Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Yayın Yönetmeni Cihat Albayrak, ”Huzur’un Kitabı”nı yazdı.
gökyüzünün duası
af çıksa
salıverilse kafeslerinden
tüm kuşlar
Huzur Koleksiyoncusu çocukluğu anlatıyor. Sevebilme yeteneğini, kuşların telaşını, karıncaların inşaatını, papatya terbiyecisini, gece güneşini…
sofra adabı
savaş büyüğündür
barış küçüğün
budur sofra adabı yeryüzünün
Toprak psikolojisini ve kadın cinayetlerini yazdı Göz Hakkı Şiirler’inde.
’ayağımız alışsın diye’ mi
elektriğimizi alır toprak
Şeytanın duasını, uçurtma mevsimlerini ve mıntıka temizliğini yazdı.
şeytan dua ediyor
el öpenlerin çok olsun dünya
Teşekkür mektubu yazıyor Allah’a, kâğıttan gemiler yüzüyor sayfa aralarında. Yazıldığı gibi okunmayan şiirler sunuyor okuruna.
Daktilo sayıklamasını, hüzün tamircisini, insansız hayat araçlarını anlatıyor. Kanaat notu veriyor hayata. Hayırlı işler diliyor dünyaya.
***
GÖZ HAKKI ŞİİRLER – CİHAT ALBAYRAK
#
bir yara bandıydı anne sesi
müsaitseniz size gelecek annem dedim;
babamın mezar taşına
#
çocuktuk, bant yapıştırır sanırdık
vakitsiz yağan yağmuru bile gökyüzüne
ve ayrılan anne babaları çocuklarına
#
huzursuzum
bir şarjör taktılar zira
vicdanımın yerine
#
‘bahar’ yazıyordu ayşe
bütün son’ların altına
haydi diyordum, hoş geldin’e gidelim erik ağacına
boynunu bükmüş serçe, geçmiş olsun’a gidelim
yumurtadan çıkmış bir civciv, gözün aydın’a gidelim
cihat şiir yazmaya başlamış, hayırlı olsun’a gelse ayşe
#
altın anahtarını vereceklermiş cennetin
allah’ı en çok sevene
ikimiz için çabalıyorum
bir sürahi dua verse
alnımdaki terleri eteğiyle silse ayşe
#
-çiçeği burnunda bir kadındır baharyüz
gram gül kurusu ile kaynatmalı sesini
bulaşma bana ayrılık, abime söylerim.
#
‘benim uykusuzluğum seninkine benzemez’
diyor kafka milena’ya
ya benim yalnızlığım
seninkine benzer mi ayşe
gelecek istasyon sen olmalısın
tüm yolculuklarımda
CİHAT ALBAYRAK – GÖZ HAKKI ŞİİRLER
evlilik
kocası, ona vakit ayırsın diye
bilgisayar gibi kokmak istiyor
parfüm satın alan kadın
sanat için sanat
en nadide örneğidir
minyatür sanatının
bebeklerin elleri
nispet
kuru yapraklardan döşek yapmıştı kedi
kıskandım, ben nöbet tutarken
uyuyan askerleri kıskanmadığım kadar
yoğun bakım
kalbi durmuştu ve
kalp masajı yapıyorlardı
öldüğünü gördü rüyasında
uykusundaki hasta
duvar yazısı
nasıl bulmak istiyorsak
öyle bırakmalıydık dünyayı çocuklarımıza
boşa akıtmamalıydık kanı
lüzumsuz(sa) söndürmeliydik savaşları
KAÇ ZİL KALDI ÖLMEYE – CİHAT ALBAYRAK
merhaba, sözün sahibi
durduğun yerden nasıl görünüyorum
sıkıldın mı izlemekten
kobay fare gibi
labirentindeyim hayatın
tanımaya çalışıyorum
