Şölen, Platon’un öteki diyologlarından hiçbirinde görülmeyen şiirsel dili ve kurgu özelliğiyle, öncelikli olarak bir sanat başyapıtıdır. Platon Şölen’i kaleme alarak, Greklerin adona Sempozyum dediği bu geleneğe tarihi anlamını yüklemiştir.
BİR TRAGEDYA YAZARI OLARAK PLATON
Şölen, Platon’un Öteki diyaloglarından hiçbirinde görülmeyen şiirsel dili ve kurgu özelliğiyle Öncelikli olarak bir sanat başyapıtıdır. Filozof, gerek konuşmacıların ayrı ayrı övgü nutukları ve gerekse aralarında geçen diyaloglarda, kurgu ve şiir ustalığını ortaya koyarak, Greklerin Sempozyum diye adlandırdığı bu geleneğe tarihi anlamını yüklemiştir. Metinde kullanılan üslup, şiirin duygusal ritminden de düşüncenin kavramsal kalıplarından da pay alarak eşine az rastlanır bir form oluşturmuştur.
Platon, metinde konuşturduğu kişilere Eros’un* güzelliklerinden, bitimsiz gücünden ve gençliğinden bahsettirmesinin ardından Sokrates’i sahneye çıkarır ve diğer diyaloglarda olduğu gibi can alıcı fikri, metnin Öz düşüncesini hocasının dilinden ortaya koyar. Bu fikir, bilgiye duyulan sevginin insanı ulaştırabileceği nihai nokta, bir tür ermişlik mertebesi olarak tanımlanabilir. İlginç olan bir nokta vardır; Platon bu ölümsüz konuşmayı tarihe kaydederken kendisini hiçbir fikirden sorumlu tutmak istemiyor gibidir. Bunu, kurduğu iki katmandan anlıyoruz. Birinci katman, konuşulanların önce toplantıda bulunanlardan Aristodemos tarafından Apotlodoros’a anlatılması ve ardından da bize Apotlodoros’un anlatması; İkinci ve asıl gizemli olan katman ise, Sokrates’in konuşmasında belirenidir. Bu konuşmada, bir anlamıyla Sokrates de dile getirilen fikirlerin sorumluluğunu başka birine devretmiş olur; Diotima adındaki Mantineialı bîr kadın. Bu Diotima ile yalnızca burada, Sempozyum’da karşılaşıyor olmamız oldukça anlamlıdır. Onun gerçekten yaşamış biri olduğundan bile şüphe duyarız ve diyalogtan bildiğimiz kadarıyla, Sokrates ziyafette bulunan arkadaşlarına kadın hakkında ayrıntılı bilgi vermemiştir. Platon’un Sempozyum’unda yarattığı Sokrates, Eros’un yaygın kanının aksine bir tanrı değil de tanrıinsan arası bir ruh, bir çeşit cin olduğunu söylerken bütün sorumluluğu bu gizemli kadına devretmiştir.
Öte yandan, eserin tevatüre yakın bu duruşunu, Platon’un sanat anlayışıyla da ilişkilendirebilmemiz mümkündür. Belki de böylelikle, kendi fikirlerini sanat yaratımının haklılığına sığınarak daha özgür bir şekilde dile getirmeyi arzulamıştır.
Sempozyum’un Kurgusu
Kitap başlarken ilk duyulan ses Apollodoros’a aittir. Platon’un Phaidon diyalogunda da konuşan bu Apollodoros, Sokrates’in öğrencilerinden biridir ve belli ki Sempozyum dediğimiz toplantıyı oldukça iyi bilmekte, sık sık anlatmaktadır. Bunu, ilk cümlesinde dile getirdiği “anlatmamı istediğiniz şeyler daha önce de anlatmış olduğum, iyi bildiğim şeylerdir” sözlerinden anlıyoruz. Yine kendisi, toplantıda bulunanlardan biri olmadığını söyler ancak anlatacaklarının tamamını yine Sokrates’in öğrencilerinden, ziyafette bizzat bulunmuş olan Aristödemos’tan duyduğunu, duyduklarının birçoğunu da Sokrates’e onaylattığını bildirerek dinleyiciyi bir bakıma rahatlatır. Bunu da Glaukon adlı boşboğaz biri ile arasında geçenleri anlatarak dile getirir. Buradan anladığımız, herkesin Apollodoros’u da ziyafet tekil er arasında zannettiği ve Apollodoros’un bundan muzdarip olduğudur. Eserde, Apollodoros’un Glaukon’a anlattığı Sempozyum’u değil, Arkadaş olarak geçen ve asıl adı bilinmeyen bir kişiye, yada bir gruba anlattığı Sempozyum’u dinliyoruz.
Asıl metin diyeceğimiz övgüler ise Hekim Eryksimakhos’un davetliler arasında bulunan Phaednıs’dan esinlenerek getirdiği bir öneriyle başlar.
