Gerçek bir kısa roman olan bu yapıt bir sürpriz üstüne kurulu: Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir hanıma yazılmış yirmi üç mektubun (üç mektup da kocasına) keşfi üstüne.
Marcel Proust’un Haussmann bulvarı 102 numaralı evin üçüncü katında oturan komşusu olduğunu öğrendiğimiz Madam Williams’a yazılmış mektuplar. Kadının Amerikalı dişçi kocası Charles D. Williams’ın muayenehanesi asmakatın üstünde ikinci katta, yani zavallı Marcel’in tepesinde. Dolayısıyla gürültü fobisi olan Marcel epeyce dram yaşıyor.
Mektuplarda nelerden söz ediliyor? Öncelikle, uyku ve çalışma saatleri sırasında Proust’a işkence eden gürültüden, üst kattaki tadilattan. “Sabahki gürültü su tesisatından mı geliyor diye soruşturmamı istediğinizde ihtiyatlı davranarak ne iyi etmişim. Şu çekiçlerin yanında o gürültü neymiş ki? Verlaine’in ‘sırf kendini size beğendirmek için ağlayan’ bir şarkıdan söz ederken dediği gibi ‘yosunların üstünde suyun ürpertisi’.” Proust gerçekten de her saptamasını, yazıya bir kat daha sanat katan mizahi bir karşılaştırmanın içine oturtuyor. Çünkü her şey gürültü yapıyor, ünlü bir tenor gibi şarkı söyleyen boyacılar bile: “Genellikle bir boyacı, hele bina içindeyse, Giotto’nun sanatının yanısıra Reszké’nin sanatını da icra etmesi gerektiğini sanır. Sizinkisi elektrikçi çekiç sallarken susuyor. Umarım döndüğünüzde Sistine fresklerinden daha aşağısıyla karşılaşmazsınız…”
*
Marcel Proust 10 Temmuz 1871’de Auteuil’de doğdu. Bütün yaşamını etkileyecek astım krizlerinin ilkini 1881’de geçirdi. 1890’da Hukuk Fakültesi’ne ve Siyasal Bilgiler Okulu’na kaydoldu. Arkadaşlarıyla birlikte Le Banquet dergisini kurdu; burada edebiyat eleştirileri yayımladı. 1893’te, Swann’ın Bir Aşkı’nın “taslağı” olabilecek nitelikte bir metin yazdı. 1894’te Dreyfus olayı başladı. Marcel Proust Dreyfus yanlılarını destekledi. 1895’te felsefe lisansı diplomasını aldı. 1898’de Dreyfus olayı büyüdü. Aynı yıl Zola’nın “J’accuse” (“Suçluyorum”) adlı açık mektubu L’Aurore gazetesinde yayımlandı. Proust 1908’de büyük yapıtını (Kayıp Zamanın İzinde) yazmaya koyuldu. 14 Kasım 1913’te Swann’ların Tarafı yayımlandı. 1914’te Guermantes Tarafı’nı Grasset Yayınevi’ne hazırlamaya başladı. 1918’de Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde yayımlandı. 10 Aralık 1919’da bu kitap Goncourt ödülü aldı. 1921’de Guermantes Tarafı II ile Sodom ve Gomorra I yayımlandı. Aynı yıl Proust Gallimard Yayınevi’ne Sodom ve Gomorra II’yi verdi. 1922’de Mahpus ile Albertine Kayıp daktiloya çekilmeye başlandı. Proust, ekim ayı başında bir bronşit krizi geçirdi, bunu zatürree izledi. Yazar, 18 Kasım 1922’de öldü. Mahpus (1923), Albertine Kayıp (1925), Yakalanan Zaman (1927) ölümünden sonra basıldı.
