Şehir ve mimari üzerine derinlikli düşünceleriyle tanınan Turgut Cansever’in İslam mimarisi ve şehirciliği konusundaki görüşleri, ilk defa derli toplu bir şekilde bu kitapla okuyucunun karşısına çıkıyor.
Osmanlı şehrini, İslam mimarisinin temel meselelerini, mimarlık mirasının korunma yollarını, İslam şehrinin belirleyici özelliklerini ve İslam mimarisi ve şehrinin gelecekte hangi esaslardan hareketle kurulabileceğini felsefi ve tasavvufi bir temelde, çağdaş ve geleneksel ustalardan yararlanarak tartışan Cansever, yalnızca şehir planlanarak tartışılan Cansever, yalnızca şehir planlamacıları ve mimarların değil, genel okuyucunun da ilgiyle takip ettiği bir düşünür.
ÖNSÖZ
Mimarlık varlığın bütün alanlarını kapsayan bir disiplindir. Bu sebeple başarılı bir mimarlık faaliyetinin gerçekleşmesi, kültürel oluşumun temel bir göstergesidir.
Yapılar hayat düzenimizin çerçevesini oluştururken, hayat tarzımızı da şekillendirir. Yapılar fiziki aleme ait kanunların icaplarına göre oluşur Bu İcaplara göre düzenlenmemiş herhangi bir yapının var olma şansı yoktur. Ancak var olması daha öncelikli bir husus, yapının vücuda getirilmesini gerektiren biyo sosyal bir faktördür Yapı ya barınmak için yahut herhangi bir sosyal, kül* türe! ve iktisadi faaliyeti barındırmak için gerçekleştirilir. Bu alanlara ait meseleler bile mimariyi gerçekleştirilmesi zor bîr sanal düzeyine yükseltmeye yeterli iken. insan hayatının biçimi ılc insanın vücuda getirdiği mimari çerçevenin biçim özellikleri ve insanın tabilruh! âlemi ile terbiye edilip biçimlendirilmiş psişik âlemine ait biçim Özelliklen ayrılmaz şekilde birbirlerine bağlıdır. Ruhi alemi ise insanın inanç âleminin, varlık tasavvurunun, değerler hiyerarşisinin yapısına göre şekillendirilir.
bu karmaşık meseleler yığınının içinden mimariyi belirleyecek temelleri ancak yüksek kültür çağlan tarif edebilmiş ve bu temeller üzerinde kültürün bütünlüğünü tesis eden üslup temellerini oluşturmuş. Şahsi ve sathî gösterişçiliğin hâkim olduğu 20. asırda ülkemizde ve dünyada mimariyi vücuda getirmek, insanlara gülünç olaylar seyrettirerek onlan eğlendirmek.
şaşırtmak vs. ile bir tutulmaktan bile gerilere itilmiş ve dünya böylece insanlık tarihinde daha önce benzeri olmayan bir kültürel kirlenmeye uğratılmış bulunmaktadır.
Bu kirlenme; kendi inanç temellerinden kopartılan, inançlarının özüyle bağları kesilerek yabancılaştırman ve İslam’ın affedilmez günah saydığı şirkin açık ve gizli şekillerine kendisini kaptırmış, gizli sömürge durumuna düşmüş olan İslâm ülkelerinde en vahim ve tahripkâr boyutlara ulaşmıştır.
Kültürel kirlenme, özünde, teknolojiyi kendi başına yaratıcı güç addetmek gibi temel bir yanılgıyı taşımaktadır. Şehre, toprağa, dünyaya Allah’ın azametinin ve Cemâl sıfatının tecelli ettiği yerler ve insanların idrak edeceği alanlar olarak bakmak yerine bugün, bu alanlara ait meselelere bürokrat ve teknokratların gözlükleriyle bakılmakta ve bürokrasinin işleyiş ve kurallarına asil güç payesi verilmektedir. Toprağı, dünyayı ve şehri gayrimeşru bir şekilde kazanç kapısı olarak görmek, bu temel yanılgıları sürdüren müesseseler vasıtasıyla halka zorla kabul ettirilip yaygınlaştırılmakta; yayın ve telkin araçlarıyla çok boyutlu bir kirlilik yanılgılar hastalıklar zinciri herkese zorla benimsetilmektedir.
Mimarlığın, “İnsanın dünyadaki esas vazifesi dünyayı güzelleştirmektir” hadis i şerifinde tarif edilmiş çerçeve içinde oluşmasını sağlamak, sosyal, ruhî ve inanca taalluk eden meselelerini doğru olarak ortaya koymak ve yanılgıları bertaraf etmek uğrunda çaba sarf etmek benim için kaçınılmaz görev olmuştur.
Elinizdeki kitap bilfiil mimarîyi vücuda getirmek için gerekli bilgi ve yetenekleri geliştirmek ve mimariyi gerçekleştirmek için uğraşırken adim adım fark edilen hastalıkların teşhisi ve çözüm yollarının tayini için yazılan ve söylenenlerin bir bölümünün derlenmesinden oluşmuştur. Yazılar çeşitli alanların meselelerine yönelik olup Farklı tarihlerde kaleme alınmıştır.
Bu nedenle varlığın sınırsızlığı içinde yaşadığımız dünyayı güzelleştirme şeklindeki aslî görevini müdrik herkesin, mimarların ve diğer sorumluların katkılarıyla zenginleşecek düşünce sahasına mütevazı bir katkı ve yeni bir idrakin oluşması yolunda bir ilk adım teşkil etmesi bile bu kitabın vazifesine yerine getirdiği anlamına gelecektir.
İslâm Mimarîsi Üzerine Düşünceler
Giriş
içinde bulunduğumuz yüzyılda İslâm ülkeleri, kültürel ve dinî kimliklerini reddetmelerinin sonucu olarak» kendi tarihî mimarlık miraslarını Batılı yayınlar ve araştırmalardan öğrenmek ve bunlar vasıtasıyla geçmişlerini değerlendirmek gibi garip bir durumla karşı karşıya kalmışlardır.
Hiçbir dikkatti değerlendirme ve eleştiriye tâbi tutmadan, gayri İslâmî düşünce ve inanç sistemlerine ait değerler ve tavırların benimsenmesinin sebep olduğu tahribatın İslâm dünyasında çok geç farkına varılmış olmakla birlikte; giderek, Batıya yönelmenin eleştirilmeden kabul edilmesinin hiçbir sorunu çözmediği yolunda bir bilinçlenme de oluşmaya başlamıştır.
Batılı kültürler kendi bunalımlarıyla boğuşup dururken İslâm âleminin görevi, ilahi Hakikatlin ve mazilerindeki tecrübelerin şuuruna varmaya çalışmak olmalıdır. Ancak böylelikle insanlığın kaotik sorunlarına çözüm üretme imkânına sahip olabilirler.
Bu görevin başarılmasının önündeki başlıca engel, kendi tarihi becerilerini (ustalıklarım) kurban ederek Batı kültürünün hâkimiyetini tesis etmeye çabalayan İslam ülkelerinin aydınlan arasındaki yaygın eğilimdir. Bütün İslâm ülkelerinde geçerli olan hâlihazır tutum. gayesi İslâm’ın değerler hiyerarşisi ile hayat tarzını inkâr edip değiştirmek olan gayri İslâmi sosyo ekonomik modelleri yerleştirmek ve yabancı teknolojileri ithal etmek şeklinde karşımıza çıkmakladır.
Genelde İslâm’ın kültür tarihi, özelde ise İslâm mimarisi üzerine Batılı araştırmacılar tarafından çeşitli çalışmalar yapılmakta ve teoriler geliştirilmektedir. Ne var ki. bu araştırmalar ve teoriler İslâm kültüründeki Tevhid kavramının önemini göz ardı etmektedir. Genellikle İslâm mimarîsi diye bir şeyin söz konusu olmadığı, bunun yerine mahallî mimarî geleneklerin ve onların İslâm öncesinde geliştirilen ilkelerinden bazılarının İslâm cemaatleri tarafından kullanılmaya devam edilmesinin söz konusu olduğu söylenmektedir bize. Oysa bu varsayımlar pragmatizm ve tarihsele îliğin son derece sınırlı görüşleri temelinde geliştirilmiştir.
Bu sebeple, elinizdeki makalenin gayesi, İslâm kültürünün evrensel ilkelerini ortaya koymak ve günümüzde vazgeçilmiş olan ilkeleri açıklığa kavuşturmaya yardım etmek için tamamen yanlış olan bu değerlendirmeleri çürütmek ve nihayet, İslâm mimarisinin İslâm dünyasında bir kez daha canlanmasını temin etmektir.
Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki, bu inceleme sadece bir ön çalışma mahiyetinde olup konu üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır
Temel Kavramlar
Antik dünyadaki bazı istisnaları bir yana bırakırsak. Batı dünyası, felsefi problemleri dar, sınırlı ve düalistik (iki kutuplu) varlık telakkisiyle çözmeye çalışmış, dikkatini yalnızca maddi ve ruhi düzeyler üzerinde yoğunlaştırmışım Batı felsefesine egemen olan rakip, çatışan akımlar bu eksik varlık telakkisinden beslenmiştir İslam’daki Tevhid (birlik) kavramı bu kusurları aşma ve varlığın birliğini kavrama yönünde bir çabayı öngörün ..
20. yüzyılın başlarında Yeni Ontoloji ekolünün tekrar açıklığa kavuşturduğu gibi. varlığın dört düzeyi vardır: maddi düzey, biyo sosyal düzey, psikolojik düzey ve ruhi akıl düzey. Her düzeyin temel karakteristiği, varlığını gerçekleştirdiği ve bir önceki düzeyde mevcut olmayan düveye özgü kanunlar ve yeni (novum) unsurlar tarafından belirlenmiştir.
Maddî düzey fizik ve kimya kanunlarıyla karakıerize edilir Biyo sosyal düzey, maddi varlık düzeyininkilere ilaveten (sınırsız çeşitlilik ve zenginlikteki) yeni kanunlarla var olma imkânına sahiptir. Canlı varlıkların onaya çıkmasıyla birlikle vücut bulan psikolojik düzey, maddi ve biyo sosyal varlık düzeylerinin kanunları uyarınca gelişen psikolojik hadiseleri içerir Korku, aşk ve benzeri içgüdüler bu tabakanın unsurlarıdır.
Ruhi akıl varlık düzeyi ise insanla ilişkilidir. Din, ahlâk, sanat ve bilgi bu son düzeyin problem alanlarıdır. Bu düzeyde bütün hadiselerin kendi özel kanunları vardır. Her düzeye var olma imkânını veren, ama onları daha Önceki düzeylerin kanunlarından özgür kılan bu nihaî düzeydir Ruhi varlık düzeyinde bu özgürlük, akıl sahibi insanın sorumluluğunun kaynağıdır.
Fakat her düzey, varlığını ancak aşağıdaki düzeylerin var olmasına borçludur, İnsanın seçme ve karar verme özgürlüğü, kabiliyeti ve sorumluluğu ancak bütün varlık düzeylerinin kanunlarının hudutları dahilinde var ve aktif olabilir.
İslam’da insana verilen “her şeyi kendi yerine koyma” (adalet) sorumluluğu tevhîd bağlamında anlaşılmalı ve yerine getirilmelidir. Allah’ın iradesine mutlak teslimiyet de aynı esas üzerinde gerçekleştirilmelidir.
Sonuç olarak, mimari, tüm varlık düzeylerinde, özellikle de insanın bilinç ve bütün tarihinin mekânzaman bağlamında tüm varlık problemleri dikkate alınarak tahlil edilmelidir.
İslam mimarisinin özelliklerini anlayabilmek için öncelikle şu soruları açıklığa kavuşturmak gerekmektedir:
a) Mimari nedir?
b) İslam mimarisi nedir?
c) İslâm mimarisi ne değildir?
Her üç soru da. girift, karmaşık ve kapsamlı problem alanlarını kuşatmaktadır. Açıktır ki, “uzmanlaşma çağı” denilen günümüzün, ayrıntıları Öne çıkaran analitik yöntemleri kullanıldığı takdirde bu sorulan cevaplandırmak, açıklığa kavuşturmak ve anlamak daha da güçleşecektir. Bu yüzden, araştırmamızın ilk safhasında, İslâm sanatları ve mimarisi ile temel özelliklerinin “genetik” kaynaklarım anlamak, keşfetmek ve tanımlamak amacıyla temel sorunlar üzerinde yoğunlaşmak zarureti vardır.
Mimarî Nedir?
Mimari, insanın çevresini biçimlendirme çabasının ürünüdür. Varlığın bütün veçhelerini, karmaşık ve sınırsız alanları kuşatan bir disiplin olan mimarînin herhangi bir basit şematik formülle tanımlanması uygun olmaz. Bu sebeple, yukarıda verilen tanım, dört başı mamur ve kategorik bir tanım olmaktan ziyade sorun alanına genel bir yaklaşımın ifadesi olarak anlaşılmalıdır.
Varlığın bütün alanlarını kapsayan ve hayatın getirdiği sorunlarla sürekli girift ilişkiler içinde olan mimari, maddi, biyo sosyal. psikolojik ve ruhi akıl varlık düzeylerinde geliştirilir.
İnsan, mimariyi geliştirirken olsun, karar verme sürecinde olsun, kaçınılmaz olarak dikkate aldığı sorunların farklı yönlerini değerlendirmekte ve nihayet çeşitli seçenekler arasından tercihlerini yapmaktadır. Tercih ve kararların, özünde, kendi inanç sistemiyle ilgili bir referanslar sistemine dayandırılmış olması gerekmektedir. Faydacı ve pragmatik referans noktalarına dayalı bir değerlendirme, insanı herhangi bir türden oportünistik sömürü alanlarına yöneltebilir. Öbür yandan, akılcı yaklaşımlara dayalı değerlendirmeler ise zihin, “ratio” ve onun yönlendirmelerine nispet olunan değerlere göre biçimlenecektir.
Bu bağlamda, insanın kararlarının, onun inançlarının gerçek yansımaları olduğunu açıklığa kavuşturmak büyük önem taşımaktadır. Böylece mimari, farklı varlık düzeylerinde ortaya çıkan problemleri değerlendirmek, tercihlere dayalı kararlan almak ve mümkün seçenekleri ayıklamak suretiyle geliştirilen bir insan ürünü olması hasebiyle estetiğin ve teknolojinin alanında yer almaz. O, ahlâk ve din alanının bir ürünüdür.
Biyo sosyal düzeyin ihtiyaçlarını, onun kanunlarım dikkate alarak çözmek ve çözümlerini maddi düzeyin kanunlarına dayandırmak, aynı zamanda da psikolojik ve ruhi akıl düzeylerin, örneğin tutumların, ruhi yönelimlerin ve inançların kanunlarıyla rehberlik etmek gerekmektedir. Yani. bir mimari yaklaşımın, varlığın bütünlüğünü ve kuvvetler hiyerarşisini göz önünde bulundurması zaruridir.
Bundan dolayı, maddî, biyo sosyal ve psişik varlık düzeylerine ait problemlerin tanımları, her düzeyin kanunlarıyla mükemmel bir uyum içinde geliştirilen tercihlerin değerlendirilmesi ve bu varlık kanunlarının kullanımına yönelik tavırlar insanın inanç sistemi tarafından kontrol edilir, inanç sistemi ise dini, kozmolojiyi ve varlık telakkilerini ihtiva etmektedir.
Mimarîde Malzeme
Her mimari eser bir yapı olarak malzemelerden mürekkeptir. Temeller, duvarlar, döşemeler, raflar, pencereler ve kapılar, ısınma ve havalandırma sistemleri yahut elektrik tesisatı, sıhhi teçhizat, kısacası malzemeler ve sistemler binada bir araya gelir. Hepsi de. amaçlarını başarmak ve aynı zamanda, amaçlarına ve kullanıcının ihtiyaçlarına hizmet edebilen bir binayı oluşturmak üzere düzen içinde bir araya toplanır
Bir binanın konstrüksiyonunu mümkün kılan bilgi ve becerilerin bütünlüğü “inşaat teknolojisi” adını alır. Malzeme bilgisindeki ve kullanım tarzlarındaki gelişmeler her biri bir uzmanlık alanına ait olan yeni, karmaşık inşa metotlarının dogmasına yol açar. Sonuç itibariyle, mimarın temel sorumluluklarından birisi olan inşaatta mühendislik faaliyetlerini koordine etme ihtiyacını duymanın neticesi olarak bina, farklı mühendislik alanlarının uzmanları…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Kültür Tarihi
- Kitap Adıİslam'da Şehir ve Mimari
- Sayfa Sayısı236
- YazarTurgut Cansever
- ISBN9752634168
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2009