Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mektuplar
Mektuplar

Mektuplar

Ali Şeriati

Birçok aziz şahsiyet, dünyayı dine tercih etmiştir. Allah adına makam ve mevki kazanarak alıcılara satmışlardır. Halkın ihlâs ve iman merdiveniyle kudret çatısına çıkmışlardır. Mihraptan…

Birçok aziz şahsiyet, dünyayı dine tercih etmiştir. Allah adına makam ve mevki kazanarak alıcılara satmışlardır. Halkın ihlâs ve iman merdiveniyle kudret çatısına çıkmışlardır. Mihraptan efendi sarayına terfi etmişlerdir veya hakanın sarayına başlarını uzatmışlardır. Halkın lideri olmaktan vazgeçerek halkın düşmanları önünde diz çökmüşlerdir. Başlarını Allah’a secdeden kaldırarak para tanrısı huzurunda rükûa eğilmişler, secdeye kapanmışlardır. Birçok meşhur takva adamı ve erdem sahibi, din adamı, âlim, halk ve özgürlük rehberi yavaş yavaş veya ansızın kendi iradesiyle veya yoldan çıkarıcı gizli güçlerin ve taraftarlarının elleri ve desiseleriyle yollarını değiştirmişlerdir. Kıblelerini değiştirmişlerdir. “Hoşça kal halk!” diyerek halka veda etmişlerdir!

İÇİNDEKİLER
Ali Şeriati

Yayıncının Notu
Önsöz
Eş(in)e Mektup
Oğul(un)a Mektup
Anne-Babaya Mektup

Amcaya Mektup
Halaoğluna Mektup
Kayınbiradere Mektup
Nasır Minaçî Bey’e Mektup
Horsend’e Mektup
Hümayun’a Mesaj
Kardeşim Kazım’a Mektup

Mirzazade Bey’e Mektup
Mühendis Abdulâlî Bazergan’a Mektup
Ali Asgar Hacı Seyyid Cevadî’ye Mektup

Kuddusî Bey’e Mektup
Celal Zerrinî Münferid’e Mektup
Savaşçı Kardeşe Mektup

Fikirdaşa Mektup
Dosta Mektup
Fatımatuzzehra Hayır Kurumu Mütevelli Heyetine-Kahe
Dosta Mektup
İslam Mektebi Dergisi Yayın Kuruluna Mektup

Açıklama

Ayetullah Milanî’ye Mektup

Seyyid İbrahim Milanî’ye Mektup

Kum Feyiz Yayınevi Müdürüne Mektup

Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Metinî’ye Mektup

Sir Seyyid Ahmed Han

Sir Seyyid Ahmed Han’a Mektup

Kardeşe Mektup

Mektuplarından Örnekler
ALİ ŞERİATİ
23 Kasım 1933’te Horasan eyaletine bağlı Sebzivar’ın Mezinan köyünde dünyaya geldi. 1950’de Meşhed’deki Öğretmen Koleji’ne girdi. 1952’de Meşhed yakınlarındaki Ahmedâbâd köyünde öğ-retmenliğe başladı. 1955 yılında Mekteb-i Vâsıta’yı yazdı. Ebuzer-i Gıfarî’yi tercüme etti. 1956’da Meşhed Üniversitesi’ne girdi. Ulusal Direniş Hareketi’ne üye olduğundan, babası ve di-ğer üyelerle birlikte tutuklandı, altı ay tutuklu kaldı. 1959’da Alexis Carrel’den Dua’yı tercüme etti. Üniversiteden başarıyla mezun oldu. 1960’ta Fransa’ya gönderildi, orada sosyoloji ve dinler tarihi üzerine çalıştı. Cezayir Kurtuluş Hareketi’ne aktif olarak katıldı. Bu faaliyetlerinden dolayı Paris’te tutuklandı; bu arada birçok makale, konuşma ve çevirisi değişik dergilerde yayımlandı. Sosyoloji ve dinler tarihi alanında doktorasını tamamlayarak 1962’de İran’a dönerken sınırda tu-tuklandı; aylarca hapiste kaldı. Hapisten çıktıktan sonra öğretmenlik yapmaya başladı ve Meşhed Üniversitesi ve diğer merkezlerde konferanslar verdi. Hüseyniye-i İrşad 1973 Eylül’ünde kapatıl-dı. Savak, Şeriati’yi aramaya başladı. Kendisini bulamayınca babasını tutukladı. Babası bir yıl kadar hapsedildi. Şeriati teslim oldu ve on sekiz ay hücrede kaldı. 1975-77 arası Savak’ın taki-binden sürekli kaçıp başkalarının evlerinde kalarak çalışmalarına devam etti. Sabahlara kadar sü-ren konuşmalar yaptı. 16 Mayıs 1977’de Avrupa’ya hicret etti. Otuz gün sonra İngiliz İstihbara-tı’nın yardımıyla Savak tarafından şehit edildi.
YAYINCININ NOTU
Yayınevimiz, Şeriati düşüncesini külliyat olarak okurlarına sunmakla önemli bir hizmet vermek-tedir. Merhum Şeriati, dünyanın bugün yaşayan iki önemli medeniyeti olan, İslam ve Batı mede-niyetini yakından tanıma fırsatı bulmuş ender şahsiyetlerden biridir. Dahası, bir sosyolog gözüyle incelediği konuları, dahiyane bir düşünce işçiliği ile işlemiş ve Fars edebiyatının kendisine kazan-dırdığı akıcı üslupla ortaya koymuştur. Bilimsel liyakati, özgün bakış açısı, dindarlığı ve inandığı doğrular uğruna can verecek kadar yürekli kişiliği ile sadece İran gençliğini arkasından sürükle-mekle kalmamış, dünya Müslümanlarının öze dönüş çabasına katkıda bulunarak bir döneme dam-gasını vurmuştur. Onun bu özgün ve özgürlükçü tutumu, sadece İslam düşmanlarının tepkisini çekmekle ve onlar tarafından şehit edilmekle kalmamış, dost ve kardeş bildiği Müslümanlardan da çok büyük tepkiler almıştır. Çünkü onun düşünceleri, Batılı saldırı karşısında çok derin ve güçlü bir mukavemet oluştururken İslam geleneğini kirleten ve çöküntüye sebep olan bidat ve hurafelere de ağır darbe indiriyordu. Tabiî bu da bilinçsiz kesimler nezdinde İslam’ın kendisine yapılan bir saldırı olarak algılanıyordu.
Kendi tabiriyle içinde doğup büyüdüğü geleneksel Safevî Şiîliğine yönelttiği eleştiriler yüzünden İran’da dışlanırken, Şiî bakış açısı nedeniyle de Sünnî dünyadan önemli tepkiler almıştır. Ancak Şeriati, her ne kadar Ali Şiası ve Safevî Şiası ayrımı yapsa ve Safevî Şiîliğini eleştirse de eleştir-diği düşünceden bütünüyle kurtulamamış ve söz konusu etkilerle Sünnî dünyanın kabul edemeye-ceği kimi düşünceler serdedebilmiştir. Sahabiler hakkında kullandığı ifadeler hoşgörü sınırını zorlayan kusurlar olarak değerlendirilebilir. Ayrıca yaşadığı çağ ve çevrenin etkisiyle Fransız sos-yalistlerinden etkilendiği ve kimi yorumlarında bu etkinin izlerinin görüldüğü de söylenebilir.
Ali Şeriati’nin de her insan gibi hata edebileceğini, hatalarının ve savaplarının sadece kendisini bağlayacağını okuyucunun takdir edebileceğine inanıyoruz. Fecr Yayınevi olarak, ölçümüzün Kur’an-ı Kerim ve onun numune-i timsali olan Hz. Peygamber (a.s) olduğuna inanıyor, Şeriati de dahil bütün insanların bu ölçüler içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Onun her görüşünü onaylamadığımız halde eserlerini yayınlıyor, ama katılmadığımız görüşlerine de müda-hale etmeyi uygun görmüyoruz. Çünkü böyle bir müdahalenin düşüncelerin doğru anlaşılmasına engel olacağı, bunun da hem yazar hem okur açısından bir hak ihlali sayılacağı kanaatindeyiz. Buna rağmen kimileri, tasvip etmedikleri düşüncelerden dolayı bilinçsiz okuyucuların olumsuz etkileneceği gerekçesiyle vebal alacağımızı düşünebilirler. Fakat biz, genelde Müslüman olmanın, özelde Şeriati okuru olmanın, okuduğu her şeyi kabullenen değil, eleştiren bir seviye gerektirdi-ğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bütün olumsuzluklarına ve kusurlarına rağmen Şeriati’nin o engin birikiminin bizlere çok şey kazandırdığına ve kazandıracağına inanarak eserlerini külliyat olarak yayınlamaya karar vermiş bulunuyoruz. Buna paralel olarak hem Fars hem de Türk edebiyatına vukufiyetiyle temayüz etmiş mütercimlerden oluşan bir heyet oluşturarak eserlerin en az hata ile çevrilmesine de özen gösterdik. Bu nedenle tercümeler, sadece söz konusu eserleri dağınık vazi-yette sunulmaktan kurtarmayacak, Şeriati okurunun liyakatsiz tercümelerden çektiği sıkıntıları da asgariye indirecektir.
Külliyattaki kitapların bazılarında yazara ait olmayan dipnotlar yer almaktadır, İran’daki Dr. Ali Şeriati Eserlerini Derleme Bürosu tarafından eklenen notların sonunda (Derleyen), yayınevimiz tarafından ilave edilen notların sonunda (Fecr), mütercimlerin ilave ettiği notların sonunda ise (Çev.) ifadeleri kullanılmıştır. Bunların dışındaki dipnotlar Ali Şeriati’ye aittir.
Bütün hassasiyet ve çabamıza rağmen, insan olmamız hasebiyle gözümüzden kaçan kusurlar olursa okurumuzdan özür diler, eleştirilerine müteşekkir kalırız. Bu vesileyle Şeriati’ye Allah’tan rahmet diler; başta değerli mütercimler olmak üzere, editörlere, tashih ve redakte heyetine ve eserlerin sizlere ulaşmasında emeği geçen bütün dostlara gönülden teşekkür ederiz.
FECR YAYINEVİ

 

ÖNSÖZ

 

Elinizde bulunan kitap Dr. Ali Şeriati’nin 1330-1356 (1952-1978) yılları arasında akrabalarına, uzak ve yakın tanıdıklarına ve dini şahsiyetlere yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Bu mektuplardan bazıları külliyatın 34. eserinde de yayımlandı. Bunlardan bazıları da Avrupa’dan Mektuplar adıyla okuyucuyla buluştu. Dr. Ali Şeriati’nin Eserlerini Derleme Bürosu, her biri onun yaşamından bir kesiti resmeden bu mektupların tam metnini tek bir eserde toplamaya karar vermiştir.
Mektupların sayısındaki artış okuyucunun zihninde soru işaretlerine ve şüphelere yol açmasın, diye bu açıklamayı yapmayı zaruri gördük.
Derleyen
Eş(in)e Mektup
1
Sevgili Puran’ım,1
Canım, nasılsın? Allah sırtındaki iki ağır yükü taşıyabilmek için sana güç versin.
Birincisi: Ben…
İkincisi: Benimle yaşamak…
Ben şimdilik serbest olarak Eğitim Bakanlığı’nda araştırmacılık yapıyorum. Ayrıca Modern Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde araştırmalara başlayacağım. Tabii ki serbest olarak çalışacağım, “program dışı” yani!
Kalmak için henüz uygun bir yer bulamadım. Bazen doktorun yanında bazen de o apartmanda kalıyorum. Yalnız kalmamı istemiyorlar. Ben de zaten yer aramaya pek hevesli sayılmam.
Sen de eğer … ile yaşama konusunda bir mektup yazar ve onlarla bu konuda konuşursan daha iyi olur. Kitaplar ve çalışma masamdaki eşyalara gelince … Bey’in bilgisi dâhilinde hizmetlilerin yardımıyla orayı boşaltabilirsin. Her ikisi de muhterem ve değerli arkadaşlar olan Prof. … Bey ve Prof. … Hanım da sana bu konuda yardımcı olurlar.
Fakültenin kitaplarını geri verdim. Odamda olan ve geri vermediğim birkaç kitabın kütüphane fişlerinin Prof. … Bey ve Prof. … Hanım adına değiştirilmeleri gerekiyor. Evde olan birkaç taneyi de … Beye verirsin. Benim adıma başka hangi kitapların kaldığını … Beye sorarsın, ben de bulup geri veririm.
Şimdilik burada eski mektup, yazı ve konferanslarımın derlenmesi, yayımlanması ve basılmasıyla meşgulüm. Umarım her zaman istediğin üzere yarım kalmış yazılarımı yayımlayabilirim.
… Bender Lenge iline gitti. Bir dahaki hafta yola çıkacak. Ramazan ayında daha çok doktorun evinde olacağım.
Umudum, biricik İhsan’ımı öpüyorum. Onun nasıl bir durumda olduğumuzu, nasıl bir zamanda yaşadığımızı, kendisinin ne yapması gerektiğini anlayacak olgunluğa eriştiğini düşünüyorum. O birçok sınıf arkadaşından ve yaşıtından farklı olduğunu biliyor. Onlardan üstün ve ayrıcalıklıdır demek istemiyorum. Bencil ve mütekebbir olmasını istemiyorum. Sadece istisnaî olduğunu hissetmesini istiyorum. Dolayısıyla istisnaî işler yapmak, istisnaî düşünmek ve istisnaî yaşamak durumundadır.
İki gözüm Susen’ciğim ve Sara’cığımı öpüyorum. Her gün yalnızlıklar içinde feryat ediyorum: Bu gece!
Ama sesim yankı bulmuyor.
İnşallah bu zorluklar geçecek ve gelecek daha güzel olacak. Tabii güçlü olursak, kötülüklere ve mahrumiyetlere göğüs gerersek.
Canım Mehrave’mi öpüyorum. Şimdi kucağımda olmasını ne kadar isterdim.
Tüm yakınlara ve akrabalara selamlar.
… Beye ve ailelerine çok çok selam söyle ve en derin hürmetlerimi ilet. Maalesef onlara veda etme şansı bulamadım.
Aziz ninemi öpüyorum. Söyle, tertemiz kalbi ile dua etsin de kâfirlerin ve şerlilerin şerleri kendilerine dönsün. Tüm bu sıkıntılar içinde en ağır sorumluluk senin omuzlarındadır. Senin bu yükü taşıma salahiyetin benim ve diğerlerinin tasavvur ettiğinden çok daha fazladır. Bunun için Allah’a şükrediyorum.
Allah’a ısmarladık.
2
Sevgili Puran’ım2
Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Seni özledim, diyorsun! Sen evinde, yuvanda, çocuklarla birliktesin ve bir tek kişiden ayrısın. Buna rağmen özlem duyuyorsun. Bense onca baskı, rahatsızlık, keşmekeş, çirkinlik ve pislik ortasındayım. En alçak halk sınıfıyla, en aşağılık toplumsal grupla ve en rezil entelektüellerle çatışmadayım… Diğer taraftan harabe bir köşede yapayalnız yaşıyorum, hepinizden uzağım, ben ne yapayım? Ben neler çekiyorum?
Ama sana vermek istediğim güzel bir haber var: Hüseyniye-i İrşad tamamlandı. Dün gece ilk kez rahat uyudum. Bugün öğlen uyandım. İki seneden sonra ilk kez bu geceyi vesvesesiz ve tasasız geçirdim.
Yarın sabahtan itibaren, yani bugün -çünkü şu an saat sabah 6:30- oturacağım ve bakanlığın makalesini yazacağım. İki üç güne tamamlarım. Artık benimle ilgili bir karar verirler. Yapmam yasaklanan her işin, önüme çıkan engellerin ve bu geçici durumun böyle sürüp gideceğini sanmıyorum. Bunlar değişecek. Toplumsal açıdan olmasa bile en azından ailevî açıdan her şey daha iyi olacak! Dua et de Allah bu konuda da bir lütuf ihsan etsin. Zaten ondan başka dayanılacak merci yok!
Ramazanda, hilkat garibesi bu din adamlarının neler yaptığını kesinlikle duymuş olmalısın! Kitaplar, bildiriler, küfürler, minberler, savaş meydanları, fetvalar… Hepsi bir yerden, aynı proje için, aynı tonda. Bunların hepsinin emperyalizmin köpekleri olduğu malum oldu artık. Emperyalizmin bu kesimin içlerinde nereye kadar nüfuz ettiği ortaya çıktı. Öyle ki “Bugün gelip tek fetvayla işini bitiririz!” diyorlar. Bir de bakmışsın ki öbür gün gidip fetvayı alıp getirmişler!
Velhasıl bir ay aleyhte propaganda ve ardından kapatılma!
Fakat bu bir iki yıllık emek semeresiz değildi. Yapılan çalışmalar toplumda tahmin edemeyeceğimiz kadar iz bıraktı. Sadece güçlü bir dalga değil, kuvvetli bir hareket ortaya çıkardı. Bunu ancak köklü bir devrimci örgüt yıllarca sürecek faaliyetleri sonucunda elde edebilirdi; desteksiz bir dinî müessese ve kimsesiz, işsiz bir kişi değil. Allah’a şükür tam arzu ettiğimiz noktaya ulaştık. Başarı, onur ve kudretle işimizi sonlandırdık. Öyle bir noktada susuyorum ki ne yanlış bir söz söyledim ne yanlış bir şey yazdım ne zaaf gösterdim ne de bir cümle dahi olsa hakikati maslahata ve menfaate kurban ettim.
Somut haberlere gelirsek; hep küfür işitmedim. Zehir varsa panzehir de vardı. Ramazan bayramında esnaf takımından bir grup aydın bir kutlama yaptı. Seçkin şahsiyetlerden oluşan bir grup bana olan takdirlerini sunmak arzusunda idiler. İlginç bir şey oldu, sana bir hediye vermek istiyorduk dediler. Ne kadar düşündükse de uygun bir hediye bulamadık. Sonra aklımıza Hz. Yusuf’a hediye takdim etmek isteyen grup geldi. Onlar da tüm çabalarına rağmen Hz. Yusuf’un güzelliğine ve değerine uygun bir hediye bulamamışlardı. En sonunda birinin aklına ona bir ayna hediye etmek geldi! Böylece bu aynada kendisini görebilirdi! Bu meyanda biz de sana “Fatıma Fatıma’dır” kitabını hediye etmeye karar verdik, dediler. Aynı zamanda bir “Peykan” marka otomobil de hediye ettiler. Neftî (koyu yeşil) renkli güzel bir otomobil. Bunu yeni kurduğumuz İrşad’ın Çocuk Eğitim Merkezi’ne takdim edelim, dedim. Otomobilin ruhsatını ve anahtarını onlara verdim. Ama bugün İrşad kapandı ve durumunun ne olacağı belli değil. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün el koyma ihtimaline karşı otomobili Eğitim Merkezi’ne verme noktasında tereddütlerim var. Sence ne yapmalıyım?
Senin cevabının ne olacağını tahmin ediyorum. Şimdilik anahtarı ve tapuyu geri aldım. Cevabını beklemekteyim.
Arazi konusunda ne yaptığını bilmiyorum. Nasıl uygun görürsen öyle yap. Benim ne kesin bir fikrim var ne de acelem. Her şey senin isteğine ve onayına bağlı. İhsan’cığım, Susen’ciğim ve Sara’cığım… Artık cumaları boş olduğum için hanımefendinin ve doktorun yanına gidiyorum. Hepsi iyiler. Benim de genel olarak sağlık durumum iyi sayılır. Ama artık böyle yaşamaktan çok sıkıldım. Özellikle İrşad kapandıktan sonra. Puran’cığım, umarım bu ayrılık en kısa zamanda sona erer.
Kurbanın Ali
3
Sevgili Puran’ım3
Nasılsın? Nasıl gidiyor? Bilahare olması gereken şey oldu. Bu kadar geç ve bu kadar güzel olacağını düşünemezdim! Allah’ı görüyorum. Hissediyorum. Kendi varlığımı, güneşin ışığını ve sıcaklığını, karanlık bir gecede ansızın çakan bir şimşeğin aydınlığını, gecenin sonsuzluğunu, ateşin alevini, gülün kokusunu, aşkı gördüğüm ve hissettiğim gibi açık ve net bir şekilde… Allah’ı… Allah’ın kendisini görebiliyorum… O’nun ellerini omuzlarımda hissedebiliyorum. Omuzlarıma lütuf ve merhametle dokunuyor…  Şeyhin ve …’nın tüm bu düşmanlıkları, tehlikeleri, çirkinlikleri, hıyanetleri, yalanları, alçaklıkları, merhametsizlikleri, utanmazlıkları karşısında… Sermaye, silah ve tespihin karşısında… Baskının ve eşekleştirmenin her zamanki ortaklığı ve işbirliği karşısında… Riyakârlıkları, dalkavukları ve aldatmaları için eşeklik, cahillik ve taassubu kullanan bu şerlilere karşı…  Arkalarında siyonizmin büyük paraları, emperyalizmin dehaları, CIA ve uluslararası casus şebekeleri olan minberler, mihraplar, binlerce meddah ve vaiz karşısında… Bütün bunlara karşı sadece O, yapayalnız olan beni savunuyor… Gel gör ki nasıl bir himayedir bu! Nasıl bir savunmadır…
Puran, ne yaptığını bilmiyor musun? Ne yaptığını görmüyor musun? Ne yapıyor? O’nun rahmet yağmurunun altında yalnız duruyorum ve şiddetinden nefes alamıyorum. İlginç! Allah ne kadar da merhametli, anlayışlı! Planlar kuruyor. Benim hakperestliğimi ve iman gücümü en güçlü, en tehlikeli cephelerin karşısında konumlandırdı. Hepsiyle çatıştım. Elimde hiçbir silahım, hiçbir sermayem, sığınağım, taraftarım ve gücüm olmamasına rağmen. Tüm bu eşitsizlik karşısında mutlak zafer benimdi!
Tabii ki Allah bir mucizeyi dahi sebep ve vesilelerle yaratıyor. Peki, bu güçlü ve beraber hareket eden düşmanı ezmek için neyi vesile kıldı? Tek kelimeyle bizzat bu güçlü ve birlik olan düşmanların kendileri ve onların bu birlikteliğinin oluşturduğu gurur ve kibir. Evet, onların bu ansızın, acımasız, hep birlikte ve akıllıca saldırıları karşısında; kendi eşi ve çocuklarına bile bakmaktan aciz, kimsesiz, hiçbir şeysiz, dikkatsiz ve tembel olan bana Rabbimin lütfettiği tek imkân ve araç; kendi kibir ve gurularıydı. Rabbimin bu lütfu sayesinde yenilgiye uğradılar ve rezil rüsva oldular. Gel gör ki daha düne kadar, özellikle bu yıl ramazan ayı boyunca camilerde, tekkelerde, mevlitlerde, meclislerde ve kadın toplantılarında ellerinde Ayetullah Seyyid Murteza Milanî’nin fetvası “Vurun, öldürün, yıkın, yok edin.” diye feryadı figan eden uzun sakallıların bugün iki yakası bir araya gelmiyor; kaçacak delik arıyorlar. Halk onların dinlerinin ve velayetlerinin ne mal olduğunu; kendilerinin de Firavun’un sihirbazları olduklarını çok çabuk fark etti.
Neyse ki her şeyin ve herkesin ne olduğu açıklığa kavuştu! Hem aydın hem esnaf hem devlet hem ruhaniyet! Tek bir soru, tek bir müphem nokta kalmadı.
Diğer taraftan yol da açıldı. Çukurda kalan ve yer altında biriken, bir havuzda, bir kaynakta sıkışan su akmaya başladı. İş tamamlandı. Benim işim sona erdi.
Artık vicdanım beni oturup yazmak, yaşamak, “eşim ve çocuklarımla ilgilenmek” konusunda rahatsız etmiyor. Artık bir düzen kurmak ve hayatın tadını çıkarmak günah olmayacak. Söylemek istediğim makam, düzen, para ve gösteriş değil! Bunlar bedbahtlıktır. Belki nohut ve et yemeği sofrasında Puran’ın yanına oturmak, İhsan’la kitaplar ve insanlar üzerine konuşmak, Sara ile okumak ve Susen ile derslerden bahsetmek, Mona’nın berrak dudaklarına buseler kondurmak, nine ile baş başa vermek, ansızın üzerime gelen kültürel hücumlardan sonsuza dek kurtulmak ve Ali Şiası ile Safevî Şia’sını tanıtmak için uğraş vermek!
Artık her şeyden el etek çekmeye karar verdim. Sadece ben, siz ve yazmak! O da sadece bu konuda ve başka hiçbir şey!
Bir tuzak vardı; ama hayırla sonuçlandı. Buhranlar devam ediyor; ancak bunun benimle bir ilgisi yok.
Şu an gündemde olan konu müessesenin Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesi meselesidir. Bu müessesenin yönetimi, düzene uygun dinî programlar icra etmesi için yeniden yapılandırılacak. Söz konusu programlar hem emniyet güçlerinin hem de taklit mercilerinin istediği yönde cereyan edecek. Burada hem velayete hem emniyete riayet edilecek. Ruhaniyet ve devlet bu müesseseyi himaye edecektir. Oysa bugüne kadar ilmî ve İslamî çalışmalar ruhaniyetin gözetimi altında değildi. Öte yandan emniyet güçlerinin soruşturmaları sonucu ortaya çıkmıştır ki müessesenin idarî işleri kontrol altında tutamaması neticesinde bazı aşırı gruplar, İslamî ilkeler ve dinî temellere dayanarak burayı kendi devrimci amaçları için kullanmışlardır. İşte bu nedenle müessesenin vakıflara bağlanmasına karar verilmiştir. Ancak her ne olursa olsun bunun benimle ve yaptığım işle hiçbir bağlantısı yok. Zira benim işim ders, eğitim ve düşünce üzerinedir.
Dipnotlar
1 Bu mektup Şemsi 1350 (Miladi 1971)  yılında yazılmıştır. Zikredilmesi zaruri olmayan isimlerin yerine “…” işareti konulmuştur. (Derleyen)
2 Bu mektubun tarihi (Şemsi) 25.8.1351/(Miladi) 16.11.1972 (Derleyen)
3 Bu mektup İrşad’ın zorunlu kapanışından sonra Aban 1351’de (Ekim 1972) yazılmıştır. Mektubun bir bölümü külliyatın 1. kitabında basılmıştır. Mektubun diğer kısımları da önemli olduğundan, özel ve şahsî konuların ele alındığı birkaç satır dışında, tamamını burada yayımlamayı uygun görüyoruz. (Derleyen)

 

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) İslam Felsefesi
  • Kitap AdıMektuplar
  • Sayfa Sayısı248
  • YazarAli Şeriati
  • ÇevirmenEsra Özlük
  • ISBN9786055482302
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFecr Yayınları / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Muhtelif Eserler II ~ Ali ŞeriatiMuhtelif Eserler II

    Muhtelif Eserler II

    Ali Şeriati

    Cezayir’de gizli ordu eliyle şehit edilen, Fransa Sosyalist Partisi’nin sadık aydınlarından ve bilim adamı Albert Meilleur şöyle der: “Yahudiler İslam toplumunda öylesine huzur içinde...

  2. İslam Bilim III ~ Ali Şeriatiİslam Bilim III

    İslam Bilim III

    Ali Şeriati

    Tanıma ve anlama meselesi, bilme meselesinden ayrı bir şeydir. Tanıma ve bilme arasındaki ayrımı bilmeyen biri, ne bir şeyi tanıyabilir, ne de bir şeyi...

  3. İran ve İslam ~ Dr. Ali Şeriatiİran ve İslam

    İran ve İslam

    Dr. Ali Şeriati

    Acaba İran İslam’ı kabul etmek için hazır mıydı ve İslam öğretisine ihtiyacın zamanı mıydı, değil miydi? Acaba İslam öğretisi, yedinci yüzyılda İran toplumunun ihtiyaçlarıyla...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur