Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Gecenin Kitabı
Gecenin Kitabı

Gecenin Kitabı

Holly Black

Bir zamanlar doğuştan gölgesi aç olan bir çocuk varmış. Bu çocuk son derece şanslıymış; oysa tüm talihsizlikler gölgesi olmayan ikizini bulurmuş. Peri Kraliçesi Holly…

Bir zamanlar doğuştan gölgesi aç olan bir çocuk varmış.
Bu çocuk son derece şanslıymış; oysa tüm talihsizlikler gölgesi olmayan ikizini bulurmuş.
Peri Kraliçesi Holly Black’ten büyücüler ve gölgeler, ihanetler ve cinayetler, sırlar ve hırsızlar arasında dolanan kapkara, modern bir masal

Charlie Hall her kilidi açar, her istenileni çalardı ama kötü kararlar vermede de çok ustaydı. Hayatının yarısını gölge büyücüleri ve sihirbazlar için çalışarak ve dolandırıcılık yaparak geçirmişti. Şimdilerde kirli geçmişinden ve gölge ticaretinin tehlikeli yeraltı dünyasından uzak durmaya çalışıyordu, her ne kadar kız kardeşinin büyü tutkusu ve erkek arkadaşının gölgesizliği işini zorlaştırsa da. Ve bir gün beklenen oldu, geçmişten gelen korkunç biri Charlie’yi ürkütücü bir girdaba sürükledi. Tekinsiz ikizler, milyarderler, gölge büyücüleri ve hayatta en sevdiği insanlar onlara korkunç ve sınırsız bir güç verecek sırrı çalmaya çalışırken,
Charlie hayatta kalmanın yollarını arıyordu.

***

Her yere peşimden gelen küçük bir gölgem var, Görebildiğimden çok daha fazla işe yarar. Tepeden tırnağa sanki benim kopyam, Benden önce atladığını görürüm ne zaman yatağıma atlasam.

Robert Louis Stevenson’ın “Gölgem” şiirinden

ÖNSÖZ

Her çocuk gölgesi tarafından kovalanabilir. Tek yapması gereken bir öğleden sonra güneşe doğru koşmaktır. Koşmaya devam ettiği sürece gölgesi hemen arkasında olacaktır. Hatta dönüp gölgesini kovalamayı da deneyebilir ama tombul bacakları ne kadar hızlı olursa olsun onu yakalayamaz.

Bu çocuk öyle değildi. Karahindibalarla bezenmiş bahçede kıkırdayıp çığlıklar atarak koşarken parmakları cismani olmaması gereken, yoncaların ve yabani otların üstüne çocuktan önce düşmemesi gereken, çocuğun güreşip yere sermemesi gereken bir şeyi yakalamak üzereydi.

Sonra çocuk bir akçaağacın gölgesine oturup çakısının ucunu yüzük parmağına sapladı. Görmemek için başını başka tarafa çevirdi. İlk seferde kanatamadı. İkinci seferde de olmadı. Ancak üçüncü denemesinde, daha sert bastırınca, öfkeye kapılıp titizlenmeyi bırakınca, parmağını kesmeyi başardı. Canı o kadar yanmıştı ki kesikte beliren kan damlasının bu kadar minik olmasından utandı. Biraz daha kan çıkarabilir mi diye parmağını sıktı. Damla şişerek büyüdü. Gölgenin heyecanını hissedebiliyordu. Sızlayan parmağının etrafında karanlık bir sis şekillendi.

Esen rüzgâr sarkan akçaağaç tohumlarını salladı. Tohumlar tek kanatlarıyla uçarak çocuğun etrafına yağdı. Her gün biraz içmesi lazım. Televizyonda birinin gölgesi hakkında konuşurken böyle dediğini duymuştu. O zaman gölgen dünyadaki en iyi arkadaşın olacak.

