Louis ile Felix’in güçlü aşkları, her şeye rağmen mutlu olmalarına yetecek miydi?..
Felix, annesine rağmen Louis ile birlikte olmaya cesaret edememiş ama kader onları birbirlerine muhtaç hale getirmişti. Şimdi Felix’in başına gelenlerden sonra, Lady Atherton yumuşayacak ve bu aşka saygı gösterecek miydi?..
Uzun yıllardır pek çok takma isimle onlarca muhteşem aşk öyküsü yazan Susanna Dubot, ilk defa tüm eserlerinin kendi gerçek adıyla yayınlanmasına izin verdi. Asla Başkasını Sevme, pek çok aşk romanı arasında, kendisine film çekilme başarısı da yakalayan, yazarın ilk ve en önemli romanıdır.
Dubot, yeni romanlarıyla da aşkı ve insanlığı bize anlatmaya devam edecek…
“Sevgiyi anlatmak için, bazen çok klasik hikâyelere başvururuz, bazen de hiç olmadık kahramanların peşinden gideriz. Bu kitaptaki şaşırtıcılık, olmadık bir karakterin bize hissettirdiği bu sıradan aşkın içimizi kıpır kıpır etmesi. Derin bir duygunun sığdığı, şaşırtıcı derecede küçük bir kitap. Tebrikler Dubot!”
-Boston News Bookreview-
“Ah sevgili Louis, nasıl bir kadınsın sen!..”
-Sally Mortbane – Pasific Newsweek Magazine-
***
1. Bölüm
St Albans, 1816 yazı
Louise, içinde yeni pişirdiği ekmeğin olduğu kızgın tavayı masada bekleyen diğer ikisinin yanına hızlıca bıraktı. Çocukluğuna geri götüren huzur verici taze ekmek kokusunun tüm kulübeyi doldurmasını o kadar çok seviyordu ki… Davranışları, mimikleri, hareketleri büyükannesine, hatta belki de yüzyıllar önce yaşamış kadınlara ait gibiydi.
Kapının sert bir şekilde çalındığını duyunca, gayriihtiyarî terli alnına yapışan bir tutam kahverengi saçı geriye attı ve “Girin,” dedi. Mary eşiği geçmeden önce etrafa şöylece bir göz attı.
“Müsait değil miydin yoksa? İstersen sonra gelebilirim.”
“Hayır, tam zamanında geldin. Ekmeği fırından yeni çıkardım, çay da yapacaktım. Leo uyanmadan önce bana eşlik edebilirsin. Felicity, Joan’ın çocuklarıyla birlikte ve biraz gecikecek.”
Mary’nin ikna edilmeye ihtiyacı yoktu. Soğumaya bırakılmış ekmek ve kızgın fırına en uzaktaki sandalyeyi çekti. Zaten sıcaktan yeterince bunalmıştı, Louise’e son “O kadar belli oluyor mu,” diyerek gülümsedi Mary.
“Genelde beni ziyarete geldiğinde böyle nefes nefese olmazsın, koşa koşa gelmiş gibi görünüyorsun.”
Mary lafa girmeden önce, elini, Louise’in masanın üzerindeki elinin üstüne koydu farkında olmadan.
“Felix Atherton geri döndü ve oldukça kötü bir halde, her açıdan!” Bu haberin Louise’i şok edeceğini biliyordu ama o an karşısındaki manzarayı tahmin bile edemezdi açıkçası. Louise kafasını önüne eğmiş öylece duruyordu; ne kımıldıyor ne de bir ses çıkarıyordu. Sonra hıçkırıkları duyulur hale geldi, gözyaşlarına engel olmaya çalıştıkça tüm bedeni sarsılıyordu. Mary tereddütsüzce yerinden kalktı, onu kollarının arasına aldı. Usulca fısıldadı:
“Çok üzgünüm Louise. İnan ki bunun seni bu kadar etkileyeceğini tahmin edemedim. Yoksa kelimelerimi çok daha dikkatli seçerdim.”
Louise ellerini yüzüne götürdü ve ağlamaya başladı. O sırada Mary’nin ayaklanıp dolapta gözyaşlarını silebileceği bir bez parçası aradığını fark etmemişti bile. Bez eline tutuşturulunca o ana, gerçek dünyaya geri döndü Louise. Kuru bir köşesine burnunu silmeden önce hırçın bir şekilde kuruladı gözlerini bezle.
“Öldüğünü sanıyordum…”
Söyleyebildiği tek şey buydu ve Mary daha fazla açıklama bekliyordu. Louise ve Felix’in çocukluk arkadaşı şı olduğunu biliyordu fakat hayatlarını oldukça farklı yerlere sürükleyen yılların, uzun zaman önce var olan yakınlığı unutturmuş olacağını düşünmüştü.
“Bak, şimdi gidiyorum, yarın tekrar geleceğim. İstersen konuşabiliriz.”
“Gitme, Mary. Daha çayını bitirmedin. Birazdan kendime gelirim. Onu son kez gördüğüm o günden beri altı yıldır hakkında tek bir haber almadığım ve gerçekten savaşta ölmüş olduğunu düşündüğüm için bu haber benim için şok ediciydi.”
Sakinleşmeyi bekledi Louise ve Mary yerine oturunca çay faslını başlattı.
“Şunu söylemem gerekir ki; şu son altı yılda mazide kalmış çocukluk arkadaşların için kaygılanmana bile izin vermeyecek çok şey yaşadın,” dedi Mary ve devam etti.
“Çocukluk arkadaşı olmayabiliriz Louise, ama biliyorsun, sanki doğduğum andan beri yanımdaymışsın gibi hissediyorum. En iyi ve en kötü hallerimi gördün ve hâlâ arkadaşız. Bunun bir anlamı olmalı… Eğer senin için yapabileceğim bir şey varsa, yapman gereken tek şey ne olduğunu söylemek.”
“Benim için endişelenme. Bu haberden niçin bu kadar etkilendiğimi bilmiyorum. Şimdi annesi ve kız kardeşleri Felix’in bir dediğini iki etmeyecek. Hatta kim bilir, belki de babası görevini tamamladığı ve ülkesi adına savaştığı için ona karşı çok daha hoşgörülü davranır.”
Mary çayından bir yudum almak için bardağı dudaklarına götürürken yüzüne sorgulayıcı bir ifade takınmıştı. Louise omuzlarını silkti:
“Böyle söylediğime bakma, hâlâ şüphelerim var. Baron kendini beğenmişin tekiydi! Nasıl oluyor da kralın ordusundan emekli bir memur olmasının onu diğer herkesten daha önemli kıldığını düşünebiliyor anlamıyorum. Felix’in geri döndüğünü fark edeceği konusunda bile şüpheliyim. Dünyada sadece egodan oluşmuş bir insan varsa, o kişi eminim ki Baron’dur!”
Mary onaylayarak dinliyordu.
Aileyi kişisel olarak tanımasa da – aristokratlar halkla nadiren bir araya gelirdi – yerel bir aile olduklarından dedikoduları sıkça kulağına çalınırdı. Sonra konu Mary’nin kocası George’ye geldi. George felç geçirmişti ve sıkça sinir buhranları geçirdiğinden durumu idare etmek oldukça zordu. Mary kocasından on beş yaş gençti ama yine de uyumlu bir çiftlerdi. Mary hâlâ bir çocuk sahibi olmayı ümit ediyordu. Bardağındaki çayın son yudumunu içerken şöyle söyledi:
“Şimdi gitmem lazım. George söylenmeye başlamıştır, bu kadar uzun kalmamalıydım. Pazar alanında görüşeceğiz, değil mi?”
“Pazar günlerini ne kadar sevdiğimi biliyorsun, orada olacağımdan emin olabilirsin. Çocuklar da pazarı çok seviyor.”
Mary, arkadaşının daha iyi hissetmeye başladığını hissetti ve mutlu oldu.
“Leo’yu benim için öp ve Felicity’yi şöyle güzelce bir kucakla. Ambarda yeni kedi yavruları bulduğumu söyle ona. Bir dahaki gelişinde kedileri sevebilir, hem George da onunla vakit geçirmeyi çok seviyor. Felicity parıl parıl parlayan küçük bir elmas sanki ve biliyorsun son zamanlarda çok az şey George’a buhranlarını unutturabiliyor.”
George, hâlâ hareket etmekte zorluklar yaşıyordu. Bu yüzden başkalarının ziyaretine gelmesi onu çok mutlu ediyordu.
“George’a söyle, yakında onu görmeye geleceğiz.”
Mary, kocasını üzmek istemediğinden geldiği hızla yola koyuldu. Kapı kapanır kapanmaz kendini sandalyeye bıraktı Louise, aklına Mary’nin getirdiği sinir bozucu haberler gelince neşeli halinden eser kalmamıştı yine. Yıllardır taşıdığı gizli endişe ve duyguları için bir sebep kalmamıştı artık, Mary’nin dedikoduları her şeyi yok etmişti. Felix eve geri dönmüştü ve ona koşamıyor, kavuşamıyordu! Oğlu ve kızı dışında, Felix’ten başka kimseyi sevmemişti – kocasını bile…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAsla Başkasını Sevme
- Sayfa Sayısı80
- YazarSusanna Dubot
- ISBN9786055831325
- Boyutlar, Kapak14x20 cm, Karton Kapak
- YayıneviAltın Bilek Yayınları / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Otuz Dokuz Basamak ~ John Buchan
Otuz Dokuz Basamak
John Buchan
Ben sıradan biriyimdir, dünyanın en cesur adamı olduğum söylenemez, ama iyi bir insanın öldürülmesine asla katlanamam. Kısa bir süre önce Güney Afrika’dan dönen maceraperest...
- 17. Roman ~ Dag Solstad
17. Roman
Dag Solstad
7. Roman Dag Solstad’nın ‘On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap’ı, kahramanı Bjørn Hansen’in Büyük Ret adını verdiği planını uygulamaya koymasıyla ve çevresindeki herkese oynadığı...
- Harem ~ Miss Pardoe
Harem
Miss Pardoe
Batılılar Doğu’yu genelde egzotik ve doğaüstü olaylarla tasvir ederler. Hele hele Doğuluların genel inanış, yaşam ve sosyal hayatlarına dair Batı’da anlatılanların çoğu uydurma ve...