Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yıldırım Nikâhı
Yıldırım Nikâhı

Yıldırım Nikâhı

Cathy Maxwell

Tutkular Aşka, Yalanlar sevgi dolu sözcüklere dönüşebilir mi? Her genç kız Londra sosyetesine tanıtılmanın, en özel balolara gitmenin, muhteşem elbiseler giyerek pırıltılı mücevherler takmanın…

Tutkular Aşka, Yalanlar sevgi dolu sözcüklere dönüşebilir mi?

Her genç kız Londra sosyetesine tanıtılmanın, en özel balolara gitmenin, muhteşem elbiseler giyerek pırıltılı mücevherler takmanın hayalini kurar… Sosyetenin en yakışıklı erkekleriyle gizliden gizliye öpüşmeye ve tutkulu sözlere dair hayallere dalarak tüm gece dans etmekten daha heyecan verici ne olabilir ki…

Merton Kontu Brenn Owen, kendisine bir eş bulabilmek için Londra’ya gelmiştir. Yakışıklı savaş kahramanının önünde sosyeteye yeni tanıtılan birçok genç kız varken, gözlerini Tess Hamlin’in üzerine diktiği anda Londra’nın güzellik kraliçesini kendisine bağlamadan rahat edemeyeceğini anlar.

Ancak Tess’in umursamaz tavırlarının altında derin bir çaresizlik yatmaktadır. Ailesinin başından geçen talihsiz olaylar, sosyetenin dedikodu malzemesi olmadan önce evlenmekten başka şansı kalmamıştır. Fakat Brenn’in de çıkarları olduğuna dair hiçbir fikri yoktur…

“İnsanın kalbinden geçenleri anlayan ve öyküleri

ruhumuza dokunan bir yazar.”
-Romantic Times-

***

Erin ve Brian McGlynn’e

Mutlu olasınız ve hiçbir şeyin eksikliğini duymayasınız.
—SHAKESPEARE

Birinci Bölüm

Londra, 1814

Tess Hamlin bayanların dinlenme odasının kapısını hiddetle açtı. “Leah Carrollton nerede?”

İpek ve muslinden balo kıyafetleri giymiş yarım düzine genç kadının konuşmaları birden kesildi. Havada parfüm, pudra ve mum kokusu vardı. Tüm gözler kapıya döndü.

Tess gülümsedi, dikkatleri üzerine çekmekten memnundu. Odaya girdi.

Gözler ve ağızlar açıldı ama kimse cevap vermedi.

Tess’in en iyi arkadaşı Anne Bumett yavaşça Tess’in koluna dokundu, onu geri çekmeye çalışıyordu. “Tess, lütfen. Şimdi ne yeri ne de zamanı. Bir şey söylememeliydim. Gel, balo salonuna geri dönelim.”

Tess silkindi ve Anne’in elinden kurtuldu. “Bunu onun yanına bırakmayacağım. Bu sefer olmaz.”

Tess, genç kadınlarla yüz yüze geldi. Bu kadınların çoğu Leah gibi bu balo döneminde yeniydi ve bu yüzden onu destekliyorlardı.

Bir veya iki tanesi geçen balo dönemlerinde de buradaydı ama hiç kimse, hatta Anne bile, Tess kadar balo dönemi geçirmemişti.

Tess geçen yıllar boyunca koca bulamamış değildi. Ara sıra kar­şısına çıkan lordların ona evlilik yükümlülüğünü gözden geçirttiği olmuştu ama dayanmıştı. Varlıklıydı ve kendini beğenmiş olmamakla beraber erkeklerin onu çekici bulduğunu biliyordu. Yoksa neden ona “emsalsiz” desinlerdi ki?

Ama Tess daha evliliğe hazır değildi. Bir odaya girdiği zaman erkeklerden gördüğü beğeniden hoşlanıyordu. Bu ona bir güç hissi veriyordu ve evlenirse bu his kaybolacaktı. Evet, bazı kadınlar evliliğin onlara yeni özgürlükler tanıdığını söyleyebilirdi ama Tess buna katılmıyordu. Birçok kadının evliliğin o sarhoş edici ilk he­yecanından sonra gözünün açıldığını ve sıkıntıya gömüldüğünü görmüştü. Hayatları bitmişti. Erkek kardeşi Neil ve eşi Stella bile kendi yollarına gitmişti.

Onun için özgürlük bir refakatçi olmadan bir yerlere gidebilmek­ten veya çocuk doğurduktan sonra sevgili bulabilmekten fazlasıydı. Ama bu fazlalığın tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Hayatta sosyalleşme ve dedikodudan fazlası olmalıydı ama başka ne vardı ki? Cevabı öğrenene kadar kendini bir evliliğe kaptırmayacaktı.

Düşüncelerini toplayıp şu ana geri döndü. Aptal kızlar onu memnuniyetsizliğe sürükleme fikriyle resmen titriyordu. Uzun boylu sanşına, bir dükün en büyük kızı olan Daphne’ye yaklaştı.

“Daphne, Leah’nın nerede olduğunu biliyor musun?”

“Ha… hayır, bilmiyorum,” diye ayakladı Daphne.

Anne kapıyı ardından kapadı. “Tess, bırak şunu. Zavallı kızı korkutuyorsun.”

İyi, tatlı Anne. “Arada bir kırbacı şaklatmazsam Leah Carrollton gibiler tepemize çıkar.”

“Birisi benden mi söz etti?” Genç bir kadın Japon tarzı süslen­miş bir paravanın ardından çıktı. Cüretkâr ve ateşli bir güzeldi, alt dudağındaki o tam ayarındaki çıkıklık erkekleri sürekli etrafında dans ettirecek türdendi.

Bu yılki balo döneminin başından beri Tess ve Leah rakip rolle­rinde rol almışlardı, bunun nedeni aralarındaki uyumsuzluk değil, dış görünüşlerinin zıtlığıydı. Tess gururlu bir kızıldı, boyu çoğu erkeğinkine eşitti. Gözlerini Akdeniz’in parıldayan mavi sularıyla veya Salisbury Katedrali’nin mozaikleriyle mukayese eden şiirler yazılmıştı.

Ufak tefek Leah’nın ise egzotik koyu renkli gözleri ve kömür karası saçlarında erkekleri büyüleyen bir güç vardı sanki. Galler Prensi bile ona tutulmuştu.

Bu iki rakibin arasında yumuşak, kıvırcık kahverengi saçları, kalp şekilli yüzü ve güven veren gözleriyle Anne duruyordu. Tess, insanların neden Anne’in ne kadar asil ve harika bir insan olduğunu görmediğini anlayamıyordu. Anne gözden uzakta kalmayı tercih eder ve başkalarının hatalarını kolayca affederdi. Hatta başlattığı şu iğrenç dedikodu için Deland Godwin’i affetmişti. Yıllar önce cemiyete ilk takdim edildiğinde Deland onun için “kurbağa yiyici” demişti ve bu terim akrabalarının eline bakan kadınlar için kullanılırdı.

Ama artık kimse ona kötü davranamayacaktı. Tess onu korumak için yarımdaydı.

Leah ellerini yıkamak için bir lavaboya yöneldi. Bakışları du­vardaki aynadan yansıyan Tess’in bakışlarıyla karşılaştı. “Bir şey mi istemiştin, Bayan Hamlin?”

“Bir şey yok,” diyecek oldu Anne ama Tess onu susturdu.

“Ne yaptığını biliyorsun. Asıl soru şu ki bunu başkalarının önünde kabullenebilecek misin?”

Leah ağır ağır konuşurken hizmetçinin uzattığı havluyu aldı. “Neden bahsettiğiniz konusunda hiçbir fikrim yok.” Aynadan ka­pıya doğru yöneldi. “Şimdi, eğer izin verirseniz, bir sonraki dans için sözüm var.”

Tess, Leah’nın önünü kesti. “Bay Hardiston.” Tüm öfkesi bu isimle özetlenebilirdi.

Leah durdu. Dudaklarında bir gülümseme belirdi. “Archie mi?”

Tess neredeyse öfkesinden kükrüyordu. “O Anne’in, bunu biliyordun.”

“Öyle bir şeyden haberim yok. Teklifte bulunmuş muydu?” Leah, yüzü solan Anne’e baktı.

Yüz ifadesi Tess’in bir anlığına suçluluk duymasına neden oldu ama Anne adına konuşmaya devam etti. “Bulunacaktı.”

“Ama bulunmadı, değil mi?” dedi Leah.
“Annesi, Anne’in teyzesiyle konuşmuştu.”

