“Amirim… dedi ve sustu. Dili damağı kurumuştu. Gözleri doldu ve yüreği sıkıştı. Henüz, ne olduğunu bilmiyordu ancak düşüncesi dahi onu tüketmeye yetmişti.
“Amirim sanırım Kemal, silahlı bir baskına uğramış ve…” Yeniden sustu. Bu kez, boğazına saplanan koca yumru konuşmasına engel olmuştu. Ceyda’nın da orada olma düşüncesi, yüreğini parçalamıştı…
“Ve..! diye sordu Sedat Bey, sesi kısık ve şaşkın çıkarken…
“Komiser Ceyda’da oradaydı.” diye devam etti Numan. Sesi, kendini tüketmişti. Sedat Bey’in soluğu kesildi, konuşamadı. Numan, hala kendini kaybetmemek için büyük bir gayret içindeydi. “Biz, yoldayız amirim” dedi gözleri dolu dolu. Sedat bey, hala olanlara inanmayı reddediyordu. Bu olası değildi. Ceyda’nın da orada olduğunu bilmesine karşın, bu gerçeği reddediyordu.
“Neler oldu?” diye sordu korkusu sesine yansırken. Numan, gözlerini yoldan ayırmadan önündeki araçların arasında tehlikeli bir boyutta slalom yaparken. “Henüz ne olduğunu bilmiyoruz amirim” dedi. “Gelen ihbara göre ev, taranmış diyorlar.” Sedat Bey, yıkılmıştı. Yerine çöktü ve telefon elinden düştü. Gerçekten de yüreği sıkışmıştı. Soluk alamıyordu. Bedenini, tepeden tırnağa ter basarken sol kolu uyuşmaya başlamıştı. Elini göğsüne doğru götürdü, ovuşturmaya başladı. Alnı, ter içinde kalmıştı. Acısı kalbinden gelmiyordu bunu, biliyordu. Ruhu acı çekiyordu ve tüm benliğini kaplayarak kalbini zorluyordu.
***
ÖLÜM KAPIYI ÇALINCA
Gece yarısı saat 01,43’ü gösterirken kadın, büyük bir korku ve telaş içinde telefona sarıldı. Numaraları çevirmeye başladığı sırada hala titriyordu. Karşıdan ses geldiğini anladığı anda aynı korku ve telaş içinde konuşmaya başladı. Sesi fazlasıyla heyecanlıydı.
“Alo… Alo, polis mi?”
“Evet efendim, size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu santraldeki memure.
“Tanrı aşkına, buraya bir ekip gönderin.” Kadın hala titriyordu. “Yanı başımızdaki evde, silahlar patlıyor. Bir sürü adam, silahlarla içeri daldı ve her yeri taradı. Hemen, buraya polis gönderin.”
Memure, yüzlerce ihbar almış olmanın verdiği alışılmış tavırlar içindeydi. Son derece dingin ve rutin bir tavırla “Adresi bildirin, oraya hemen bir ekip göndereceğiz.”dedi. Ancak, ihbarda bulunan kadın onun aksine fazlasıyla kaygılı ve korkmuş durumdaydı. Gök gürültüsünün sesini bir kez daha duydu ve istenç dışı ürktü. Yeni bir saldırı diye düşündü ve telefona sıkıca sarıldı.
“Zekeriya köy… Seba sokak no 41.. .lütfen acele edin.
Santral memuresi, ilk olarak adresin kime ait olduğunu algılayamadı. Ne var ki, adres fazlasıyla tamdık geliyordu ve kısa bir anlık düşüncenin ardından, yüreğine saplanan acıyla birlikte kafasında adresin kimliği oluşmuştu. Az önceki, insanı sinir eden dinginliği yok oldu, bedeni tepeden tırnağa vibrasyon geçirdi. Bu, alışılmış bir durum değildi. Normal insanların saldırısı her zaman uzak duygular yaratmıştır içinde ancak şu anda bu hissettikleri da derinlerden yaralamıştı onu… Aceleyle, tüm birimlere anons yaptı. Belki de hayatmda ilk kez, profesyonel memureliğini göz ardı ediyordu.
“Tüm birimlerin dikkatine… Tüm birimlerin dikkatine… Zekeriya köy de silahlı saldırı yapıldığı doğrultusunda ihbar aldık. Zekeriya köy Seba sok 41 nolu ev. Beyler, muhtemelen bu ev Narkotik Masa Amiri Kemal Gökmen’e ait, acele etseniz iyi olur”
Telsizden gelen şok edici çağrıya, tüm birimler yanıt verirken o sırada arkadaşıyla arabada içinde yol alan, Numan’ında dikkatini çekmişti. Aynı, santral memuresi gibi ilk etapta adresin kimliği hakkında, kısa bir paradoks yaşadı ve hemen ardından şoke olmuş bir halde arkadaşına döndü. Verilen adresten emin olmak istemiyordu. Mutlak surette, yanlış duymuştu. “Adresi, sen de duydun mu?” diye sordu kaygdıyla. Ve arkadaşının yanıt vermesini beklemeden, yüreğine saplanan keskin hançerin acısıyla. “ Zekeriya köy, 41 no lu ev… Tanrım, burası Kemal’in evi.” dedi ve aynı anda gaza yüklendi. Araba büyük bir ivmeyle ok gibi ileri fırlarken “Allah’ım olamaz, baskına uğramışlar.” diye haykırdı büyük bir panik içinde ve hemen ardından Kemal’in evde yalnız olmadığını anımsadı.
“ Olamaz, Ceyda…. Ceyda da oradaydı.”
Devasa korkunun içini ele geçirmesine engel olmadı. Narkotik ve cinayet masasını aradı, tik kez, bedeni şiddetli bir deprem yaşıyordu, tik kez, soluklan onu aşıyordu. Yüreği ilk kez, bu denli ona acı veriyordu. Gözleri, doldu ve içinden bütün bunların doğru olmaması için dua etti. Titreyen eli, telefona gitti. Tuşa bastığmda, yanında oturan arkadaşı da kendini kaybetmişti. Şaşkın ve şoke olmuş bir halde, Numan’a bakıyordu. Numan; tuşa basarken karşı, tarafın olası bir kriz yaratmasına neden olabileceğini düşünüyordu. Bu öylesi bir haber, değildi. Kahrolası, yıkılası bir durumdu. Karşıdan ses gelir gelmez kendini, toparlamaya çalıştı. Sesiyle birlikte tüm bedeni titriyordu.
“Amirim.” dedi ve sustu. Dili damağı kurumuştu. Gözleri doldu ve yüreği sıkıştı. Henüz, ne olduğunu bilmiyordu ancak düşüncesi dahi onu tüketmeye yetmişti.
“Amirim sanırım Kemal, silahlı bir baskına uğramış ve…” Yeniden sustu. Bu kez, boğazma saplanan koca yumru konuşmasma engel olmuştu. Ceyda nın da orada olma düşüncesi, yüreğini parçalamıştı.
“Ve?” diye sordu Sedat bey, sesi kısık ve şaşkın çıkarken…
“Komiser Ceyda da oradaydı.” diye devam etti Numan. Sesi, kendini tüketmişti. Sedat beyin soluğu kesildi, konuşamadı. Numan, hala kendini kaybetmemek için büyük bir gayret içindeydi. “Biz, yoldayız amirim.” dedi gözleri dolu dolu. Sedat bey, hala olanlara inanmayı reddediyordu. Bu olası değildi. Ceyda’nın da orada olduğunu bilmesine karşın, bu gerçeği reddediyordu.
“Neler oldu?” diye sordu korkusu sesine yansırken. Numan, gözlerini yoldan ayırmadan önündeki araçların arasında tehlikeli bir boyutta slalom yaparken. “Henüz ne olduğunu bilmiyoruz amirim.” dedi. “Gelen ihbara göre ev, taranmış diyorlar.” Sedat bey, yıkılmıştı. Yerine çöktü ve telefon elinden düştü. Gerçekten de yüreği sıkışmıştı. Soluk alamıyordu. Bedenini, tepeden tırnağa ter basarken sol kolu da, uyuşmaya başlamıştı. Elini göğsüne doğru götürdü, ovuşturmaya başladı. Alnı, ter içinde kalmıştı. Acısı kalbinden gelmiyordu bunu, biliyordu. Ruhu acı çekiyordu ve tüm benliğini kaplayarak kalbini zorluyordu. Güçlükle, telefona uzandı yeniden. Tuşlara basarken parmakları titriyordu.
“Semih.” dedi, sesi kısık ve yitik çıkarak. “ Kemal ve Ceyda baskına uğramış.” Gözleri doldu, boğazı düğümlendi. Daha fazla konuşamadı. Semih beyinde durumu, ondan pek farklı olmadı. Telefonu tutan eli kasılmıştı. Neredeyse avucunun içindeki aparatı yamulmuştu. Gözleri ateş gibi parladı, ensesindeki damarlar şişti. Bedeni; muhtemelen daha önce hiç böyle kasılmamıştı. Kasları, kemiklerini fena halde zorluyordu. Neyse ki güçlü kişiliği, dominant çıkarak içsel reaksiyonunu bastırmayı başarmıştı.
“Seni, emniyetin önünden alırım.” dedi soğuk ve donuk bir sesle. Şu an, hissettiklerini açığa çıkarmanın zamanı değildi. O, neyle karşı karşıya kalırsa kalsın, her şeye göğüs germek zorundaydı. Benliğini kaplayan öfkeyi, içine gömmeyi başarırken yüz hatları ona ihanet etmişti. Gözleri, hiç olmadığı kadar hiddetliydi. İstenç dışı eli silahına giderken ruhu, deprem geçiriyordu.
Numan’ın arabası, bahçeden içeri giremedi. Evin çevresinin olduğu kadar, bahçenin yolu da onlarca polis aracıyla kapanmıştı. Şiddetli yağmura rağmen halk, dışarıda olanları korku ve kaygı dolu gözlerle izlerken ihbarda bulunan kadın, komiserlerden biriyle konuşuyordu. Yüzündeki ifade, hala korku doluydu. Hemen, yandaki villada oturduğunu ve duyduğu sesler üzerine yatağından fırladığını anlatırken, sesi titriyordu. Numan, kadmın anlattıklarını uzaktan uzağa duyduğunda, yüreği bir kez daha sıkışmıştı. Polis araçlarının farları; gecenin karanlığına inat, çevreyi aydınlığa boğmuştu. Işıklı sirenleri ise sessiz bir şekilde simetrik yanıyordu. Numan, hemen onun ardından yanaşan iki ambulansla birlikte işin boyutunun acı kısmını algılamakta gecikmedi. Paramedik acil tıbbı müdahale ekibi, hızlı içeri dalarken Numan, içten içe dua ediyordu.
“Tanrım yalvarırım, onlara bir şey olmasın. Lütfen onlara bir şey olmasına izin verme.”
Ve içeri girdiği anda, cephede meydana gelen hunharca savaşın sonrasının görüntüsüyle karşılaştı. Duvarlar, delik deşik olmuştu. Pencerenin kırık camları, neredeyse evin dört bir yanına saçılmıştı. Eşyalar, taranmış çevrede ayakta tek bir obje bırakılmamıştı. Adli tıp, salonun zemininde fıstık kabuklarını andıran boş kovanları toplarken, muhtemelen böyle bir mekana ilk kez şahit olmanın yoğun şaşkınlığını yaşıyordu. Kurşunların, nasıl bir silahtan çıktığını anlamak için balistik raporunu beklemeye gerek yoktu. Yangınların en büyüğünü içinde hissederken Paramedik ekibin aralarından onları gördü. Örtündükleri pike, kanla yıkanmıştı sanki.Paramedik, Kemal’in bedenini kızın üzerinden alırken Numan, bir kez daha depremi içinde yaşadı. Kemal, canı pahasına bedenini kızın bedenine siper etmişti İçinde biriken ani öfkenin yarattığı reaksiyonla, gözlerinden taşan yaşlara engel olamadı.
“Tanrım hayır. “ diye haykırdı yüreğinden kopan sessiz çığlıkla birlikte. “Hayır, olamaz. “ diye bağırdı ve tıbbi ekibin arasmdan süzülerek arkadaşlarının üzerine eğildi.
“Lütfen, bunu bize yapmayın. Size yalvarıyorum, sakın ölmeyin.”
“Komiserim izin verir misiniz?”
Paramedik müdahale ekibi, Numan’ı iterek zaman yitirmeden ilkyardım için harekete geçti.
“Yaralılar Hematojenik şoku içindeler.” dedi ekibin başı.
‘Solunum ve yaşam destek sağlayın.”
“Yaralılardan biri aşırı kan kaybı içinde.”
“Bu yaralının ilk müdahalesi tamam, onu sedyeye taşıyın.
Bir, iki üç şimdi. Ambulansa götürün.”
“Bu yaralı, aşırı kan kaybediyor. Tampon desteği.. “Tamam…”
“Binlik Laktat uygulayın.”
“Nabız seviyesi düşüyor.”
“Kalp atışları düzensiz. Kalp durdu.” dedi ekipten biri Kemal’e ilk yardımı uygularken ve bir anda salonda bulunanların yüz ifadeleri dehşet boyuta taşındı.
“Kalp masajı için yardım edin.” diye bağırdı arkadaşlarına ekip şefi ve hemen ardından kalp masajma başladı. Gerginlik hat safhadaydı ve olaya şahit olanların yüz ifadesi, korkunç derecede kaygılıydı. İçlerinde kopan fırtınaların yerini, kasırga devralmıştı. Numan, Paramedik ekibin çabasmı izlerken elleri birbirine kenetli, dua ediyordu. Paramedisyen yeniden Kemal’in göğsüne yüklenirken yüz ifadesi neredeyse odada bulunanlarla aynıydı.
“Bir… iki… üç… dört… beş…. haydi dostum bırakma kendini. Yeniden… bir, iki, üç, dört,beş, altı… Nabız?”
“Atmaya başladı. Kalp çalıştı.”
“Acele edin. Ambulansa taşıyın.”
Ve o anda içeri, Sedat beyle birlikte Semih bey girdi. İkisinin de yüzü, allak bullaktı. Sedat bey, hızlı adımlarla görevlilerinin yanma gitti. Gözleri her an taşmaya hazırdı. “Durumları nasıl?” diye sordu hemen… Paramedik ekip şefi, Kemal’i sedyeye taşımalarına yardım ederken. “Şu an bir şey söylemem mümkün değil amirim, ağır yaralar almış.”
“Peki ya Ceyda? Onun durumu nasıl?” diye sordu birden Semih bey, tüm benliğinde taşıdığı büyük öfkeyi kusarken.
Paramedisyen, Kemal’i ambulansa götürmeleri için emir verirken aynı hızla çantasını topluyordu.
“Göğsünden ve omzundan toplam, üç kurşun yemiş- Kemal bey, bedenini siper ederek neredeyse kızın hayatını büyük ölçüde kurtarmış efendim. Ne yazık ki, Kemal için aynı durum söz konusu değil. İzninizle, hastaneye yetişmemiz gerekiyor.”
Paramedik, hızla evden ayrılırken, dışarıda yankı bulan siren sesleri yoğunluk kazanmıştı.
Semih bey, çevresine bakınırken gözleri hiddede kısılmıştı. İşi Kemal’e bıraktığı için büyük bir pişmanlık içindeydi. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin aynı adam olduğundan emindi ve karşısına çıkarması için tanrıya dua etti.
Numan, trafiği açmak için üç polis aracıyla birlikte sirenlerini çalarak eskort oluşturdu. Dikiz aynasından arkaya bakarken, iki ambulansın içinde yatan arkadaşları için tüm yüreğiyle dua ediyordu. Geride ise, kaygılı bir halk ve hala aynı korkuyu tüm benliğinde taşıyan bir kadm bıraktılar. Ambulanslar; peşi sıra sirenlerini acı acı öttürürken, önlerinde eskort oluşturan polis araçları sayesinde kısa süre içinde hastaneye vardı. Hastanenin önü de, polis kaynıyordu. Cinayet masası ve Narkotik, hastanenin içinde ve dışında konuşlanmış yaralıları büyük bir heyecanla bekliyordu. Doktorlar, hızlı hareket etti. Yoldan aldıkları talimatlar üzerine, hazırlıklar yapılmış ve yaralılar ameliyat için teslim alınmıştı, buraya Hastane koridorunu kaplayan yüzlerce polis, zaman zaman hastanenin rutin işlerini zorlaştırsa da doktorlar tarihlerinde ilk kez buna müsamaha göstermişti. Numan, aracından indiği anda Salih, yanma koştu.
“Numan, neler oluyor?” diye sordu panik içinde. “Nasıl olmuş? Allah aşkına, onları kim vurmuş?”
Numan, tek kelime edemedi. Sedat beyin ve Semih beyin arabadan inişini ve hızlı adımlarla hastane bahçesinden içeri girişlerini acı içinde izledi.
Semih bey ve Sedat bey yüreklerinde ve gözlerinde taşan öfkeyi bastırmak için büyük bir savaş veriyordu. Her ikisinin de yüz ifadesi, korkunçtu. Doktorlardan birinin, ameliyat odasına yöneldiğini gördükleri anda ona koştular.
“Doktor bey, lütfen bir şey söyleyin. Durumları nasıl?” Sedat bey, neredeyse doktorun ayakları dibine çöküp, tek bir iyi haber alabilmek için yalvarmaya hazır duruma gelmişti.
“Her iki hasta da ameliyata alındı. Erkek ağır yaralı, Hematojenik şoka girmiş durumda. Nabız seviyesi düşük. Solunum düzensiz. Göğsünden ve sırtından beş yara almış. Hocamız şu an onu ameliyat ediyor. Kurşunlardan biri ciğerine saplanmış durumda. Ne yazık ki kalp atışları de düzensiz. .. Doktor hemen ardından ameliyathaneye girdi. Semih bey de Sedat bey de şoklardaydı. Mıhlanıp kaldı her ikisi olduğu yerde. Geride, beklenti içinde olanların yüz ifadesi her geçen zamanla birlikte daha kötü bir hal alıyordu.
Kemal’in bilinci tamamıyla kapalı durumdaydı. Profesör, profesyonel tavırlar içinde hastanm üzerinde çalışıyordu. Hastasının, yaşamsal fonksiyonları büyük bir şoka girmişti.
Onun için bu hasta da, karşılaştığı yüzlerce hastalardan farksızdı. Ancak dışarıda bekleyen onlarca insan için bu söz konusu dahi değildi.
“Antübasyon.”
Tamam…
“înhalasyon!”
“Bağlandı.”
“Hasta hazır profesör.”
“Kotel… Bisturi… İç tarafta kanama yoğun… Kurşunlardan biri aortu sıyırıp geçmiş…. Tampon.”
“Nabız düşüyor profesör.”
“Biraz daha dostum. Biraz daha dayan.”
“Kalp atışları yavaşlıyor.”
Kemal’in bağlandığı makinenin göstergesindeki sismik çizimler, giderek düzensizleşmeye ve kalp atışlarını gösteren seste düşüş yaşanmaya başlanmıştı. Profesör, ilk kurşunu çıkardığı anda hemşire kanayan bölgeye tamponu yerleştirdi ve aynı anda diğer hemşirenin panikleyen sesi duyuldu.
“Kalp durdu profesör.”
“Elektroya bağlayın.”
Tamam.
“250 volt.”
Tamam.
“Jel… Evet dostum haydi bir, iki şimdi.”
Kemal’e ani verilen elektro şok, büyük bir sarsıntıya neden oldu. Ama makinenin ekranında hala kalbin ritimleri çalışmıyordu.
“Yeniden. 250 volt… Şimdi.”
“Hala belirti sıfır profesör. Nabız seviyesi hızla düşmeye devam ediyor.”
“Bir kez daha, 300 volt. Evet bir, iki, şimdi. Hemşirenin gözleri parladı ve doktora gülümsedi.
“Kalp çalıştı.”
“Ameliyata devam.”
Kemal’in ameliyatı sürerken bu arada Ceyda’nın ameliyatı sorunsuz geçmişti. Doktorlar kurşunları çıkardıktan sonra olası enfeksiyona karşı hastayı yoğun bakıma almıştı.
Vural, hızlı adımlarla Numan’ın yanma geldiğinde gözlerinde büyük ölçüde kaygı vardı. Solukları, isyanları oynuyordu.
“Numan duyduklarım doğru mu?” diye sordu. “Ceyda, Ceyda vurulmuş mu?” Hala olanlara inanamıyordu. Bu onun başına gelmiş olamazdı. Numan, gözlerinde saklamaya çalıştığı yoğun duygularla, başını kaldırdı. “Ne yazık ki doğru.” dedi, kendi sesini tanımaz hale gelmişti. Vural, bir yıkım da o an yaşadı. Umutla gelmişti, duyduklarının abartı olma ihtimalini düşünerek kendince yüreğine umut serpip hastaneye koşmuştu.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bilimkurgu-Fantazya Edebiyat Polisiye Roman (Yerli)
- Kitap AdıGirdap - Kod Adı C.e.y.d.a – 5
- Sayfa Sayısı304
- YazarMüzeyyen Yılmaz
- ISBN9786054611683
- Boyutlar, Kapak14 x 22 cm , Karton Kapak
- YayıneviMola Kitap / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Operatöre Bağlanıyorsunuz ~ K. Kübra Berk
Operatöre Bağlanıyorsunuz
K. Kübra Berk
Bir telefon şakası hayatınızıen fazla ne kadar değiştirebilir? Birçok insan için önemsiz gibi görünen bir telefon şakası,Serce Sevinç’in hayatını tepetaklak etmiştir. Serce bir internet...
- Yağlıboya Babaanne ~ Lale Tara
Yağlıboya Babaanne
Lale Tara
“Rönesans sanatının baş tacı Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sıyla Louvre Müzesi’ne gelerek tanışma şansını yakalamıştım. Rahmetli babaannemin Rönesans’da gezinen ressam kişiliği ve ondan geriye...
- Valla Kurda Yedirdin Beni ~ Alev Alatlı
Valla Kurda Yedirdin Beni
Alev Alatlı
Or’da Kimse Var mı?” dörtlüsünün üçüncü kitabı Valla Kurda Yedirdin Bern’de Türk solunun ve Kürt sorununun resmi çiziliyor. “Türküm…kendi insanımın manzaralarını seviyorum… Buna milliyetçilik...