Melissa; Genç bir kız…
Günlüğü: Sevgi, aşk, kendine güven, arkadaşlık, cinselliğin keşfi, duygusal gelgitler, arayışlar ve kayboluşlar…
Dürüst, açık, çekici, düşündürücü, insanın içine işleyen ve her şeyden öte cesur itiraflar…
İtalya’da, Susanna Tamaro’nun kitabı kadar satan bu kitap ailelerin çocuklarıyla konuşmadıkları, öğretmedikleri tek konudan söz ediyor: Cinsellik.
“Göz alıcı bir şekilde kendinden emin olan bu lise öğrencisinin itiraflarının yarattığı şok dalgaları gündemde.” -The Times
“Çok büyük bir etkisi olan küçük kitap.” -New York Times
Yatmadan önce 100 Fırça Darbesi, İtalya’da 1.000.000 adet satıldı. İspanya, Fransa, Almanya, ABD, Kanada, Rusya, Yunanistan ve İngiltere’nin de aralarında bulunduğu 26 ülkede bestseller oldu.
***
6 Temmuz 2OOO
15:25
Günlük,
Bu satırları duvarları Gustav Klimt’in tıpkıbasımları ve Marlene Dietrich’in posterleri ile kaplı loş odamda yazıyorum. Kapalı panjurlar arasından süzülen ışık huzmelerinin düştüğü beyaz kâğıda bir şeyler çiziktirirken o bana yukarıdan baygın ve kibirli gözleri ile bakıyor.
Hava çok sıcak, boğucu ve kuru. İçeriden televizyonun ve çizgi film kahramanını taklit eden ablamın detone sesi geliyor. Dışarıdan cırcır böceğinin umutsuz çığlığı duyuluyor. Onun dışında ev dingin ve durgun. Sanki her şey camdan ince bir fanusun içine kapatılıp koruma altına alınmış, sıcak da bütün devinimleri yavaşlatmış gibi. Oysa ben kendimi o kadar da dingin hissetmiyorum. Sanki farenin biri hissettirmeden tatlı tatlı ruhumu kemiriyor gibi. Kötü değilim ama iyi de değilim. Aslında işin garibi hiçbir şey değilim. Ama kendimi, dönüp arayıp yeniden bulabiliyorum. Başımı kaldırıp aynaya bakmam ve aynadaki yansımamı görmem tüm benliğimin dingin ve huzurlu bir mutlulukla dolmasına yetiyor.
Aynaya yansıyan görüntümü beğenerek izliyorum. Çizgileri belirginleşen bedenime, gittikçe biçimlenen ve kendilerinden eminlermiş gibi duran kaslarıma ve tişörtümün altından uçları gözüken ve her hareketimde hafifçe devinen göğüslerime baktıkça hayran kalıyorum. Küçüklüğümden beri, evde annemin hiç sakınmadan çıplak dolaşması nedeniyle, erişkin bir kadın bedeni benim için bilinmeyen bir şey değil. Ancak tüyler kuytu bir orman gibi “Gizem”i koruyor ve gözlerden uzak tutuyor. Sıkça aynaya yansıyan görüntümden gözümü ayırmaksızın parmaklarımdan birini usulca sokuyorum ve aynada beğeni ile bakan sevecen bakışlarımı yakalıyorum. Kendimi gözleme eylemi o denli güçlü ve o denli hoş ki aniden fiziksel bir hazza dönüşüyor ve ardından bir dürtü ile tetiklenen anlık bir sıcaklık ve titreme hissediyorum. Sonra bir sıkılma, utanma geliyor. Arkadaşım Alessandra’nın aksine, kendime dokunduğumda fanteziler kurmuyorum. Kısa bir süre önce bana zaman zaman kendine dokunduğunu ve o anlarda kendine zorla ve şiddet uygulayarak sahip olmaya çalışan, canını yakan bir erkeği düşlediğini, sır olarak söyledi. Heyecanlanmam için aynaya bakmam yettiğinden söylediklerine çok şaşırdım. Bana kendime dokunup dokunmadığımı sordu, hayır dedim. Kendi kendime oluşturduğum bu dünyayı yıkmak istemedim. Bedenim ve aynadan oluşan bana ait bir dünya bu ve arkadaşımın sorusunu evet diye yanıtlamak bu dünyayı aldatmak anlamına gelecekti.
Gerçekten iyi hissetmeme yol açan şey hayranlıkla baktığım ve sevdiğim aynadaki o yansıma, gerisi yalan. Rastlantılarla doğan ve sıradanlıkla devam edip giden arkadaşlıklar öylesine yüzeysel ve yapaylar ki. Hepsi yalan… Zaman zaman okuldaki birkaç oğlana armağan olarak sunduğum kaçamak öpücükler de yalan. Dudaklarımı dudaklarına değdirdiğimde ani bir tepki ile geri çekiliyorum ve dillerini acemice ağzıma soktuklarında uzaklara kaçma isteği duyuyorum. İçinde bulunduğum ruh halini yansıtmayan ve ona çok aykırı düşen bu ev de yalan aslında. Aniden, duvardaki bütün tabloların çivilerinden kurtulup yerlere düşmelerini, paramparça olmalarını, pencerelerden dondurucu kesif bir soğuğun içeriye dolmasını ve dışarıda cırcır böceklerinin şarkıları yerine köpeklerin uzun uzun ulumalarını dilerdim.
Günlük, ben aşk istiyorum. İçimdeki buzların erimesini, buzdan sarkıtlarımın çatlayıp kırılmasını, kalbimin eriyip akmasını, güzellik ve tutku nehirlerinde boğulmayı istiyorum.
8 Temmuz 2OOO
2O:3O
Sokaklar bağrış çığrış. Bu boğucu yaz gününde dışarıdan gülme sesleri çınlıyor. Neşeli bir akşam geçirmek için evden çıkmakta olan yaşıtlarımın parlak, canlı ve kaygılı gözleri aklıma geliyor. Bütün gece sahilde, gitar eşliğinde şarkılar söyleyecekler. Kimileri karanlığın her şeyi örttüğü kuytulara çekilecek ve birbirlerinin kulaklarına aşk sözcükleri fısıldayacaklar. Kimileri ise yarın sabah, içinde sürüp giden yaşamı koruyan, gizemini saklayan, güneşin ısıtmaya başladığı denizde yüzecek. Evet, yaşıyorlar ve yaşamlarını nasıl sürdüreceklerini biliyorlar. Ben de nefes alıyorum, biyolojik olarak her şeyim yerli yerinde… Ancak korkuyorum. Evden çıkmaya ve tanımadığım yüzlerle karşılaşmaya korkuyorum. Evet, farkındayım, kendi kendimle sürekli bir çatışma içindeyim. Kimi zaman başkalarının arasına karışmayı şiddetle istiyorum ve bu bana iyi geliyor. Diğer günlerde ise istediğim tek şey evde yapayalnız, tek başıma kalmak. Kedimi yatağımdan itekleyerek kovuyorum, yatağa uzanıyorum ve düşünüyorum… Kimi zaman bir CD koyuyorum ki bu genellikle bir klasik müzik CD’si oluyor. Müzikle suç ortaklığı yapıyoruz ve bu bana o kadar iyi geliyor ki başka herhangi bir şeye ihtiyacım olmuyor.
Ancak sokaktan gelen bu bağırtılar ruhumu parça parça ediyor ve biliyorum ki bu gece birileri benden daha fazla bir şeyler yaşayacak. Ve ben bu odada, uyku beni kollarına alıncaya kadar, yaşamın seslerini dinlemeye devam edeceğim.
10 Temmuz 2OOO
0O:3O
Ne düşünüyorum biliyor musun? Günlük tutmanın aslında hiç de iyi bir fikir olmadığını. Kendimi iyi tanıyorum ve nasıl bir kumaştan yapıldığımı biliyorum. Çok geçmeden defterin anahtarını bir yerlerde unutacağım ya da kendimi, kendi düşüncelerimden kıskanarak, isteyerek yazmayı bırakacağım. Ya da belki, pek saygılı sayılmayan annem, çaktırmadan kâğıtlarımı karıştıracak. Yapmadığı şey de değil. Ben kendimi salak gibi hissedeceğim ve yazmaktan vazgeçeceğim.
İçimi dökmekle iyi mi yapıyorum bilmiyorum, ama hiç değilse zaman geçiriyorum.
13 Temmuz
Sabah
Günlük, Mutluyum! Dün Alessandra ile bir partiye gittim. Yüksek topuklarının üzerinde upuzun, her zamanki gibi çok güzel ve yine her zamanki gibi kaba sabaydı. Ama çok tatlı ve sevimliydi. Bu türden eğlencelerde canım sıkıldığından, hem de kolumu kaldıramadığım dünkü boğucu sıcak yüzünden, başta pek gitmek istememiştim. Ancak Alessandra onunla birlikte gitmem için o kadar yalvardı ki, sonunda gitmeye karar verdim. Scooter’ın üstünde, şarkı söyleye söyleye şehrin dışındaki tepelere vardık. Yazın kurak geçmesi gür ve yemyeşil tepeyi kuru ve çorak hale getirmişti. Nikolosi halkı meydanda büyük eğlence için toplanmıştı. Akşam saatlerinin serinlettiği asfalt üzerine yerleştirilmiş tezgâhlara kuru meyve ve şekerlemeler koyulmuştu. Gideceğimiz ev, iyi aydınlatılmamış dar ve kısa bir yolun sonundaydı. Bahçe kapısına geldiğimizde Alessandra birilerini selamlamak istercesine el kol hareketleri yapmaya ve “Daniele, Daniele!” diye yüksek sesle bağırmaya başladı.
Bağırdığı kişi yavaş adımlarla yaklaştı ve selam verdi. Karanlıkta tam olarak görülmese bile yakışıklı birine benziyordu. Alessandra bizi tanıştırdı. Hafifçe elimi sıktı. İsmini fısıldadı. Utangaç biri olduğunu düşünerek gülümsedim. Karanlıkta aniden bir şey ışıldadı; şaşırtıcı parlaklıkta ve beyazlıktaki dişleri. O zaman elini daha kuvvetlice sıkarak “Melissa.” dedim yüksek sesle. Dişlerim onunkiler kadar beyaz olmasa bile, parıldayan ve aydınlanmış gözlerimi fark etmiştir düşüncesiyle… İçeri girdikten sonra, aydınlıkta onun daha da yakışıklı olduğunu fark ettim. Tam arkasından yürüyordum ve her adım atışında sırt kaslarının hareketi görüyordum. Onun yanında, bir altmış boyumla kendimi küçücük ve biraz da çirkin hissediyordum.
Salondaki koltuklara geçtiğimizde tam karşıma oturdu, birasını yudumlarken dik dik gözlerimin içine bakmaya başladı ve o an. alnımdaki sivilcelerden ve onunkinin yanında bembeyaz kalan tenimden utanç duydum. Biçimli ve orantılı burnu aynen Yunan heykellerininkilere benziyor, ellerinin üzerindeki belirgin damarlar gücüne güç katıyordu. İri ve koyu mavi gözleri kendini beğenmişlik ve kibirle bana bakıyorlardı. Bana kayıtsızca bazı sorular sordu. Bu durum cesaretimi kırmak bir yana. kendimi daha da güçlü hissetmeme neden oldu.
Benim gibi o da dans etmeyi sevmiyor. Böylece, diğerleri içki içip şakalaşırlarken ve birbirlerinin içine düşerlerken biz baş başa kaldık.
Aramızdaki sessizlik artıyordu ki bozmaya karar verdim.
‘”Ne kadar güzel bir ev değil mi?'” dedim kendimden emin. Yalnızca omuzlarını silkti. Boşboğaz görünmemek için ben de sessiz kaldım.
Ardından iç gıcıklayıcı soruları sorma zamanı geldi; diğerleri dans etmekle meşgullerken koltuğuma daha da yaklaştı ve gülümseyerek bakmaya başladı. Beklemediğim için şaşırdım ve onun yapacağı atağı beklemeye başladım. Karanlıktı, baş başaydık ve yakınlaşmak için çok uygun bir ortam vardı. “Bakire misin?'” diye sordu.
Birden kıpkırmızı olduğumu, boğazımın düğümlendiğini ve binlerce, milyonlarca iğnenin beynime battığını hissettim.
Utanarak, usulca “evet*” dedim ve içinde bulunduğum o uçsuz bucaksız sıkıntı ve şaşkınlığı göstermemek için başımı başka yöne çevirdim. Gülmesini bastırmak için dudaklarını ısırdı, hafifçe öksürmekle yetindi ve tek kelime bile etmedi. İçimden kendime lanetler okudum: “Tebrikler, artık sana pek yazılmaz! Beyinsiz!'”. İyi de, ne yapabilirim ki, gerçek bu, bakireyim. Bugüne dek bana benden başka kimse dokunmadı ve ben bununla gurur duyuyorum. Bir yandan da fena halde merak ediyorum, hatta fazlasıyla! Özellikle de erkek vücudunu çok merak ediyorum, çünkü öğrenebilmem için bu hak bana hiçbir zaman tanınmamıştır. Televizyonda açık sahneler olduğunda babam uzaktan kumandaya atlar ve hemen kanalı değiştirir. Üstüne üstlük, yaz tatilini geçirmek için buralara kadar gelen Floransalı bir çocukla bütün gece yan yana yattığımız halde, onun korkusuzca dokunduğu şeye, ben cesaret edip elimi sürememiştim.
Benim dışımda biri tarafından bedenimde yaratılan zevki hissetmeyi, başka birinin tenini tenimin üzerinde hissetmeyi ben de istiyorum. Dahası, çevremdeki yaşıtım kızlar arasında ilk cinsel ilişkiyi yaşama üstünlüğünü ele geçirmeyi de istiyorum.
Bana niye böyle bir soru sordu ki? İlk seferin nasıl olacağını bugüne dek düşünmedim ve büyük olasılıkla hiçbir zaman da düşünmeyeceğim. Yalnızca yaşamak istiyorum ve bunu ileriki yaşamımın hüzünlü ve mutsuz anlarında bana eşlik edecek güzel bir anı olarak saklamak istiyorum, eğer olabilirse tabii. Sanırım o kişi, Daniele olabilir. Bir şekilde öyle olacağını sezinliyorum.
Dün gece birbirimize telefon numaralarımızı verdik ve gece yarısından sonra, benim ancak bu sabah okuyabildiğim şu mesajı göndermiş: “Seninle çok iyi zaman geçirdim, çok sevimlisin ve seni yeniden görmek isterim. Yarın benim evime gel, havuza gireriz”.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Edebiyat Günlük
- Kitap AdıYatmadan Önce 100 Fırça Darbesi
- Sayfa Sayısı160
- YazarMelissa Panarello
- ISBN9789756257293
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviOkuyan Us Yayınları / 2005
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Söylenmemiş Son Söz ~ Concita De Gragorio
Söylenmemiş Son Söz
Concita De Gragorio
Yalnızlık, aynı zamanda özgürlüğün de olduğu yerdir. Başka bir deyişle, özgürlüğün bedelidir. Dişilik ve onun yakıcı enerjisi; güzelliği, gücü, ışığı… Ve bu güçle kendi...
- Hac Günlüğü ~ Ahmet Turan Alkan
Hac Günlüğü
Ahmet Turan Alkan
NEREDEN ÇIKTI BU MECANİ IRGATLAR YAHU? Bundan on beş sene kadar önce Mimar Mahmut Kirazoğlu, Medine’de Kuba Mescidi’nin onarımı ve inşaat işlerini yürütürken nice...
- üç noktalı zamanlar ~ Deniz Doğan
üç noktalı zamanlar
Deniz Doğan
Bu cümleler, kaynakçası olmayan kitapların, kenarına düştüğümüz satırlar gibi. Kimi kısa; kesik kesik ağlarcasına, kimi bir uzun hava… Kendini ciddiye almayan, ama külün içindeki...