İçindekiler
Önsöz • 7
Fransızca baskıya not • 13
Mektuplar • 17
1 • 19
2 • 20
3 • 24
4 • 25
5 • 29
6 • 30
7 • 31
8 • 32
9 • 33
10 • 36
11 • 38
12 • 40
13 • 42
14 • 44
15 • 52
16 • 53
17 • 55
18 • 56
19 • 58
20 • 60
21 • 62
22 • 63
23 • 64
24 • 67
25 • 69
26 • 70
Dizin • 77
Önsöz
Gerçek bir kısa roman olan bu yapıt bir sürpriz üstüne kurulu: Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir hanıma yazılmış yirmi üç mektubun (üç mektup da kocasına) keşfi üstüne. Marcel Proust’un Haussmann bulvarı 102 numaralı evin üçüncü katında oturan komşusu olduğunu öğrendiğimiz Madam Williams’a yazılmış mektuplar. Kadının Amerikalı dişçi kocası Charles D. Williams’ın muayenehanesi asmakatın üstünde ikinci katta, yani zavallı Marcel’in tepesinde. Dolayısıyla gürültü fobisi olan Marcel epeyce dram yaşıyor.
Madam Williams hakkında pek az bilgimiz var. 1885’te Marie Pallu adıyla doğan Williams 1903’te, bir denizcilik sigorta şirketinde çalışan Paul Emler adında biriyle evlenmiş, 1904’te ondan bir oğlu olmuş, Proust bu çocuğu tanımış. Williams Temmuz 1908’de boşanıp Haussmann bulvarına yerleşmiş. Dişçi onun ikinci kocası (ama sonuncu değil). Proust’un mektuplarından bakınca, Madam Williams, Maupassant’ın bir romanının, örneğin Kalbimiz’in bir kahramanı gibi görünür: Zaten, bu hanımın ve Proust’un dostu olan ve bu hanıma, aynı zamanda da Laure Hayman’a tuhaf bir biçimde benzeyen Madam Straus’un (Proust her zaman aynı tipte kadınların sevildiğine ilişkin teoriyi kendi üstünde doğrular adeta) söz konusu romana esin verdiği bilinmektedir.
Céleste Albaret’nin karı-koca hakkında söylediklerini biliyoruz: Üst katta, “olağanüstü Williams, Amerikalı dişçi vardı. […] Williams sporu seven biriydi, her cumartesi şoförüyle golf oynamaya giderdi. Çok güzide, çok hoş kokulu bir sanatçıyla evlenmişti, Mösyö Proust’a son derece hayran, bunu da kendisine yazmış olan bir hanımla. Harp çaldığını hatırlıyorum. Dairesi üçüncü katta, kocasının muayenehanesinin üstündeydi. Mösyö Proust “uyumsuz” bir çift olduklarını düşünürdü. Madam Williams’ı tanıdığını sanmıyorum ama mektuplaştılar, hanımın mektuplarında kendini özenli ve incelikli anlatma biçiminden Mösyö Proust’un epey zevk aldığını biliyorum”
Mektuplardan oluşan bir roman, iki mektup yazarı da üslupta yarışıyor: “Lütfedip cömertlik gösterdiğiniz için –ya da yansımaların oyunu bu– kendi mektuplarınızın kalitesinden benimkilere de katıyorsunuz. Sizinkiler enfes, kalbiyle, ruhuyla, üslubuyla, ‘yeteneğiyle’ enfes” diye yazıyor Proust Madam Williams’a. Madam Williams’ın mektupları elimizde yok (Proust’un yazıştığı başkalarının mektupları da yok, kuşkusuz hazin bir auto-da-fe’nin kurbanı mektuplar). İşin canalıcı tarafı, bu mektupların komşular arasında, iki kat arasında, bazen de postayla gidip gelmesi! Ne olursa olsun, Proust, Madam Williams’a karşı bütün çekiciliğini ortaya seriyor, mizahını, kültürünü, iltifat hünerini konuşturuyor. Sessizliğin anahtarlarını elinde tutan bir komşunun gözüne girme arzusunun ötesinde, bu diğer münzevi için gerçek bir sempati, bir dostluk, bir tür sevgi duyuyor; görünmez ama mevcut bu kadın, öbür hastanın, Madam Straus’un annelik rolünü oynuyor adeta.
