“İskoç tarihi aşk romanlarının parlayan yıldızı.”
-Monica McCarty-
Alaric McCabe doğuştan hak edilmiş topraklar için savaşan bir klanı yönetmektedir. Artık görev gereği bir evlilik yapmaya da hazırdır. Fakat komşu bir klan liderinin kızı olan Rionna McDonald’la anlaşmaya giderken yolda pusuya düşürülür ve ölümle burun buruna gelir. Mucize eseri bir Highland meleğinin yumuşak dokunuşuyla hayata döndüğünde klanına bağlılığı ve en derin arzuları da sınanmış olur.
Kendi klanından dışlanmış olan Keeley McDonald sevdiği ve güvendiği insanların ihanetine uğramıştır. Yaralı savaşçının attan düşmesiyle Keeley bu cılız ama aynı zamanda güçlü görünen bedenin etkisinden kurtulamaz, tıpkı onun gibi Alaric’in de yüreğini bir alev sarmıştır. Komplo ve tehlike çemberi onlara doğru yaklaştıkça Alaric’in ne kadar imkansız görünse de bir seçim yapması gerekir: Kendi kanından olanları aldatmak pahasına bu kadının aşkına inanacak mıdır?
***
1
Alaric McCabe içini kemiren o kararsızlıkla, önünde uzanan McCabe topraklarına son kez baktı. Soğuk havayı içine çekip gözlerini gökyüzüne çevirdi. Bugün değilse bile pek yakında kar yağacaktı. Sonbahar tepelerde kendini hissettirir olmuş, buz gibi soğuk hava ve kısalan günler kapıya dayanmıştı.
Klanlarını ayakta tutup eski gücüne kavuşturmak için yıllarca mücadele ettikten sonra Ewan amacına ulaşmış, bu uğurda önemli işler başarmıştı. Bu kış hiç kimse aç kalmayacak, özellikle çocuklar soğuktan donmayacaktı.
Klanı için bir şeyler yapma sırası şimdi Alaric’teydi. Birazdan McDonald topraklarına, Rionna McDonald’a resmen evlenme teklifi edeceği yere doğru yola çıkacaktı.
Haftalar önce çok sade bir törenle nişanlanmışlardı. Şimdi ise yaşlı lord, Alaric’in McDonaldlar’la zaman geçirmesini istiyordu. Çünkü McDonaldlar’ın tek mirasçısı olan kızıyla evlenince bu topraklar bir gün onun olacaktı.
Şu anda bile kalenin avlusu hareketliydi. Alaric ile gidecek olan McCabe askerleri yol için hazırlanıyordu.
Alaric’in büyük kardeşi ve klanın lordu Ewan, en iyi askerlerini onunla göndermek istese de Alaric bunu kabul etmemişti. Çünkü Ewan’ın karısı Mairin, için tehlike hâlâ devam ediyordu, Üstelik kanunda Ewan’ın bebeğini taşıyordu Mairin.
Duncan Cameron hayatta olduğu sürece McCabeler için bir tehdit yaratmaya devam edecekti. Ewan’ın sahip olduğu her şeyi, karısını ve eski İskoçya kralının kızıyla evlenince elde ettiği Neamh Alainn’i ondan almak istiyordu.
Şu anki belirsizlik ve Duncan Cameron’ın oluşturduğu tehdit, sadece etraftaki diğer klanlar için değil, Kral David’in tahtı için de hafife alınmayacak ölçüde önemliydi. Bu yüzden Alaric, McCabe ve topraklan McCabe ile Neamh Alainn arasında kalan tek klanla anlaşmak için bu evliliği kabul etmişti.
Gerçekten de iyi bir çift olmuşlardı. Rionna McDonald, diğer kadınlardan farklı, erkek kıyafetleri giyip, erkek gibi davranan fakat oldukça çekici bir kadındı. Ewan’ın himayesinde kaldığı sürece asla sahip olamayacağı pek çok şeye de sahip olacaktı Alaric: Kendi klanı, kendi topraklan, kendi liderliği.
Peki, onu bekleyen muhteşem geleceği düşünerek atını heyecanla sürmesi gerekirken neden bu kadar isteksizdi?
Zihninde bu soruyu evirip çevirirken birden sıçradı. Arkasını döndüğünde Mairin’in aceleyle geldiğini, en azından gelmeye çalıştığını gördü. O günkü koruması Cormac de endişeli bir şekilde onu takip ediyordu. Mairin pelerinini sıkıca sarmıştı ancak yine de soğuktan dişleri birbirine çarpıyordu.
Alaric kollannı uzatır uzatmaz Mairin ona sarılıp biraz soluklandı.
“Burada olmamalıydın,” diye çıkıştı Alaric. “Soğuktan donacaksın.”
“Evet, burada olmamalıydı,” diye onayladı Cormac. “Eğer lordumuz fark ederse, çok kızacak.”
Mairin onları duymazdan gelerek endişeli bir şekilde Alaric’e baktı. “Yolculuk için lazım olan her şey hazır, değil mi?” Alaric gülümsedi. “Evet, hazır. Gertie neredeyse iki misli yiyecek hazırlamış.”
Mairin bir eliyle kamını tutarken diğer eliyle de Alaric’in elini kâh sıkıca tutuyor, kâh okşuyordu. Ne kadar üzgün olduğu gözlerinden belliydi. Birbirlerine tekrar sıkıca sarıldılar.
“Yarını beklesen olmaz mı? Zaten öğlen oldu. Yarın sabah erkenden yola çıkarsın.”
Alaric onun bu endişeli haline gülümsedi. Mairin ise onun gitmesini hiç istemiyordu. Hep birlikte McCabe topraklarında yaşamaya çok alışmıştı. Şimdi ise Alaric gidiyordu. Mairin endişesini ve üzüntüsünü artık gizleyemiyordu.
“Çok fazla kalmayacağım, Mairin. En fazla birkaç hafta. Düğünden önce kısa bir süreliğine tekrar geleceğim, ancak daha sonra hep McDonaldlar’la kalacağım.”
Mairin dudaklarını bükmüş, Alaric’in McCabeler’i bırakıp artık bir McDonald olacağı için, oldukça mutsuz görünüyordu.
“Suratını asma artık. Bebeğini düşün, senin üzülmemen gerekiyor. Ve bu soğukta daha fazla burada durmamalısın.” Tekrar sıkıca sarıldılar. Fakat Alaric onu uzaklaştırması için Cormac’e işaret ediyordu. Hamileliği yüzünden daha da duygusallaşmıştı. Neyse ki etraftaki herkes onun bu ani duygu değişimlerine alışmıştı.
“Seni çok özleyeceğim, Alaric. Emin ol, Ewan da özleyecek. Zaten pek fazla konuşmazdı, şimdi daha da sessizleşecek.”
“Ben de seni özleyeceğim, Mairin,” dedi, Alaric. “Söz veriyorum küçük McCabe doğmadan gelmiş olacağım.”
Mairin başını kaldırıp bir adım geriledi.
“Rionna’ya iyi bak, Alaric. Biliyorum sen ve Ewan onun iyice bir elden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz ama onun asıl ihtiyacı olan şey sevgi, bir de olduğu gibi kabul edilmek.”
Alaric bu konuşmadan çok rahatsız olmuştu. Mairin’in onunla aşktan konuşması, Tanrı aşkına, olacak şey değildi.
Gülerek, “Tamam, seni rahatsız ettiğimin farkındayım. Ama yine de söylediklerime kulak ver,” dedi.
“Leydim, lord sizi gördü ve çok kızmışa benziyor,” diye söze girdi Cormac.
Alaric başını çevirdiğinde avluda Ewan’ı gördü. Kollarını göğsünde birleştirmişti ve kızgınlığı yüzünden okunuyordu.
“Hadi, Mairin,” dedi Alaric, elinden tutarak. “O peşinden gelmeden seni oraya götürsem iyi olacak.”
Kaleye kadar onunla gelmesini gönülsüzce kabul etmişti.
Avluya geldiklerinde, Ewan Mairin’e kızgın bir bakış attıktan sonra Alaric’e döndü. “Yol için bütün hazırlıkların tamam mı?”
Alaric başını salladı.
McCabe kardeşlerin en küçüğü, Caelen o sırada yanlarına geldi. “Seninle gelmemi istemediğine emin misin?”
“Sana burada ihtiyaç var,” dedi Alaric. “Dahası, Mairin’in doğumu yaklaşıyor. Çok geçmez kış da bastırır. Duncan Cameron da hiç ummadığımız zamanda bu fırsatı kaçırmayacaktır.”