çıkış yolu koymuşsundur bir yerlere
ama ben, etrafıma bakınıyorum
ellerine sağlık
kasabalar çok güzel olmuş
oyuncak kutuları da öyle
süslü kahveler, çikolatalar ve kitaplar
elbise kılıflarıdır insanlar
reçel kavanozları pek hoş olmuş, ellerine sağlık
saçımdaki ilk beyaz istisna
ama, kurabiyeler harikulade olmuş
kısa kollu tişörtmüş çocuklar
kazak olacaklarmış büyüyünce
erik ağacı kaça gidiyor
kaç zil kaldı ölmeye
saat üç yönüne tarıyor saçlarını yetişkinler
“sıra’dan bir gün” çekip alıyor genç kız
‘ya çıkarsa’ diye
gizli kamera örümcekler
karıncalar, dinleme cihazı
yalnızlığımıza şiir yazdığımızda
nasıl da gülüyorsun rabbim, kim bilir
deprem eyvallah da
sen kızınca da, anlar mı kuşlar
sıkıldım cihat albayrak olmaktan
ikibin’li yıllardan, öğretmenlikten
uyandığımda, denizci olmak isterdim mesela
milattan öncesinde /adım sepehr / memnun olurdum
merhaba allah’ım
hangi isimler moda şu sıra
erkek için barış, kız için zeynep takvim yaprağında
defterin kenarına
‘boş ders’ adlı sinema filmi çiziyor öğrenci
kompozisyon yazın diyor öğretmen
tatil hakkında diyor
bu yaz / listeliyorum
kızını öldürdü komşumuz
baba iflas etti / anne delirdi
hayat, kaç yazılı, kaç sözlü allah’ım
nereye kadar sorumluyuz
kitap’tan mı çıkacak sorular
merhaba rabbim
oğluma bir hatıra bırakabilecek miyim
bir gün benden daha yaşlı olacak
parmak kuklası vicdan denen şey
satır aralarına gizleniyor utancından
cennetin diline çeviremediğimiz sözcükler;
nefret mesela, intikam, kan
eczanelerde satılmalı bazı şiirler
reçetesiz alınmamalı
‘allah’ demeyi kendine yediremiyor
‘tanrıcı’ şairler
günahı boynuma
ettim pek çok sual
aspirin içirmiş kadınlar var mahallemde tavuklara
ölçmüşler ateşleri varmış, hayret
sevgiliyi değil, elektrik arızayı arayan ev telefonları
şöyle dua ederdi kardeşim becerebilseydi,
okul sadece teneffüs olsa
ömür öğleden sonrası pazarların
bana müsaade allah’ım
kenarlarına taşırmadan boyamalıyım şimdi baharı
HAYIRLI İŞLER DÜNYA – CİHAT ALBAYRAK
işe gitmediğim bir sabah
dolaştım şehrin ara sokaklarında
kitaplarımı bıraktım tahta masaya
ve bozuk para, çay tabağına
ihtiyardım, selam veriyordum
tanımasam da, karşıma çıkanlara
‘uğurlar olsun’ diyordum çoluk çocuğa
‘hayırlı işler’ dünya
evin kapısını kilitlemiş miydim
onu düşünüyordum
namaz kılmış mıydım
kahvaltı yapmış mıydım
insan, birini çok özleyince
tok hissediyor kendini
fazlasıyla doymuş hayata
sağ cebimde beyaz mendil
yirmi yıldan beri boyalı ayakkabılarım
‘camimizin ihtiyaçları için’
bırakıyorum maaşımı kutuya
gözlerim alışamamıştı
uğradım fotoğrafçıya
‘bulunur mu’ dedim, ‘eski istanbul usta’
‘kimseye karışma’ derdi babam
bir yere gönderince
