Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kiralık Eş
Kiralık Eş

Kiralık Eş

Christine Bell

Gazetelerdeki iş ilanlarının sürekli takipçisi olan Lindy Knight, gırtlağına kadar borca batmıştır. Sıradan bir işin onu kurtarmaya yetmeyeceğini bilse de, aramaya devam eder ve…

Gazetelerdeki iş ilanlarının sürekli takipçisi olan Lindy Knight, gırtlağına kadar borca batmıştır. Sıradan bir işin onu kurtarmaya yetmeyeceğini bilse de, aramaya devam eder ve bir gün, ilginç bir ilanla karşılaşır.

Üç haftalık bir pozisyon için, yeterli oyunculuk deneyimine sahip, 25-35 yaşlarında hoş bir kadın aranıyor. Dizi ya da film oyuncuları başvurmamalıdır.
Tam üç hafta boyunca 7 gün 24 saat ulaşılır olmak kadılığında ücret net 20,000 Dolardır. Başvuracak kişinin seyahat engeli olmamalıdır.

İlk başta garip gelen bu ilan, ödemesi gereken borçları hatırladığında, bir çıkış kapısı gibi görünmeye başlar.
Lindy, hayatının en cesur hamlelerinden birini yapacak ve bu işi kapmak için harekete geçecektir.

***

Lindy Knight, eski koltuğunun yerinde duran, tüy ve pamuk dolgulardan oluşan yığına bakıp ağlamamaya çalıştı. Hissettiği çaresizliğin sesinden anlaşılmamasını ümit ederek, “Melba?” diye seslendi.

Melba, sosa bulanmış tahta kaşığı elinde tutmuş bir şekilde mutfağın köşesini döndü ve “Efendim tatlım?” dedi. Bir an olduğu yerde donakaldı. Açık mavi gözlerini tavana çevirip, “Aman Tanrım! İçeriye kar yağıyor. Çatıda delik mi var?” diye sordu.

Lindy, izlediği yoga videosundaki kadın gibi, nefesi burnundan aldı; sonra yavaşça ağzından verdi. “Bu kar değil, koltuk,” dedi.

Yaşlı kadın daha da yaklaştı; sonra eğildi ve dağınıklığa bakarken, krem rengi halının üzerine domatesli makama sosu damlattı. “Ha? Yok artık. Kar gibi görünüyor,” deyip omzunu silkti. “Çatımızda delik var sandım. Neyse, olmaması iyi bir şey.”

Çatıda delik olmaması tabii ki daha iyiydi çünkü en azından bir koltuk, çatıdan daha ucuza mal olurdu. Ama bir insanın tüm birikimi iki yüz altmış üç dolar on bir sent olursa, bu iki senaryo da pek ideal görünmüyordu. Lindy eve girdiğinde okumakta olduğu hesap dökümüne bakmadı bile.

“Köpek yavruları nerede?” diye sordu.

Melba’nın derin kırışıklıklarla kaplı suratında memnuniyet dolu bir gülümseme belirdi ve Lindy elinde olmadan onun gülümsemesine karşılık verdi. Niyetinin iyi olduğuna ve burada kaldığı için karşılığında bir şeyler yapmaya çalıştığına şüphe yoktu. Denemelerinin sonucunda sürekli başarısız olması, onun hatası değildi.

Lindy nazikçe, “Kapıyı kesinlikle kapalı tutmamız gerek. Tamam mı Melbs? Ben evde olmadığım sürece köpeklerin salona girmesine izin verme. E-postalarıma bakıp bu dağınıklığı temizleyeceğim ve işimi bitirir bitirmez de akşam yemeğine yardım etmeye geleceğim,” dedi.

Melba cıvıl cıvıl bir ses tonuyla, “Hiç sorun değil. Çünkü yemek hazır zaten. Ben de St. Mike’s’a gidiyorum. Endişelenme, beni Fanny götürecek. Sosu da senin için ısıtırım. Akşam görüşürüz,” deyip ağır adımlarla mutfağa gitti.

Çıkan son yangından sonra, evde kimse yokken Melba’nın yemek pişirmemesi gerekiyordu ama Lindy’nin o an ilgilenmesi gereken başka bir sorun vardı. En azından komşuları, cuma akşamı bingo oyunu için Melba’yı kiliseye götürmeyi teklif edecek kadar nazikti. Lindy’nin, sorumluluğunda olan bu yaşlı kadınla araba kullanıp kullanmaması konusunda tartışacak gücü yoktu. Bu hafta çok yorucu bir hafta olmuştu ve Lindy artık bitmesini istiyordu. Belki akşam yemeğinden sonra eline güzel bir kitap alır ve uzanarak günü bitirebilirdi.

Genellikle faturalardan oluşan e-postalarına bakarken telefonundan Salt-n-Pepa’nın “Push It” şarkısının girişi çalmaya başladı. Genellikle bu şarkı onu neşelendirirdi. Şarkıyı duyduğunda poposunu sallayarak çılgınlarca dans etmediği bir an yoktu ama bugün telefonunu atmak istiyordu. Çalan telefonunu çantasında didik didik aradı ve tam bulduğunda ise arama, telesekretere geçti.

Bir cevapsız arama.

Amaaan! Arayan muhtemelen yine aklına saçma sapan bir fikir gelmiş olan Mal olmalıydı. Lindy ikinci bir kez bakmadan telefonu çantasına geri koydu ve koltuğundan geriye kalanları temizleme işine koyuldu. Bu iş oldukça zahmetliydi.

Temizlik neredeyse bir saat sürdü ve elektrikli süpürgenin üç torbasını doldurdu. Lindy evin önündeki çöp kutularına dört kez gidip gelmişti. İşi bittiğinde oda kabul edilebilir derecede temiz ve boş görünüyordu. Lindy bunu fark edince içinde bir sızı hissetti. Bu düşünceler iyice derinleşmeden onları kafasından uzaklaştırdı ve her işte bir hayır vardır diye düşünmeye çalıştı. Artık evi yeniden dekore etmek için bir bahanesi olacaktı ve belki de Lindy o hoşlandığı Hint esintili desenleri kullanabilirdi. İkinci el mağazasından açık renkli bir kumaş bulup orta sehpanın etrafına koyabileceği muhteşem dört minder de dikebilirdi. Hatta bunun için, yatmadan önce, internetten bazı desenler ve fikirler bulabilirdi.

Kapı sertçe vurulunca daldığı düşüncelerden uyandı. Kapının deliğinden bakmasıyla nefesinin kesilmesi bir oldu. Verandasında duran adam hayatında gördüğü en yakışıklı adamdı. Bombeli cam görüntüsünü bozsa bile yüzü tam bir sanat eseri gibiydi. Keskin hatlı çenesinin üzerinde dolgun, düzgün dudakları vardı. Belirgin elmacık kemikleri ve çok kadınsı görünmesine engel olan keskin bir burnu vardı. Kısa kesilmiş kuzguni siyah saçları, şu an kapının deliğine odaklanmış olan ve gittikçe kızgınlaşan grimsi mavi gözlerini belirginleştiriyordu.

“Kimse yok mu?” diye sordu.

Lindy sersemlemiş bir halde, “Var,” diye cevap verdi.

Adam ya çocuklara ya da geri zekâlılara karşı kullanılan bir ses tonuyla, “Ben… İçeri gelebilir miyim? Ya da…” dedi. İrlanda aksanı adeta bir şarkı hoşluğunda alçalıp yükseldi. Lindy, onun çok yakışıklı olmasına dair düşüncelerini zihninin bir köşesine itti ve fevkalade İrlanda aksanına rağmen ona gıcık olmaya başladı.

Kollarını göğsünde kavuşturdu ve; “Emin değilim. Siz kimsiniz?” dedi. Adamın bu savunma hareketini göremeyeceğini fark edince kollarını geriye doğru açtı. Sonra da adam eğilip bakıyor olabilir diye, şüpheli bir şekilde, gözlerini kısarak kapının deliğinden baktı.

Uzun, esmer ve yakışıklı adam derince bir of çekti. “Owen Phipps. Sizinle bir randevumuz vardı.”

Lindy programını zihninde canlandırdı ve yüzünü buruşturdu. Gerçekten de bir randevuları vardı. Bir iş için randevulaşmalardı ama şu an içinde bulundukları durum, bunun için pek de iyi bir başlangıç sayılmazdı. Eğer o lanet şey… her neyse, eğer bugün olanlar olmasaydı Lindy bu randevuyu kesinlikle hatırlardı. Başvurduğu diğer iş ilanlarına kıyasla bu iş, çok daha tuhaftı ve dikkat çekiyordu. Bu ilanı Craiglist internet sitesinde “İş İlanları” başlığına yanlışlıkla tıkladığında bulmuştu. Orada, sayfanın en başında Bay Phipps’in küçük, ilginç ilanı duruyordu:

Aranıyor: 25 Ocak’tan itibaren üç haftalık bir pozisyon için yeterli oyunculuk deneyimine sahip, 25-35 yaşlarında hoş bir kadın. Tanınmış dizi ya da film oyuncuları başvurmamalıdır. Tam üç hafta boyunca 7 gün 24 saat ulaşılır olmak karşılığında ücret net 20,000 Dolar’dır. Başvuracak kişinin seyahat engeli olmamalıdır. Mülakat için owen79@ comrex.net adresine e-posta ile başvurunuz.

Aslında Lindy ilanı ilk gördüğünde kendini tutamayıp gülmüş de olsa defalarca geri dönüp tekrar tekrar okumuştu; daha da önemlisi ilanın üzerinde ciddi bir şekilde düşünüp taşınmıştı. Yirmi bin dolar kazanması için restoranda milyonlarca saatlik bir vardiyayla çalışması gerekiyordu. Bu miktar onu bu delikten kurtarabilir ve bir yıllığına ipotek borçlarını ödemesini sağlayabilirdi. Kendisine muhtaç küçük, yaşlı bir kadın ve yedi köpek yavrusu ile limitleri sonuna kadar zorlamış kredi kartları ve tüm değerli şeylerin rehinde olması karşısında Lindy, artık oldukça çaresiz kalmıştı. Banka gelip borçları tahsil etmeden önce de önünde sadece sekiz haftası vardı. Eğer çaresizlikten ölünseydi, Lindy çoktan öteki tarafı boylamış olurdu.

Bu yüzden Bay Phipps’e e-posta göndermişti. Şaşırtıcı bir şekilde adam ondan sosyal güvenlik numarasını ya da pozisyonu garantilemek için bir çek istememişti. Ayrıca göğüslerinin fotoğrafını göndermesini de istememişti. Bunların yerine niteliklerinin ve referanslarının olduğu bir liste istemişti, Lindy de ona listeyi göndermişti. Yine de adam mülakat için onun evinde buluşup buluşamayacaklarını sorduğunda ise Lindy, tereddüt etmişti. E-posta yazışmalarından anladığı kadarıyla psikopat olduğuna dair bariz bir belirti yoktu ama yine de onun, kafayı yemiş birisi ya da dolandırıcı olması ihtimali hâlâ çok yüksekti.

Tam adamın isteğini cevapsız bırakıp e-postayı silecekken erkek kardeşi Mal, Melba’yı almaya gittiği veterinerin ofisinden telefon etmişti. Melba daha önce Lindy’yi cep telefonundan aramaya çalışmıştı çünkü küçük köpekleri Meraklı, plastik bir kaşığın yarısını yutmuştu ama Lindy işte olduğu için telefona cevap verememişti. Kimse cevap vermeyince de Melba, normal veteriner kapalı olduğundan, taksiye atlayıp Mount Vemon’daki acil veteriner kliniğine gitmişti.

Mal onu eve getirdiğinde Melba’nın kucağında, halen kıpırdanmakta olan köpek yavrusu ve elinde, onlara Meraklı’nın poposundan çıkacak plastik parçaya dikkat etmelerini tavsiye eden, dört yüz dolarlık bir not vardı. Lindy muhtemelen en başından beri aynı yerde duran plastik parçayı bulmuştu. Ama kendisiyle gurur duyuyordu çünkü sinir krizi geçirmemişti. Onun yerine Bay Phipps’e e-posta göndermiş ve onun bu işi gizli tutmak isteyişini anladığını ama yalnız ve genç bir kadın olarak kendi evinde görüşecekleri için, erkek kardeşi de odada olursa kendini daha rahat hissedeceğini yazmıştı. Bay Phipps hemen cevap vermişti. Bunu kabul etmiş ve Lindy’nin ihtiyatlı davranışına saygı duymuştu.

Bay Phipps şehir dışında iş gezisinde olduğundan, bir sonraki hafta için görüşme ayarlamışlardı ve Lindy de o sırada hayatına devam etmişti. Lindy, kendisi onun evine gitmeyi reddedince adamın planını bozduğundan oldukça emindi ama bu konunun üzerinde hiç durmamıştı. Onun küçük oyununun sona erdiğini ve daha kolay bir yem aramaya başlayacağını düşünmüştü.

Ama işte adam buradaydı.

Lindy de buradaydı.

Hem de tek başına.

Lindy ciddileşti ve elini kapının koluna koydu. Bunu ertelemenin bir anlamı yoktu. Adam onu kaçırırsa, en azından Lindy’nin ipotek borçlarını dert etmesine gerek kalmazdı. Elini dağınık saçında gezdirdi ve suratına, kendinden emin gibi görünmesini umduğu gülümsemesini takındı. Çabucak nefesini kontrol edip kapıyı açınca içeriye, buz gibi bir hava girdi.

“Merhaba Bay Phipps. Buyurun.”

“Babamı Bay Phipps diye çağırırlardı. Siz lütfen bana sadece Owen deyin,” dedi, ismini, “Oov-ın,” diye telaffuz edince Lindy kendinden geçti.

Lindy, “O zaman Owen, sizi soğukta beklettiğim için özür dilerim. Çok yoğun bir gündü ve zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım,” dedi. Heyecanlı olduğu için, pazar günleri öğleden sonra izlediği 1950’lerin komedi filmlerinden birindeki aktrisler gibi, tuhaf ve uluslararası bir aksanla konuşmuştu. Adamın şaşkın bakışı karşısında yanakları kızardı ve onu içeri almak için kapıyı iyice açtı.

Adam kaşlarını kaldırarak, “Nerelisiniz?” diye sordu. Kapının deliğinden göründüğünden daha da uzundu ve Lindy’nin yanından geçip eve girerken ne kadar iri cüsseli olduğu fark ediliyordu.

Lindy, “Buralıyım. Yani Westchester’lı,” dedi.

Adam kafasını hafifçe yana yatırıp gözlerini kıstı. “Aksanınız şey… başka bir yerdenmişsiniz gibi de.”

Lindy zorla gülerek, “Affedersiniz. Halk tiyatrosuna, yakında gelecek bir oyun için seçmelere katılacağım da biraz karaktere çalışıyorum,” dedi. Bu yalan karşısında dilini çıkardı; buna engel olamadığı için suratını buruşturdu. Lindy yalan söylemekten nefret ederdi ama bu adam, onu tamamen hazırlıksız yakalamıştı. Hem zaten bunun gerçek bir iş fırsatı olması çok küçük bir ihtimal olduğu için, gelecek ay boyunca Myrna Loy gibi konuşmak zorunda kalması Lindy’nin, istediği en son şeydi.

“Öyle mi? Hangi oyun?”

Lindy bu soruya da hazırlıksız yakalandığından, bir cevap bulmak için biraz düşündü.

“Vajina Monologları.”

Adam ona şaşkın bir ifadeyle baktı. Lindy bu yüzden onu suçlamıyordu. Sonuçta adam ne diyebilirdi ki? Saçma sapan konuşan bir ahmakla karşı karşıyaydı. Lindy bir ayna bulup, yüzü gerçekten alevler içinde mi diye kontrol etmeye yönelik anlamsız isteğiyle boğuşmaya başladı.

Adam, tekrar konuşmadan önce boğazını temiz-

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKiralık Eş
  • Sayfa Sayısı352
  • YazarChristine Bell
  • ÇevirmenPınar Polat
  • ISBN9786059961172
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviNemesis Kitap / 2014

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ben Senin Bildiğin Kızlardan Değilim ~ Siobhan VivianBen Senin Bildiğin Kızlardan Değilim

    Ben Senin Bildiğin Kızlardan Değilim

    Siobhan Vivian

    “Vivian, kabullenme, bağışlama ve aşk hakkında pozitif mesajlar veriyor.” -Booklist- “İlk aşkı, bağımsızlığını kazanmanın ve birey olmanın ilk sancılarını ele alan ve gençlere cesaret...

  2. Boş Dolaplar ~ Annie ErnauxBoş Dolaplar

    Boş Dolaplar

    Annie Ernaux

    Küçük bir kafe-bakkal işleten anne babanın etrafında şekillenen mutlu bir çocukluk, okul hayatı, yeni bir sosyal çevre, yabancılaşma, sınıf atlama arzusu, onaylanma ihtiyacı, öfke...

  3. Midwich’in Guguk Kuşları ~ John WyndhamMidwich’in Guguk Kuşları

    Midwich’in Guguk Kuşları

    John Wyndham

    Krizalitler, Chocky, Triffidlerin Günü gibi, bilimkurgu edebiyatının kilometre taşı yapıtlarına imza atan, çağının çok ötesindeki kalemiyle fark yaratan kült yazar John Wyndham’dan, ilk sayfalarından okurun zihnini kıskaca...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur