Önce Kendinizi Tanıyın. Başkaları Sırasını Beklesin…
Ben kimim? Neden buradayız? Amacımız nedir? Neden acı çekiyoruz? Neden bazı kişiler iyi şansla kutsanmışken, kimilerinin kaderine şanssızlık ve sefillik çekmek yazılmış? Kaderimiz nedir? Kişi hayatta huzuru nasıl bulabilir?
“Ben Kimim, bilincimizin en uzak köşelerine giden muhteşem bir keşif yolculuğu.”
-The Power of Premonitions yazarı Dr. Larry Dossey-
***
BİRİNCİ KISIM
Neyim BEN?
“Sen, sınırlı ifadeyle bir şişeye kapanmış, her formun gerçekliğini tecrübe etmek kaderine yazılmış sonsuz bir varlıksın. Devamlı, huzursuz bir harekete sürüklenmiş, sonu olmayan değişim rüzgârlarıyla evrime zorlanmışsın.”
BÖLÜM 1
SEN Enerji ve Maddesin
“Madde olarak varoluşun, bu evrendeki öneminin bariz kanıtıdır. ”
Boşlukta yer kaplayan ve fiziksel duyuların bir veya daha fazlası ile algılayabildiğimiz her şey maddedir. Yani, siz de bireysel bir maddesiniz. Maddenin boşluğu kaplaması için kuvvet gerekir ve sizin madde olarak varoluşunuzun arkasındaki kuvvet, var olan her maddeyi yaratan ve sürdüren kuvvetle aynıdır: enerji. Hiçbir “şey”in arkasında, enerjiden başka bir “şey” yoktur.
Enerjinin bir şeyi madde olarak tutması için, orada bulunan gönüllü bir kuvvet olmalıdır. Yani var olma niyeti veya isteği bütün yaratılışın arkasında bulunan kuvvettir. Sonsuz enerjiyi sınırlı bir maddeye çeviren işte bu kuvvettir. Olasılık dalgasını (enerji) gözlenmesi için parçaya (madde) bağlayan kuvvet budur. Dünyada gözlemlenebilen her şeyin kendini ifade eden bir “iradesi” vardır. Bu “irade” evrende bulunan herhangi bir maddeyi oluşturan molekülleri şekillendiren atomların niyetinden bellidir.
Bir mineralden bitkiye, hayvana, insana her şey sürekli kendi niyetini ifade ediyor. Eğer bir kayanın ya da taşın iradesi olamayacağını düşünüyorsanız, birini çıplak ellerinizle ikiye ayırmayı deneyin. Niyet insanoğlunun bildiği en güçlü ve yaratıcı kuvvettir. Einstein’ın ünlü formülü E=MC2 (enerji eşittir kütle çarpı ışık hızının karesi) enerjinin kütleye dönüşümünün sonsuz evrim döngüsü kavramını açıklar.
Niyet, maddeyi evrende sonsuz sayıda yapı, sistem haline getirmek için enerji ile birleşir: yıldızlar ve gezegenler ve hatta bütün güneş sistemleri ve galaksiler, enerjinin maddeye dönüşmesi için uygulanan kuvvetle oluşmuşlardır. Bütün bu biçimler eşsizdir. Üzerinde yaşadığımız gezegene baktığımızda, içerisinde bitmek tükenmek bilmeyen kendine özgü “şeyler” ile dolu olduğunu görürüz. Gezegenimizde bulunun bütün bu “şeyler” şu anda temsil ettiği şekle bürünene kadar kendi özel, yığılarak ilerleyen yolculuğunu geçirmiştir. İki yol birbirinden tamamen farklı olsa da, her “şey”in aşikâr olan niyeti var olma isteği ile uyuşmaktadır.
Evrendeki her madde bir ya da daha fazla gözlemlenebilen farklılıkla birbirinden ayrılır. Örneğin, son sayımla dünyada bilinen 1,8 milyon farklı tür olması yaratılışın sonsuz potansiyelinden ortaya çıkan olanakların güçlü bir göstergesidir. Bütün bu bireysel “şeyler” uzaktan bakılınca şekil ve boyut olarak birbirine benzese de, daha yakından ve detaylı olarak incelemeye başladığınızda, ilk başta birbirine benzettiğiniz şeylerin arasında farklılıklar ve çeşitlemeler görmeye başlayacaksınız. Kayıtsızca baktığınızda vardığınız sonuç “Böcek böcektir,” olabilir. Ancak araştırmayı ileriye götürdüğünüzde, gezegenimizde bulunan 350.000’den fazla böcek türü bulunduğunu göreceksiniz.