Ağzı, dili olmamasına ve dokunduğu yerde ıslaklık bırakmamasına rağmen gölgenin parmağını yaladığını hissedebiliyordu. Bu histen hoşlanmamıştı ama canı yanmıyordu. Daha önce hiç candan bir arkadaşı olmamıştı ama yakın arkadaşların böyle şeyler yaptıklarını biliyordu. Kan kardeşi olurlar, kanları iyice birbirine karışana kadar kesiklerini birbirine sürterlerdi. Onun da böyle birine ihtiyacı vardı. “Adım Remy” diye fısıldadı gölgesine. “Sana da Red adını veriyorum.”

1

AÇ GÖLGELER

Charlie’nin çirkin Crocs’ları barın arkasına serilmiş paspaslara yapışarak vıcık vıcık bir ses çıkarıyordu. Koltuk altları, boğazının çukuru ve bacaklarının arası terden sırılsıklamdı. Bugünkü ikinci vardiyasıydı, öğleden sonra gelen çocuk erkek arkadaşının peşinden Los Angeles’a gitmek için aniden işten ayrılmıştı, Odette yerine birini alana kadar çocuğun yerine de bakmak zorundaydı.

Ama Charlie ne kadar yorgun da olsa paraya ihtiyacı vardı. Hem meşgul olmasının daha iyi olduğunu düşünüyordu. Meşgul olmak beladan uzak durmak demekti. Charlie Hall’da başından beri bir sorun vardı. Doğuştan düzenbazdı. Aldığı yanlış kararlardan asla vazgeçmezdi. Parmakları yankesicilik için, dili yalan söylemek için yaratılmıştı ve kalp yerine büzüşmüş bir kiraz çekirdeği taşıyordu. Gölgesi o sihirli gölgelerden biri olsaydı onun bile kaçıp gideceğine emindi.

Ama bu farklı olmayı deneyemeyeceği anlamına gelmiyordu. Deniyordu da. Son on aydır en berbat dürtülerini kontrol altında tutmak elbette zor olmuştu ama üzerine benzin döktüğü bir kasabada yanan bir kibrit olmaktan iyiydi. Bir işi ‒hem de zaman çizelgeli falan‒ vardı, kiranın kendi payına düşen kısmını ödeyen güvenilir bir de erkek arkadaşı. Kurşun yarası güzelce iyileşiyordu. Bunlar küçük başarılardı ama bu onlarla gurur duymadığı anlamına gelmiyordu.

Charlie bunları düşünürken başını kaldırıp tövbesini bozdurabilecek birinin Rapture Bar & Lounge’ın çift kanatlı kapısından içeri girdiğini gördü. Doreen Kowalski’nin yüzü ağlamaktan kıpkırmızıydı, akan makyajını silmeye çalıştığı belliydi ama çok sert sildiği için rimeli yüzüne bulaşmıştı. Lisedeyken Charlie’yle hiç muhatap olmazdı, muhtemelen bu akşam da olmak istemiyordu. Parası olan insanlarla olmayanların yaşamları arasında sayısız fark vardır. Birincisi şudur: Uzmanlara ödeme yapma imkânı olmadığından işe yarar amatörlerden oluşan karmaşık bir ekosistem geliştirmek gerekir. Charlie’nin babası doktordan cilt kanseri olduğunu öğrendiğinde bir şişe Maker’s Mark’ın beşte birini içmiş ve bir kasap arkadaşından omzuna bir kesik atmasını istemişti çünkü cerraha verecek parası yoktu. Charlie’nin arkadaşının kuzeni evlenirken üç blok ötede oturan Bayan Silva’dan düğün pastasını yapmasını istemişlerdi çünkü Bayan Silva pasta yapmayı çok seviyordu ve havalı krema aletleri vardı. Pastanın kreması biraz pütürlüylü, katmanlardan biri de fazla pişmişti ama yine de tatlıydı ve boyu da dergideki pasta kadardı, ayrıca sadece malzeme fiyatına mal olmuştu.