Mairin Alaric’in koluna yaslanmış, soğuktan titriyordu. “Son kez vedalaşalım, leydim. Sen de donmadan bir an önce içeri gir. Hepimiz hazırız. Biz giderken senin ağladığını görmek istemiyorum.”
Tam da beklediği gibi Mairin kaşlarım çattı ve ona sıkıca sarıldı.
“Tanrı yardımcın olsun,” diye fısıldadı.
Alaric de saçlarını okşadı ve daha sonra onu kaleye yönlendirdi. Ewan da arkasından aynı sözleri tekrarladı.
Bu duruma çok kızsa da yine de hiçbir şey söylemeden kaleye doğru yürümeye devam etti Mairin. Cormac de sessizce kalenin merdivenlerine doğru onu izledi.
Alaric Ewan’ın kolundan tuttu ve iki kardeş uzun süre birbirlerine baktılar. Sonra Caelen’in desteğiyle Alaric atına bindi. “Bu senin için çok iyi bir fırsat,” dedi Caelen tüm içtenliğiyle.
Alaric de yukarıdan kardeşine bakarken bu memnuniyeti ilk kez fark etti. “Evet, aynen öyle…”
Atının dizginlerinden sıkıca tutarak derin bir nefes aldı. Kendi topraklan, kendi klanı, artık o da lord olacaktı. Evet, bu gerçekten iyi bir şeydi.
Alaric ve bir düzine McCabe askeri gün boyunca ağır ağır yol aldılar. Normal şartlarda bir gün süren yolu geç çıktıkları için ancak ertesi sabah tamamlayabileceklerdi.
Bunu bildiğinden Alaric kendini ve adamlarını fazla zorlamak istemedi, güneş battıktan sonra kamp kurdular. Sadece bir ateş yakmışlar ve fark edilmemek için alevini oldukça az tutmuşlardı.
Gertie’nin yol için hazırladığı yiyeceklerden yedikten sonra Alaric adamlarını iki gruba ayırdı, tik altı kişi gecenin ilk nöbetini tutacaktı.
Her biri diğerlerinin birkaç saat rahatça uyuyabilmesi için kampın etrafına dağıldı.
Alaric ikinci grupta olmasına rağmen bütün gece gözünü kırpmadı. Gözlerini yıldızlı gökyüzüne dikmiş öylece yatıyordu. Hava açıktı ama rüzgar kuzey yönünden sert esiyordu.
Rionna McDonald ile evlenmek… Kızın yüzünü güçlükle hatırlayabiliyordu ancak altın sarısı saçları aklından hiç çıkmamıştı. Olması gerektiği gibi çok sessizdi. Mairin ise pek sessiz değildi ama gerçekten sadık bir eşti. Ayrıca onu çekici de buluyordu ve Ewan’ın onda hiçbir şeyi değiştirmek zorunda kalmayacağını biliyordu.
Ama Mairin de bir kadının olması gerektiği gibiydi. Rionna ise erkek gibi giyinip davranmasına rağmen yine de tatlıydı. Bir leydiye uymayan tarzına rağmen şaşırtıcı derecede dikkat çekiyordu.
Bir an önce bu duruma el koymalıydı.
O sırada rüzgardaki değişikliği fark edip yan tarafa döner dönmez kılıç sesi duydu. Daha yerinden kalkamadan kolundan yaralanmıştı.
O anki acının tüm vücuduna yayılmasıyla hemen kılıcına sarıldı ve ayağa kalktı. Adamlarının hepsi uyanmıştı. Gece adeta kılıç sesleriyle yırtılıyordu.
Alaric iki adamla birden çarpışıyordu. Kılıçların sesi kulağı sağır edecek gibiydi. İleri geri kılıç sallamaktan artık elleri titriyordu Alaric’in.
Adamlarının kampın etrafına kurduğu sınıra kadar gerilemiş, az daha korumalardan birinin üzerine düşecekti. Ok da göğsünü sıyırıp geçmişti. Gerçekten de gizlice kurulmuş bir tuzağın içine düşmüşlerdi.
Karşı taraf oldukça kalabalıktı. Alaric, McCabe askerlerini her zaman her koşulda herkese karşı öne sürse de bu sefer tek çaresi geri çekilmekti, yoksa hepsi oracıkta katledilecekti. Sadece altıda biri kadar oldukları bir orduyu yenmelerinin imkanı yoktu.
Bir an önce atma binip adamlarıyla oradan uzaklaşmak için acele ediyordu. O anda karşısına çıkan son adamı da yere serdi. Kolundan yaralanmıştı. Burnuna gelen buruk kan kokusu şimdiden başını döndürmeye yetmişti. Gözleri karardı. Bir an önce atma binmesi gerektiğinin farkındaydı.
Atını çağırmak için ıslık çalmış ve at ona doğru yönelmişti fakat o sırada başka biri ona saldırdı. O kadar fazla kan kaybediyordu ki güçsüz düşmüştü. Ve düşmana Ewan’ın ona öğrettiği tüm kuralları unutarak karşılık verdi. Hayatı için bunu yapmak zorundaydı.
Adam tüm gücüyle Alaric’in üzerine atıldı. Fakat Alaric kılıcını çektiği gibi adamın boğazına sapladı ve kafasını vücudundan ayırdı.
Zaferini kutlamak için bir saniye bile kaybetmedi. Çünkü ona saldırmayı bekleyen biri daha vardı. Son gücüyle atına atlayıp oradan uzaklaştı.
Hızla giderken kanlar içinde yatan askerlere göz ucuyla baktı. Bunlann kendi düşmanı olmadığı belliydi. Öyle olmuş olsaydı daha çok askerini kaybederdi.
“Eve,” dedi boğuk bir sesle.
Kanaması dursun diye kolunu sıkıca sarmıştı. Bilincini açık tutmak için çok çabalıyordu fakat her sarsıntıda gözleri daha da kararıyordu.
En son düşünebildiği şey bir an önce kaleye gidip Ewan’ı uyarmaktı. Aynı zamanda McCabe topraklarının da saldırıya uğramamış olması için dua ediyordu.
2
Keeley McDonald gün ağarmadan yataktan kalktı ve ateşi yakmaya gitti. Bir an odun yığınlarıyla kulübesinin arasındaki boşlukta duraklayıp bütün gün neler yapacağını düşünerek gülmeye başladı. Bir sürü görev ve iş onu bekliyordu.
Evinin köşesinde durup önünde uzanan geniş araziye dakikalarca baktı. McDonald Kalesi’nden ve etrafındaki evlerin bacasından yükselen dumanlar yavaş yavaş gökyüzüne yayılıyordu.
Hiçbir zaman kabul görmeyeceği insanların bu kadar yakınında yaşamaya artık alışmıştı. Orası onun evi, onun klanıydı… Ama herkes ona sırtını dönmüştü. Kimse onunla aynı soydan geldiğini kabul etmemiş, sürekli dışlanmıştı. Cezası bu muydu? Doğduğu evi sürekli hatırlatacak bir yerde yaşamak, görecek kadar yakınında olup oraya adım atamamak…
Yine de başını sokacak bir yeri olduğu için şükretmeliydi.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bestseller Dizisi Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSürgün
- Sayfa Sayısı360
- YazarMaya Banks
- ÇevirmenMiray Çınar
- ISBN9786054629459
- Boyutlar, Kapak21 x 14 cm , Karton Kapak
- YayıneviKoridor Yayıncılık / 2013-10
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Av Vakti ~ Bear Grylls
Av Vakti
Bear Grylls
Yıl 1945… Nazilerin patlayan büyük planı ve kapıdaki kaçınılmaz yenilgi… Nazilerin Üçüncü Reich planı başarısızlığa uğramış gibi görünse de büyük komutanın başka bir planı...
- Tefeci Gobseck ~ Honore de Balzac
Tefeci Gobseck
Honore de Balzac
Balzac İnsanlık Komedyası’nda 19. yüzyılın ilk yarısını ve Fransa’yı kapsayan, yaşanmış gerçeklikten çok onun bir tür aynası niteliğini taşıyan, kendi tarihi, coğrafyası, soyluları ve...
- Manuskript ~ Michael Stephen Fuchs
Manuskript
Michael Stephen Fuchs
ÖNSÖZ Yağlı mum ışığı gölgeleriyle dolu küçük bir barakada, adam pür dikkat önündeki sayfaya bakıyor. Sırtı, kağıdın, tüy kalemin ve mürekkep hokkasının üstünde bir...