“Ama o aklındakileri daha kelimelere dökmemişti,” diye vur­guladı Leah, odadakiler denilenleri duysun diye sesini yükselterek. Doğrudan Anne’e, “Yapmış mıydı?” diye sordu.

Anne döndü ve Tess onun o an, orada olmaktansa yüz farklı yerde olmayı dilediğini anladı. Ama Anne kendini savunmayı öğ­renmeliydi. “Söyle ona, Anne.”

“Lütfen, Tess, işler daha da kötüleşmeden gidelim buradan.”

“Hayır, bir kere de olsa olay çıkarmaktan çekinmiyorum. Sen benim arkadaşımsın ve ben bu yosmanın yaptığını yanına bırakma­yacağım.” Tess, Leah’ya döndü. ‘Teklif yapacaktı ama sen bana darbe olsun diye Anne’i üzmek istedin ve Bay Hardiston’ı baştan çıkardın.”

“Saçmalık bu!” diye karşılık verdi Leah.

“Öyle mi?” diye sordu Tess. “Bay Hardiston ne varlıklı ne de geniş bir çevresi var. Açgözlü annenin uygun bir damat adayı olarak kabul edeceği biri değil o.”

Leah’mn gözlerinde öfke belirdi ama Tess’in, annesi için söy­lediğini düzeltmedi. Bunun yerine, “Archie çok iyi biri. Karakter paradan daha değerlidir,” dedi.

Tess, bir Carrollton’ın dürüst, onurlu bir karakterle oturup ak­şam yemeği yese bile bunun farkına varacağından şüpheliydi ama düşüncesini kelimelere dökmedi. Bunun yerine Leah’nın blöfünü gördü. “O zaman yakında nişan haberinizi almayı umabiliriz, öyle değil mi?”

“Elbette hayır,” dedi Leah çabucak. “Bay Hardiston ve ben birbirimize uymadık.”

“Hımm,” dedi Tess şüpheyle. Sesini alçalttı. “Bence senin Bay Hardiston’a olan ilginin temelinde Redgrave Markisi’nin bana iki hafta önce evlilik teklif etmesi yatıyor. Annen ve sen yolacak iyi kaz buldunuz ama dikkati bana çevrilince rekabet edemediniz.”

Leah’mn çenesi kalktı. “Redgrave benim için hiçbir şey ifade etmiyor.”

“Hiçbiri senin için bir şey ifade etmiyor,” diye cevap verdi Tess. “En yüksek fiyatı verene gidiyorsun.”

Bir an için sanki odadaki tüm hava çekilmiş gibi oldu. Leah’mn yanaklarında iki parlak kızarıklık belirdi. Anne şaşkınlıktan nefesini tutmuştu.

Sonra Leah karşı saldırıya geçti. “Sanki senin için bir şey ifade ediyorlar.”

Leah’mn cüreti karşısında odadan bir uğultu yükseldi. Kimse Tess’e kafa tutmaya cesaret edememişti. Anne’in bile ağzı açık kalmıştı.

Tess bir adım geri çekildi ve Leah hakkındaki görüşünü tekrar değerlendirdi. Velette cesaret vardı. “En azından ben onurlu biriyim.”

“Ben de.”

“Sen öyle diyorsun,” diye cevap verdi Tess. Diğerlerine seslendi. “Birbirimize saygı duymalıyız. Daphne’nin veya senin, Amy, sevgi­line göz koysam nasıl olurdu?” dedi sol tarafta duran kıza. “Balo dönemi karmaşaya dönüşürdü. Vahşi kadınlardan hallice olurduk.”

Bu kıyaslama çoğu kadının suratını ekşitmesine neden olmuştu.

“Kendi aramızda kurallarımız var. Bir onur anlayışı,” dedi Tess. “Leah sınırı aştı.” Genç kadınlardan bazıları söylenenlerin doğru olduğunu kabullenerek aralarında mırıldandı.

“Ne saçmalık!” diye karşılık verdi Leah ateşli bir şekilde. “Bay Hardiston’m dikkatini çekmek için bir şey yapmadım. O beni dansa kaldırdı. Onunla flört ettim. Biraz flört edemeyeceksek, ne yapardık? Bay Hardiston istediği zaman Bayan Bumett’e dönmekte özgürdür.”

“Artık onu istemiyorum,” diye araya girdi Anne.

Leah zafer kazanmışçasına gülümsedi. “Gördünüz mü?” dedi Tess’e. “Beni suçluyorsunuz ama Bayan Bumett artık onu isteme­diğini söylüyor. Ona Bay Hardiston’m gerçek yüzünü göstererek bir iyilik yaptım.”

“Bundan kendine pay çıkarmaya…” diye başladı Tess ama Leah sözünü kesti.

“Bana ne yapacağımı söyleyemezsin. Sen kraliçe değilsin, Bayan Hamlin, sadece evlilik oyunundaki oyunculardan birisin. Birkaç senedir oynadığın bir oyun bu. Ama durun biraz, unutmuşum. Sen elde edilmez olmaktan hoşlanıyorsun. Güzelliğin ve değerli mira­sınla böbürleniyorsun. Beni sahte yakınlık göstermekle suçluyorsun fakat aslında bunda suçlu olan sensin. Evlilikle ilgilenmiyorsun. Öyle olsa Redgrave7 in teklifini kabul ederdin. Hayır, senin istediğin şey ilgi görmek, şımartılmak ve yüceltilmek çünkü sende işi tamamına erdirecek yürek yok.”

“Seni küçük…”

“Sonradan görme mi diyecektin? Evet, öyleyim! Sana meydan okuyorum, Bayan Hamlin. Beni dürüst olmamakla suçluyorsun. Asıl sen dürüst değilsin. Bay Hardiston’ı bana haddimi bildirmek için kullanıyorsun ama bunu Bayan Bumett için yapmıyorsun. Kendin için yapıyorsun.”

Leah’mn sözleri isabetli atışlar gibiydi. Tess yüzünün renginin kaçtığını hissetti.

Anne onu savunmak için araya girdi. “Bu doğru değil! Tess buradaki en yürekli insandır.”

Leah, Anne’i görmezden geldi ve Tess’e odaklandı. “Sana tak­tıkları ismi duydun, değil mi?”

Tess gözlerini kıstı. Leah’mn “emsalsiz” lakabını kastettiğinden şüpheliydi. “Ne ismi?”

“Buzdan Bakire.” Leah kelimeleri bastıra bastıra söylemişti. “Senin kadınların en soğuğu olduğuna dair yemin ediyorlar, kendi kalbin hariç tüm kalplere karşı kayıtsızmışsın.”

Leah’mn sözleri dehşete kapılmış bir sessizlikle karşılandı. Tess bir anlığına donup kaldı. Bu ismin fısıldandığım duymuştu ama lakabın kendine takıldığım hiç düşünmemişti. Etrafına bakındı. Diğer kızların ilgisi birden tavana veya halıdaki motiflere kaymıştı. Anne sessizdi.

Tess’in ilk şoku atlatması bir saniye aldı ama çıktığında bu lakaptan pek de hoşnutsuz olmadığım ve Leah’nın cesur açık sözlülüğünün hoşuna gittiğim gördü. Daha önceki gergin hoşnutsuzluğu yerini meraka bırakmıştı. Aklında bir fikir belirmeye başlamıştı.

Rakibine yeni bir saygıyla yaklaşan Tess nazikçe, “Belki bunu farklı bir yolla çözmeliyiz,” dedi.

Leah şüpheyle kaşını kaldırdı.

Odadaki herkesin en kısık sesli kelimesini bile duymak için çaba gösterdiğinin farkında olan Tess, “Bay Hardiston’ı rahat bırakmanı istiyorum. Fakat sen ikimizin eşit olduğunu birçok kelimeyle ifade ettin.”

“Öyleyiz.”

“Sen öyle olduğuna inanıyorsun.”

“Herkes öyle diyor,” diye sinirle cevap verdi.

“Bu teoriyi ispatlamak ilgini çeker mi?”

Leah hazırlıksız yakalanmıştı. Yüzünü buruşturdu. “Böyle bir şey ispatlanamaz.”

“Evet, ispatlanabilir. Hem de bu tür şeylerin hep ispatlandığı şekilde.”

“Neymiş o?” diye sordu Leah, meraklanmıştı.

“Evlilik teklifleri.”

Leah burnunu çekti. “İyi de sen bu yarışmanın tartışmasız krali­çesi olursun. Elbette, bu oyunda benden daha uzun süredir varsın.”

Hakaretleri kalabalıktan, “Ooo,” sesleri çekti ama Tess sadece güldü, bundan oldukça zevk alıyordu. “Geçmişte değil, şimdi, bu gece.”

Anne elini Tess’in koluna koydu. “Gözlerindeki bu bakışı daha önce de görmüştüm, Tess. Akimda ne varsa vazgeç.”

“Ah, risk almadan yaşanan hayatın ne manası var ki?” Tess, Leah’ya döndü. “Aynca Garland’ların balosuna biraz hareket lazım. Çok sıkıcı geçiyor. Ne dersin, Leah? Bahse girelim mi?”

“Ben kumar oynamam. Tam bir israf.”

“Biz ortaya para sürmeyeceğiz,”diye itiraz etti Tess. “Kazanırsam Bay Hardiston’ı bırakacaksın…”

“Onu artık önemsemiyorum,” dedi Anne.

Tess susması için elini kaldırdı. Anne aptallık ediyordu. Bay Hardiston uygun bir eş bulma konusunda onun son şansıydı. Tey­zesi, bu balo döneminde eş bulamazsa Anne’i bir hasta bakıcı olarak kiralamakla tehdit etmişti.

“Eğer sen kazanırsan, ben…” Tess duraksadı. Elinde Leah’mn uygun bir ödül olarak görebileceği ne vardı? Onda olan ama Leah’da olmayan bir şey seçmeliydi. Çevre. “Sen kazanırsan senin haftaya çarşamba günü düzenlenecek olan Bayan Burrell’in resitaline davet edilmeni sağlarım.”

Leah donup kaldı. “Bunu yapabilir misin?”

Tess gülümsedi. “Beni çok sever. Hem kimbilir… eğer onu et­kileyebilirsen şu ana kadar kabul edilmediğin Almack’s’a da davet edilebilirsin. Ondan sonra önünde açılmayan kapı kalmaz, Leah.”

Leah dudaklarını ıslattı. “Teklifin nedir?”

“Zararlı bir şey değil. Senden daha önce bir evlilik teklifi alacağım konusunda bahse girmeye hazırım. Hem de bu gece.”

Sözlerine odadan şaşkınlıkla cevap geldi.

“Şaka yapıyorsun,” dedi Leah.

“Hayır. Çok ciddiyim.”

“Tess, bu iyi bir fikre benzemiyor,” diye itiraz etti Anne.

Tess omzunu silkti. “Bizi süs eşyası veya banka hesabı veya da­mızlık kısraktan biraz daha fazlası gibi gördükleri doğru değil mi?” Odadaki diğer kadınlara hitap ediyordu. “Geçtiğimiz iki saat içinde size kendiniz hakkında soru soran bir eşlikçiniz oldu mu? Hayır, elbette olmadı. Kendi ilgi alanları ve amaçlan hakkında konuşup durdular ama bizim hakkımızda, dış görünüşümüz ve drahomalarımız hariç, hiçbir şeyi umursamıyorlar. Daha da kötüsü çoğu erkek onlar tarafından fark edilmiş olmanız sebebiyle şanslı olduğunuzu düşünüyor. Elbette onları fark etmeden edemiyoruz çünkü çoğunun ya ağzı kokuyor ya da fazla parfüm kullanıyorlar. Yemin ediyorum, bu etkinliklerdeki karanfil ve buhur kokusu midemi bulandırıyor.”

Gözlemleri çabucak onaylandı. “O kadar çirkin bir beyle dans ettim ki ona bakmaya bile zor dayanıyordum. Ama sonra genç bir kadının dış görünüşüyle ilgili çok kaba bir yorum yaptı. Evinde bir ayna var mı diye çok merak ettim doğrusu! Daha kötüsü ayaklanma bastı. Anneme bunları anlatıp şikâyette bulunduğumda annem beni azarladı, çünkü adamın beş bin sterlinlik geliri varmış,” diye ekledi Daphne.

Diğer kadınlar da aranda benzer deneyimlerine dair hikâyeleri paylaşmaya başladı.

İyi ve şefkatli Anne mantığın sesi olmayı denedi. “Bazılarımıza kötü davranıldığı bir gerçek. Bu sadakatsizliğinden sonra Bay Hardiston’dan hiçbir şey beklemiyorum. Ama bu kutsal evlilik bağıyla dalga geçmemizi gerektirmez. Evlilik teklifi gibi bir şey üzerine bahis oynamak ahlaksızlıktır.”

“Saçma!” diye cevap verdi Tess. “Erkekler her zaman böyle şeylerin üzerine bahis oynar. St. James etrafındaki erkek kulüpleri­nin hepsinde balo döneminin olası eşleşmeleri ve bunlara yatırılan paranın yazdığı bahis defterleri tutulur. O defterlerde düzinelerce kez adım geçti.”

“Benim de,” dedi Leah. “Elbette, son seferinde herkes Redgrave’in yara almayacağını düşünüyordu. Babam ve erkek kardeşlerim bahis oynadılar ve kaybettiler,” diye ekledi Leah, Tess’e aa bir bakış atarak Tess sırıttı, hiç pişman olmuş gibi görünmüyordu. “Yaşı geçen biri için fena değil, değil mi?”

Leah’nın gözleri öfkeyle karardı ama sonra dudaklarında bir gülümseme belirdi. “Hayır, değil,” diye kabul etti.

“Redgrave’e ne oldu?” diye sordu Tess, boş bir merakla. “Sahi­den, tek yaptığım ona gülümsemekti. Senin peşini bıraktığı zaman şaşırmıştım.”

“Ah, bana geri döndü ama annem gözlerini Tiebauld’a dikmişti ve babama Redgrave’in teklifini reddetmesini söyledi. Duyduğuma göre genç kadınların kaypaklığından şikâyet ede ede evine dönmüş. Bence kendi yaşma yakın kadınlara kur yapmalı.”

“O kadar yaşlı kadın var mı ki?” diye sordu Daphne masum bakışlarla ve herkes güldü.

Tess hariç. “Tiebauld’un nesi var?”

Leah omzunu silkti, dudakları sımsıkı kapalıydı. Odadaki her­kes birden sustu. Tiebauld hakkında bir şeyler duymuşlardı. Onu gören çok az kişi olmuştu. İskoçya’nın en kuzeyinde, gök gürültüsü, şimşek ve yağmurun ortasında yaşıyordu. Tiebauld’un üzerine gün ışığı düşmezdi. Deli olduğunu söyleyenler vardı. Londra’da yaşayan ablası ona yana yakıla bir eş arıyordu. Aile, soyları devam etsin diye bir vâris istiyordu ama ruhunu şeytana satacak kadın sayısı çok azdı. Lord Tiebauld’un etrafını karanlık hikâyeler sarmıştı.

Tess uzanıp Leah’yı kucakladı. Bu spontane fakat içten gelen bir hareketti. “Hayat hepimiz için çok hızlı değişiyor,” diye fısıldadı. Odadaki diğer kadınlara döndü. “Gün gelecek, evlenmek zorunda bırakılacağız ama o güne kadar biraz eğlenelim. Bahse herkes katılsın…”

“Tess!” diye ikaz etti Anne.

“Sen de, Anne, özellikle sen. Bu gece, sadece bu gece keyfimize bakalım biraz. Biz de onlar kadar küstah ve peşin hükümlü olabiliriz. Kimbilir, belki de moda olur!”

Önerisi onayla karşılandı. Odaya ilk girdiğinde sıkıcı gibi gö­rünen kızlar birden yaşam doldu. Tanıdıkları beyler hakkında bilgi takasında bulundular ve beklentiyle güldüler.

Leah dikkatlerini çekmek için elini kaldırdı. Herkes sustu. “Bir kural koymamız lazım. Evlilik teklifi bu teklifi daha önce yapmış bir beyden gelemez.”

“Bu adil bir kural,” dedi Tess, bahsi onu ne zaman görse evlilik teklif eden Lord Hampson’la flört ederek kazanmayı ummasına rağmen.

“Evet,” dedi Anne. “Ve bahis sadece bu gece için geçerli. Eğer hiç kimse teklif almazsa gece beraberlikle sonuçlanacak.”

“Ama ya istemediğimiz bir teklif alırsak?” diye sordu yaşı daha küçük kızlardan biri. Okuldan yeni çıkmıştı ve çok saftı.

“O zaman reddedersin,” dedi Tess sabırlı bir sesle.

“Ah, peki,” diye fısıldadı kız.

Tess gözlerini sabırsızca devirdi. “Birisini pişmanlıkla reddetmenin yüz farklı yolu vardır. Beyefendiyi vasinize yönlendirin, vasinize de beyefendiyi sizin için caydırmasını söyleyin.”

“Siz böyle mi yapıyorsunuz?” diye sordu kız nefes nefese.

Leah gülmemek için ağzını kapadı. Tess ve Anne birbirlerine baktı, ikisi de diğerinin akimdan ne geçtiğini biliyordu.

Tess, kıza şöyle bir baktı. “Bazılarına yaptım. Diğerlerineyse ne gerekiyorsa onu yaptım. Erkeklerin etrafında bulunacaksan onlarla nasıl başa çıkacağını bilmelisin.”

Arkasındaki kapı açıldı. Ev sahibi Leydi Garland başını odaya uzattı, başındaki tavus kuşu tüyleri içerlemeyle titriyordu. “Demek hepiniz buradasınız! Gelin kızlar, gelin. Dans başlamak üzere ve siz zamanınızı temizlenerek harcıyorsunuz. Genç beyler yeni partnerler için sabırsızlanıyor!”

“Hemen geleceğiz, Leydi Garland,” diye cevap verdi Tess, o kadar hevesliydi ki kızlardan birkaçı güldü.

“Sizi birkaç saniye içinde bekliyorum,” dedi Leydi Garland. “Ve sayacağım da.” Kapıyı kapattı.

Tess komplocu arkadaşlarına döndü. “Dikkatli olun, eğer Leydi Garland veya anneleriniz ya da erkeklerin anneleri bundan haberdar olursa başımız belaya girer.”

Herkes başını sallayarak onayladı.

‘Tamam o zaman. Gidelim ve eğlenelim… ve iyi olan kazansın!”

Sözleri neşeli gülüşmelerle karşılandı. İleri atıldılar, odadan çıkmak için sabırsızlanıyorlardı.

Anne bile bundan keyif alır gibiydi. Başını dik tutuyor ve sa­hiden gülümsüyordu. Şimdi partiye yeni geldiğindeki halinden ne kadar da farklı görünüyordu. O zaman Bay Hardiston yüzünden tamamen bunalımdaydı.

Hiçbir şey değilse Leah’yla karşı karşıya gelmesi bu duruma neden olmuştu, fakat Tess hâlâ arkadaşı için endişeleniyordu. Anne’in teyzesi boş tehditler savurmazdı.

Tess’in kendine yönelik bir korkusu yoktu. Kardeşi Neil vasi­siydi ve şu ana kadar onu idare etmeyi başarmıştı, tabii yanında eşi Stella olmadığı sürece. Stella, Tess’i hiçbir zaman kabullenememişti.

Balo salonu bir gül bahçesi gibi dekore edilmişti. Daha gül mevsimi gelmemişti ama Leydi Garland temasını tamamlamak için seralardan binlerce gül almıştı. Hava gül kokusuyla ağırlaşmıştı.

Kadınlar balo salonuna girerken erkekler de aceleyle öne çıktı. Tıpkı Leydi Garland’ın dediği gibi dans için sabırsızlanıyorlardı.

Hoş bir sürpriz olarak Anne dansa kaldırılan ilk kadın oldu. Gerçi onu dansa kaldıran beyefendi ondan bir baş kısa ve oldukça…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Çatıdaki Nefes – Cutler Ailesi Serisi 1.Kitap ~ V.C. AndrewsÇatıdaki Nefes – Cutler Ailesi Serisi 1.Kitap

    Çatıdaki Nefes – Cutler Ailesi Serisi 1.Kitap

    V.C. Andrews

    “Dawn” seven, sevilen, mutlu bir genç kız, başarılı bir öğrencidir. Ailesinde ağabeyi Jimmy kendisine yakın ilgi göstermektedir. Ayrıca okulun en yakışıklı öğrencisi Philip ile...

  2. Kelile ve Dimne ~ BeydebaKelile ve Dimne

    Kelile ve Dimne

    Beydeba

    Debleşem Şah, hikmet tutkusuyla bir maceraya atılır. Düşünde gördüğü ışığı izler. Ay ışığının yıkadığı patikada uyurgezer gibi bir gerçeğin peşindedir. Gide gide gerçek bilginin...

  3. Karlar Ülkesi ~ Yasunari KawabataKarlar Ülkesi

    Karlar Ülkesi

    Yasunari Kawabata

    Japonya’nın batısında, karlarla kaplı bir kaplıca kasabasına yolculuk eden Shimamura, burada Komako adlı masum bir geyşayla bir ilişkiye başlar. İkisi de gayet iyi bilmektedir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur