Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ben Halkım
Ben Halkım

Ben Halkım

Büşra Ayoub, Nadia Urbinati

Popülist hareketler son zamanlarda dünyadaki hemen hemen her demokraside ortaya çıktı. Yine de bu yıkıcı siyasi fenomeni kavrayışımız ne yazık ki yetersiz kalıyor. Bir…

Popülist hareketler son zamanlarda dünyadaki hemen hemen her demokraside ortaya çıktı. Yine de bu yıkıcı siyasi fenomeni kavrayışımız ne yazık ki yetersiz kalıyor. Bir yandan politikacılar halkın çıkarlarına hitap etmeye çalışıyor, öte yandan muhalefet partileri mevcut düzene karşı kampanya yürütüyor. O halde popülizmi sıradan demokratik siyasetten ayıran nedir? Ve onun yükselişiyle neden ilgileniyoruz?Ben Halkım’da Nadia Urbinati, popülizmin, lider ile liderin “iyi” ya da “doğru” insanlar olarak tanımladığı kişiler arasındaki doğrudan ilişkiye dayanan yeni bir temsilî hükümet biçimi olarak görülmesi gerektiğini savunuyor. Popülist liderler, sıradan çoğunluğun çıkarlarına ihanet etmekle suçladıkları aracılara –özellikle siyasi partilere ve bağımsız medyaya– ihtiyaç duymadan halkla ve halk adına konuştuklarını iddia ediyorlar. Ancak Urbinati önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Popülist hükümetler diktatör ya da faşist rejimlerden önemli ölçüde ayrılsalar da, gerek liderin iradesine bağımlı olmaları gerekse “iyi” ya da “doğru” olarak kabul edilmeyen insanların çıkarlarını dışlama istekleri anayasal demokrasiyi çökerterek otoriterliğe giden yolu açıyor.Teorik analizleri, siyasi düşünce tarihini ve güncel olayları bir araya getiren Ben Halkım, popülizmi ve onun demokrasiyle olan ilişkisini özgün ve aydınlatıcı bir biçimde irdeliyor.

BEN HALKIM
POPÜLIZM DEMOKRASIYI
NASIL DÖNÜŞTÜRÜYOR?

NADIA URBINATI, Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde siyaset teorisi profesörüdür. Modern ve çağdaş siyasal düşünce ile demokratik ve antidemokratik gelenekler üzerine uzmanlaşan Urbinati, Capalbio Uluslararası Ödülü’nü alan Ben Halkım’ın yanı sıra Democracy Disfigured: Opinion, Truth, and the People (Çarpıtılmış Demokrasi: Kanaat, Hakikat ve Halk), The Tyranny of the Moderns (Modernlerin Tiranlığı), Representative Democracy: Principles and Genealogy (Temsilî Demokrasi: İlkeler ve Soybilim) ve demokrasi teorisi alanında en iyi kitap olarak David ve Elaine Spitz Ödülü’nü kazanan Mill on Democracy: From the Athenian Polis to Representative Government (Mill’in Demokrasi Üzerine Düşünceleri: Atina Polis’inden Temsilî Hükümete) adlı kitapların da yazarıdır.

***

İÇİNDEKİLER
GİRİŞ: TEMSİLÎ YÖNETİMİN YENİ FORMU 11
1. MÜESSES NİZAM KARŞITLIĞINDAN POLİTİKA KARŞITLIĞINA 71
2. GERÇEK HALK VE ONUN ÇOĞUNLUĞU 127
3. PARTİLERİN ÖTESİNDEKİ LİDER 181
4. DOĞRUDAN TEMSİLİYET 249
SONUÇ: ÇIKMAZ YOL MU? 297
DİZİN 325

***

GİRİŞ
TEMSİLÎ YÖNETİMİN YENİ FORMU
“Demokratik bir sistem için ‘olma’, dönüşme
süreci, onun doğal durumudur.”
Norberto Bobbio

Popülizm1 yeni bir şey değildir. 19. yüzyıldaki demokratikleşme süreciyle birlikte ortaya çıkmıştır ve o zamandan beri aldığı şekil meydan okuduğu temsilî yönetimlerin formlarını yansıtmıştır. Bugün yeni olan, tezahürlerinin yoğunluğu ve her yere yayılmış olmasıdır: Hemen hemen tüm demokrasilerde popülist hareketler açığa çıkmıştır. Bugün Caracas’tan Budapeşte’ye, Washington’dan Roma’ya kadar her yerde vardır. Ciddiye alınmak isteyen herhangi bir çağdaş siyaset anlayışı popülizmle baş etmenin bir yolunu bulmak zorundadır. Ne var ki onu inceleyebilme becerimiz şu an oldukça sınırlıdır çünkü söz konusu fenomen yakın zamana dek son derece belirgin iki yoldan biriyle incelenmiştir: Ya basitçe faşizmin alt türü olarak kavramsallaştırılmıştır ya da Batı’nın marjinal uçlarıyla, özellikle de Latin Amerika ülkeleriyle sınırlı bir yönetim şekli olarak incelenmiştir.2 İkincisi popülizmin anavatanı olarak görülür çünkü bu ülkeler popülist politik tarzlara, yeni ortaya çıkan süreçlere, başarının veya başarısızlığın sosyoekonomik koşullarına ve devlet düzeyindeki kurumsal yeniliklere getirdiğimiz genellemelerin oluşmasında hayati bir rol oynamıştır.3 Akademisyenler ve yurttaşlar arasında popülizme duyulan taze ilgi de yeni bir şeydir. 20. yüzyılın sonuna dek bu ilgi, popülizmi eski sömürge ülkelerinin ulusal inşa süreciyle bağlantılı bir problem, liberal demokrasiye karşı başlatılan seferberlik ve çekişmenin yeni formu veya Avrupa’da sağcı partilerin rönesansının bir işareti olarak gören düşünürler arasında çok yoğundu.

Az sayıda akademisyen, popülizmin çağdaş demokraside olumlu bir rol oynayabileceğine işaret etmiştir. Bunu yapanlar erdemlerini özü itibarıyla ahlaklı olarak görüyorlardı. Popülizmin, “ahlaki yenilenme” ve demokrasinin “kurtarıcı” özlemlerine arzuyu zorunlu kıldığını; “kurumsallaşmış politika” yerine “halkın politikası”nı teşvik ettiğini yahut soyut, uzak bir devlet yerine yerel mahallelerde yaşanan deneyimlere öncelik verdiğini ve kurumlarla anayasal kuralların üstünde ve ötesinde, halkın egemenliğini gerçeğe dönüştürmenin yeni aracı olabileceğini iddia etmişlerdir. Bu geçmişte kaldı. Bugün, 21. yüzyılda, popülizmin çekimine kapılan akademisyenlerin ve yurttaşların sayısı daha da yüksektir ve duydukları ilgi öncelikle politiktir. Popülizmi sadece “müesses nizam”dan ve yerleşik partilerden duyulan bıkkınlığın belirtisi olarak değil, yıllarca gelir ve politik nüfuzlarında kayıplar yaşamış sıradan çoğunluğun meşru iktidar çağrısı olarak da düşünmektedirler. Onu demokrasiyi yeniden canlandırma fırsatı ve solun sağı (ki geçmişten bu yana popülist retorik ve stratejinin bekçileri olarak hizmet vermişlerdir) yenmek için kullanabileceği bir silah olarak görmektedirler.6 Daha da önemlisi, popülist hareketlerin vaktiyle anavatanları olan Latin Amerika’dan çıkıp çok ötelere ulaştıklarına ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerle Amerika gibi güçlü yerlerde kendilerine yönetim içinde yer bulduklarına tanıklık etmişlerdir.

Popülizme sempati duyan akademisyenlerin artmasına ve popülist adayların seçim başarılarına rağmen “popülizm” terimi çoğu kez hâlâ analitik bir araçtan ziyade polemik bir araç olarak kullanılmaktadır. Politik hareketleri ve liderleri yaftalayıp damgalamak için bir nom de battaille7 olarak ya da liberal-demokratik modelin elimizdeki tek geçerli demokrasi formu olduğuna inanarak bu modeli elitlerin elinden almayı arzulayanlar için bir savaş narası olarak kullanılır.8 Son olarak, özellikle 2016’daki Brexit referandumundan beri, siyasetçiler ve kanaat önderleri her tür muhalif hareketi adlandırmak için bu terimi benimsediler: Yabancı düşmanı milliyetçilerden neoliberal politikaları eleştirenlere varıncaya kadar herkesi damgalamak için kullandılar. Bu kullanım “popülist” sıfatını, kendileri yönetimde olmayan ama yöneticileri eleştiren herkesi kapsayan bir terime dönüştürmektedir. Eleştirilerinin altında yatan ilkeler konudan kopmaktadır. Bu polemikçi yaklaşımın öngörülebilir yan etkilerinden biri, politikayı “popülizm”in her tür muhalif hareketin ismi olduğu ve “yönetilebilirliğin” demokratik politikalar veya basitçe kurumsal bir idare meselesi olduğu bir popülizm-yönetilebilirlik çatışmasına indirgemesidir.9 Fakat popülist hareketler iktidara geldiklerinde polemikçi yaklaşım suskunlaşır. Popülist çoğunlukların referans noktası ve hedefi olmuş anayasal demokrasiler içinde popülizmin yükselişini açıklayamaz. Nitekim bu da başarılı bir karşı-popülist stratejinin geliştirilmesine yardımcı olamayacağı anlamına gelir.