Mektuplarda nelerden söz ediliyor? Öncelikle, uyku ve çalışma saatleri sırasında Proust’a işkence eden gürültüden, üst kattaki tadilattan. “Sabahki gürültü su tesisatından mı geliyor diye soruşturmamı istediğinizde ihtiyatlı davranarak ne iyi etmişim. Şu çekiçlerin yanında o gürültü neymiş ki? Verlaine’in ‘sırf kendini size beğendirmek için ağlayan’ bir şarkıdan söz ederken dediği gibi ‘yosunların üstünde suyun ürpertisi’.” Proust gerçekten de her saptamasını, yazıya bir kat daha sanat katan mizahi bir karşılaştırmanın içine oturtuyor. Çünkü her şey gürültü yapıyor, ünlü bir tenor gibi şarkı söyleyen boyacılar bile: “Genellikle bir boyacı, hele bina içindeyse, Giotto’nun sanatının yanısıra Reszké’nin sanatını da icra etmesi gerektiğini sanır. Sizinkisi elektrikçi çekiç sallarken susuyor. Umarım döndüğünüzde Sistine fresklerinden daha aşağısıyla karşılaşmazsınız…”
Mektuplarda müzik de söz konusu çünkü Madam Williams müziği seviyor ve harp çalıyor (belki piyano da): “Clary bana ne büyük bir müzisyen olduğunuzu söyledi. Hiç yukarı çıkıp sizi dinleyemeyecek miyim? Franck’ın kuartetleri, Béatitudes, Beethoven’in kuartetleri (burada bendeki bütün müzikler) en özlem dolu arzularımın nesnesi.”
Akdikenleri ya da çiçek açmış genç kızları tasvir eden adam, Parsifal’in, Parsifal’deki Çiçek Kızları’nın ve “Kutsal Cuma”nın hayranı, dostluğunun ve yazışmalarının ortasına yerleştirir bunları. Genç kadına gönderir ve şiirdeki güz gülleri üstüne göz kamaştırıcı bir tirada girişir. Çiçek diline ilişkin edebiyat geleneğinin mirasçısı olduğunun bilincindedir. Çünkü “bütün kadınlar güllerin kanına boyanmıştır”2 . Kayıp Zamanın İzinde’nin Proust’un yazmakla uğraştığı ikinci cildinin başlığında da onları buluruz yine. Şiir bilgisini, Arvers’in (Kayıp Zaman’da anılan) (bir zamanlar) ünlü sonesinin baştan sona ve ezberden pastişini yazarak gösterir. Proust’un böyle şiirsel veciz sözlere düşkünlüğü, Guermantes Tarafı’nda uşak Périgot’ya yüklediğini görmek eğlencelidir. Uşak, “çok şaşırtmayı umduğu bu köylü arkadaşlara yazdığı mektuplarda, kendi düşüncelerinin arasına, ‘çok gezen çok bilir’, hatta ‘iyi günler’ der gibi, Lamartine’in dizelerini serpiştiriyordu” .
Aslında hatıralar hiçbir zaman uzakta değildir: “İnsanın sizin gibi bir hayal gücü oldu mu, sevdiği bütün manzaralar onundur, gönlün dokunulmaz hazinesidir bu. Gelgelelim, ailenize, uzak bir geçmişte kalmış hülyalar sayesinde ancak görebildiğiniz ailenize ait hatıralarınızın olduğu bir malikâne, çok dokunaklı bir şey.” Bu iki hastanın çevresini saran çirkinliğe tahammül etmelerini sağlayan şey, güzelliğin hatırasıdır. Proust hastadır, kocasıyla –zaten çoğunlukla evden uzaktır adam– muhtemelen pek mutlu olmayan Madam Williams da öyle. Bagnoles-de-l’Orne’a tedavi olmaya gittiğini görürüz. Dahası: “Hasta olduğunuzu öğrenince çok üzüldüm. Yatak sizi çok sıkmıyorsa, sanıyorum böbreklere kendiliğinden çok yatıştırıcı bir etkisi oluyor. Ama belki de sıkılıyorsunuzdur (her ne kadar bana sizinleyken sıkılmak [atlanmış bir sözcük var: zor?] görünüyorsa da). Size kitaplar göndersem. Sizi ne oyalar, söyleyin bana, öyle mutlu olurum ki.” Bir yaz mevsiminde de Cabourg’dan yazar: “Benim hasta olmam doğal geliyor bana. Ama Hastalık en azından Gençliğe, Güzelliğe ve Yeteneğe ilişmemeliydi.”
Hastalığın derinliklerinde yalnızlık vardır: Proust’un yalnız bir kadına refakatini sunduğunu görmek pek olağan değildir (18. mektup). Başkalarının ruhuna sızma becerisini ötelere taşıyan mektupları kocayı üzebilirdi. Ne var ki çağın felaketleri tuz biber eker: savaş, matem, yıkım. Reims katedralinin bombalanması hakkındaki o çok güzel 16. mektuba bakalım. Madam Williams Proust’a bir kitap getirtmiş. Kitabın A. Demar-Latour’un Ce qu’ils ont détruit. La cathédrale de Reims bombardée et incendiée en septembre 1914 (Paris, Éd. pratiques et documentaires, 64 sayfa) başlıklı kitabı olduğu sanılmaktadır. Proust Reims’teki heykelde Antik Yunan’ın mirasını ve Leonardo da Vinci’nin tebessümünü gördükten sonra yorum yapıyor: “Ama, Venedik’in taşlarına olduğu kadar dindar bir hayranlıkla Reims’in taşlarına da, sağlığım elverdiğince, hac yolculukları yapan ben, şimdiden yarı yarıya yanmış haldeki kubbelerin, tehlikeyi umursamaksızın, taşlar ormanındaki stilize ve sık yapraklı muhteşem meyvaları toplamaya devam eden o meleklerin üstüne yıkılacağı gün insanoğlunun nihayete erecek alçalışından söz etmeye hakkım olduğuna inanıyorum.” Proust’un Madam Williams’a yazdığı güzel bir taziye mektubunda görüldüğü üzere, taşların ölümünden beteri insanların ölümüdür. Proust, Madam Williams’ın kardeşinin ölümünden söz etmeden önce, o dönemdeki bütün mektuplarında söz ettiği ve romanda Robert de Saint-Loup’nun ölümüyle temsil edilecek olan Bertrand de Fénelon’un ölümünü zikreder bu mektubunda: “Çoktan epeyce gerilere dayanan ve neredeyse hiç dinmeyen bir keder deneyimim var benim.”
Madam Williams Proust’un yapıtlarıyla ilgilenir. Dolayısıyla Proust da yapıtını anlamak için Swann’ların Tarafı’nı ve devamının 1914’te La NRF’te çıkan seçme parçalarını okumuş olmanın yetmediğini kadına açıklama zahmetine girişir. “Ama bu bütünden ayrılmış sayfalar size 2. cilt konusunda bir fikir verecek mi acaba? Üstelik 2. cildin kendisi de pek fazla bir şey anlatmıyor; geri kalana ışık tutan ve planlarını aydınlatan asıl 3. cilt. Yalnız, yayıncıların bir seferde sadece tek cilt yayınlamak istediği bir dönemde 3 ciltlik yapıtlar kaleme alınınca anlaşılmamayı kabullenmek gerekiyor, çünkü anahtar destesi kapalı kapılarla aynı binada değil.” Roman kişilerinin de daha sonraki hallerinden çok farklı göründüğünü, aslında olduklarından çok farklı göründüğünü bilmek gerek. Proust Baron de Charlus örneğini verir, Odette’in âşığı sanılan oysa Swann’ın haklı olarak metresini emanet ettiği (çünkü Charlus kadınlardan hoşlanmaz) adam. Oysa, aynı zamanda da haksızdı Swann, der Proust ters dönerek: Odette Charlus’ün yatacağı tek kadındır, belki de Montesquiou ile Sarah Bernhardt arasındaki kısa ve dramatik kavuşmanın Proust’a esinlediği ama romanın son haline dahil edilmemiş bir unsurdur bu. Romanın planını kavramak gerekir, bu da ancak sonraki iki cildin içeriği bilinirse mümkündür (gerçekte Guermantes Tarafı ve Yakalanan Zaman: o dönemde Proust üç ciltlik bir romanla yetinebileceğini sanıyordu).
Peki ya koca? Komedyada eksik olan? Terzo incomodo? Yazları Deauville’de çalışan dişçi Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde’de ortaya çıkar, Albertine tarafından şöyle betimlenir: “Saçı boyalı, sarı eldivenli, ufak tefek ihtiyarın yine bir tarzı var, bir hoşluğu var; o Balbec’in diş hekimidir, iyi bir adamcağızdır.” Proust’un kendi yaşamından hiçbir şeyin yokolup gitmesine izin vermediğini görmek olağanüstüdür. Her figürana bir isim, her kurmaca olguya gerçek bir olay atfedilebileceği düşünülebilir böylece.
Biyografi yazarlarının sıklıkla gözardı ettiği bir başka roman kişisi de mektuplarda ortaya çıkıyor: Proust’un eski dostu ve Napoléon’a bağlı bir aileden gelme Clary. Aynı zamanda Madam Williams’ın da arkadaşı. Clary hastadır, kör olur (Proust bu özelliği ihtiyarlayan Charlus’e verecektir), dinde teselli bulur, Proust başka yerde rastlamadığımız ifadelerle bunun altını çizer: “Onun çok sevgili dostlarından öğrendiğim bir şeyi söyleyeyim ama sizde sır olarak kalsın çünkü çok nazik bir konu ama beni çok mutlu eden bir konu çünkü belki de onun için büyük bir teselli olduğunu sanıyorum: son derece dinsel bir yaşam uyanışı, derin ve güçlü bir iman.”
Mektuplardaki üslup, iki yalnız insan arasındaki dostluğun, gitgide artan mahremiyetin üslubudur. Proust müzik dinlemek için üst kata çıkmayı arzular, en azından bir kez çıkar,5 Williams’ların küçük oğluyla (1904’te doğan çocuğun büyüyüşüne tanıklık eder, ziyaretlerinden zevk alır, ona armağanlar vermek ister), hanımefendinin sağlığıyla ilgilenir, onu bol bol teselli eder.
Güzel metaforlar, heyecan, ironi, ritim: Bu mektuplar büyük bir yazarın mektuplarıdır. Proust’un yazışmaları konusunda fikir değiştirmek gerekir. Correspondance générale’in ilk basımı Robert Proust ve Paul Brach tarafından altı küçük cilt halinde 1930-1936 yılları arasında yayımlandığında (altıncı cildi de Suzy ManteProust Philip Kolb’un yardımıyla hazırlamıştı), şaklabanlık, sosyetiklik, snopluk, nihayet sıkıcılık naraları atılmıştı. Kimileri seçilmiş parçaları okumanın yeterli olacağını bile düşünmüştü. Gerçek şu ki Proust kendini inanılmaz ölçüde muhatabının yerine koyar, kâhinliği tam bir kaynaşmaya kadar vardırır. Karşısındaki kişi kendi duygularının tam bilincine varmadan Proust onun duygularını yaşar, ondan daha iyi hayal eder ve hisseder. Karşısındakinin yerine konuşmak için onun sözünü keser.
Proust’un son gönderdiği mektuplar elimizde yok. Dokunaklı vedalar mı içeriyorlardı acaba? Meçhul koleksiyonlarda uyuduktan sonra, başka niceleri gibi bir gün ortaya çıkacaklar mı? Dişçi Haussmann bulvarından Proust’la aynı zamanda ayrılır. Bina satıldığı için çıkmaya mecbur kalarak 31 Mayıs 1919’da taşınır. Proust Madam Williams’tan kimseye söz etmemiştir. Madam Williams hazin bir kadere doğru yol alır: boşandıktan sonra, büyük piyanist Alexandre Braïlowski’yle evlenir, dişçinin muhtemelen gırgır sesiyle karşıladığı müzik aşkını böylece tatmin eder. Sonra, beklenmedik ve trajik, son bir gelişme olur: Madam Williams 1931’de intihar eder. Onu güldürmek ya da teselli etmek için Proust uzun zamandır yoktur yanında.
Sadece tek sesini duyduğumuz ve öbür sesi ilkinin yankısıyla, yansımasıyla yeniden kurduğumuz bu söyleşi, bu haliyle, Proust’un, Reims katedralinden söz ederken andığı güzelliği, fotoğraflarını komşusu sayesinde gördüğü kolu bacağı kırık heykellerin güzelliğini taşır.