Gölge büyüsü dünyasında Charlie başarılı bir hırsızdı ama yöre halkı için hep alyans aşırmaya ya da kaçırılan bir pit bull’u geri almaya yarayan bir amatör olacaktı. Charlie Hall. Yün kazak, güveleri nasıl çekiyorsa kötü fikirler de Charlie’yi öyle kendine çekiyordu. Her telaş en kötü dürtülerinin ortaya çıkması için bir fırsattı. “Seninle konuşmam gerek” dedi Doreen elini yanından geçen Charlie’ye uzatarak. Barda sakin bir akşamdı ama mekânın sahibi olan dominantlar kraliçesi ihtiyar Odette ön taraftaki bir masada arkadaşlarıyla oturmuş dedikodu yapıyordu. Charlie biriyle fazla konuşursa fark ederdi ve Charlie bu işi kaybetmeyi göze alamazdı. Geçmişi göz önüne alındığında Rapture’da barmenlik yapmak büyük şanstı. Bu işi bodrum katta el altından içki satılan bir salon işleten Balthazar ayarlamıştı ve Charlie’ye göz kulak olmak için iyi nedenleri vardı, Charlie’nin yeniden onun yanında çalışmasını istemesi de bunların başında geliyordu.

Charlie, Doreen’e bakıp içinde o tanıdık heyecanın kıpırdandığını duyunca doğru yoldan şaşmama kararlılığının ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu hissetti. Sadece sonunda bir sürü ünlem işareti olan “kâr” kelimesinden oluşan bir başarı stratejisi gibi. “Sana bir içki getireyim mi?” dedi Doreen’e. Doreen başını iki yana salladı. “Adam’ı bulmama yardım etmen gerek. Yine ortadan kayboldu ve ben…” “Şimdi konuşamam” diye sözünü kesti Charlie. “Bir şey ısmarla da patron başımın etini yemesin. Soda. Kızılcık-limon kokteyli. Ne olursa. Ben ısmarlıyorum.” Doreen’in ıslak, kızarmış gözleri pek bekleyemeyeceğini gösteriyordu. Ya da gelmeden önce bir şeyler içmişti. Belki de ikisi birdendi. “Hey” diye seslendi devamlı müşterilerden biri, Charlie siparişini almak için dönüp gitti. Kokteyl karıştırma kabından kıpkırmızı dökülen bir cosmopolitan hazırladı. Üstüne iksir gibi dumanlar çıkaran bir kuru buz parçası yerleştirdi. Başka bir masaya baktı, bira içen bir adam titreyen parmaklarıyla koluna üçüncü nikotin bandını yapıştırıyordu. Charlie’den hesabını açık tutmasını istedi.

Charlie kıyafetleriyle uyuyormuş gibi görünen ve bourbonunu fazla tatlı sevmediğini söyleyen kirli gözlüklü bir adam için bir kadeh Four Roses doldurdu. Sonra barın diğer ucuna geçti, elini sallayarak onu yanına çağıran Balthazar’a zencefilli viski hazırladı. “Sana bir iş buldum” dedi Balthazar usulca. Çakmak çakmak gözleri, açık kahverengi teni ve atkuyruğu şeklinde toplanacak kadar uzun bukleleriyle işlettiği salonun efendisiydi ve kasabanın rezil hayallerini gerçeğe dönüştürüyordu. “Hayır” dedi Charlie yoluna devam ederek. “Hadi ama. Knight Singh yatağında öldürülmüş, oda da talan edilmiş. Biri büyülü keşifler dosyasını çalmış” diye seslendi Balthazar arkasından. “Bu senin uzmanlık alanındı.”

“Hayır!” diye bağırdı Charlie elinden geldiğince neşeyle. Knight Singh’in canı cehenneme. Charlie daha çocukken ona iş veren ilk gölge büyücüsü oydu. Charlie’ye kalırsa mezarında çürüyebilirdi ama bu mezarını soyacağı anlamına gelmiyordu. Charlie bu işleri bırakmıştı. Hırsızlıkta çok iyiydi ve çok da zararını görmüştü. Artık sıradan bir insandı. Cadı görünümlü, yirmili yaşlarda, sarhoş bir üçlü doğum günü kutluyordu, siyah rujları dağılmıştı. Neon yeşili ucuz apsentten birer kadeh söyleyip yüzlerini buruşturarak içtiler. İçlerinden biri yakın zamanda gölgesini değişirmiş olmalıydı çünkü ışık gölgesine vursun ve yeni halini duvara yansıtsın diye durmadan hareket ediyordu. Gölgesinin sukkubus gibi boynuzları ve kanatları vardı.

Güzeldi. “Annem bu işten hiç hoşlanmadı” diyordu kız arkadaşlarına, konuşurken hafifçe dili dolaşıyordu. Kız zıplayıp bir an havada asılı kalınca gölgesi kanatlarını çırptı, birkaç müşteri hayran hayran ona bakıyordu. “Annem gerçek bir iş bulmaya kalktığım zaman onu saklayamayacağım için pişman olacağımı söylüyor. Ben de onu asla satamayacağımı söyledim.” Charlie ilk kez değişmiş bir gölge gördüğünde aklına küçükken okul kütüphanesinde okuduğu bir masal gelmişti: Cadı ve Talihsiz Kardeşi. Masalın nasıl başladığını hâlâ hatırlıyordu: Bir zamanlar doğuştan gölgesi aç olan bir çocuk varmış. Bu çocuk son derece şanslıymış, oysa tüm talihsizlikler gölgesi olmayan ikizini bulurmuş. Ama elbette bu kızın gölgesi hiç de şanslı değildi. Havalı görünüyordu ve kıza az biraz sihir gücü veriyordu. Her seferinde birkaç saniyeliğine yerden yedi-sekiz santim kadar yükseliyor olabilirdi. Halbuki bir çift topuklu ayakkabı onu daha yükseğe çıkarabilirdi. Ayrıca bu, kızı bir gölge büyücüsü yapmazdı.

Değiştirilmiş gölgeler terzilerin uzmanlık alanıydı, terzilik dört disiplinin halka en açık olanıydı. Terziler gölgelerin görünüşünü değiştirebilir, onları bağımlılık yaratacak kadar güçlü duyguları tetiklemek için kullanabilir, hatta insanın bilinçaltından parçalar söküp alabilirdi. Elbette bunun riskleri de vardı. İnsanlar bazen anlaştıklarından çok daha fazlasını kaybederdi. Diğer gölge büyüsü disiplinleri daha gizliydi. Karapakslar kendi gölgelerine yoğunlaşır, onları gölge kanatlarla uçmak ya da kendilerini zırhla kaplamak için kullanırlardı. Kuklacılar ise gölgelerini gizli kapaklı işler yapmaya gönderirlerdi, Charlie’nin deneyimlerine göre bunlar kimsenin hakkında konuşmak istemediği türden pis işlerdi. Maskelilerin de aşağı kalır yanı yoktu, bunlar kimin canının yanacağına aldırmadan evrenin sırlarını çözmeye niyetlenmiş bir grup ucube ve mistikten oluşuyordu.

Onlardan gerçek adları yerine tekinsizler diye bahsedilmesi boşuna değildi. Gölge büyücülerine hiç güven olmazdı. Sözgelimi, kendileri ne derse desin, hepsi çalıntı gölge ticareti yapıyordu. Charlie’nin erkek arkadaşı Vince gölgesini çaldırmıştı, muhtemelen zengin bir pislik üçüncü kez gölgesini değiştirebilsin diye. Artık en parlak ışıkta bile gölgesi yere düşmüyordu. Gölgesiz insanların içinde bir yokluk, manevi bir boşluk olduğuna inanılırdı. Bazen sokakta Vince’in yanından geçen insanlar gölgesinin olmadığını fark eder ve ondan uzaklaşırdı. Charlie insanların ondan da uzak durmasını isterdi. Ama Vince bundan rahatsız olduğu için Charlie bunu yapan herkese pis pis bakardı. Charlie tekrar yanına gelince Doreen, “Midemi yatıştırmak için bir zencefilli gazoz alayım” dedi. Odette arkadaşlarıyla muhabbete dalmış gibiydi. “Tamam, sorun ne?” “Galiba Adam yine âlemlere daldı” dedi Doreen, Charlie gazozunu bir peçeteyle birlikte önüne bıraktı. “Kumarhaneden aradılar. Pazartesi günü gelmezse onu kovacaklarmış. Cep telefonunu arıyorum ama açmıyor.”