Bu kitapta kafamdaki tasarı, bu kavramsal zaafiyeti gidermektir. Polemikçi yaklaşımı terk etmemiz ve popülizmi bir yönetim projesi olarak ele almamız gerektiğini önermekteyim. Daha da ileri gidip, onu modern demokrasinin üç sacayağında –halk, çoğunluk ilkesi ve temsiliyet– yaşanmış bir dönüşüm olarak görmemiz gerektiğini söylüyorum. Popülistlerin ağırlıkla muhalif yapıda olduklarını ve yönetme becerisinden yoksun olduklarını savunan yaygın kanıya katılmıyorum. Bunun yerine popülist hareketlerin, anayasal demokrasi içinden belli bir rejimi inşa etme kapasitesine sahip olduklarını vurguluyorum. Bana göre iktidara gelen popülizm temsilî yönetimin yeni bir formudur ama önceki kitabımda geliştirdiğim “bozulma” kategorisinin içinde konumlanan, bozulmuş bir formdur.

Bu Giriş bölümü çalışmanın geri kalanı boyunca geliştirdiğim teorinin kavramsal bağlamını yaratan dört parçadan oluşmakta. İlk olarak, popülizmin bugün içinde geliştiği ve beraber yargılanması zorunlu anayasal ve temsilî demokratik bağlamın ana hatlarını sunmaktayım. İkinci olarak, popülizmin fark edilecek kadar belirgin fenomenolojik örüntüsüyle küresel bir eğilim olarak anlaşılabileceğini ama popülizme ait her tikel örneğin yerel bağlama özgü nitelikler taşıdığını öne sürmekteyim. Üçüncü olarak teorimi geliştirirken yararlandığım bir unsur olarak, popülizmle ilgili temel güncel yorumlamaların sentetik ve eleştirel bir değerlendirmesini yapmaktayım. Son olarak da ilerleyen bölümlerin kısa bir yol haritasını çıkartmaktayım.

Popülizm Temsilî Demokrasiyi Nasıl Dönüştürüyor

Bu kitap, anayasal demokrasi karşısında popülizmin yeniden açığa çıkmasının yarattığı çıkarımları kavramaya çalışmaktadır. Anayasal demokrasi, yönetimde çoğunluğun gücünü kısıtlayarak, çoğunluk ve hükümetteki değişimler için istikrarlı ve düzenli olanaklar sağlayarak, nüfusun olabildiğince büyük bir kısmının politik oyuna katılmasını mümkün kılacak toplumsal ve prosedürel mekanizmaları garanti altına alarak ve kararlara etki edip karar alanları değiştirerek temel hakları (ki bu haklar demokratik sürecin olmazsa olmazıdır) koruma vaadinde bulunan bir politik düzendir. Bunu güç ler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıyla yapar. 1945’ten sonra kitlesel diktatörlüklerin yenilgiye uğramasıyla istikrara kavuşan anayasal demokrasi, popülizmin bugün faydalanmaya çalıştığı sorunları etkisizleştirmek için ortaya çıkmıştı.11 Bu sorunlar, (1) demokratik yurttaşların politik aracılığa ve bilhassa örgütlü ve geleneksel siyasi partilere dirençleri; (2) çoğunluğun meşru olarak yurttaşların oylarıyla getirdikleri iktidar üzerindeki kurumsal denetim mekanizmalarına aynı çoğunluğun güvenmemesi; ve (3) çoğulluk ya da “halk”ın çoğunlukçu anlamına uymayan görüşlerle gruplar karşısındaki sıkıntılı iklimdir. Temsiliyetin popülist mücadelenin bu meseleler üzerinde yürütüldüğü zemin olduğunu iddia etmekteyim. Nitekim popülizmi temsilî demokrasinin dönüşümlerini gösteren bir turnusol kâğıdı olarak görmekteyim.

Öne süreceğim kuramı özetlememe izin verin. Popülist demokrasinin, şu iki fenomene dayalı yeni bir temsilî yönetim formunun ismi olduğunu iddia ediyorum: Lider ile liderin toplum içinde “doğru” ve “iyi” insanlar şeklinde tanımladığı topluluk arasında doğrudan bir ilişki ve kitlenin üstün otoritesi. En acil hedefleri ise, şu fenomenlerin gelişmesinin önündeki “engel”lerdir: Siyasi partiler gibi aracı kanaat üreten yapılar; yerleşik medya ve politik erki izlemek ve denetlemek için kurumsallaşmış sistemler. Bu olumlu ve olumsuz eylemlerin sonuçları popülizmin fizyonomisini, gizlenmemiş –aslında coşkulu– bir yanlılık politikasıyla lekelenmiş “halk” ve “çoğunluk” yorumları olarak tasvir etmektedir. Bu yanlılık kolaylıkla hukukun üstünlüğünü (devlet görevlilerinin ve yurttaşlarının yasalara bağlı ve uyumlu olmalarını şart koşar) ve onunla birlikte temel haklara, demokratik sürece ve adalet veya hak kriterlerine yapılan göndermeleri kapsayan güçler ayrımını kolayca çarpıtabilir. Bu unsurların anayasal demokrasinin çekirdeğini oluşturmaları, onların doğaları gereği demokrasiye özdeş olduklarına işaret etmez. İç içe geçişleri karmaşık, çoğunlukla çarpıcı ve her zaman çatışmalarla dolu bir tarihsel süreçle gerçekleşmiştir ki bu süreç zamansal, dönüşüme açık ve sınırlı olmuştur (hâlâ da öyledir). Yeniden gözden geçirilip biçimlendirilebilir ve popülizm bu yeniden gözden geçirmenin ve biçimlenmenin alabileceği formlarından biridir.13 Popülistler parti demokrasisinin yerine popülist demokrasiyi koymak isterler; başarılı olduklarında ise parti demokrasisinin sunduğu araç ve yöntemleri sınırsızca kullanarak yönetimlerini sağlamlaştırırlar. Özellikle iktidardaki seçilmiş lideri desteklemek için, popülistler halkın (kitleyi) sürekli seferberlik içinde tutulmasını teşvik ederler; ya da çoğunluğun karar alma gücüne getirilmiş kısıtlamaları azaltacak şekilde mevcut anayasada değişiklikler yaparlar. Uygun deyişle, “Popülizm kurucu iktidarın alanını işgal etmeyi amaçlar.”

Demokrasilerimizde popülist önermelerin başarılı olmasında kuşkusuz toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenler vardır. Başarılarının, 1945’ten sonra parti demokrasisinin anayasal demokrasilerin vaat ettikleri sözleri tutmakta başarısız kaldığının kabul edilmesiyle hiç farkı olmadığını iddia etmek mümkündür. Tutulmayan sözler arasında özellikle iki tanesi, popülist başarının lehine olmaktadır: Sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin büyümesi, dolayısıyla nüfusun büyük bir kısmı için haysiyetli bir toplumsal ve politik yaşam arzusuna çok az şans tanınması veya hiç olanak kalmaması ve egemenliği hayalî bir görüntüye dönüştüren, azgın ve haris bir küresel oligarşinin yükselişi. Bu iki etken birbirine geçmiştir; eşitlik vaadini çiğnemektedirler ve anayasal demokrasiyi “oligarşik iktidara son verme başarısızlığından” ötürü acilen eleştirel bir öz düşünümsellik içine sokmaktadırlar. Azınlık ve çoğunluk arasındaki düalizm ile popülizmi semirten müesses nizam karşıtı ideoloji, bu yerine getirilmeyen vaatlerden güç alır. Bu kitap, söz konusu sosyoekonomik koşullar kümesini kabul etmektedir ama popülizmin neden büyüdüğünü veya büyümeye devam ettiğini inceleme niyetinde değildir. Bu kitabın hedefi kapsam açısından çok daha sınırlıdır: Popülizmin temsilî demokrasiyi nasıl dönüştürdüğünü (aslında çarpıttığını) anlamayı amaçlamaktayım.

“Popülizm”in kendisi muğlak bir terim olup onu keskin ve ihtilafa yer bırakmayacak şekilde tanımlamak zordur. Bunun nedeni, onun bir ideoloji ya da belli bir siyasi rejimden öte, iktidara ulaşabilmesi için kolektif bir öznenin inşasını sağlayan temsilî bir süreç olmasıdır. Her ne kadar “döneme ve mekâna göre farklı biçimlere bürünebilen bir politika yapma şekli” olsa da, popülizm politikanın demokratik olmayan formlarıyla bağdaşmaz.16 Sebebi kendisini, insanların gönüllü rızaları yoluyla kolektif bir özne inşa etme ve halkın menfaatleri adına toplumsal düzeni sorgulama girişimi olarak çerçevelendirmesidir.

Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre popülist siyaset, “endişelerinin yerleşik elit gruplar tarafından dikkate alınmadığını hisseden” sıradan insanların çıkarlarını ve dileklerini temsil etmeye çalışan bir politika tarzıdır. Bu tanımda önceden tanımlanmış iki oyuncu vardır: sıradan insanlar ve yerleşik politik elitler. Bu iki oyuncuyu tanımlayan ve birbirine bağlayan şey, ilkinin ikincisine beslediği histir – temsilî bir liderin yolunu kestiği, göklere çıkardığı ve aktardığı his. Popülizm dışlayıcı bir halk kavramını içerir ve müesses nizam onun sayesinde ve ona karşı kendisini tasavvur ettiği dışsallıktır. Popülizmin dinamiği, retorik bir kurgunun dinamiğidir. Hoşnutsuz grupların iddialarını yorumlayacak ve onları bir anlatı içinde, her şeyden önce de kendi şahsında birleştirecek bir hatibi içerir. Bu anlamda, Ernesto Laclau’nun da belirttiği gibi, tüm popülist yönetimler liderlerinin adını alır.18 Sonuç, onu halkın sesi yapanın ne olduğu açıklaması istendiğinde halk düşmanlarının adlarını sayarak yanıt veren bir hareket türüdür.

Geliştirdiğim yorum Margaret Canovan’ın “ekonomik olarak geri kalmış” (popülizmin sözüm ona esneyip Sezarist liderlerin doğuşunu sağlayabildiği) toplumlardaki popülizm ve (sözümona lidersiz de var olabileceği) modern Batılı toplumlardaki popülizm arasında yaptığı ayrımı düzeltmektedir.20 Canovan’ın çizdiği çerçeveye göre Batılı toplumlar, “popülizm”i becerikli adayların ve herkesi kucaklayan partilerin yaltaklanarak fethettiği sözde sessiz çoğunlukların seçmenlerinden adeta ayrılmaz kılan bir müstesnalıktan yararlanırlar.21 Popülizmi temsilî demokrasinin dönüşümü olarak yorumlamam, bu görüşe meydan okumak içindir. Benim kuramımda, Batılı olsun olmasın tüm popülist liderler aynı şekilde davranırlar. Bununla birlikte, tamamen demokratikleşmemiş toplumlarda popülist liderlerin temsiliyetçi iddiaları ve hırsları mevcut kurumsal düzeni altüst edebilir (fakat bir ülkeyi nadiren istikrarlı bir demokrasiye dönüştürebilirler).22 1920’lerde İtalyan faşizminde ve Latin Amerika ülkelerinde nasıl işlediği görülen caudillismo23 ve diktatörlük formlarında yaşanan şey budur.

Ayrıca iktidara gelmeden önce tüm popülist liderlerin popülerliklerini ana akım partilere ve siyasetçilere (sağdan sola) saldırarak kazandıklarını düşünmekteyim. İktidara bir kez geldiklerinde, kitlelerini kendilerinin (ve halkın) “şeffaflık”ını korumak ve yeni bir müesses nizamın oluşmasından kaçınmak amacıyla kökleşmiş müesses nizama karşı devasa bir savaş açtıklarına ikna ederek “halk”la özdeşliklerini her gün yeniden doğrularlar. Halkla ve kitleyle doğrudan bir ilişki geliştirmek, bu amaçları için elzemdir. Hugo Chávez’in “kendi televizyon programı Alo Presidente’de 1.500 saatten fazla vakti kapitalizmi kınayarak geçirmesi”24; Silvio Berlusconi’nin yıllarca her gün hem kendine ait özel televizyon kanallarında hem de İtalyan devlet kanallarında boy göstermesi ve Donald Trump’ın sabah akşam Twitter’da olması bundandır.

Popülizmin temsilî inşası retoriktir ve toplumsal sınıflarla geleneksel ideolojilerden bağımsızdır. Avrupa’da dedikleri gibi, sol-sağ ayrımının ötesinde konumlanmaktadır. Demokratik eylemlerin ifadesidir, çünkü popülist söylemin yaratılışı, konuyla bağlantılı başkahramanların ve kitlelerin gönüllü rızasıyla birlikte kamusallık içinde gerçekleşir.25 Tüm bunları akılda tutarak, bu kitabın temel sorusu şudur: Popülizm ne tür demokratik sonuçlar oluşturur? Cevabım, bugün temsilî demokrasinin hem popülizmin geliştiği iklim olması hem de onun hedefi ya da yönetici gücüne karşıt olduğunu iddia ettiği şey olmasıdır. Popülist hareketler ve liderler halkın temsiliyeti konusunda diğer politik aktörlerle rekabet içindedirler ve onların temsil ettikleri “insanlar”ın “asıl” insanlar olduklarını, onların iyiliği için yönetmeyi hak ettiklerini kanıtlamak amacıyla seçimlerde başarılı olmayı amaçlarlar.

Bu kitap popülizmin nasıl kendini temsilî hükümetin yeni bir biçimine dönüştürmeye çalıştığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bu “Giriş” bölümünün üçüncü kısmında inceleyeceğim popülizm literatüründe, popülizm çoğu kez temsilî demokrasinin karşısına konur. Popüler hükümdarların dolaysız iktidar iddialarıyla ilişkilenir. Bazen doğrudan demokrasiyle bağlantılanır. Bunların aksine eldeki kitap, popülizmin temsilî demokrasi içinden doğduğu ve kendi temsilî halkıyla yönetimini inşa etmek istediğini gösterme çabasındadır. İktidara gelen popülizm, seçim pratiğine meydan okumaktan ziyade bunu çoğunlukla ona liderlik edenin yüceltilmesine ve insanlarla lider arasında (sözümona) doğrudan temsiliyete dayalı yeni bir elitist yönetim stratejisine dönüştürmektedir. Bu çerçevede, seçimler plebisit ya da tezahürat gibi işler. Yapmamaları gereken şeyi yaparlar: Ex ante26 kabul edilmiş şeyin doğru yanıt olduğunu göstermek ve kazanan doğru tarafın onaylanması olarak hizmet etmek.27 Bu da popülizmi daha geniş bir fenomenin alt unsurlarından biri yapar: Elitlerin oluşumu ve ikame edilmesi. Popülizmi yalnızca protesto hareketi ya da anlatı şeklinde kavradığımız sürece bu olguyu görmemiz imkânsızdır. Ama onu iktidara geldiğinde kendisini dışa vurduğu şekliyle ele alırsak, bu diğer gerçeklikler tüm sadeliğiyle belirgin hale gelir. Bundan farklı olarak, popülizmin ne olduğunu –“zayıf” bir ideoloji veya bir zihniyet ya da bir strateji yahut bir tarz mı olduğunu– irdeleyen tartışmalara girmeyi bırakıp yönümüzü popülizmin ne yaptığını analiz etmeye çevirirsek meseleyi daha iyi görebileceğimizi söylemek mümkündür: Özellikle temsilî demokrasinin prosedürlerini ve kurumlarını nasıl değiştirdiğini ya da nasıl yeniden şekillendirdiğini kendimize sorduğumuzda.

Bu kitapta önermekte olduğum ve popülizmi yeni bir karma yönetim türü olarak değerlendiren yorum, önceki çalışmamda geliştirdiğim temsilî demokrasinin diarşik teorisinden yararlanmaktadır. Bu teori, demokrasi fikrini kanaatler aracılığıyla yapılan bir yönetim olarak kavrar. Temsilî demokrasi diarşiktir çünkü o içinde “irade” (oy verme hakkı ile buyurucu kararların alınmasını düzenleyen prosedür ve kurumları kastediyorum) ve “kanaatler”in (çok yönlü dışavurumlarındaki politik yargı ve görüşlerin kurum dışı etki alanını kastediyorum) birbirlerine karşılıklı etkide bulunduğu ama bağımsız kaldıkları bir sistemdir.29 Yaşadığımız toplumlar sadece iki veya daha fazla partinin çekiştiği özgür seçimler olduğu için değil, aynı zamanda farklı ve rakip görüşler arasında etkin politik rekabetlerin ve tartışmaların önünü açma vaadinde bulunduğu için demokratiktir. Temsilî kurumların kullanılması (özgür ve çoğul bir medyanın yanı sıra temsilcilerin düzenli şekilde seçimi, siyasi partiler ve diğerleri) politik yargıların oluşmasına ve bunların oyları şekillendirmesine zaman tanır. Aynı zamanda kararların gözden geçirilmesine, yeniden düşünülmesine ve –gerekirse– değiştirilmesine de zaman tanır. Doğrudan demokrasi irade ve kanaat arasındaki zamanı yıkarken, dolayısıyla karar ânını methederken, temsilî demokrasi ikisini ayırır. Böylece politik süreci kamuoyunun ve retoriğin oluşumuyla faaliyetlerine açar. İnancımızı politik yaşamda temsiliyetin imkânlarına yerleştirerek, zamanı politikalarımıza yön verirken kaynak olarak kullanmamızı sağlayan ideolojik bir mekanizmadan istifade ederiz. Bundan dolayı diarşik yönetim, seçimlerin ve kanaatlerin serildiği forumların, kurumları hem meşru iktidarın sahalarına hem de denetim ve inceleme nesnelerine dönüştüreceğini vaat etmektedir. Demokratik anayasanın iki iktidarı da düzenleyip koruyacağı farz edilir.

Sonuç olarak, temsilî demokrasinin diarşik teorisi iki iddiada bulunur. İlk olarak, “irade” ve “kanaat”in, egemen yurttaşların iki gücü olduğunu öne atar. İkinci olarak, birbirleriyle sürekli iletişim halinde olmaları zorunlu (ve öyle) olmasına rağmen, prensipte farklı olduklarını ve pratikte de ayrık olmaları gerektiğini ileri sürer. Diarşi, egemen ve yönetim arasında mesafe ve fark olduğunu farz eden aracılı veya dolaylı özyönetim türüne verdiğim isimdir.30 Seçimler bu farkı düzenlerken, temsiliyet (hem devletin içinde bir kurumdur hem de onun dışında kalan bir katılım sürecidir) de bu mesafeyi düzenler. Popülist temsiliyet formlarının sorguladığı ve dönüştürdüğü, iktidara geldiğinde alt etmeye çalıştığı şey işte bu fark ve mesafenin kendisidir.31 Yine de onun “doğrudanlık”ı temsilî yönetimin içinde kalır.

Bu bakımlardan, popülizmin başlangıcını yaptığı yeni karma rejim, doğrudan temsiliyet ile nitelenir. Doğrudan temsil popülist liderlerin aracılara ihtiyaç duymadan (özellikle partiler ve bağımsız medya olmadan) ve doğrudan halka halk için seslenmek istediğini tespit etmek amacıyla kullandığım (ve 4. bölümde açacağım) bir oksimorondur. Bu itibarla popülizm, seçimleri reddetmese bile onları tercihlerin çoğulluğunu değerlendirmeyi kolaylaştıran liderler ve partiler arasında bir rekabet ortamı olarak görmekten çok onlardan çoğunluk ve liderinin göklere çıkarılması şeklinde yararlanır. Daha belirgini, seçim yarışlarına bugüne dek dayanak olmuş örgütlü partileri zayıflatır ve iddiaları partizan bölünmeleri aşacak şekilde birleştiriyormuş gibi görünen, kendi hafif ve şekillendirmesi kolay partisini yaratır. Lider bu “hareket”i istediği gibi kullanır ve gerektiğinde onu baypas eder. Alışıldık bir temsilî demokrasi içinde siyasi partiler ve medya olmazsa olmaz aracı organlardır. Devletin içi ve dışının birbirine karışmadan iletişim kurmasına olanak tanır. Buna karşılık popülist bir temsilî demokrasi bu “engel”leri alt etmeyi amaçlar. Diarşinin tarafları arasında mükemmel ve doğrudan bir ilişki kurup –ideal olarak– onları birbirine kaynaştırarak kamuoyunu “demokratikleştirir” (veya iddiası böyledir). “Sıradan insanlar”ı “yerleşik azınlık”a karşı konumlandırmanın amacı, insanları ayrı bir politik sınıf veya “müesses nizam” olmadan temsilî bir tarzla yönetilmenin mümkün olduğuna ikna etmektir. Hakikaten de, 1. bölümde açıkladığım gibi, “müesses nizam”dan kurtulmak (ya da “biz”, dışarıdaki insanlar ile seçilmiş veya atanmış karar alıcıların içerideki aygıtı olarak kavranan devlet arasında yattığı düşünülen her neyse ondan kurtulmak) bütün popülist hareketlerin temel iddiasıdır. Trump göreve başlangıç konuşmasında Washington’a gelişinin “müesses nizam”ın gelişini temsil etmediğini, aksine “ülkemizin yurttaşları”nın gelişini temsil ettiğini ilan ettiğinde vurguladığı esas tema kuşkusuz buydu.

Bu popülizm analizinin ekseni, liderin halkla kurduğu ve sürdürdüğü doğrudan ilişkidir. Bu aynı zamanda demokratik diarşi yönetimi bulanıklaştıran dinamiktir. Popülizm muhalefetteyken çoğunluk ve azınlık arasındaki düalizmi vurgulayıp anayasal demokrasiye karşı çıkarak kitlesini genişletir. Popülistler, anayasal demokrasinin tüm yurttaşların eşit politik güçte olacağını garanti altına alma sözünü yerine getirmekte başarısızlığa uğradığını iddia ederler. Fakat popülistler bir kere iktidara gelir gelmez, aralıksız bir şekilde yönetimdeki liderlerinin halkın sesinin cisimleşmiş hali olduğunu ve temsiliyette hak iddia eden herkese karşı ve onların üstünde bulunup, anayasal demokrasinin kusurlarını onarmaları gerektiğini kanıtlamak için uğraşırlar. Popülistler, halk ve lider etkin bir şekilde birleştiği ve onları ayıran hiçbir aracı elit kalmadığı için, müzakere ve arabuluculuğun oynadığı rolün önemli ölçüde azaltılabileceğini ve halk iradesinin kendisini daha güçlü bir şekilde hayata geçirebileceğini ileri sürerler.

Popülizmi demagojiden farklı kılan budur. 2. bölümde açıkladığım gibi, temsilî demokrasilerde popülizm, “çoğulluğa karşı birleşme” kinayesi tarafından yapılandırılır. Aynı kinaye doğrudan demokrasi konusunda antik demagojide de karşımıza çıkmıştır. Fakat popülistlerin “halk”ın birliği için seslendirdiği çağrıların etkisi farklıdır. Antik dönemdeki doğrudan demokraside demagojinin yasa yapımı üzerinde dolaysız bir etkisi vardı çünkü meclis, fiziksel olarak orada bulunmayan ve dolayısıyla politik rakipler tarafından tanımlanıp temsil edilen insanların oluşturduğu bir organdan ziyade aracısız egemendi. Ancak popülizm, popüler hükümdarın soyut bir ilke üzerinden tanımlandığı bir devlet düzeni içerisinde gelişip, bu ilkenin yorumu üzerinde mücadele etme ve devlette temsili için rekabet etme konusunda retorikçileri özgür bırakır. Popülizm başta kanaatlerin egemen olmayan alanı (ideoloji dünyası) içinde gelişse ve yönetecek çoğunluğa asla ulaşamadığında orada kalmayı sürdürse bile bu geçerlidir. Bu anlamda, seçimlerin demokrasiye getirdiği hayati farklılıkların tamamen farkındayım. Ama antik çağlarda demagoji üzerine yapılan analizlere işaret etmenin iki şeye açıklık getirmede bize yardımcı olacağını iddia ediyorum: (1) Aristoteles’in politeia yorumlamasındaki demagoji gibi popülizm, temsilî düzenin meşruiyeti halihazırda gerilemekteyken müdahalede bulunur ve (2) popülizmin anayasal demokrasiyle ilişkisi ihtilaflıdır. Bu ihtilaf, kendi iktidarını yoğunlaştırmak ve çoğunlukçu bir yönetim başlatmak için popülizmin çoğunluk ilkesine el koyma yöntemlerini isimlendirmemize ve kınamamıza yardım eder.

Önceki çalışmamda, doğrudan ve temsilî demokrasi arasında basit bir dikotomiyle –sanki katılım ilkinden, seçilmiş aristokrasi ikincisinden yanaymış gibi– düşünmenin basitleştirilmiş ve yetersiz olduğunu ileri sürmüştüm. Yorumlamalar, partizan bağlılıklar, ilişkilenmeler ve son olarak bireylerin oyçokluğuyla alınmış kararlarla…

 

 

 

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kurgu Dışı Politika
  • Kitap AdıBen Halkım
  • Sayfa Sayısı336
  • YazarNadia Urbinati
  • ÇevirmenBüşra Ayoub
  • ISBN9786257118668
  • Boyutlar, Kapak13,5x20 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTellekt / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur