Şiddet aynı şiddet, soygun aynı soygun, kan dökmede geriye adım yok, gene ilmikler boyunda, gene köşebaşlarında kim vurduya gitmeler, karakol dayakları dört başı mamur işkenceye dönüşmüş, gene pahalılık, gene açlık, gene eğitimsizlik, gene sağlıksız milyonlar. Eskilerden sadece görece farkları var… Bunun için demokrasimiz Hilmi Yavuz’un şu dizelerini anımsatırcasına acılı ve sanaldır:
Ölümün anayurdu bendedir
Solgun idam fermanıdır rüzigar
Bir türkünün derin ağaçlığında
(ya da)
Hüzün ki en çok yakışandır bize
Belki de en çok anladığımız.
GİRİS
Sanal ya da Yapay Demokrasi Üzerine
Türkiye’de 1839 Tanzimat Fermanı’yla birlikle tek egemen olan padişah, tebaalarına, yani vurtutlarına temel insan haklarını, can, mal. inanç ve onur güvenliğini sağladığını ilan etmişti. Bu haklar. Fransız Devrimiyle birlikle yadsınamaz bir biçimde gündeme gelen insan hakları bütününün parçalarıydılar. Demokratik bir toplum yapısının da temellerini oluşturmaktaydı. Demokrasi diye betimlediğimiz kurum, düşüme, inanç, mülk sahibi olma, basın ve yayın, örgütlenme, eşil olarak yönetime katılma, sendika kurma, grev ve toplu sözleşme yapma, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, bilimsel çalışma vb. daha nite özgürlükten ulusan bir bütündür Başta tan ve mal güvenliği olmak üzere, demokratik bir toplumun bireyi olarak sahip olunan güvenceler, demokrasi denilen kurumun vazgeçilmez, devredilemez kurallarıdır. Fransız Devrimi’nden günümüze demokratik toplumun uç simgesi özgürlük, eşitlik, kardeşlik ya da dayanışmadır. Bazı çevrelerce demokratik bir toplum olarak tanımlanan Türkiye’de bu kurumlar, kurallar ve olmazsa olmaz simgeler var mıdır? Buna vereceğimiz yanıt, belirli dar bir katmanın dışında “hayır’dır. Türkiye’de biçimsel olarak tüm bu kurumlar, kurallar ve simgeler var gözükse de, gerçek anlamda yoktur. Bu nedenle ülkemizdeki demokrasiye, bütün iyi niyetli çabalara karşın yapay, sadece kağıt üzerinde sanal olarak var olan bir demokrasi adını vereceğiz.
Yıllardır ileri sürülen bir sav vardır: Ülkemizde iktidara gelecek partiler halkın özgür iradesiyle, serbest seçimle seçilirler; işte bu demokrasidir. Acaba Türkiye’deki seçimler halkın özgür iradesini yansıtabiliyor mu? Bu soruya olumlu yanıt vermemiz olanaksız. Bir kere seçmenlerin tamamının seçim kütüğüne kayıtlı olduğu konusunda bir güvencemiz yok. 1950’ye kadar seçmen listesini hazırlama görevi idari makamlara verilmişti. Bu durum daima kuşku uyandırmıştır. Var olan iktidar istemediklerini liste dışı bırakabilmekleydi Daha somakin yargı denetiminde sevmen listeleri hazırlanmaya başlandı. Bu durum başlangıçta kuşkulan ortadan kaldırdıysa da zamanla, özellikle yenilerde seçmen listelerinin noksanlığı tartışılır hale geldi.
Seçim sistemindeki en büyük noksanlık, siyasi yelpazede yer alan bütün siyası grupların özgürce seçime katılamamalarıdır. Siyasi partilerin üzerinde çeşitli yasaklar vardır. Özellikle solda yer alan siyası akımların büyük bir çoğunluğu partileşememekte. buna izin verilmemektedir Yasaklar siyasi düşünce ve örgütlenmenin elini kolunu bağlamış durumdadır. Sadece sağda ve merkezde yer alan partilere izin vardır. Seçimlerde bu nitelikteki partiler yarışmakta, seçmenler de bunlardan birine oy vermek mecburiyetinde bırakılmakladır. Yani bir sürü meyve arasından yalnızca elma ve armudu yeğlemek zorunda katmak gibi bir şeydir bu seçim. Bu iki meyvenin dışında başka bir meyve yemek isteyenlere böyle bir hak tanınmamaktadır
Diğer yandan yun çapında ve bölge düzeyindeki barajlar da ikinci bir engeldir Örneğin ülkemizde genel baraj % 10’dur. Bunun altında oy alan partiler, parlamentoya temsilci sokamamaktadırlar. Böylece o partilere oy veren seçmenlerin oyları yanmaktadır. örnegin 30 milyon seçmene sahip olan bir toplumda, üç parti 2 2.5 milyon arasında oy alsa, toplam olarak 6 7.5 milyon insanın siyasi tercihleri parlamentoya yansıyamayacaktır. Ülke barajını geçmek de bir şey ifade etmemektedir, çünkü partilerin milletvekili çıkarabilmeleri, seçim bölgesi barajını aşmalarına bağlıdır. Örneğin ülke barajını geçen bir parti. hiçbir seçim bölgesinde barajı aşamamışsa. milletvekili çıkaramayacaktır. Yani barajlar, seçme özgürlüğünü birden ortadan kaldırmaktadır.
Seçmenlerin sadece parti seçmekle bas başa bırakılmaları seçme ÖZGÜRLÜK kısıtlamanın bir başka etkendir. ….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Siyasal Hayat
- Kitap AdıTürkiye'nin Demokrasi Tarihi 1950'den Günümüze
- Sayfa Sayısı392
- YazarTevfik Çandar
- ISBN975533176X
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviİMGE KİTABEVİ YAYINLARI / 2008