Uzaktan bakıldığında insanlar da birbirlerine benzemeye meyillilerdir. Fakat daha yakından incelersek her birimiz arasında, fiziksel görünüş başta olmak üzere, pek çok fark vardır. Eşsiz yüz yapımız, boyumuz, göz ve saç renklerimiz vardır. Ayrıca nerede büyüdüğümüze bağlı olarak farklı diller ve farklı lehçelerde konuşuruz. Bazılarımız Çinli, bazılarımız Nijeryalı ve kimileri de Norveçli olarak sınıflandırılır. Farklılıklar, farklı kıtalar arasında değil, her kıtanın kendi içinde de yaygındır. Örneğin Avrupa’da yaşayan insanlar 200’den fazla farklı dil konuşurlar. Buna ek olarak, dini ayinler, yemeklerimiz ve giyinme biçimimiz gibi kültürel alışkanlıklarımız bizi Rus ya da Eskimo, kadın ya da erkek, muhafazakâr ya da açık görüşlü ve yaşlı ya da genç gibi sınıflara ayırır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, ülkenin bölgeleri kadar farklı dil, lehçe, moda ve yaşam tarzı vardır. “Nasıl gidiyor?” kalıbı Seattle, Washington’da Jersey City, New Jersey’de olduğundan çok daha farklı gelir kulağa.
Burada verilmek istenen asıl mesaj, dünya genelinde, madde yavaş yavaş benimsendi ve farklı yaratıcı biçimler haline geldi. Bugün var olan her madde söylemi ve biçimi, madde ile çevre arasındaki milyonlarca yıldır süregelen eylemler ve tepkilerin bir sonucudur. Bu eylemlerden doğan değişimler tekil bir toplu niyet nedeniyle her nesilde ortaya çıkmıştır. Bu sonsuz evrim, niyetlenildiği şekilde var olma deneyimini devam ettirmek için çevreyle uyum çabası içinde evrendeki her şeyde anbean meydana geliyor: yaşamak için.
Doğa her zaman niyetini belli eder. Örneğin, bir bitkinin hayatta kalması için gerekli olan anahtar etkenlerden biri gün ışığıdır. Bu nedenle çimenlerden ağaçlara her şey, büyümek ve hayatta kalmak için yeterince enerji alma amacıyla bir şekilde güneşe doğru ilerler. Doğanın sürekli değişen ekosistemi ahengi ve dengeyi yakalayıp uyum sağlamak için gösterilen çabanın mükemmel bir göstergesidir. Bu sürekli uyum süreci, kuşların değişen göç düzenleri, iklim değişikliğine bağlı olarak bazı balıkların yumurtlama mekânlarında meydana gelen değişiklikler ve pek çok balık ile kertenkelenin avcıların gözünden saklanmak için renk değiştirerek bulundukları ortama uyum sağlamaları gibi olaylarda kolaylıkla gözlenebilir. Doğada uyum yerleşik bir içgüdüsel süreçtir.
Farklı çok hücreli canlıların davranışlarındaki değişikliklerden anlaşılacağı gibi, hayatın ilk niyeti var olmaya devam etmektir. Bu, organizmanın çevreyle olan başarılı uyumuyla gerçekleşir. Eğer bir organizma çevreyle bağdaşmak ya da uyum sağlamak için bir yol bulamazsa, yaşamaya devam edemeyecektir.
Cinsel yolla üreyerek yaşayan organizmalar için sosyal uyum, türün yaşamaya devam etmesi için anahtar etmendir. Böyle türler için hayat bir gruba, sürüye, güruha ya da topluluğa dâhil olmaya bağlıdır. Herkesin niyetinin hayatta kalmak olduğu bir gruba dâhil olmak, yaşama şansını arttırır. Grup yemek yemek, üremek ve korunmak için ortak amaçları paylaşır. Avlanma gibi aktiviteler, bir grubun ya da sürünün gücüyle yapıldığında başarıya ulaşma şansı daha fazla olur. Böylece sosyal bütünleşme hayatın çok önemli bir bileşimi haline gelir.
İnsanlar için, çevresel yaşamımız şüphede değilse, sosyal bütünleşme ve kabullenme tatmin olmak ve canlı hissetmek için baskın bir yol haline gelir. 200 yıl kadar önce, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde bile, pek çok insan günlerini yemek için avlanma veya balık tutmaya harcardı. Günlük hayatı sürdürebilmek için gerekli olanları sağlayacak süper marketler ve devasa tedarik zincirleri yoktu. Birkaç yüz yıl önce insanlar, birincil insani ihtiyaçlar olan yemek ve barınak bulma yetenekleri nedeniyle tatmin ve memnun hissediyorlardı. Modern gelişmiş dünyada, büyük yoksullukta yaşayanlar hariç, bu birincil ihtiyaçlar artık yaşamak için günlük endişelerimiz arasında değil. Günümüz dünyasında, pek çok birey canlı ve dünyada önemli olduğunu hissetmek için sosyal kabullenmeye bağımlı durumdadır.
Sosyal kabullenmenin önceliği şöyle bir düşünce ilerleyişiyle özetlenebilir: Eğer kabul edilirsem, sevilirim. Eğer seviliyorsam, bir önemim vardır. Eğer önemim varsa, var olurum. Sosyal kabul görme ihtiyacı, kültürel tutum, ahlaki davranış, maddi varlıkların birikimi, dini inançlar ile düşünce ve eylem özgürlüğüyle her gün gösterilir. Bir insan başkaları tarafından kabul görmeye ve onlarla bağ kurmaya ne kadar ihtiyaç duyarsa, bağımsız irade veya düşünceden vazgeçip grubun davranışlarına ve düşüncesine uyum sağlamak için o kadar istekli olacaktır.
Kişi kendi bağımsız yaratıcı fikirlerini ve düşüncelerini bastırdığında, pek çok zihinsel çatışma ortaya çıkar. Gruba farklı düşecek fikirlere sahip olduğu için toplumdan dışlanma korkusuyla genellikle kişisel iradeden feragat edilir. Kişi, öğrenilmiş bir Tanrı fikrinin onu kabul etmeyeceğini düşünürse de bu bağımsız düşünce gücünden vazgeçecektir. Bu korku genellikle insanların kabullenme algısı karşılığında “ruhlarını satmalarına” neden oluyor. Bu durumda, “ruhunu satmak” deyimi, açık ve özgür düşünceli bir zihinden gelen bütün bireysel yaratıcı ve sezgisel düşüncelerden vazgeçmesi anlamına geliyor. İnsanlar genellikle, başkalarından kabul görme veya kendisinden daha yüksek bir varlığın öğrenilmiş isteklerine ayak uydurmak için kendi hislerine ve düşüncelerine ket vuruyor.
Bireylerin kendi kendilerine düşünebilme yetisi, kabul görmüş önemli biriymiş gibi hissetmeleri için “ortama uyum sağlamaları” gerektiğine inandıkları seviye kadar hızla ve oranla verilir. Bu genellikle sokak çetelerinde ya da dünyaya uyum sağlama isteğinin çok güçlü olduğu liseli gruplarda görülür. Bunun gerçekleşebileceği diğer yerler, dini örgütler, iş yeri ve siyasi gruplardır.
Tarihte, bir şekilde kabul görme ve önemli hissetmeye çok ihtiyaç duyulduğunda feci sonuçlar doğurabileceğini gösteren grup davranışının çok iyi örnekleri vardır. Büyük korku ve yaşama içgüdüsü, en küçük mantıklı düşünceyi bile altüst eder. Örnekler: Nazi Almanya’sı tarafından yapılan soykırım, 1978 yılında Guyana’da papaz Jim Jones kontrolündeki Halkın Tapınağı’nda gerçekleşen toplu intihar ve 1994 yılında etnik Tutsilerin radikal Hutular tarafından Ruanda’da katledilmesi. Bu vakaların hepsinde, bir gruba dâhil olma isteği, geçerli toplumsal normdan hariç tutulma korkusuyla birleşince yaratıcı kişisel iradeyi ve gerçeği bastırmaktaki dominant faktör haline gelmiştir.
Her yaşam formu, yeni seçimler yapar ve maddede hayatta kalma tecrübesini devam ettirmek gibi temel bir amacı benimsemeyi öğrenir. Görebildiğiniz, koklayabildiğiniz, duyabildiğiniz, tadabildiğiniz ve dokunabildiğiniz her şey milyonlarca yıllık eylem, farkındalık ve tepkiden geçmiştir. Bu süreç, günümüzde var olan her şeyi temsil eden son şekliyle sonuçlanmıştır. Özellikle, bizimle de ilişkilendirileceği gibi, zihinsel ve fiziksel doğamız, hayatın sürekli değişen koşullarına ayak uydurur ki hayatta ve dengede kalabilelim.
Her an, dengede kalmak amacıyla değişiyor ve evrim geçiriyoruz. Geçirdiğimiz değişimler, vücudumuzu güneşin ultraviyole ışınlarından korumak için deri pigmentlerimizin kararması gibi uzun süreli ya da sıcak yaz günlerinde vücudun iç ısısını düzenlemek için terlemek gibi kısa süreli olabilir. Değişimler sosyal ve kültürel bağlamda da gerçekleşebilir, farklı toplumlarda insanları selamlama ve insanlarla etkileşim kurma şeklini değiştirmek veya etkileşim kurmaya çalıştığımız kültür için daha kabul edilebilir hale gelmek için, kullandığımız dili ve kıyafetlerimizi değiştirmek gibi.
Tıpkı herkes gibi, çevrenizdeki dünyayı algılayarak ve gerçekliğinizde sürekli değişen koşullara yeni tepkiler veren bir varlık olarak, devamlı evrim geçiriyorsunuz. Bütün bunlar temel seviyede, belli bir hayat tecrübesini yaşamak için çevrenizle ve kültürünüzle ahenkli bir şekilde bütünleşme çabası sonucu oluşur.
Sizi bu ana getiren seçimler dizisi, başka hiçbir insanın-kine benzemez. Hatta var olan her nesnenin evrim yolu eşsizdir ve evrende bulunan hiçbir şeyin tamamen birbirine benzememesinin nedeni de budur. Bu güçlü yaratıcılık, her kar yağdığında, birbirinin aynısı iki kar tanesinin bulunmayışıyla sık sık kendini belli eder. Trilyonlarca farklı kristal tanesinin havadan düşmesi, evrenin sonsuz yaratma kabiliyetinin metaforik bir göstergesidir.
Maddenin ve farklılığın üzerine düşündükçe, yaratılışın esasının farkına varacak ve deneyimlemeye başlayacaksınız.
Yaratılış, yok olmaktan kaçınma çabasıyla sürekli farklılıkların evrimleşmesidir.
Göreceli bir dünyada yaşıyoruz, yani kendimizi evrende bulunan diğer bütün madde parçalarıyla kıyaslayarak ayırt ediyoruz. Kendimizi tanımlama algımız, yüksek/alçak, uzun/kısa, büyük/küçük, sıcak/soğuk, ıslak/kuru, yukarı/aşağı, Doğu/Batı, sesli/sessiz, sert/yumuşak, canlı/ölü ve benzeri kıyaslamalardan oluşuyor.
Var olan her şey, kendimizi başlı başına insanlar olarak ayırmamıza yardımcı olur.
Görecelik olmadan gerçeklik olmaz.
Bir insan olarak, kendinizi her an hayatınızda iletişime geçtiğiniz her “şeye” tepkinizle tanımlarsınız. (Buna insanlar ve olaylar da dâhildir.) Her bir karşılaşma, kendinizi pek çok farklı tepkiyle açıklama şansı verir. Bu düşünce dizisini takip ederseniz sonuç olarak varacağınız nokta, evrende her şeyin bir amacının olduğudur. Her şey, diğer şeylerin tanımını ve farklılığını geliştirmek için uğraş verir, bunu da kendisini ifade ederek deneyimlediği sonsuz bir bağlam alanı oluşturarak yapar.
• Sıcak olmadan, soğuk olmazdı.
• Uzun olmadan, kısa olmazdı.
• Farklı kültürler olmadan, ortada kültür olmazdı.
• Üzüntü olmadan, mutluluk olmazdı.
• Kötülük olmadan, iyilik olmazdı.
• Karanlık olmadan, aydınlık olmazdı.
• Koşullu nefret olmadan, koşullu sevgi olmazdı.
• Koşullu sevgi olmadan, koşulsuz sevgi olmazdı.
• Ayrılık olmadan, birlik olmazdı.
Dünya içinde var olan her şey görecelidir ve deneyimseldir. Her cismin bir amacı ve bütün yaşamın dokusuna hizmet eden bir nedeni vardır. Her nesne, diğer her şeye tanım ve derinlik kazandırır. Bu da hayatın, kendini ifade ederek deneyimlediği sonsuz bir bağlam alanına sahip olmasına olanak sağlar. Buna benzer olarak, hayatınızdaki her şeyin bir amacı ve size hizmet eden bir var olma sebebi vardır.
Evrende madde olarak varoluşunuz, maddeyle bağlılığınızın bir kanıtıdır yoksa var olmazdınız.
Amacınız, farkındalığına girdiğiniz herkes ve her şeye, her gün ve her an hizmet eder. Bütün yaratılış böyledir. Siz, birbirine bağlı ve beraberce süregelen evrenin bütünleşmiş bir parçasısınız. Sadece var olmanız bile bu amaca hizmet eder. Yaratıcı bir insan olarak buradaki yolculuğunuz “acaba” önemli biri olduğunuz mu değil, bu yolda “nasıl” önemli hale geleceğinizdir. Bu “nasıl” sorusu sizin ve herkesin içinde var olan özgür seçim yapma yetisinin esasıdır.
Hayatınızı şekillendirmek için içinizde var olan gücü ne kadar az talep ederseniz, başkaları tarafından o kadar kolay kullanılacak ya da etrafınızdaki insanların yaratıcı gücü ve enerjisine boyun eğeceksiniz. Eğer kendi yolunuzu bilinçli olarak yaratmıyorsanız, diğerleri; eşiniz, patronunuz, çocuklarınız, hayvanlarınız, yabancılar, siyasi liderler veya başka biri ya da başka bir şey sizin adınıza karar verecektir. Hayatınızın her anında bilinçli bir şekilde hayatınızı oluşturmak için gerekli güce sahip olup olmadığınız ya da kendi niyetleriniz ile arzularınızın başkalarının arzuları karşısında önemsiz olup olmadığı gibi kararlar sizin elinizdedir.
Hayat sınırsız bir tecrübeler akımıdır. Eğer kendinizi yeni yaratıcı fikirlere ve deneyimlere açarsanız, aynı zamanda hayatınızla ilgili yapabileceğiniz seçimlerin farkındalığını da arttıracaksınız. Kendinizi nasıl tekrar tanımladığınız kişisel evriminizin esasıdır. Temelinde, evrim fikri sadece gelişmiş bir farkındalıktan ortaya çıkan yeni kendini tanımlama seçimleridir. Daha açık söylemek gerekirse;
Evrim yaratılışın ifade şeklidir.
Evrim ve yaratılış birdir ve aynıdır. Evrim sadece, yaratıcı ifade yoluyla kendini gösteren olasılıkların genişleme ölçüsüdür. Yaratılış ve evrim her an meydana gelir. Asıl ayrım, yaratılışın süreç ve evrimin de bu sürecin ölçüsüne verilen terim olmasıdır. Bu süreci gözlemleme noktası da tam göreceliğin ve zamanın işin içine karıştığı yerdir. Görecelik her şeyin farklılığını mümkün kılar ve zaman da deneysel ve gözlemlenebilir bir biçimde açılmasını sağlar.
Madde sürekli bir değişim içinde olduğundan, siz de bu değişim sürecinin içindesiniz. Sizi siz yapan özellikler sürekli değişiyor ve dönüşüyor. Kendinizi eşsiz hissetmenize neden olan kişisel bir özelliğiniz değiştiğinde, kendinizi ifade etmek amacıyla yeni bir tavır takınmak için erginleşirsiniz. Hissettiğiniz bu erginleşme, dünyada bir farklılık hissetme ihtiyacınızdan ve sizi herkesten farklı yapan bir özellikle yaşadığınızı bilmekten doğuyor.
Kendinizi dünyaya tanıtma biçiminiz, huzur getiren bir tatmin hissi sağlar.
Kendi enerjinizi ifade etme biçiminiz artık kişisel bir tatmin getirmiyorsa, eşsiz, seviliyor ya da takdir ediliyor gibi hissetmenin başka yolları keşfedilir. Kişisel kıyafet ve tarz, pek çok insanın dünyadaki farkını belirtmek için kullandığı en bariz örneklerden biridir. Bu nedenle, hayat ifadesinde bir değişim ihtiyacını karşılamak için kullanılan ilk şeylerden biridir. Modern dünyadaki örneklerden biri de, yeni bir çift ayakkabı aldığınızda ruh halinizdeki ani yükseliştir. Kişinin kendine saygısındaki yükseliş neredeyse hemen gerçekleşir. Kıyafetin kişiliğe olan etkisi belki de, yeni bir kıyafet alıp bir yere gittiğinizde sizinle aynı ayakkabıları ya da ceketi giyen biriyle karşılaşmanız örneğiyle açıklanabilir. Çok büyük olasılıkla (eğer kendi kişiliğinizi giydiklerinizde bulduysanız) bu durumdan mutlu olmayacaksınız.
Popüler kültür yoluyla, toplumda farklılığı ifade etmenin en güncel biçimlerini görebiliriz. Sürekli değişen çağdaş moda tarzları, müzik, eğlence, teknoloji ve yeni evlerin mimarisi, binalar ve arabalar bir kültür içindeki sürekli yeni ifade biçimlerine ve evrime duyulan ihtiyacın güzel örnekleridir. Batı dünyasında kendini ifadenin en geçerli biçimlerinden biri de X kuşağı arasında dövmelerin yaygınlaşmasıdır. Bu büyük artış, genç insanlar arasında kendilerini eşsiz ve farklı göstermek için başka yollar arama isteğinin bir göstergesidir. Vücutlarındaki özel bir işaret dikkat çekme ve kabul görme ihtimalini artıran bir bireysellik hissi verir.
Kendini tanımlama ve iletişim kurma isteğini açığa çıkaran bir başka biçim de sosyal medyadır. Bu biçim MySpace ve Facebook’ta bireysel ifadeler ile başlayarak son yıllarda patladı ve Twitter’ın ortaya çıkışıyla kişisel ifadenin anlık takibine ve sömürülmesine kadar gitti. Teknoloji artık kişisel kimliğimizin ve yaratıcı evrimsel yolculuğumuzun bir parçası haline geldi.
Evrende değişmeyen tek şey, değişimin kendisi olduğuna göre, farklı kalmak için madde sürekli evrim geçirmelidir. Her maddenin sınırlı ve geçici bir doğası vardır. Madde ya da biçim, nihai doğası, saf potansiyeli dayandığı kadar var olabilir. Maddenin tek seçimi evrimleşmek ve ardından çözülmektir. Gezegenler ve yıldızlar bile er ya da geç doğdukları çekirdeğe geri döneceklerdir. Sizin ve benim için de aynısı geçerli. Dönüşümsel geri dönüş yolculuğumuz toplu parçacıklardan, sadece potansiyeli olan bir enerji dalgası haline geldiğimizde tamamlanacak.
Şimdi, beklemeyin
Toprak ve gök dışında hiçbir şey sonsuz değildir
Kaybolur gider, elindeki para bir dakika bile satın alamayacak
Rüzgârdaki toz gibi
Hepimiz rüzgârda uçuşan toz parçacıklarıyız.
-Dust in the Wind, Kansas
Gezegenler ve yıldızlar gibi fiziksel bedeninizin de sınırlı bir ömrü vardır. Bu gerçeğe ne kadar direnirseniz, vücudunuz bu gerçeğe boyun eğmeye başlarken o kadar acı çekeceksiniz. Dönüşümünüze, sınırlı doğanıza kucak açtığınız ve bilincinizin dönüşen doğası ile sonsuzluğunu anladığınız an, yaratıcı hayat yolculuğunuz süresince huzuru bulacağınız noktadır.
SİZİN var olmamanız mümkün değil.
Bilinç, “şu anda” yaratıcılığını ifade ediyor ve etmeye devam ediyor, yoksa evren var olamazdı. Bulunduğunuz ortamda gözlerinizi etrafta gezdirirseniz, yaratıcılığı mevcut halinde görebilirsiniz. Bilincinizin (farkındalığınızın) evrenin sonsuz olasılıklarını anlamaya doğru gelişimi, maddeyi birbirine bağlayan enerjinin arkasındaki güçtür. Aynı zamanda hayattaki varlığınızın arkasındaki niyettir. Bilinç olmadan hiçbir şey hareket edemez ya da evrimleşemezdi. Bütün gerçeklik var olmayı keserdi. İşte bu kadar basit.
Siz ve çevrenizdeki her şey maddenin var oluşunun ve yaratıcı evrimin milyarca yıllık birikiminin bir kanıtıdır. Bütün bunlar sadece her şeyin mümkün olduğunu değil, ancak hayatımız boyunca öğrenmeye devam ettiğimizde herhangi bir şeyin mümkün olduğunu kanıtlar. Hayat farkındalık ve yeni olasılıkları tecrübe etmek için sonsuz bir yolculuktur. Asıl ironi ise, kesin kaderinizin ölüm değil, hayatın yaratıcı evriminin sonsuz tecrübesi olduğunu bulmanızdır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Kişisel Gelişim
- Kitap AdıBen Kimim?
- Sayfa Sayısı392
- YazarHoward Falco
- ISBN9786054503933
- Boyutlar, Kapak13x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviArunas Yayıncılık / 2013