ÖNSÖZ
Varlıklar içerisinde düşünce üreten ve bunu sonraki nesillere aktarabilen sadece insandır. İnsan düşünceleriyle toplumunu aydınlatırken, bir yandan da onu sarsar ve bu sarsıntı yine toplumun ihtiyaç duyduğu dirilmeye nefes olur. Toplum halinde yaşayan insanlar benzer ürünler ortaya koyabilir. Tüm bilinçlerin kolektif düşündüğü yerde orijinal bir düşüncenin gelişimi oldukça zordur. Bu tür yapılarda bireysel özellikler paranteze alınır, kişinin değeri, bağlı olunan grup, cemaat, kabile gibi “klik bağlantılı değerlere” hizmetle ölçülür. Bireysellik değil, komünitaryanizm insanlara hedef olarak sunulur.
İslam dininin önemli düşünce ekolleri olan mezhepler, düşünce üretirken benzer süreçleri takip etmişlerdir. İnsanlar, mezhebi taassupla kendi ekollerini nesnel gerçeklik alanı olarak kabul etmekte, buna karşın diğer mezhepleri kıyasıya eleştirmektedirler. Öte yandan İslam toplumlarında mezhebi kimlikler, kolektif kimliğin oluşmasında ve farklılıkların kategorize edilmesinde en önemli parametrelerden biridir. Şiîlik ile Sünnîlik arasında tarihte yaşanan ve halen yaşanmakta olan farklılıkları sadece konjonktürle açıklamak yeterli değildir. Her bir mezhebe bakıldığında bu farklıkların süreklilik arz ettiği görülmektedir. Bu nedenle bu farklılıkların gerekçesini temellendirmek için başka unsurlara, örneğin teolojik ve sosyo-politik nedenlere de bakılması, sağlıklı sonuçlara ulaşmak adına önemlidir.
Günümüz İslam dünyasında mezhebî bölünmüşlüğü anlamak için tarihi süreçleri dışlamak ve reddetmek yerine, geçmişin izini sağlam temellerde eleştiriye tabi tutmak gerekir. Bu bağlamda geçmişin, günümüzün şekillenmesinde son derece önemli roller oynadığının, geçmişi paranteze alarak bir gelecek inşasının mümkün olamayacağının farkında olmalıyız. Yaşadığımız yer, toplum, sahip olduğumuz dini, siyasi ve kültürel arka planlar bizim, “öteki” olarak gördüğümüz toplumlara, devletlere, mezheplere ve şahıslara karşı önyargılı oluşumuzu besleyen en temel hususlardır. Ama tarihe dönük yolculuğumuz, ön yargılarımızın körleştirdiği hakikati arayıp bulmamıza yardım edecektir. Bu nedenle ister objektif isterse subjektif nitelikte olsun, tarihte bırakılan izlerin peşine düşerek mezheplerin düşünce dünyamıza katkılarını araştırmak ve bunları gözle görünür kılmak için çalışmak durumundayız. Bu şekilde, bir yandan tarihteki düşünceleri ve zihniyet yapılarını tanıma imkânı bulurken, diğer yandan elde ettiğimiz yeni malzemeyle sonraki nesillere kendi perspektifimizi emanet olarak bırakmış olacağız.
Bu çalışmanın çıkış noktası ilk dönem Şiî-İmâmiyye kaynaklarında bugün Sünnî diye nitelendirilen grubun nasıl algılandığını, bu algıları besleyen süreçlerin neler olduğunu, bu algıların insanların fiillerinde, davranışlarında ne derece rol aldıklarını; bu kabullerin veya zihniyet yapısının grupdaşlık ortak paydasında bulunan sonraki Şiîlere nasıl geçtiğini tespit edebilmek; aynı temel sabitelere bağlı oldukları halde birbirlerinden farklı dünyaları inşa eden zihniyet yapılarının tarihi arka planlarının bir analizini yapmaktır. Doğru tespitlere ulaşabilmemiz, Şiîlerin düşünce yapılarına, zihniyet dünyalarına bakmakla mümkün olacaktır. Çünkü algılar, bir zihniyet yüklemesinin sonucu olarak, davranışlara yön vermekte ve dünya görüşü oluşturmaktadırlar.
Yapmaya çalıştığımız şey, mezhepler arasındaki algıların oluşum süreçlerini tespit etmek için bir metin olarak karşımızda duran “geçmiş”e sorular sormak ve bu soruların geçmişin yorumu olarak gördüğümüz “günümüzü” nasıl şekillendirdiğini tespit edebilmek; dönemin eserleri aracılığıyla belli kavram ve düşünce şekilleriyle kendini ifade eden zihniyeti analiz etmektir. Bir anlamda tarihte inşa edilen belleğin, günümüz mezhebi kimliklerini nasıl etkilediklerini, varlıklarını temellendirirken geçmişteki kabulleri nasıl simgeler haline dönüştürdüklerini görmeye çalışmaktır.
Çalışmanın temel amacı, Şiîlerin Sünnîlere bakışı ile ilgili kısmi tespitlerde bulunmaktır. Bunun içinde yapılması gereken şey, Sünnîlere dönük algıyı, söz konusu öznelerin/Şiîlerin beslendiği ilk dönem kaynaklardan hareketle gerçekleştirmektir. Mezheplerin birbirlerine dönük algılama biçimlerinin çok sayıda değişken tarafından şekillendirildiğini göstermek ve buradan hareketle algılama biçimlerini değerlendirirken bu durumların dikkate alınması konusunda farkındalığın oluşmasına katkı sağlamak da diğer bir amaçtır. Doğru bilgiye ulaşma, geçmişe ait sağlıklı değerlendirmeler yapabilme konusunda en temel unsur, geçmişi kutsallık zırhından çıkararak, onu tarihin bir parçası saymak ve onu, üzerinde tenkit ve tahlile imkân veren bir alan olarak görmektir. Bu yaklaşımla aynı zamanda, bağlamından koparılarak oluşturulacak bir düşünce yapısının önüne de geçmek mümkün olacaktır.
Çalışmamızda ortaya koyduğumuz bazı görüşlerin, mezheplerin birbirlerini tanımlama ve anlama süreçlerinde kullanılan bazı ifadelerin rahatsızlık verici bir yönü olabilecektir. Bu durum, özellikle müntesiplerinin gözünde her türlü tartışmadan uzak, hakikatin püriten temsilcisi olma iddiasına angaje olmuş kişiler nezdinde, duygusal yönü ağır basan çeşitli tepkilere yol açabilir. Buna rağmen, bilimsel ahlakın da bir gereği olarak, bir mezhebin sözcüsü, savunucusu gibi tutumlardan uzak durmaya gayret ettik. İlişki içerisinde olduğumuz dini veya ideolojik düşünce yapılarının her alanda ağırlığı olan popüler dilini tartışmasız bir şekilde benimseyerek kullanmayı tercih etmemeye, normatif bir dil yerine “anlamaya” çalışan bir bakışı öncelemeye çalıştık. Çünkü şunun farkındayız ki, biz, başkalarının açığını bulmaya çalışarak kendi haklılığımızı ve hak oluşumuzu savunamayız. Bunu, paradigmatik bir ayrışmanın asırladır keskin şekilde sürdüğü Şiîler ve Sünnîler arasında denemenin, hem akademiye hem de dini düşünceye olumlu katkılar sağlamayacağını düşünmekteyiz.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Şiî düşüncede tarih inşası, İkinci bölümde Şiî düşüncede Sünnîlere yönelik algının ana temaları ve Üçüncü bölümde ise Sünnî algısının inşa süreçleri ele alınmıştır. Elbette bu çalışma, alanında yapılan ne ilk çalışmadır ne de son çalışma olacaktır. Burada ortaya koyduğumuz tespitler, umarız ve dileriz ki, dini ve sosyo-politik düzlemde şekillenerek varlık bulmuş İslam mezhepleri arasında, asırların ördüğü ön yargı duvarlarının kalkmasına, Müslümanların aralarındaki kopukluğun en önemli sebeplerinden olan “alt kimlikler”le irtibat kurma alışkanlıklarının terk edilerek daha başat referans noktalarından iletişime geçilmesine imkân hazırlar. Ve yine umarız ki, düşüncelerimizin somutlaşarak varlık bulduğu bu eser, hem “şimdi”ye hem “geleceğe” hem de mezheplerin kendi iç çelişkilerini çözebilmelerine olumlu katkılar sağlar.
Araştırma sürecinde desteğini eksik etmeyen, okuma nezaketinde bulunarak eleştirileriyle çalışmanın olgunlaşmasına katkı sağlayan kıymetli hocalarıma; rehberliklerini ve desteklerini esirgemeyen aziz dostlarıma, bu eserin basımını gerçekleştiren Mana Yayınları’nın tüm çalışanlarına en kalbi şükranlarımı arz ederim.
Hanifi ŞAHİN
ARALIK- 2016
ERZURUM
GİRİŞ
METOT KAYNAKLAR VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Eğer algı kapıları temizlenseydi
her şey insana, olduğu gibi görünürdü:
Sorunsuz.
William Blake (1)
1. Metot
Kullanılan kavramlar, uygulanan metotlar ve sahip olunan bilimsel perspektif, araştırmaların sonucunu etkileyecek unsurlardır. Bilimsel bir disiplin olduğunu iddia eden her bilim dalının bir metoda dayanması ise kaçınılmazdır. Metot, bilimin gelişmesine öncülük eden ve doğru bilgiye ulaşmayı sağlayan en etkili araçtır. Metodun olmadığı çalışmalarda sağlıklı ve tutarlı sonuçlara ulaşmak pek de mümkün değildir.2 İslam Mezhepleri Tarihi de kendisine ait bir yöntemi olan ve bu yönteme uygun teknikler geliştirmiş bulunan ilmi bir disiplindir. Bu yöntemin mezheplerin ontolojisiyle ilgili kendine özgü bazı kabulleri söz konusudur. Buna göre mezhepler, birer beşeri oluşumlardır; mezhepler, din anlayışlarındaki farklılaşmaların kurumsallaşmış halidir. Dinin kendisi değilse de dini bilgi, ‘beşer etkinliği olduğu için’ sonuna kadar tahlil ve tenkide açıktır. Hiçbir mezhep kendini din ile özdeşleştiremez. (3)
İslâm Mezhepleri Tarihinin, amacı, konusu ve metodunu da içine alacak bir tanım şu şekilde yapılabilir: Geçmişte ve günümüzde siyasî ve itikadî gayelerle vücut bulmuş “İslâm Düşünce Ekolleri” diyebileceğimiz beşerî ve toplumsal oluşumların, doğdukları ortamı, doğuş sebeplerini, teşekkül süreçlerini, fikirlerini, mensuplarını, edebiyatını, yayıldığı bölgeleri, İslâm düşüncesine katkılarını, kendi eserlerinden hareketle zaman-mekân bağlamında ve fikir-hadise irtibatı çerçevesinde, şahıslar ve fikirler üzerinde derinleşmek suretiyle betimleyici metotla ve tarafsız bir gözle inceleyen bir bilim dalıdır.(4)
Tarih, özü itibariyle insan zihnindeki geçmiş ile ilgili algılara dayalı olarak inşa edilen bir anlayıştır. (5) Mezheplerle ilgili yapılan her çalışma da bir inşa faaliyeti olduğu için, bu faaliyetin yapılacağı zeminin sağlıklı olması gerekir. Diğer bir deyişle, eldeki malzeme ile geçmişin inşası söz konusu olduğu için inşa edilen geçmiş değil, ona atfettiğimiz ve bilgi düzeyine çıkardığımız kanıtların tutarlı bütünselliğidir. (6) Bunun için de araştırmaya başlamadan önce kaynak kritiği yapılmalıdır. Kaynak kritiği, tarihi zihinleri bizlere açan kaynaklardaki sağlam ve güvenilir bilgiye ulaşmanın ve bilginin aidiyetini tespitte adeta bir ön koşuldur. Bir çalışmayı tutarlı kılan önemli hususların başında, ilgili çalışmanın bağlı olduğu düşünce kodlarına göre oluşturulmuş eserlere, o düşünce siteminin ortaya koyduğu kaynaklara dayanmasıdır. Bilim etiği ve vicdanı da bunu gerektirir(7). Özellikle fikirlerin tarihsel gelişimini ve sosyal hayatla irtibatını ortaya koymaya çalışan mezhepler tarihi çalışmaları açısından bu husus oldukça önemlidir. Zira her metin belirli bir tarihsel bağlamın izlerini bünyesinde taşımakta ve çoğu kez bu bağlamın diliyle konuşmaktadır.(8)
Düşünce tarihinde yerini alan ne kadar mezhep varsa onun müntesipleri tarafından yazılan makâlat ve fırak literatürünün objektif kaygılarla yazılmış eserler olduğunu söylemek neredeyse imkânsızdır. Tamamına yakınının yanlı ve belli bir mezhebin önermelerine uygun yazıldıkları veya üretildikleri görülmektedir. Her yazar kendi mezhebini merkeze alarak diğerlerini sahih düşünceden sapmış fırkalar olarak değerlendirmektir.9 Bu nedenle araştırmanın dayandırıldığı ilk dönem kaynaklarında yer alan her düşüncenin, her iddianın mutlaka kabul edilmesi gereken bir durum olarak görülemeyeceği açıktır. Başka ekollerce yazılan dönemin diğer kaynaklarıyla çapraz okumalar yapılarak, tutarlı olmayan iddiaları ve bu tür yanlı rivayetleri ayıklayabilmek en azından yorumlarımızda hata yapmamak için menkulde makul olma prensibi10 aktif olarak kullanılmalıdır.
Mezhepler tarihine dönük çalışmalarda araştırmacı bir anlamda geçmişte olanın sesi olmak, geçmişteki dinî ve mezhebî kabullerin nasıl oluştuğunu ortaya koymayı amaçlamak durumundadır. Bu da geçmişe doğru bir yolculuk yapmak anlamına gelmektedir. Tarih yapmak, bir anlamda ölülerle diyalog kurmaktır. Bunun için de yapılması gereken şey, bilgi ile onun içinde doğup geliştiği veya yerleştiği toplum arasındaki ilişkiyi metinler yoluyla ortaya koymaktır.11 Geçmişe uzandıkça dini ve mezhebi toplumların dünyasında yer alan kavramların, günümüzde aldığı şekil ve yaşadığı değişim, süreç takip edilmek suretiyle, ortaya çıkacaktır. Mezhepler Tarihi geçmişte ortaya konan düşüncelerin izinin sürülmesidir. Bu durum, branşın varlığı açısından da bir zorunluktur; Zira temel amacı geçmişte var olan ve bugün yaşamakta olan fırkaları, mezhepleri ve akımları objektif olarak tespit etmek12 olan bir ilmi disiplinin, geçmişle doğru ve isabetli bir bağlantı kurması gerekmektedir.
Her insanın, toplum içinde yaşayan bir fert olarak, öncelikle kendi yaşadıklarından süzülen, daha sonra da içinde yaşadığı toplumun bir tür kolektif bellek halinde yeni kuşaklara aktardığı bir tarih algısının bir şekilde mevcut olduğu açıktır.(13) Dolayısıyla bireysel ve toplumsal kolektif bellekte yer alan düşünce yapılarının ortaya konabilmesi ve bu düşüncelerin izlerini sürebilmek için, geçmişe müracaat kaçınılmazdır. Burada karşımıza çıkan kavramlardan bir zihniyet analizine ulaşmak mümkün olacaktır. Kavramlar da, toplumun kolektif belleğinin oluşmasında yer alan unsurlardan biridir. Ve kolektif bellek, geçmişte o dönemde yaşamış olan bireylerin toplumsal ivmeyle oluşmuş anılarına değil, bu anıların deposu işlevini gören toplumsal olarak üretilmiş ürünlerine gönderme yapıyor olabilir.(14) Zira “tarih, kolektif bellektir, insanların kendi toplumsal kimlik kavramlarını ve geleceğe ilişkin beklentilerini oluşturmalarını sağlayan deneyimlerin toplamıdır.”(15)
Mezhepler tarihçilerinin kayıtsız kalamayacağı önemli yöntemsel ilkelerden biri de, “bilgi ve belgelerin fikir, olay, zaman ve mekân ile irtibatının kurulması aşaması”dır. İslam düşüncesinde ortaya çıkan hemen her düşünce ekolü, meşruiyetini sağlamak için kendini bir şekilde Hz. Peygamber ve sahabe ile irtibatlandırma gayreti içerisinde olmuştur. “Fikir-hadise” irtibatı sayesinde bu iddiaların tutarlılığı test edilebilmektedir. Ayrıca bu durum bize kavramların önemini işaret eder. Bilimsel bilgi, kavramlar üzerine kurulur. Bilimsel düşünmek, tanımlanabilen kavramlarla düşünmektir. Oysa İslam Mezhepleri Tarihi’nin kavramlar konusunda ciddi sorunları vardır. Kavramların rastgele kullanıldığı, bu kullanımlarda ideolojik yüklemeler yapılarak orijinal anlam içeriğinin değiştirildiği sıklıkla görülmektedir. Bunun tam adı kavram, anlam kaymasıdır ki, bu durum, beraberinde zaman ve mekân kaymasını getirmektedir. Tüm bu unsurlar düşüncenin geçmiş ile irtibatını sağlıklı zeminde kurmak isteyen mezhepler tarihi araştırmacıları açısından önemli zorlukların başında gelir.(16)
Fikir-hadise irtibatını anlamak, fikirlerin hangi zaman ve mekânda, hangi olaylarla irtibatlı olarak doğduklarını ve hangi olayların nasıl etkilendiğini tespit etmektir.(17) Bir başka ifadeyle “fikir-hadise irtibatı”nın tespiti, bir fikrin veya inancın varlığının ve sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî hadiselerde bu fikrin tezahürlerinin “zaman-mekân bağlamı” göz önünde bulundurularak tespit edilmesidir.(18) Eğer ortada bir fikir varsa, bunun tezahürleri de olmalıdır ve bir fikre ulaşılabilmesi için izlenmesi gereken yol, söz konusu fikrin tezahürlerinden hareket etmektir. Bu, tek yönlü işleyen bir yöntem değildir. Fikirden hadiseye veya hadiseden fikre işleyen iki yönlü bir bakış açısını gerekli kılar. Bu nedenle araştırma yapılırken fikir ve hadise irtibatını kurmanın yanı sıra, bu ilişkileri zaman ve mekân bağlamını da katarak derinlemesine analiz etmeye dikkat edilmelidir.(19)
Tüm bu yöntem tekliflerinin yanı sıra mezhepler tarihi çalışmalarında kavramların “içerik analizi” yöntemiyle de dikkate alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Düşünce tarihinde iz bırakan yapıları anlayabilmek için onların çıkışında etkili olan dönemin koşullarına ve zihniyet yapılarına eğilmek gerekmektedir. Çünkü zihniyet incelemeleri bize, ilgili toplumu ve o toplumda var olan soru ve sorunları anlamamızı kolaylaştıracaktır.(20) Kavramlar, önceki toplumların zihniyetlerini, düşünce yapılarını anlamada neredeyse en önemli unsurlardır.
Kavram, “ortak özellikleri paylaşan ve aynı isimle tanımlanan semboller, olaylar ve nesneler grubu” ya da “bir objenin zihindeki tasavvuru” şeklinde tanımlanabilir.(21) Burada dikkate alınması gereken husus, kavramın neliği değil, anlam içeriğidir. Kavramın neliği, hakkında düşünülmüş olduğu şeyin tasarımı olmasıdır. Yani bir şeyin düşünülmüş tasarımı, kavramın neliğini oluşturur. Kavramın anlamı, o kavramla meydana getirilebilecek önermelerin potansiyel toplamıdır. Kavram, tek başına olduğu, bir önerme içerisinde özne veya yüklem olarak yer almadığı sürece, ne doğru ne yanlıştır; ne olumlu ne olumsuzdur. Doğruluk, yanlışlık, kavramların değil, önermelerin özellikleridir. Bu yüzden, kavramlara yüklenen olumluluk, olumsuzluk, somutluk, soyutluk, doğruluk, yanlışlık gibi niteliklerin, nelik bakımından değil, anlam içeriği bakımından kavramlara yüklendiğini belirtmek gerekir.(22) Bu husus bize, mezhepler tarihinde kullanılan kavramların anlam içeriğinin neler olduğunu tespit edebilmek için mutlaka bağlamların dikkate alınması gerektiğini gösterir. Çünkü bir kavramın çıkışı çeşitli bağlamlar içerisinde mümkün olabilir. Dolayısıyla da bu kavramın anlaşılması öncelikle ilgili bağlamların tespitine bağlıdır. Bu tespit edildiğinde oradan ilgili kavramın anlam haritasına ulaşılabilir.(23)
Kavram içerik analizi, farklı disiplinlerde kullanılan temel bir araştırma aracıdır. (24) Kavram içerik analizi için farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bazıları şöyledir: İçerik analizi, metin içinde tanımlanan belirli karakterlerden sistematik ve tarafsız sonuçlar çıkarmak için kullanılan bir araştırma tekniğidir. İçerik analizi, veriden onun içeriğine ilişkin tekrarlanabilir ve geçerli sonuçlar çıkarmak üzere kullanılan bir araştırma tekniğidir. İçerik analizi, metinden çıkarılan geçerli yorumların bir dizi işlem sonucu ortaya konulduğu bir araştırma tekniğidir.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Din İslam
- Kitap AdıŞiilerin Gözüyle Sünniler
- Sayfa Sayısı309
- YazarHanifi Şahin
- ISBN9786056666568
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviMANA YAYINLARI / 2017