JEAN-YVES TADIÉ
Fransızca baskıya not
Bu mektuplar kısa süre önce Mektup ve Elyazmaları Müzesi’nin koleksiyonlarındaki yerini aldı. Proust’un mektuplarının çoğu gibi üzerlerinde tarih yok. Dolayısıyla en mantıklı görünen sıralamayı seçtik: mahremiyetin gelişmesi, tadilat işlerine, çiçek yollamalara, savaşa, Joachim Clary’ye, Proust’un yayınlarına göndermeler son derece görece bir yardım sağlıyor. Dolayısıyla varsayımsal tarihler önerdik.
Mektuplar
1
[1908 ?]
Hanımefendi, Mektuplarınız “Part Mektupları”. Bana verdiğiniz sizi görme arzusu, adeta müsaadesi, öyle büyük ki ama mektup elime geçtiği anda siz gitmiş oluyorsunuz! Bütün dileklerim, önümüzdeki sene, biten senenin verdiği acıları dindirsin diye, unuttursun demiyorum ama, çünkü yaralı kalplerin gururlu hazinesidir hatıra. Size iyi dileklerimi sunarken, tanımadığım ama Madam Straus’tan1 , herkesten hakkında övgüler işittiğim Doktor’a da iyi dileklerimi sunuyorum. Özellikle de, yerine getirebilmem için isteklerini bana bildirmeye söz vermiş olan oğlunuza da; ama söyleyin kendisine, ketumluğu hiç de dostça değil. İstirahat etmem konusunda duyduğunuz müşfik endişenize minnettarım Hanımefendi, en derin saygılarımı kabul buyurunuz lütfen.
MARCEL PROUST
2
[1908 sonu – 1909 başı] saat 1
Hanımefendi,
Güzel mi güzel mektubunuza bütün kalbimle teşekkür eder, bundan böyle kendinizi rahat bırakıp yapabildiğinizce gürültü yapmanızı rica ederim. Aslında uyumaya çalışmamı engelleyecek kadar kuvvetli bir nefes darlığını hesap etmemiştim. Dolayısıyla gürültü beni hiçbir bakımdan rahatsız etmeyecek (istirahat edeceğim bir gün beni bundan kurtaracak aynı zamanda1 ). Hasta olduğunuzu öğrenince çok üzüldüm. Yatak sizi çok sıkmıyorsa, sanıyorum böbreklere kendiliğinden çok yatıştırıcı bir etkisi oluyor. Ama belki de sıkılıyorsunuzdur (her ne kadar bana sizinleyken sıkılmak [atlanmış bir sözcük var: zor?] görünüyorsa da). Size kitaplar göndersem. Sizi ne oyalar, söyleyin bana, öyle mutlu olurum ki. Sıkıcı komşulardan değil de komşuluklarından yararlanamamanın dinmek bilmez bir pişmanlık vereceği kadar nazik komşulardan (temelde çelişik bir sıfat tamlaması bu, Montesquiou en korkunç şeyin 10 komşular 20 postanelerin kokusu olduğunu ileri sürdüğüne göre) söz edin.
Doktor’a selamlarımı iletiniz Hanımefendi, saygı ve minnetimi kabul buyurunuz lütfen.
MARCEL PROUST
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Mektup
- Kitap AdıÜst Kat Komşusuna Mektuplar
- Sayfa Sayısı80
- YazarMarcel Proust
- ISBN9789750834646
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çatıdaki Nefes – Cutler Ailesi Serisi 1.Kitap ~ V.C. Andrews
Çatıdaki Nefes – Cutler Ailesi Serisi 1.Kitap
V.C. Andrews
“Dawn” seven, sevilen, mutlu bir genç kız, başarılı bir öğrencidir. Ailesinde ağabeyi Jimmy kendisine yakın ilgi göstermektedir. Ayrıca okulun en yakışıklı öğrencisi Philip ile...
- Eva Luna ~ Isabel Allende
Eva Luna
Isabel Allende
Annem beni bırakıp gitmeden az önce, “Ölüm diye bir şey yoktur kızım,” dedi, “insanlar ancak onları unuttuğun zaman ölürler. Beni unutmazsan, hep yanında olurum.”...
- Bu Kitabı Yasaklayın ~ Alan Gratz
Bu Kitabı Yasaklayın
Alan Gratz
Her şey, Amy Anne’in en sevdiği kitabı okul kütüphanesinden almaya gittiği gün başlar. Kütüphaneci Bayan Jones ona kötü haberi verir: Amy Anne’in en sevdiği...