Charlie ve Doreen hiçbir zaman dost olmamışlardı ama ortak tanıdıkları vardı. Bazen birini uzun süredir tanımak ondan hoşlanmaktan daha çok önemliydi. Charlie içini çekti. “Peki benden ne istiyorsun?” “Onu bulup eve getirmeni” dedi Doreen. “Belki bir çocuğu olduğunu da hatırlatabilirsin.” “Ona bir şey yaptırabileceğimi sanmıyorum” dedi Charlie. “Adam’ın bu hale gelmesinin nedeni sensin. Çok tehlikeli ekstra işler almaya devam ediyor.” “Nasıl benim yüzümden oluyormuş?” Charlie bir şey yapmış olmak için tezgâhı silmeye koyuldu. “Çünkü Balthazar onu sürekli seninle kıyaslıyor. Adam senin o aptal itibarınla boy ölçüşmeye çalışıyor. Ama herkes doğuştan suç işlemeye yetenekli değil işte.” Doreen’in eşi Adam, Springfield kumarhanesinde blackjack krupiyesiydi ve Charlie işten ayrıldıktan sonra yarı zamanlı olarak Balthazar’a çalışmaya başlamıştı. Belki de masalarda dönen fırıldaklarla uğraşmanın onu tekinsizlerden bir şeyler çalmaya hazırladığını düşünüyordu. Hatta Charlie becerebiliyorsa bu işin o kadar da zor olmaması gerektiğini sanıyor olabilirdi.

“Mesaim bittikten sonra daha ayrıntılı konuşuruz” dedi Charlie içini çekerek, bir taraftan da bu işe bulaşmamasını gerektiren nedenleri düşünüyordu. Bir kere ne olursa olsun Adam’ın görmek isteyeceği son kişiydi. Hem bu işten para da kazanmayacaktı. Söylentilere göre Adam, Balthazar kazandığı ekstra parayı mutluluk uçuşuna harcıyordu, mutluluk uçuşu denilen şey de gölgenizi biraz büktürüp kafayı bularak saatlerce müthiş duygular içinde gözlerinizi boşluğa dikebilmekti. Adam büyük ihtimalle bir otel ötesinde sırtüstü yatmış uçuyordu ve bu mutluluk hissi geçmeden Charlie’nin onu eve sürüklemesini istemeyecekti. Charlie, Doreen o anda ihtiyacı olan son şeye baktı; Doreen barın bir ucunda oturmuş, acınacak bir halde gazozunun içindeki çubukla oynuyordu.

Charlie tam soda şişesine uzanmıştı ki bir patırtı duyunca başını kaldırdı. Bourbonunu fazla tatlı istemeyen tüvitli adam şimdi boş sahnenin yanında kadife perdelere dolanmış vaziyette elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu. Gölge salonundaki eşkıyalardan biri, Joey Aspirins adında bir adam, yüzüne tekme atıp atmamaya karar vermeye çalışıyormuş gibi tepesinde dikiliyordu. Balthazar peşlerinden merdivenleri çıkarken bağırıyordu. “Sen kafayı mı yedin, bana çalıntı mal sattırmaya mı çalışıyorsun? Liber Noctem’i çalan benmişim gibi göstermek için bana tuzak kurmaya mı kalkıyorsun? Siktir git buradan!” “Sandığın gibi değil” dedi tüvitli adam. “Salt bir parçasını bile geri alabilmek için yanıp tutuşuyor. İyi para verecek…” Charlie, Salt adını duyunca irkildi.

Gördüklerinden ve yaptıklarından sonra Charlie’yi sarsabilen pek bir şey kalmamıştı. Ama aklına Salt gelince hep irkiliyordu. “Kapa çeneni ve defol.” Balthazar eliyle kapıyı gösterdi. “Neler oluyor?” diye sordu Doreen. Charlie başını iki yana sallayarak Joey Aspirins’in tüvitli adamı kapıya doğu itekleyişini izledi. Odette kalkıp Balthazar’la konuşmaya gitti, alçak sesle konuştukları için Charlie bir şey duyamıyordu. Balthazar döndü, gölge salonuna doğru yürürken Charlie’nin gözlerine baktı. Göz kırptı. Charlie’nin kaşlarını kaldırması ya da gözlerini devirmesi gerekirdi ama Lionel Salt’ın adının geçmesi kaskatı kesilmesine yetmişti. Charlie daha bir tepki veremeden Balthazar gitmişti bile. Barın kapanma saati yaklaşıyordu. Charlie tezgâhı sildi. Kirli karıştırıcıları ve kadehleri bulaşık makinesine doldurdu. Çekmecedeki parayı saydı, Doreen’in içecek parasını bahşişlerden düşüp diğer paraların yanına koydu. Rapture duvarları ve tavanı ışığı emecek kadar siyah boyayla boyanmış, buram buram tütsü kokan tuhaf bir mekân olabilirdi. Bölge halkının sihir ya da acayiplikler görmek için ya da fıçı kombuça içilen ve dev ekranlarda maç izlenen barlardan sıkıldıkları için geldiği bir yer de olabilirdi. Ama kapanış ritüelleri diğerleriyle aynıydı.

Charlie, Odette’in ofisinden ceketini ve çantasını alırken personelin çoğu çıkmıştı bile. Arabasına doğru yürürken şiddetini artırmış olan rüzgâr yüzünden terli vücudu buz kesince sonbaharın son demleri olduğunu, kışın yaklaştığını, işe gelirken yanına deri ceketten daha sıcak tutacak bir şey alması gerektiğini hatırladı.

“Ee?” dedi Doreen. “Dondum burada. Adam’ı bulacak mısın? Suzie Lambton ona yardım ettiğini söylüyor, hem onu doğru dürüst tanımıyorsun bile.” İş muhtemelen çok zor olmayacaktı, Doreen’den de yakasını sıyırmış olacaktı. Adam bir yerlerde kendinden geçtiyse cüzdanını çalabilirdi. Bu onu eve daha hızlı gönderirdi. Sırf yapabileceğini göstermek için arabasının anahtarlarını da alırdı. “Abin üniversitede çalışıyor, değil mi? Harç bürosunda.” Doreen gözlerini kıstı. “Müşteri hizmetleri temsilcisi. Telefonlara bakıyor.” “Ama bilgisayarlara erişimi vardır. Kız kardeşimin borcunu bir ay daha erteleyebilir mi? Borcu silmesini istemiyorum, sadece erteleyecek.” Oryantasyon harcı, teknoloji harcı ve işlem ücretlerinin öğrenim kredisi yatmadan ödenmesi gerekiyordu. Posey’nin kampüse gidip gelirken yapacağı masrafı katmamıştı bile. Kitapları da.

“Abimin başını belaya sokmak istemiyorum” dedi Doreen ciddi bir tavırla, suçlu erkek arkadaşını bulması için bir suçluyu ikna etmeye çalışan o değildi sanki. Charlie kollarını göğsünde kavuşturup bekledi. Sonunda Doreen yavaşça başını salladı. “Sanırım sorabilirim.” Bu pek çok anlama gelebilirdi. Charlie külüstür Toyota Corolla’sının bagajını açtı. Birbirine dolanmış bağlantı kablolarının, hırsızlık malzemeleriyle dolu eski bir çantanın ve bardan toptancı fiyatına aldığı bir şişe Grey Goose’un yanında bir yığın kontörlü telefon duruyordu.

Charlie telefonlardan birini alıp açmak için kodu girdi. “Pekâlâ, bir şey deneyeceğim, bakalım Adam zokayı yutacak mı. Numarasını söylesene.” Adam telefonu açarsa bu işi yapacaktı. Açmazsa yoluna bakacaktı. Başını belaya sokmak için bahane aradığının farkındaydı. Batıp batmayacağını görmek için bataklığa giriyordu. Yine de Adam’a mesaj attı: Elimde bir iş var ve duydum ki en iyisi senmişsin. Adam yeterince iyi olmadığından endişeleniyorsa pohpohlama motive edici olabilirdi. Zaaflara oynamak dolandırıcılığın hamurunda vardı. Beyninizi insanlar hakkında düşünmeye alıştırmak için de kötü bir yoldu. “Bakalım cevap verecek mi…” Telefon ötünce Charlie’nin sözü yarıda kaldı. Kimsin? Amber diye yazdı Charlie. Dolandırıcılık için oluşturduğu ve hiç kullanmadığı birkaç kimliği vardı. Amber içlerindeki tek gölge büyücüsüydü. Bu geç saatte rahatsız etttiğim için kusura bakma ama gerçekten yardımına ihtiyacım var. Uzun kahverengi saçlı Amber mı? Charlie bunun bir numara olup olmadığına karar vermeye çalışarak uzun müddet telefona baktı. Gerçekten dedikleri kadar varsın. Göz kırpan bir emoji ekleyerek bu muğlak cevapla Adam’ın sorularından kurtulabilmek için dua etti. “Sana yazdığına inanamıyorum. Ne diyor?” “Bak” dedi Charlie telefonu Doreen’e uzatarak. “Gördün mü? Yaşıyor. Gayet iyi.” Doreen tırnağını yiyerek mesajları okudu. “Onunla cilveleşeceğini söylememiştin.” Charlie gözlerini devirdi. Otoparkın diğer tarafında kocaman paltosuna sarınmış olan Odette mor renkli Mini Cooper’ına doğru yürüyordu. “Sence ona nerede kaldığını söyletebilir misin?”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hiçliğin Kraliçesi – Peri Halkı Serisi 3.Kitap ~ Holly BlackHiçliğin Kraliçesi – Peri Halkı Serisi 3.Kitap

    Hiçliğin Kraliçesi – Peri Halkı Serisi 3.Kitap

    Holly Black

    Tacın yıkımı ve tahtın mahvolması onun elinden olacak…Yalnızca onun kanı dökülünce yüce bir hükümdar yükselecek. Jude, Periler Diyarı’nın Kraliçesi olarak faniler dünyasında sürgünde ve...

  2. Lanetli Kral – Peri Halkı Serisi 2.Kitap ~ Holly BlackLanetli Kral – Peri Halkı Serisi 2.Kitap

    Lanetli Kral – Peri Halkı Serisi 2.Kitap

    Holly Black

    İktidarı ele geçirmek zordur, ama korumak daha da zordur. Jude, bir fani olarak kendini Periler Diyarı’na kabul ettirmeyi sonunda başarıyor. Üstelik zalim prens Cardan’ı...

  3. Tutsağın Tahtı – Bir Elfhame Romanı ~ Holly BlackTutsağın Tahtı – Bir Elfhame Romanı

    Tutsağın Tahtı – Bir Elfhame Romanı

    Holly Black

    Hapsedilmiş bir prens. İntikam peşinde bir kraliçe. Ve Elfhame’in geleceğini belirleyecek bir savaş. Prens Oak, ihanetinin bedelini ödüyor. Kuzeyde hapsedilmiş, canavar yeni kraliçenin iradesine...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kızıl Harf ~ Nathaniel HawthorneKızıl Harf

    Kızıl Harf

    Nathaniel Hawthorne

    19. yüzyılın ortası ile son çeyreği arasındaki, Amerikan Rönesansı diye bilinen dönemde, Melville, Whitman gibi edebiyatçılarla birlikte önemli bir yeri olan Hawthorne, Kızıl Harfte...

  2. Mecburiyet ~ Stefan ZweigMecburiyet

    Mecburiyet

    Stefan Zweig

    Derler ki ölüm, savaşın en yakın arkadaşıdır. Birbirleri için yapmayacakları şey yoktur fakat savaş açgözlü olan taraftır ve hep daha çok ölüm bekler. Ülkesindeki...

  3. Söz Dinlemez Kalbim ~ Candace CampSöz Dinlemez Kalbim

    Söz Dinlemez Kalbim

    Candace Camp

    Leydi Irene Wyngate asla evlenmeyeceğine dair yemin etmiştir bu yüzden sert diliyle taliplerini kendisinden uzak tutar. Ancak korkutmayı başaramadığı tek bir adam vardır: Radbourne...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur