Büyük ordularla yapılan savaşlar yerini terör eylemlerine bıraktı. Sayıları, yerleri, finans kaynakları bilinmeyen bir avuç insan tarihin kaydettiği en büyük güçlerle mücadele edebiliyor ya da öyle olduğu söyleniyor. Bilgi birikimi ve teknoloji geliştikçe mücadele metotları bununla tam ters yönde bir çizgi izliyor ve savaş en ilkel araçlarla yapılıyor. Beline patlayıcı bağlamış intihar komandoları teknolojinin son ürünü silahlardan daha etkili hale geliyor ve sonucu onlar belirliyor. Bunun en somut örneği ABD’nin Irak’taki savaşı. En modern silahlara karşı en ilkel araçlarla mücadele eden direnişçilerin hasmını bir bataklığa gömdüğü söyleniyor.
Geçmişte tarafları belli olan, üniformalı askerler tarafından yürütülen savaşlar yerini önceden bilinemeyen savaşçılara terk ediyor.
Sınırlar tarafları belirleyemiyor. Savaşlar bir ülkenin içindeki ayrışan insanlar tarafından yapılıyor. Tarafları belirleyen hiçbir kriter yok. Geçmişteki ideolojik ayrımlar yerini din ve soy farklılığına bırakmış gibi görünse de bu ayrım yeterli değil. Gürcistan, Ukrayna ve benzerlerinde iktidarı kimin kaybedip kimin kazandığı sorusuna ancak yeni kavramlar yaratarak cevap verebiliyoruz. Belki de en doğru cevap küreselcilerin kazandığı yerellerin kaybettiği olabilir.
Dünya genelinde bir kanaat oluşmuş durumda. Müslümanlar terör eylemlerini yapıyor ve hasımları tüm gelişmiş dünya. Zengin değiller, gelişmiş silahları yok, bilgi birikimleri ve örgütlenme yetenekleri sınırlı ama inançları gelişmişliğin tüm sonuçlarını alt edebiliyor.
ÖNSÖZ
Bilgi ve tecrübenin insanların doğru karar vermesinde en büyük yardımcıları olduğuna inanılır. Bu hem doğru hem de ciddi yanlışlara neden olabilecek bir yargıdır. Bilgi birikimimiz geçmişe dayanır ve eğer yeni ve geçmişte yaşanmamış bir olayla karşılaşırsak bu birikim bir pranga haline dönüşebilir. Şu anda böyle durum bir söz konusudur ve dünya geçmişte benzeri yaşanmamış bir sürecin içindedir.
Bugüne kadar uluslar arasındaki ilişkilerde aktörler devletlerdi. Bugün onlar kadar ve bazen onlardan daha etkili bir güç dünyaya yön verme ve yeni bir düzen kurma iddiasında. Küresel sermaye devletin yerine geçebiliyor ve ondan daha geniş bir yelpazede işlevlerini sürdürüyor. Belli bir coğrafyaya bağlı olmadığı için mekana bağlı olmanın sınırlamasını yaşamıyor. Geçmişte üretim iktisadi faaliyetin temeli ve para bunların değişimini sağlayan bir araç iken şimdi para üretimden bağımsız bir aktif haline geldi ve ona yön veren bir konuma yükseldi.
Devletler siyasetle çözemedikleri sorunlarla karşılaşırsa güç kullanıyordu ve savaşlar sonucu belirliyordu. Şimdi para, kansız ameliyat metotlarına benzer bir biçimde, insanların doğal eğilimlerini, zengin olma ve rahat yaşama isteklerini kullanarak zor kullanmadan amacına ulaşıyor Eskiden zorla girilen yerlerde misafir muamelesi görüyor ve gittiği yen ele geçiriyor.
Büyük ordularla yapılan savaşlar yerini terör eylemlerine bıraktı. Sayıları, yerleri, finans kaynaklan bilinmeyen bir avuç insan tarihin kaydettiği en büyük güçlerle mücadele edebiliyor ya da öyle olduğu söyleniyor. Bilgi birikimi ve teknoloji geliştikçe mücadele metotları bununla tam ters yönde bir çizgi izliyor ve savaş en ilkel araçlarla yapılıyor. Beline patlayıcı bağlamış intihar komandoları teknolojinin son ürünü silahlardan daha etkili hale geliyor ve sonucu onlar belirliyor. Bunun en somut örneği ABD’nin Irak’taki savaşı En modem silahlara karşı en ilkel araçlarla mücadele eden direnişçilerin hasmını bir bataklığa gömdüğü söyleniyor
Geçmişte tarafları belli olan, üniformalı askerler tarafından yürütülen savaşlar yerini önceden bilinemeyen savaşçılara terk ediyor.
Sınırlar taraftan belirleyemiyor Savaşlar bir ülkenin içindeki ayrışan insanlar tarafından yapılıyor. Taranan belirleyen hiçbir kriter yok. Geçmişteki ideolojik ayrımlar yerini din ve soy farklılığına bırakmış gibi görünse de bu ayrım yeterli değil. Gürcistan, Ukrayna ve benzerlerinde iktidarı kimin kaybedip kimin kazandığı sorusuna ancak yeni kavramlar yaratarak cevap verebiliyoruz Belki de en doğru cevap küreselcilerin kazandığı yerellerin kaybettiği olabilir.
Dünya genelinde bir kanaat oluşmuş durumda. Müslümanlar terör eylemlerini yapıyor ve hasımları tüm gelişmiş dünya. Zengin değiller, gelişmiş silahlan yok, bilgi birikimleri ve örgütlenme yetenekleri sınırlı ama inançları gelişmişliğin tüm sonuçlarını alt edebiliyor.
Çin’in önümüzdeki on, on beş yıl içinde ABD’nin ekonomik gücünü yakalayacağı, askeri açıdan tehdit oluşturacağı ve bu gelişmenin ABD kaynaklı yabancı sermaye ile gerçekleştiği söyleniyor. Yani ABD intihar ediyor.
Bildiğimiz bütün sebep sonuç ilişkileri anlamını yitiriyor. Türkiye’de 28 Şubat post modern darbesinin hedefinin irtica olduğu söyleniyor ama yaşanan süreç hedef alınan kitleyi daha güçlü olarak ve tek başına iktidara getiriyor Bunun bir hala mı yoksa bilinçli bir politika mı olduğu bilinmiyor.
Yaşadığımız süreci geçmişten devraldığımız bilgilerle kimse açıklayamaz Ya her şeyin mantık dışı olduğunu söyleyeceğiz ya da farklı bir analiz metodu geliştireceğiz. Gerçekte mantık kuralları hiç değişmedi ama analiz ettiğimiz konular ve uygulanan metotlar geçmiştekinden tamamen farklı. Mesela terörü sistem dışı kabul ederseniz bir avuç insanın en ilkel metotlarla en ileri ve büyük güçlerle mücadele edebileceği sonucuna varırsınız ve bu mantık dışıdır. Eğer terörü bildiğimiz güçlerin bir aracı olarak düşünürseniz herhangi bir çelişkiye düşmezsiniz ama onu bertaraf etmek kullandığınız araçların yani terörist avlamanın çok anlamsız olduğu ve başka metotlar geliştirmeniz gerektiği sonucuna varırsınız,
Türkiye bu konuda geleneklerine son derece bağlı ve hiçbir biçimde mücadele metodunu değiştirmemekte kararlı. Terörist kötüdür ve onlar güç kullanarak bertaraf edilmelidir. Karşınızda kiler böyle düşüneceğinizi ve davranacağınızı bildiği için büyük bir rahatlık içinde ve amacına ulaşma konusunda herhangi bir tereddüdü yok. Siz terörle mücadele ederken o Kuzey Irak’ta öngördüğü yapıyı oluşturuyor ve kaynaklarınızı kurutuyor. Bir zafer kazanacağınızı ve terörü yok edeceğinizi söyleyebilirim. Siz bir zafer kazanacaksınız, o hem projesini gerçekleştirecek hem de sizi ekonomik açıdan kontrol altına alacak. Zaferiniz kutlu olsun, yine başardınız.
Yazılarım geçmiş deney ve düşüncelerimizin yeterli olmadığı ve yeni bir bakış açısının gerekli olduğu konusundadır ve muhtemelen buza yazı yazmaktan öte bir işe yaramayacaktır.
Kozyatağı, Eylül 2006
Scbröder
Eski Alman Başbakanı Schroder’ın Rus Gazprom şirketinde çalışacağı haberi şaşkınlık yaranı. Dünyanın en güçlü ülkelerinden birini yönetmiş olan kişi yabancı bir ülkede, onların emrinde çalışacaktı. Bir büro açıp avukatlık yapmak da seçeneklerden biriydi
Oysa onun vereceği kararların, sadece kendi ülkesini değil, tüm dünyayı etkileyeceğini sanıyorduk. Sözleri kadar vücut dili de önemliydi. Eğer elini başbakanımızın omzuna koyarsa bunu çok sevdiğini düşünüyor, AB’ye girme ihtimalinin arttığı sonucunu çıkarıyorduk.
Aklıma çocukluğumda, Gaziantep’teki bir sinemacının çektiği sıkıntılar geldi. Seyirciler filmi gerçek gibi algılar, kötü adamları yuhalar, bazen de fiili müdahalelerde bulunurdu. Perdeye sandalyeler fırlatılır, ateş edenlere bile rastlanırdı. Nakıp Ali adındaki bu sinemacı, perdede görülenlerin bir hayal olduğunu bir türlü anlatamaz, her film öncesinde çektiği uzun nutuklara rağmen seyircilerin etrafı dağıtmasını engelleyemezdi. Bizim siyaset karşısındaki tavrımız seyircilere benziyordu. Gördüklerimizi gerçek sanıyor, bir senaryo seyrettiğimizi düşünmüyorduk. Baş rolü oynayan kısmın yaptıklarını onun iradesinin eseri sayıyor, bazen alkışlıyor bazen de yuhalıyorduk. Oyuncu ev ödevlerinden bahsetse de, yaptıklarının bir mecburiyet olduğunu söylese de biz onu hem sorumlu tutuyor hem de her şeyi yapabilecek güçte bir kişi olduğunu düşünüyorduk.
Bizi yönetenlerin, senaryonun yazılma aşamasında bulunup bulunmadığına bakmadan, nihai karar vericiler olduğunu sanıyorduk. İktidara gelişlerini üstün yeteneklerinin bir sonucu gidişlerini de yaptıkları büyük hataların bir kefareti olarak değerlendiriyorduk ama bir zamanlar üslün yeteneklerinden söz ettiğimiz bir kişinin sonradan büyük yanlışlar yapmasının bir çelişki olacağını düşünmüyorduk. Bize göre tüm siyasetçiler, bir rakkas gibi, en iyi ile en kötü arasında salınıp dururdu
Schröder, bir siyasetçinin, en Üst kademede olsa bile, bir görevli olduğunu anlatıyordu. Ülkeyi yönetirken de, bir bürokrat olarak da yapılması gerekenleri yapıyor ve görevi devretmesi gerektiğinde bırakıyordu. O geçmişte devletin sahibi değildi şimdi de şirketin sahibi olmayacaktı. Değişen bir şey yoktu. Tavrı son derece gerçekçiydi. Karar verici değil, uygulayıcı olduğunun farkındaydı.
Hiçbir ülkede gerçek yöneticiler ön planda görülmezler. Onlar bir filmin senaristi gibidirler. Ama halk baş rol oyuncusunu filmin en önemli parçası sayar. Sadece o konuşulur, o beğenilir ya da ondan nefret edilir. Genç kızların rüyalarında, delikanlıların hayatinde sadece oyuncular vardır ve bunlar bazen gerçek bir aşk gibi algılanır Senaryoyu yazanlar insanları bir yerden alıp başka bir yere götürür, ama herkes oyuncuların peşinden gittiğini zanneder.
Başarılı aktörler birçok filmde rol alabilirler, ama halkın kendisine yüklediği bir kişiliğin dışında rol verilmesi halinde başarılı sağlanabilirdi…..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Uluslararası Siyaset
- Kitap AdıDevriye / Orta Doğu'da Siren Sesleri
- Sayfa Sayısı272
- YazarMahir Kaynak
- ISBN9944975524
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviTruva Yayınları / 2006