Phaedrus, tanrı Eros’a o güne kadar hakkını vererek bir övgü getirilememiş olmasından şikayetçidir. Bu öneriyi herkes kabul eder ve sağ başta oturan Phaedrus’tan başlayarak sol başa, Agathon ve Sokrates’e doğru herkes sırayla konuşmasını yapar. Arada bazı kişilerin konuşmuş olduğunu ancak ilk anlatıcı Aristodemos tarafından bu kişiler ve konuşmaların unutulduğunu Apollodoros’tan öğreniyoruz.
Sokrates’e kadar geçen konuşmalarda Eros’un güzellikleri, gücü ve insanlar için yaptığı iyilikler dile getirilirken, Sokrates konuşmanın yönünü birdenbire çevirir ve bilgelik sevgisini gündeme getirir. Ona göre tanrısal bir hikmetin yada kutsal bir varlığın önemi söz konusu değildir; mutluluk ancak bilmekle mümkündür. Bu fikirleri doğrultusunda, kendisine daha konuşmanın başından itibaren dalaşmakta olan genç şair Agathon’a bile Eros’un bir tanrı olmadığı fikrini zorunlu olarak kabul ettirir. O, konuşmasını bir anlamda, başta söylediğimiz Diotima adlı gizemli kadına bir çeşit mihnet borcu ve bilgiye de övgü şeklinde yaptıktan sonra sahneye genç ve sarhoş devlet adamı Alkibiades çıkar, Sokrates’e övgü getirir ve diyalog sonlanır.
Kurgudaki bu yön değişmelerden, öncesinde “ayaklan yere basmayan” ve ilahi esinlerden oluşan fikirlerin gitgide oturduğunu ve en nihayetinde de aklın, bilginin yüceltildiğini görürüz. Sempozyum bu yönüyle bir çeşit bilgisanat eseridir.
Sempozyum’un Kişileri
Apollodoros, Glaukon ve gizemli Arkadaş’tan yukarıda bahsetmiştik. Konuşmayı yapanlar ise; sırasıyla Phaedrus, Pausanias, Hekim Eryksimakhos, Aristophanes, Agathon, Sokrates ve son anda bir sürpriz yaparak çıkagelen Alkibiades’tir. Bu isimlerin tamamı, dönemin Atina aristokrasisinde tanınmış ve kendi mesleklerinde oldukça parlak kimselerdir.
Phaedrus’un konuşması, Eros’un en en eski, en onurlu, insanlara en faydalı ve en cesur tanrı olduğu üzerinde odaklanır. Konuşmasında eski şairlerden, söylemlerden ve filozoflardan örnekler veren Phaedrus, konuşması boyunca Eros’un çeşitli erdemlerini ve güzelliklerini sıralamaya çalışır.
Pausanias, Eros’un iki çeşit oluşundan bahsederek birini Alelade Aphrodite ile, ötekini ise Tanrısal Aphrodite ile bitişik olan Eros olarak tanımlar; Pausanias’a göre bu iki tanrının kendi özelliklerine uygun olarak ayrı ayrı bilinmesi ve övülmesi gerekir. İlkinin esinlediği duygular ve eylemler geçici ve bedensel, ötekinin esinlediği duygular ve eylemler ise kalıcı ve ruhsaldır.
Aristophanes hıçkırığa tutulduğu için onun sırasını alan Hekim Eryksimakhos, konuşmasını başta kendi sanatı olmak üzere bütün sanat ve yeteneklerin Eros’tan kaynaklandığı ve Eros tarafından öğretildiği üzerinde tem ellendirir. Örneklerinin bir kısmını insan vücudundaki değişimler ve hekimlerin başardığı işler üzerinden geliştirip sunan Eryksimakhos’un burada bahsettiği vücut dengeleri, adı her ne kadar geçmiyorsa da vücut sıvılarının dengesine dayanan Suyukçuluk (Humorism)” öğretisini anımsatır.
Hıçkırığı geçen Aristophanes, konuşmasında Androgynos denen çift cinsiyetli, iki bedenli insanlara ilişkin bir söylemden yola çıkarak sevgiyi açıklamaya girişir. Bu insanlar Olympos’u işgal etmeye yeltendikleri için Zeus onlara çok kızmış ve bedenlerini ikiye ayırmıştır. Gerçek sevgi, bu bedenlerin ayrılmış parçalan olan insanlar arasında gelişen sevgidir ve Aristophanes’e göre bazı erkeklerin hemcinslerine ilgi duyması da öteki yarılarının erkek olmasından kaynaklanmaktadır. Konuşması bu konu üzerinde yoğunlaşan Aristophanes hakkında belirtmemiz gereken bir başka konu da, onun Sokrates’le arasında olan bir tarihi sorundur. Bu Aristophanes, İ.Ö.423 yılında yazdığı Bulutlar adlı komedyasında, Sokrates’i sert bir dille eleştirerek onun Öğrencilerindeki tanrı inancını körelttiğinden ve kendini öven bir sofist olduğundan bahseder. Konuya Savunma adlı dialogda Sokrates’in kendisi de değinmektedir. Bulutlar adlı eser, Sokrates’ten davacı olup ölüm cezasına çarptırılmasına neden olan Anytos, Meletos ve Lykon tarafından delil olarak mahkemeye sunulmuştur. Sempozyum, bu eserin yazılmasından yedi yıl sonra, İ.ö.416 senesinde düzenlenmişken, Aristophanes ve Sokrates’in bu ziyafette böylesine dostça ilişkiler sergilemesini de Platon’un kurgu ustalığına bağlamak gerek. Belki de hocasını Aristophanes’Ie karşılaştırıp ondan daha bilge olduğunu belirtmek istemiştir. Nitekim kitaba baktığımızda, Sokrates Eros övgülerinde son sözü söyleyerek herkes tarafından kabul edildiği gibi; herkesin uykuya dalmasının ardından, tragedya ve komedyanın nasıl yazılması gerektiğini öğrettiği kişilerden biri Aristophanes, Öteki ise Agathon’dur. Sokrates öğütlerini sıralarken diğerleri onun her söylediğini kabul ederler.
Aristophanes’in ardından sözü alan ev sahibi Agathon ise, konuşmasına Önceki söylevlerin, Eros tanrının insanlara yaptığı iyilikleri anlatan sözlerden ibaret olduğunu fakat kendi özelliklerinden hiç bahsedilmediğini söyleyerek başlar; konuşması boyunca bu açığı kapatmaya girişir. Ona göre tanrıların en genci, en hassası, en mutlusu ve güzellikleri en fazla seveni Eros’tur. Onun gelmesiyle tanrılar dağı Olympos’tan yükselen kavgalar ve iktidar çekişmeleri son bulmuştur. Ayrıca onun kaldığı yer, insanlar ve tanrıların gönülleridir. Su gibi akıcı bir yapısı olduğu için güzelliklerin en büyüğünü kendisinde barındırır. Bunun yanında ölçülü, adaletli ve en bilge tanrı da yine odur.
Eros övgüsü için sözü son olarak Sokrates alır. Konuşmasının başında, kendine has ironi yöntemiyle Agathon’u karşısına alarak çürütür, Eros hakkındaki fikirlerinin yanlış olduğuna onu inandırır. Ve ardından, Diotima adlı kadının da kendisine böyle yaptığını söyleyerek, konuşmasına Diotima ile arasında geçen sevgi hakkındaki görüşmeyi anlatarak devam eder. Bu konuşma, dünya felsefe tarihinde bilgiyi belki de en fazla yücelten konuşmaların başında gelir. Sokrates, burada bilge Diotima’nın ağzından konuşarak ilahi hikmetle bilgi arasına kesin bir çizgi çeker ve İnsanın, ulaşabileceği en üst mertebeye ancak bilgiyle ulaşabileceğini söyler. Bilge kadınla arasındaki konuşmayı anlatırken kendi cahilliğiyle alay edişi kelimenin tam anlamıyla baş döndürücüdür. Onun bu tavrı, belki de suçlanmasının başlıca nedenlerinden biri olan tanrı anlayışının ipuçları olarak yorumlanabilir. Konuşmanın sonunda, kendinden önce konuşanların tamamı ne söylediklerini unutmuş, Sokrates’in söylediklerine hayran kalmıştır.
Sokrates’in ardından gelen uzun konuşma, dönemin genç politik kişilerinden olan Alkibiades’e aittir. Alkibiades’in bu konuşması, ironi yönüyle mükemmel bir metindir. Genç ve güzel bir delikanlı olduğundan, Sokrates”e vurulduğundan ve elinden gelen her yola başvurmasına karşın onu bir türlü ayartamadığından dem vururken onu aşağılar gibi gözükür ancak işin aslı göründüğü gibi değildir. Bu konuşmada anlatılan Sokrates, sanıldığının aksine bedensel zevklere hiç önem vermeyen, gönlünde bilgelik sevgisi olan, bilgiyle ermiş mertebesine ulaşmış bir kişidir.
Sonuç
Grekler, belli bir olay yada kişi onuruna düzenledikleri yemekli ve şaraplı toplantılara sempozyum adını verirler. Bu ziyafeti Agathon, ödül aldığı ilk draması şerefine, İ.ö.416 yılında kendi evinde vermişti. Daha en başında, içki içip sarhoş olmaktansa felsefe üzerine konuşmayı yeğ tutan bu kişiler, felsefe tarihinin şiire en yakın metinlerinden birini meydana getirdi. Ancak unutulmaması gerekir ki felsefe, bu güzel metni ve barındırdığı sanatsal kusursuzluğu, onu tarihe armağan eden Platon’a borçludur.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Felsefi Metinler
- Kitap AdıŞölen
- Sayfa Sayısı111
- YazarPlaton(Eflatun)
- ISBN6054056132
- Boyutlar, Kapak 10,5x17 cm, Karton Kapak
- YayıneviŞule Yayınları / 2009