“Havanın soğuğundan ziyade resmi binaların ve kurum çalışanlarının soğuk yüzleri üşütmüştü içini. Mesela ilçe müdürü kısa süren görüşmelerinde çok soğuk bir tavır sergileyerek, tepkisini ortaya koymaktan çekinmemişti. Öğretmen hanım ise soğukkanlılığını korumaya çalışarak durumunu izah etmişti. Bu sırada ilçe müdürünün okulla yaptığı bir telefon görüşmesinde ‘Türbanlı bayan şu an burada.’ gibi bir ifade kullanması, onun muhatabına görünümünden öte bir anlam yüklemediği mesajını veriyordu. Halbuki bu insanlar kendisini hiç tanımıyorlardı. Kimdir? Ne düşünür? Niçin böyledir? Bu noktaya nasıl gelmiştir? Bütün bu sorular “türbanlı bayan” ifadesinin içinde eriyip gidiyordu…”
Güzel bir haber
SOĞUK ve kasvetli bir Kasım günü, gözü yolda beklemekteydi. Bir önceki aksam, namaz hazırlığı yapmak üzereyken, aylardır beklediği haber gelmişti. Telefonun diğer ucundaki ses, yayınevinden aradığını ve yeni kitabının basımının tamamlandığını söylemişti. Kendisinin uzunca bir süreden beri heyecanla beklediğini bildiklerinden haberi tez ulaştırmayı uygun görmüşlerdi. Evet, nihayet yeni kitabı tam da 25 Kasım günü eline Ulaşmış olacaktı. Yayınevi sorumlusuna teşekkür etti ve bu haberin kendisine verilmiş çok güzel bir öğretmenler günü hediyesi olduğunu söyledi.
Bugün, öğrencilerinden ve okulundan ayrı geçen sekizinci öğretmenler günüydü. 25 Kasım ise, istifa tarihi…
Yıllar sonra istifasını verdiği günün yıldönümünde Allah’ın izniyle ardından hoş bir şada bırakabilmek niyetiyle kaleme almaya çalıştığı bir kitabının daha yayınlanmış olması ne güzel bir denk gelişti. Zaten her 24 Kasım günü, onun için hatıraların yeniden canlanması ve içinde bulunduğu şimdiki hâlin muhasebesi anlamına geliyordu.
Kitabın, saatler sonra elinde olacağı için oldukça neşeliydi. Ama geçen on yılın hatıraları ağır ağır zihnine gelmeye başlamışlardı bile. Kitabın tatlı neşesi, anıların buruk tadına karışı verdi.
Her şey, daha dün gibiydi… Oysa tam on yıl geçmişti aradan ve bu on yıl içinde ne de çok şey yaşamıştı…
Üniversite yılları ve değişim
ASLINDA her şey üniversite döneminde yaşadığı o önemli süreçle başlamıştı. O zamana kadar kendi halinde yasayan, olanı bileni pek sorgulamayan, sınırlı çevresinden edindiği görgü ile kendince meslek hedefleri belirleyerek, üniversite eğitimine başlamış genç bir kızdı, çalışkan ve disiplini seven kişiliğine uygun düşeceğinden hareketle, ilerde iyi bir akademisyen olmayı düşünüyordu. Ancak sonraları üniversite ortamının kendisine araladığı ufuk hayata dair çok önemli soruların cevabını bulmaya sevk etmişti onu. Kimdi? Nereden gelmiş ve nereye gidecekti Hayatta olmasının sebebi neydi? Varoluşundan kim neyi murad etmişti? Okul bir gün bitecekti. Ondan sonra gündeme gelecek günü fark etmesi önünde yepyeni bir Kitab’ı anlama ve kendini anlamlandırma sürecinin başlamasına sebep olmuştu.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah
“Ben insanları ve cinleri sadece bana kulluk etsinler diye yarattı m. “buyuruyordu.
Bir başka yerde,
“O hanginizin daha iyi amel edeceğini anlamak için ölümü ve hayatı yarattı” deniyordu.
Geçmiş kavimlerin yapıp etmeleri neticesinde başlarına gelenler anlatılarak bu asrın Kur’an muhataplarına örnekler sunuluyor ve inananlar uyarılıyordu. Kur’an müthişti. Onu en çok etkileyen âyetlerden biri şu oldu: “Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir!”
Evet insanoğlu bit dönüş yolculuğu yapmak üzere bu dünyada idi. Hayat yolunda gayesizce hep ileriye yönelik bir yürüyüş yapmıyorduk. Daha önemlisi başı ve sonu bu dünya ile sınırlı olmayan bir yolculuktu bu. Bizler de sadece dünyevi hedeflerle kendisini sınırlamaması gereken sonsuzluk yolcuları idik. Hep ileriye zannettiğimiz yolculuk, aslında geldiğimiz yere dönüş yolculuğu idi. Allah’ın takdiri ile sonlanacak dünya hayatı sonrasında. Rabbin huzurunda bir ömrün hesabını verme ve sonsuz hayatı bunun neticesinde şekillenditme gibi çok önemli bir an vardı önümüzde. Bunu hesaba katarak yaşamak, insana müthiş bir sorumluluk duygusu taşıması gerektiğini bildiriyordu. Hak ve batıl kesin olarak ayırtmış, Kur’an ve son peygamber Hz, Muhammed’in (sav) örnek hayatı ile insana yol gösterilmiş ve bit tercih yapma nokrasında bırakılmıştı. Artık dileyen dilediği gidecek anda sonunda Rabbine dönecekti.
6u gibi ayetler onun Rabbi ile zannettiğinden çok daha yakın ve birebir ilişki halinde olduğunu idrak etmesini sağlamıştı. Kendisine “şah damarından daha yakın” bir Rabbi vardı. Her halinden her anından haberdar olan,..
Bazen geriye dönüp Kur’an’la muhatap olmazdan önce de zaten, “inanan biri” olduğunu düşünüyordu. Çocukluğundan itibaren aileden Müslüman olduğunu bilerek yaşamıştı. Yaz aylarında devam ettiği cami kurslarında Kur’an okumayı ve temel dini prensipleri öğrenmişti. Ramazan aylarında oruç tutmak, mahalledeki hanımların bir araya gelerek kıldıkları o uzun teravih namazlarına iştirak etmek çocukluk dünyasında farklı bir keyif ve neşe duyduğu zamanlar olarak hafızasında yerini koruyordu. Ama tüm bunları yaparken bir sorgulama veya tefekkür söz konusu değildi. Zihninde inanç ve amel dünyalarını birbirinden farklı alanlar olarak kabul eden pek de bilinçli bit tercihle oluşturulmamış bir algılama mevcuttu sanki. Dini inancın ve onun gereği olarak yapılan bir rakım amel ve ibadetlerin hayatın bütünü içinde ne ifade ettiği üzerinde pek düşünmemişti. Hayat bir şekilde yaşanıyordu, inanç ve ibadete dair hususlar da hayattan bağımsız özel bir alan gibiydi sanki. İşte bu noktada taklidi iman ve tahkiki iman kavramları ile karşılaşmıştı. Şimdiye kadar taklit üzere bir imarı sahibi olduğunu anladı. Asıl olan ise. dinin temel kaynaklarını araştırarak kalben mutmain olduğuna kanaat getirdikten sonra bilinçli bir tercih yapmaktı. Bu şekilde bir tercih yapıldıktan sonra İslam’a teslim olmak ve verilen kararın sonuçlarını göğüsleme azmi ve şuuru taşımak gerekti. Ashab ı Kiram’ın ibret dolu hayat hikâyelerini okuduğunda buna benzer süreçlerden geçtiklerini gösteren nice tablo ile karşılaşmak onu daha da heyecanlandırıyordu.
İçten içe bir inşa sürecini yaşadığı o günlerde, Ankebut Suresinde “Sadece iman ettik demekle salıverileceğinizi rai zannettin iz 7” ayeti ile karşılaşması, iman ve amel arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu anlamasını sağlamıştı. Yine pek çok ayette iman ve salih amel kavramlarının birlikte zikredilmesi bu inancı pekiştiriyordu. Evet amel olarak işlediğimiz her şey. eğer kalple yerleşen imandan kaynaklanıyorsa hayatının bütününü ibadete çevirmek gibi bir imkân söz konusuydu. O zaman yeme, içme, giyinme, uyuma, ders çalışma, temizlik, yemek pişirme gibi günlük hayatın en sıradan işleri bile, ahire! yurduna yapılan yatırımlara dönüşebilirdi. Yeter ki ölçümüz Hak olsun, niyetimiz ilahi rıza olsun. Okumalarımız, düşünmemiz konuşmamız, yeri geldiğinde susmamız hepsi manevi bit değer kazanabilir ve hayat bambaşka bir coşkuyla yaşanabilirdi. O halde sınırlı ve fani dünya hayatını baki güzellikleri kazanmaya vesile kılabilmek için vakit kaybetmeden kendisine bir çeki düzen vermesi ve tercihini yapması gerekiyordu. Hayatölüm, burası orası, dünyaatı i ret. dünyeviuhrevi gibi ikilikleri ortadan kaldıran tevhid inancı, bayatının merkezine oturduğu takdirde huzura erebileceğini düşünüyordu.
Ağabeyinin düğün hazırlıklarını yaptıkları bir telaşlı dönemde, beklenmedik bir haberle sarsılmışlardı En yakın arkadaşlarının babası ani bir kalp krizi sonrası vefat etmişti. Kendi evlerinde sevinçli bir günün heyecanı ve nefesi ile koşturup dururlarken, böyle bir haberi almak dünyasını alt üst etmişti. Ölüm ne büyük bir hakikat ve ne güzel bir vaizdi. Hayatın içinden sizi alıp götürmesi an meselesiydi. İşte kızının mezuniyeti sonrası memleketine donup yerleşme ve ona bir işyeri açma hayalleri kuran bir adam gidivermişti. Üstelik olacaklardan habersiz bütünleme sınavına giden kızı, eve döndüğünde babasının cenazesi ile karşılaşmıştı. Ne hazin ve ne ibretli bir olaydı bu Allah’ım. Her an gelebilecek ölümden kaçmak mümkün olmadığına göre onu ve ondan sonrasını düşünerek yaşamak, en doğrusu değil miydi? Tüm bunlara şahit olurken hâlâ harekete geçmemek ve gerekli olduğuna inandığı hususları hayata taşımayı şu veya bu nedenle ertelemek akıllıca gözükmüyordu.
..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıBir Başörtüsü Hikayesi
- Sayfa Sayısı76
- YazarAyten Yadigar
- ISBN975261079
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Ciltli
- YayıneviZafer Yayınları / 2006
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yarim Haziran ~ Can Dündar
Yarim Haziran
Can Dündar
Katran karası bir geceyi haziran bulutlarının arasından yırtarak, avuçlarında kıpır kıpır yıldızlarla odamın penceresini tıklattı dolunay… “Sana samanyolu getirdim” dedi ve bütün gökkubbeyi yeryüzüne...
- Anılardaki Adnan Saygun ~ Serhan Yedig
Anılardaki Adnan Saygun
Serhan Yedig
Nilüfer Saygun, eşinin birinci ölüm yıldönümünde Evin İlyasoğlu’yla yaptığı söyleşide Adnan Saygun’un unutulmasından yakınmıştı. 2011’in Mart – Eylül ayları arasında dostları, öğrencileri, yorumcularıyla yaptığım...
- Tungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları ~ Oliver Sacks
Tungsten Dayı – Kimyasal Bir Çocukluğun Anıları
Oliver Sacks
Son olarak “Uyanışlar” adlı kitabıyla Türk okuruyla buluşan ve aslında bir nörolog olan Oliver Sacks, bu kez farklı bir konudan, kimyadan bahsediyor. Kitapta, yazarın...