilmediğimiz başka şeyler aralarındaki ilişkiyi anlamamıza yardımcı oluyor. Bunlardan birisiyle arayı bozmak iki düşman kazanmak demekti.
Nelson’lar çapkındı, ama aşk öyküleri o zamana değin batakhanelerden ve genelevlerden öte gitmiyordu. Bu yüzden, Cristián birlikte yaşamak üzere Juliana Burgos’u eve getirdiğinde dedikodunun ardı arkası kesilmedi. Hizmetçisi olduğu doğruydu ama kadına çirkin, sahte takılar takıp eğlenceye götürdüğü, insan önüne çıkardığı da en az onun kadar doğruydu. Kimi tango figürlerinin ve kadınlara sulanmanın yasak olduğu, hâlâ bol ışık altında dans edildiği yoksul mahalle eğlenceleriydi bunlar; Juliana esmer tenli, badem gözlü bir kızdı, gülümsemesi için birinin bakması yeterdi. Çalışmanın ve bakımsızlığın kadınları yıprattığı yoksul bir mahalle için fena sayılmazdı.
Başta, Eduardo onlara eşlik ediyordu. Sonra bilmem ne işi için Arrecifes’e gitmesi gerekti; dönüşte yolda bulduğu bir kızı eve getirmiş, birkaç gün sonra da kapının önüne koymuştu, gittikçe asık suratlı olmuştu, barda tek başına kafayı buluyor, kimseyle konuşmuyordu. Cristián’ ın kadınına tutulmuştu. Belki de bunu kendisinden önce anlamış mahalleli, iki kardeş arasındaki gizli rekabeti haince bir zevk alarak gözetliyordu.
Bir gece Eduardo, geç vakit köşeyi döndüğünde Cristián’ın siyah atının evin önündeki kazığa bağlandığını gördü. En güzel giysilerini giymiş abisi avluda onu bekliyordu. Kadın elinde mate çayı gidip gidip geliyordu. Cristián, Eduardo’ya şöyle dedi: “Farías’lardaki bir eğlenceye gidiyorum. Al, Juliana senin olsun; istediğin gibi kullan.
Ses tonu yarı buyurgan, yarı içtendi. Eduardo bir süre ona bakakaldı, ne yapacağını bilemiyordu. Cristián kalktı, bir nesneden başka bir şey olmayan Juliana’ya değil de Eduardo’ya veda etti, atına bindi, hiç acele etmeden sürüp gitti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıBrodie Raporu
- Sayfa Sayısı104
- YazarJorge Luis Borges
- ISBN9789750760976
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kendini Arayan Çocuk ~ Hamdullah Köseoğlu
Kendini Arayan Çocuk
Hamdullah Köseoğlu
Hayal mi, Gerçek mi? Hayal kurmadan yaşanır mı hiç? “Hayallerinizi kovmayın; çünkü onlar gittiler mi siz kalırsınız belki, fakat artık yaşamıyorsunuz demektir.” demiş Mark...
- Küçük Şeyler ~ Samipaşazade Sezai
Küçük Şeyler
Samipaşazade Sezai
Kendisinden beklenilen yalnız güldürmek. Bak, kalbinin kırık olduğu bu durumda, gözyaşları içinde boğulduğu şu ümitsiz ve dargın halde herkes kahkahalarla gülüyor.“Pandomima” adlı öyküdenSamipaşazade Sezai’nin...
- Dere Tepe Efsane ~ Koray Avcı Çakman
Dere Tepe Efsane
Koray Avcı Çakman
Koray Avcı Çakman’ın yazıp, Elif Deneç’in resimlediği Dere Tepe Efsane, yurdumuzun dört bir köşesinden derlenmiş söylenceleri geçmişten günümüze taşıyor; dağı taşı efsane Anadolu’muzun zengin kültür...