“Bence kimsenin, farklı itikatların kendi yandaşlarına yüklediği zorunlulukları yargılama hakkı yoktur. İslam dininin alkol tüketimini yasaklamasına itiraz edemem; eğer bu görüşe katılmıyorsam, Müslüman olmam. Bu nedenle, Katolik Kilisesinin boşanma hakkındaki görüşlerinin neden laikleri korkuttuğunu anlayamıyorum. Eğer katolik olmak istiyorsanız, boşanmayın. Eğer boşanmak istiyorsanız, Prostestan olun. Eğer bir katolik değilseniz ve Kilise sizin boşanmanıza izin vermiyorsa. İşte o zaman şikayet hakkınız var demektir. Kilise tarafından tanınmak istenen homoseksüellerin ve evlenme talebinde bulunan rahiplerin beni kızdırdığını itiraf etmeliyim. Bir camiye girmeden önce, ayakkabılarımı çıkarırım. Eğer ayakkabılarımı çıkarmak istemiyorsam, başka bir yere giderim.”
Umberto Eco
İÇİNDEKİLER
Önsöz
Harvey Cox
Laik Dünyanın Kıyamet Takıntısı
Umberto Eco
Umut “Son”a Bir Son Veriyor
Carlo Marîa Martini
İnsan Hayatı Ne Zaman Başlar
Umberto Eco
İnsan Hayatı, Tanrının Hayatının Bir Parçasıdır
Carlo Marîa Martini
Erkekler ve Kadınlar Kilisenin Görüşü
Umberto Eco
Kilise Beklentileri Karşılamaz, Gizemleri Korur
Carlo Maria Martini
inanmayanlar Aydınlanmayı Nerede Buluyor?
Carlo Maria Martini
Etik Ancak Başkasının Varlığıyla Doğar
Umberto Eco
Önsöz
Harvey Cox
kalyan gazetesi La Correra de la Sena bir yazı dizisi hazırlamak üzere yazarakademisyen Umberto Eco ve piskoposakademisyen Carlo Maria Martini’yi görüş alışverişinde bulunmaları için davet etmişti. Editörler gerçekten son derece yaratıcı ve taze bir fikir bulmuştu ama sonucun bu kadar olumlu ve çarpıcı olacağını düşündüklerini pek zannetmiyorum. Eco Martini yazışmaları din hakkında yapılan fikir alışverişini yeni bir zemine taşıyor. Bu yazışmalar, böyle bir tartışmada yer alan insanların araştırabilcceğini, hassas konuları rahatlıkla ele alabileceğini ve yine de birbirlerine olan saygıdan taviz vermeyebileceğini gösteriyor. Bu mektuplar birçok dile çevriliyor ve kısa bir süre sonra dünyanın pek çok ülkesinde yayınlanacak. Bu çok güzel bir şey. Bu tartışmada yer alan kişileri biraz daha tanımak zannımca yerinde olacaktır.
Eco’nun romanı, Foucault Sarkacında, bir karakter diğerine şöyle der, “Ben Milano’da doğdum ama ailem Val d’Aosta’lı.”
“Çok saçma,” diye karşılık verir diğeri, “Gerçek bir Piedmontese’li septizminden hemen anlaşılır.”
“Ben de septiğim,” der ilki.
“Olamaz,” diye karşılık verir muhatabı, “sen kuşkucusun, şüphecisin ama bu çok farklı.”
Eco’nun bu karmaşayı çözmesi için, okuyucunun birkaç sayfa daha beklemesi gerekiyor. Eco’nun dile getirdikleri, bu yazışmaların önsözü niteliğini taşıyabilir.
Şüpheci insanın hiçbir şeye inanmadığı söylenemez. Belki şöyle denebilir, şüpheci insan her şeye inanmaz veya her defasında sadece bir şeye inanır. Eğer inandığı ilk şey, ikincisini de destekliyorsa buna da inanır. Şüpheci dar görüşlü ve metodik bir insandır ve ileriye bakmakları her zaman kaçınır. Eğer iki şey uyuşmazsa ve siz bunları birbirine bağlayan gizli kalmış bir üçüncü şey olduğunu düşünerek bu ikisine de inanırsanız, işic bu saflıktır.
Umberto Eco, 1932 yılında, İtalya’nın Piedmont bölgesinde kalan Alcssandria’da doğdu. Semiyotik (felsefenin işaretleri ve sembolleri konu alan dalı) alanında tanınmış bir akademisyen olmadan önce, Orta Çağ’daki estetik teorileri inceledi. Torino Üniversitesi’ndeki tezini Thomas Aquinas’ın estetik anlayışı üzerine hazırladı. Halen Bologna Üniversitesinde semiyotik profesörlüğü görevini yürütmektedir. Kendi deyişiyle, Eco yirmi iki yaşına kadar inançlı bir Katolik’tir. Ama şimdi bile, geçmişinden pişmanlık duyduğu ve din düşmanı olduğu söylenemez. Hatta bazen kaybettiği inancından biraz pişmanlıkla bahseder; hayatını ve yazılarını etkileyen sağlam ahlak yapısının eski Katolik inancından kaynaklanabileceğini dile getirir.
Bu inanç, yazılarında hana yaşam tarzında bile çok açık bir şekilde gözlenebilir. Romanı, Foucaulî Sarkcında ortaçağ tapınaklarına ve Corpus Henneticuma göndermeler yapmaktadır. Peki eski el yazması İncil nüshalarını süsleyen tezhipli harfler gibi Gülün Adfndakı her bölümü bezeyen Latince alıntılara ne demeli? Eğer başka bir yazar tarafından kullanılsaydı, bazı okuyucular bunları fazla gösterişli bulabilirdi ama her nedense Eco’nun kullanmasından hiç rahatsızlık duymadık. Belki de bunun nedeni, tüm romanın çekiciliğinin ve yazarın Avrupa din tarihine hakimiyetinin Eco’nun gerçek yeteneğini ortaya koymasıdır. Eco felsefe ve estetik, Thomas Aquinas ve James Joyce, bilgisayarlar ve Albigenses’ler hakkında aynı ra hatlıkla yazabilir. Zaten bu yüzden Eco son derece eşsiz bir yazar ve, Amerikanvari bir bakış açısıyla değerlendirirsek bence, bu yazışmalarda önemli bir muhatap. Keşke Amerikalı ilahiyatçılar da Eco gibi kendi ülkeleriyle bu kadar yakından ilgilense, keşke düşünürler teologlarla tartışırken bu kadar temkinli hareket etse ve din tartışmasının muhatapları bağnaz septikler değil, sadece şüpheci olsalar. Keşke bu tartışmanın muhatapları Eco’nun da kabul ettiği gibi, Tanrı’ya inanmasalar bile, Tanrı’nın varlığını reddetmenin ne kadar cahilce bir hareket olduğunu anlasalar. Eco, inananlara doğrudan meydan okumayan ama farklılıkları ortaya koymaya ve ortak bir payda bulmaya çalışan bilginlerden bir tanesi.
Eco, Martini’ye yazdığı ilk mektupta, ikisinin de “yüksek amaçlan olduğunu” belirtiyor. Gerçekten de öyle. Bu yazışmalarda, ucuz numaralar ve laf ebeliği görmek mümkün değil. Kürtaj ve kadınların din görevlisi olabilmesi gibi asırlardır tartışılan konulan ele alırken bile, bu iki insan doğrudan bir sonuca varmak yerine, bu mevzuların altında yatan paradigmaları ve tarihi süreçleri irdeliyor. Eco kendi deyişiyle, bağnaz bir septik değil, arayış içinde olan bir şüphecidir.
Carlo Maria Manini de, Eco’nun Hıristiyanlar! tuzağa düşürmeye çalışmaması gibi inançsızları suçlama peşinde koşmuyor. O da her şeyden çok ortak bir payda bulmak istiyor. Bir keresinde Martini’nin “inananlar” ve “inançsızlar” hakkında yaptığı bir konuşmayı dinlemiştim. Martini kesinlikle iki ayrı topluluktan bahsetmiyordu, en azından kafasındaki şey bu değildi. Onun kastettiği asıl husus, her insanın bir parçasının inandığı, diğer parçasının inanmadığıydı ve bu tez “bu piskopos” için de geçerliydi. İnanç konusunda, Eco kadar açık, ünlü agnostik entelektüel bir muhatap bulmak gerçekten zordur. Benzer şekilde, zeki bir agnostiğin ciddi sorularına cevap verebilecek kadar yürekli bir kilise mensubu bulabilmek de aynı derecede zordur.
Martini 1927 yılında, Torino’da doğmuş ve muhatabı gibi teoloji ve felsefe alanında eğilimi görmüş ama sonra kendine farklı bir yol belirlemişti. 1952 yılında papaz olarak atandı ve Society of Jesus’un bir mensubu oldu. 1978 yılından beri dünyadaki en prestijli Roma Katolik üniversitesi olan Roma’daki Gregorian Üniversitesinin Rettore Magnifıco (rektör) görevini yürütmektedir ve yirmi senedir Milano Başpiskoposudur. 1979 aralığında Papa II. John Paul taralından kardinal olarak atanmıştır. Çeşitli dallarda iyi bir eğitim alan Martini, Yeni Ahit konusunda saygın bir uzmandır. Yunan Yeni Ahit’inin en yaygın kullanılan baskısının editörlük görevini yürütmüştür. Bilimsel çalışmalarının yanı sıra, din görevlileri için çok sayıda eser hazırlamıştır. Aynı zamanda Avrupa’nın başlıca ekümenik kilise mensuplarından bir tanesidir ve HıristiyanYahudi ilişkileri konusuyla da yakından ilgilenmektedir. Kendisi pek kabul etmese de, geleceğin güçlü papa adaylarından bir tanesi olarak düşünülmektedir.
Birkaç sene önce kendi kişisel gözlemlerim sonucu, Martini’nin tarafsız ve özgür diyaloga ne kadar açık olduğunu fark ettim. Martini’nin Milano’su Aziz Ambrose (şehrin eski piskoposlarından) ve Aziz Augustine’nin (bu şehirde vaftiz edilmiştir) hatıralanyla dolu bir şehir. Aynı zamanda Papa VI. Paul olmadan önce Giovanni Cardinal Montini tarafından uzun bir süre yönetilen bu tarihi metropolde. Martini görkemli …
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Felsefe-Sosyoloji-Psikoloji
- Kitap Adıİnanç ya da İnançsızlık/ Yüzleşme
- Sayfa Sayısı104
- YazarUmberto Eco/ Kardinal Martini
- ISBN9758992066
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- Yayınevi1001 KİTAP / 2005