tanıdım ve öyle karıştım ki ayşe’ye
şairdim ve
hiç işe gidemedim
ayşe, gidince
ÇOCUKLUĞUN HATIRA DEFTERİ – CİHAT ALBAYRAK
hatırladığın ilk anın ne
akraba kadınların erken doğan düğün telaşları
kazanlarda pişen koyun etinin kokusu
dere kenarında yıkanan bulaşık
kaç kat çorap giyersek ısınır dünya
hıdrellez gelmiş aşağı mahalledeki çimenliğe
çerçiii diye bağırıyor hala
kulaklarımın da hatıra defteri var
sabri dayı kaç yaşında emekli oldu ki dünyadan
semaverde çay demleniyor öğleden sonraları
bakkala yazdırılan bir paket çekirdek
eşlik ediyor dedikodulara
sakızlarını yazmalarına yapıştırıyor
kadınlar çay içerken
yirmi yıldır aynı rafta oturuyor süslü fincanlar
eski televizyon
bir paket mandal ediyor eskicinin tartısında
seviniyordu
işe yaramadıktan sonra
ne yapsın annem
çeyiz sandığını
deri ceketini evlenmeden önceki babamın
SOKAK ORKESTRASI – CİHAT ALBAYRAK
gürültü yapacaksan illa
çay kaşıklarını bardaklara çarp, üç çay biri açık
kepengini kapat esnaf kahvesinin
boyacı sandığına vur fırçalarınla
pazarda sebzelerin fiyatını bağır mesela
muavin ol, durakları hatırlat yolculara
‘üçkuyular’da inecek kalmasın’
ne çok kulağa hoş gelen gürültü var aslında
‘bir buçuk pilav üstü dönerin var usta’
iyice anlaşılsın diye
vurgulayarak konuşurken öğretmen
‘neeeeeeymiş’ diye başladığında sözlerine
mesela, bir çocuk arkadaşından pas istediğinde
ofsaydın kitabını yazmadığı yıllarda henüz
‘fatma ablaaa’ diye çağırdığında
annemi komşu kadın
bahçe duvarının ardından
siz büyük adamlar
gürültü yapmayı bile bilmiyorsunuz
gökyüzünüze bir yağmur misafir oluyor
akıl edip selam dahi vermiyorsunuz
ayıptır ya hu
ramazan davulcularını bile susturuyorsunuz
aşık, dudaklarınızı okur, eyvallah da
hani bir kez bile bağırmaz mı insan,
‘seviyorum’ diye
MINTIKA TEMİZLİĞİ – CİHAT ALBAYRAK
sınav kağıdını saklar çok bilmiş
nar suyu bulaşır gelinliklere
çay ocağıdır kış mevsimi
dumanı üstündedir evlerin
tavşan kanı bir filistin ısmarlar israil
kanlı bir temennidir filistin
ben, emredersiniz derken
yaşı benden hayli küçük olan bir komutana
çırak verilir komşunun oğlu fotoğrafçıya
bir iyilik icat eder ayşe
kanamalı hastadır ayrılığımız
kavuşmak, haylaz çocuk
dördüncü kattan bakkalın çırağına sarkıtılır
alışveriş sepeti
şapkasını ters çevirip, yerdeki ceketinin üzerinde
namaz kılar tarlasındaki köylü
murat, sobasını yakar köy camisinin, cumadan önce
bastonuna sarılması gibi ihtiyarın
mektupları yanımda ayşe’nin
ben, mıntıkasını yaparken dünyanın
imece usulü hatim indirir mahallemdeki kadınlar
şekerle kerpeten muhabbet eder çaycının elerinde
komşuya dolu döner yemek tabağı
parmak kaldırır öğrenci, önlüğü yırtılır
kardeşlerine annelik yapar abla
neye güldüğümüzü anlamayan
bir öğretmendir yoksulluk
ben, yanıklarını ayıklarım karavana böreğin
ayakkabı özlemi çeker küçük kız
baloncuklar yapıp sabun köpüğünden
ayakkabılarını yıkar bir başkası
kimse dövemez ama
babam çok yorulabilir mesela
dünya çok yorulmuş gibi hissederim
artık daha yavaş dönüyormuş gibi
veresiyesi yoktur aşkların; acısı peşin
ben, aşkın katibiyim
yaşamak derim, alnından öper gibi gelini
badana yapar gibi gecekonduya
yaşamak bir denklem / gayrisiz içtiması tebessümlerin
ben, düğmesini dikerim üniformamın
birinciyi açıklar imam salanın sonunda
tırnaklarını yer meraklı kadınlar
o şanslı ismi beklerken
her insan duyar kendi ismini
bir gün cami hoparlörlerinden
mahallenin süslü karılarıdır japon balıkları
hortumun ucundan içilen su kadar serindir
oysa, eskiciye vermişiz her birimiz çocukluğumuzu
çamurlu elleriyle dokunur
hak ettiği paraya mevsimlik işçi
para, ter kokuyorsa kıymetlidir
ben, istihkakım olan insanlığı talep ederim yalnızca
kördür babası ve mendil satarken eşlik eder ona ali
yoksulluğun kokusunu da alıyor olmalı köpekler
SAKLI BAHÇE – CİHAT ALBAYRAK
karanlıkta da acır gözleri insanın
alıştıra alıştıra alırlar sevdiklerini
ayrılık, organ mafyasıdır, söker insanın ciğerini
saklı bahçelere gömerler, devşirmelerin yüreklerini
ahlak polisleri arama yapar
çıkarın derler
ne kadar mutluluk varsa üzerinizde
bu yüzden
banyo fayansının arkasına sakladım
tenekeden bisküvi kutusunda
gazoz kapaklarını / kitap ayraçlarını
ayşe’nin mektuplarını
odun ateşinde yaktım, kitaplardan çaldığım
şiir sayfalarını
çok gizli belgeleriydi mutluluğun
huzur ansiklopedileri
alıştıra alıştıra yok ederler sevdiklerini
uyku hapı atarlar kitaplarına
‘okuduğumuzu anladık mı’ diye sorarlar
bir kez hatırlamadın mı
kışkırtırlar unuttuklarını sana karşı
fitne sokarlar kendinle arana
beton dökerler, bütün güzel şeylerin üzerine
sel sularının altında kalır huzurun
mesaiye kalmıştır kader
karanlıkta da acır insanın gözleri
birileri kafaya takmıştır
insanları mutsuz etmeyi
REFERANS MEKTUBU – CİHAT ALBAYRAK
organizmadır dünya
yürüyen koşan oturan sancıyan ağlayan
büyüyünce karınca olmak isterdim ben
yavrusunu ayak uçlarında saklayan
bir erkek penguen
rüzgar gülü olmalıyım ben
bir çocuğun ellerinde
tırnak içlerimde çamur birikmeli
mahsur kalmalıyım madende
dünyanın iç kulağında
bir hücrenin dış çeperiyimdir belki de
‘insan ne için yaşar?’
soruları kendimize sormanın ne alamı var
nerden bilsin bir protein
neye hizmet ettiğini
sevgili dünya,
neyin peşindesin
okumayı sökmüş şempanzeler
ağaç yapraklarına anılarını yazıyormuş tırtıllar
vay hainler!
yiyip bitirecek dünyayı kahinler
kıyamet tahminleri
komutanların emirleri
annemin öğütleri
yolluk hazırlasana anne
dua koy bir poşete
referans mektubu yaz
sorgu meleklerine
iyi çocuktur cihat, de
övünmek gibi olmasın
benim çocuğumdur de
başım dönüyor halayın başındaki mendil
on bir celladın arasındaki meşin yuvarlak gibi
tebessüm ediyor ayşe
sehpanın üstündeki dantel
esnaf lokantasındaki peçete kadar temizim bu yüzden
zılgıt kadar hayat doluyorum bazen
ağıt kadar ağlamaklı gözlerim
iki ucuyum derenin
tam ortası kareli defterin
insan, tümdengelimi dünyanın, önemsiz bir parçası
ölüm senfonisi,
cansız et korosu
eklemleri ağrıyormuş minarelerin
dizi tutmayan ağaçları buyur ediyorlar
oturtuyorlar dev testerelerin üzerine
büyüyünce kumanda olmalıyım
sesini kısmalıyım
kulaktan dolma bilgilerin
belgesel kanalları açmalıyım
ve çizgi filmler çocuklara
bütün güzel anların görüntüsünü dondurmalıyım
silmeliyim fabrikaları ekrandan
silahları, sigara üreticilerini
büyüyünce, atlamalıyım dünyadan ve
açılmamalı paraşütüm
KAĞITTAN GEMİ – CİHAT ALBAYRAK
kaptanıyım kağıttan bir geminin
mavi leğende yol alıyoruz tayfamla
ne fırtınalar gördük, ne dalgalar
ellerinden geleni yapsın
üzemez bizi insanlar
ufukta, insan yüzü görmemiş bir ada
kan değmemiş topraklarla doluymuş
hazine sandıkları
başımda şapkam, sırtımda yeleğim var
kaptanıyım, mavi leğende yüzen kağıttan geminin
küçük kız çocuğunun hayaliyim
intiharlar yok onun dünyasında
para piyasaları yok
aile içi şiddet yoktur
bir çocukla oyuncakları arasında
evcilik oynarken, boşanmaz hiçbir çift
ben, kaptanıyım kırmızı elbiseli hayalin
müzik kutusu taşırım cebimde
el sallar ardımızdan özleyen melodiler
indirin yelkenleri
bir çocuğun nefesi itecek gemimizi
üfle küçük kız, uf olmuş dünya
KARANLIK ODA – CİHAT ALBAYRAK
şeker amca diyor çocuklar dayıma
koşuyorlar görünce sokağın karşısında
tedbirli adam, cebinde taşıyor mutluluğunu
elifba öğretti, çıraktım fotoğrafçıda
abdest aldım, şehitler çeşmesinin suyuyla
eşlik ettim, ikindiden sonra bir duaya
helva dağıttım her cuma
bereket versin dedim
tebessüm eden müşteriye
‘gene bekleriz’ diyordu dayım
giden hoşsohbet olunca
sefer taslarında sıcak selamlar taşıdım
evden dükkana
usta bir çocuktum
fotoğrafçıya çırak olduğumda
negatifleri kesiyordum, karanlık odada
allah’ın isimlerini ezberletiyordu dayım
şöyle soruyordum; ‘dayı, kaç kişidir allah?’
sıkılınca kaçtım
gittim arkadaşlarımla
okul bahçesinde maça
bisikletimin tekerine süs aldım ilk haftalığımla
bant kokusuna aşık oldum, defter kağıdına
kitaplarımı ciltlerken karar verdim okumaya
okudum ve küçük adam oldum
ellerinden öptüm ve
hoşça kal dedim çocukluğuma
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap AdıHuzur Koleksiyoncusu
- Sayfa Sayısı96
- YazarCihat Albayrak
- ISBN9786058638556
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSerencam Yayınevi / 2013-9
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çiçek Senfonisi – Toplu Şiirler ~ Özdemir Asaf
Çiçek Senfonisi – Toplu Şiirler
Özdemir Asaf
“Özdemir Asaf’ın şairdeki ‘ikinci kişi’ problemini, ikinci kişi ile kendi arasındaki bağıntıları çeşitli yönlerden derinleştirdiği, yaşayışını dolduran davranışları soyutlaştırarak bir düşünce planına yükselttiği, bunu...
- Mavi Çizgili Atkım ~ Emrah Özdemir
Mavi Çizgili Atkım
Emrah Özdemir
Ne zaman bir bütün oldu yıllardır içimde biriktirdiğim sözcükler bilemiyorum ama bildiğim bir şey var. Hiç üşenmeden, hiç sıkılmadan her zaman büyük bir hevesle...
- Yasak Sevişmek ~ Attila İlhan
Yasak Sevişmek
Attila İlhan
Yasak Sevişmek “Bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına / çıktı mı deprem sanırdın ‘kara kız’ kantosuna / titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan...