Canan Tanın merakla beklenen yeni kitabı ISSIZ ERKEKLER KOROSU 29 Martta tüm kitapçılarda! Âdemoğlu Pansiyonda bir fasıl gecesi…
Müşterilerin hepsi erkek! Ezilen, horlanan, acı çeken, ağlayan, üşüyen, hatta dayak yiyen erkekler onlar. Her birinin ayrı bir hikâyesi, o hikâyenin içine nakşolmuş ayrı bir şarkısı var. Ve tanıdık birkaç yüz…
Pirayenin Haşimi, Yüreğim Seni Çok Sevdinin Muratı ve eskilerin Eylemcisi Vedat da orada. Issız erkeklerden oluşan muhteşem koro eşliğinde şarkılarını söylüyorlar. Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır! sözü verenler… Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, diye sitem edenler…
Şimdi uzaklardasın, diyerek hiç dönmeyecek sevgililerine seslenenler… Onların hikâyelerini paylaşırken, şarkılarında da kendinizi bulacaksınız…
***
BÖLÜM BAŞLIKLARI
ÂDEMOĞLU PANSİYON ………………………………………7
FASIL GECESİ …………………………………………………. 11
SON GÜN GELEN KONUKLAR…………………………… 17
HİCAZ MAKAMI ………………………………………………..26
HERKESİN BİR HİKÂYESİ VAR…………………………….32
BENİ KÖR KUYULARDA MERDİVENSİZ
BIRAKTIN…………………………………………………………35
MAKAMDAN MAKAMA……………………………………..43
BİR TATLI TEBESSÜMÜN BİN VUSLATA
BEDELDİR ………………………………………………………45
PLATONİK AŞKLAR ………………………………………..57
ŞİMDİ UZAKLARDASIN ……………………………………60
DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAY1Z………………..66
UNUTTURAMAZ SENİ HİÇBİR ŞEY
UNUTULSAM DA BEN……………………………………..69
DAMARDAN ŞARKILAR …………………………………93
ELLER KADİR KIYMET BİLMİYOR ANNE……………98
GÖNLÜ YARALI ERKEKLER ………………………….127
BENZEMEZ KİMSE SANA………………………………129
SEN OLMASAYDIN EĞER……………………………..150
ÖMRÜM SENİ SEVMEKLE NİHAYET
BULACAKTIR …………………………………………….152
GECENİN SONU…………………………………………..203
NEREDEN SEVDİM O ZALİM KADINI ……………..207
ŞARKILAR (Liste) ……………………………………..218
“…yalnızlık müziğin bile seni dinlemesidir…’
ÖZDEMİR ASAF
ÂDEMOĞLU PANSİYON
“İncecik olacak sarmalar, kalem gibi. Nah şu serçeparmağım kalınlığında. Taze yaprakla sararsın, salamura sert düşüyor. Sigara böreğini de akşamüstü kızartırsın. Aman ha, kâğıt havlunun üzerinde yağlarını süzdürmeyi unutma. Genci var, yaşlısı var, kalp, kolesterol, şeker… Neme lazım. Favayı da tekmil istiyorum. Soğanlı, dereotlu. Ha, deniz börülcesinin kılçıkları da iyi ayıklanacak!”
“Amma uzattın Recep abi! Ne o öyle, yeniyetme ev kızlarına yemek dersi verir gibi. Duyan da ilk defa sipariş alıyoruz sanır. Bizim yaptığımız yemekler sosyetenin kalburüstü hatunlarının sofralarını süslüyor ayol. Hiçbiri de senin kadar titizlenmiyor.”
“Benim misafirlerim kimselerinkine benzemez Gülbeyaz Hanım. Üstelik özel bir gece için hazırlanıyoruz. Çok özel! Orada bulunan tek bir kişinin çehresinde memnuniyetsizlik ifadesi olmamalı.”
“Anlaşıldı, ver hele elindeki şu listeyi… Kaç kişilik olacak sofran?”
“On, on iki. Birkaç da beklenmedik misafir olursa… Yirmi kişilik düşün sen.”
“Tamam. Cumartesi akşamüzeri hepsini pansiyona getirir teslim ederiz, istersen, masa düzeninde de yardım ederim sana. Getirdiklerimi servis tabaklarına boşaltır, sofranı kurarım”
“Sağ ol Gülbeyaz, ama gerek yok. Siparişleri aldırtırım ben.”
İlahi Gülbeyaz! Açıldığından bugüne Âdemoğlu Pansiyon’ un tek bir kadın müşterisi, tek bir kadın çalışanı olmamışken, hem de böyle dişi sineğin bile kapıdan giremeyeceği özel bir gecede içeri sızıp ortalıkta boy göstermek senin neyine?
Boşuna mı koydu bu adı Recep? Âdemoğlu Pansiyon! Anadolu’nun herhangi bir yerinden kalkıp herhangi bir nedenle İstanbul’a gelen ya da İstanbul’da yaşadığı halde birkaç günlüğüne kafa dinlemek İçin bu mekânı seçen, yanı sıra, gelgeç müşteriden öte kalış süreleri haftaları bazen ayları bulan, farklı eğitim düzeylerine, farklı hayat görüşlerine sahip, yapı olarak benzeşen ya da zıt kutuplarda gezinen her yaştan erkek konuğa açık burası.
Müşterilerinin çoğu, “Âdem” ya da “Âdem Bey” diye çağırıyor Recep’i. Pansiyona kendi adını koyduğunu varsayarak. Düzeltme gereği duymuyor Recep. O da özde, bir âdemoğlu değil mi?
Neden hem kadınların, hem de erkeklerin gelip konaklayabileceği bir yer açmadı da, yalnızca âdemoğullarına hitap etmeyi tercih etti Recep?
Asla kadın düşmanı değildi! Tam tersine, İki cinse de eşit uzaklıkta gözlemler yapabilen, haktan yana bir er kişiydi.
“Ezilen, çeşitli nedenlerle mağdur olmuş kadınlar İçin sığınma evleri var da, mağdur erkeklerin başlarını sokacakları bir çalı altı neden yok?” diyerek İşe girişmişti.
Genel kanıya göre, ezilen erkek yoktu yeryüzünde. Yıkılması güç, belli kalıplar vardı. Erkekler ağlamaz ağlatır, erkekler üşümez, üşüyen kadına ceketini verir, erkekler acı çekmez acı çektirirdi. Etten kemikten yapılmışlardı onlar da kadınlar gibi ama, duygu yoksunu yaratıklardı her biri.
Oysa Recep, Âdemoğlu Pansiyon’u açtıktan sonraki şu birkaç yıl içinde bu görüşlerin aksini ispatlayan öyle çok örnek yaşamıştı ki… Hayalleri tükenmiş nice erkeğin, ayazda kalmış, kolu kanadı kırık kuşlar gibi tiril tiril titreyerek üşüdüğüne, hayattan beklentisi kalmayanların umutsuzluk içinde kıvrandıklarına, kendilerini terk edilmiş, yalnız ve ıssız hissettiklerinde çok, ama pek çok acı çektiklerine tanık olmuştu.
Garip bir rastlantıydı belki ama, pansiyona konuk olanların çoğunu dertli erkekler oluşturuyordu. Daha ilk günden görev edinmişti Recep, her biriyle ayrı ayrı ilgileniyor, anlatmak isteyenlerin hikâyelerini dinliyor, suskun kalmayı tercih edenlerin üzerine gidip onları bunaltmıyor, sırlarına saygı gösteriyor, aradaki mesafeyi ve ölçüyü belli bir düzeyde tutarak dertleriyle hemdert olmayı pek iyi beceriyordu.
Öyle ki, şehrin öte yakasından bir geceliğine, sırf onunla sohbet edebilmek, İçlerini dökmek İçin gelen müşterileri bile vardı.
İşte bu özel geceyi onlar için düzenliyor Recep. Erkek erkeğe, gerçek bir fasıl gecesi yaşayacaklar. Kadın’ın olmadığı bir yerde kadınları konuşacaklar. Şarkılar söyleyecekler onlariçin. “Nereden sevdim o zalim kadını” diye haykıracak kimileri. “Şimdi uzaklardasın” diyerek çaresi olmayan hasretleri dile getirecekler.
Âdemoğlu Pansiyon’un çatısı altındaki tüm erkekler, hüzünlenecek, coşacak, ağlayacak, gülecek; insana dair tüm duyguları yaşayacaklar o gece…
FASIL GECESİ
Günlerdir bu işle uğraşıyordu Recep. Öncelikle bilgisayarda küçük el ilanları hazırladı, yazıcıdan çıkışlarını aldı. Pansiyonun en görünür yerlerine; giriş kapısına, danışma bölümünün arkasındaki kadife panonun üzerine, oturma salonuna, koridorlara birer tane astı. Yetmedi, gören olur görmeyen olur diyerek, davetiye niyetine oda kapılarının altından içeriye attı. O da yetmedi, herkese özellikle de yeni gelen müşterilere tek tek, her gördüğünde bir kez daha hatırlatarak yineledi davetini.
“Pansiyonumuzda düzenlenen geleneksel fasıI gecesine teşrifleriniz…”
Ona kalsa, böyle ağdalı bir dil kullanmazdı el ilanlarında. “Fasıl gecemize bekliyoruz!” der çıkardı işin içinden. Ancak bu aşamada Vecihi Bey’in dilini kullanmak zorundaydı. Daha önceki yıllarda da olduğu gibi gecenin mimarı o olacaktı çünkü.
Vecihi Bey dört yıllık müşterisiydi Âdemoğlu Pansiyon’un. Bunca zamandan sonra müşteri demek hataydı aslında. O da ev sahibi gibi hissediyordu kendini zaten.
Dört yıl önce bir elinde küçük bir çanta, diğerinde özel kutusuna yerleştirilmiş uduylaiçeriye girmiş, “Odan var mı evlat?” demişti Recep’e. “Ama sa kin bir oda olacak, ona göre! Ne ben birilerinin gürültüsünü patırtısını duyayım, ne de onlar benim dımbırtımdan rahatsız olsunlar.”
Koridorun sonunda, arka cepheye, pansiyonun bahçeye bakan en geniş köşe odasını açmıştı Recep. Belliydi ki kafa dinlemek için gelmişti yeni müşterisi, kafa dinlemek ve belki de yaşadığı mekân her neresiyse, orada özgürce dımbırdatamadığı uduyla baş başa kalabilmek için…
Kısa soluklanmalar dışında üç gün boyunca odadan dışarı adımını atmadı Vecihi Bey. Uzun bir hasretlik döneminin ardından susamış da, yeni kavuşmuş gibi uduyla yekvücut, alçak perdeden, bazıları Recep’in bildiği, bazılarıysa daha önce hiç duymadığı şarkıları çalıp kırık bir sesle terennüm ederek geçirmişti bütün zamanını. Sonradan öğrendi Recep, ilk kez duyduğu şarkıların Vecihi Bey’in kendi besteleri olduğunu.
Üçüncü günün sonunda pansiyondan ayrıldı Vecihi Bey. İki hafta sonra tekrar geldi. Bu defa dört gün kaldı. Sevmişti pansiyonu. Yerleşik mekânında, evinde bulamadığı huzuru ve sükûneti burada yakalamıştı galiba…
Düzensiz aralıklarla sürdü bu gidiş gelişler. Kimi zaman aylarca ortalarda görünmüyor, bazen de iki hafta üst üste Recep’in konuğu olabiliyordu. Bahçeye bakan köşe odayı mecbur kalmadıkça kimselere açmıyordu artık Recep. Vecihi Bey’e aitti orası.
Alışmışlardı birbirlerine. Yaptığı yeni besteleri ilk önce Recep’e dinletiyordu Vecihi Bey. Recep kendisine tanınan ayrıcalığın bilincinde, şarkıyı dikkatle dinleyip yorumluyordu.
Buna yorumlamak denirse tabii… Olumsuz eleştiri yapmanın haddi olmadığını düşünerek, beğenilerini iletiyordu yalnızca.
Vecihi Bey konservatuvar mezunu, bir zamanlar devlet radyosunda Türk sanat müziği icra heyeti şefliği yapmış emekli bir udiydi.
(Ve Recep’in Türk müziğine, fasıla gönül vermesindeki en büyük etkendi.) Evliydi. İki kızı, İki de torunu vardı. Ancak gerilerde bir yerde kırık bir aşk hikâyesinin var olduğunu sezinliyordu Recep. Güçlü bir ilham kaynağı olmasa, bu besteleri nasıl yapardı İnsan?
İlk fasıl gecesini üç yıl önce, sıcak bir ağustos gecesi pansiyonun arka bahçesinde gerçekleştirmişlerdi. Doğaçlama gelişen, derme çatma bir düzenlemeydi. Tek sazlı, tek solistli, fasıl bile denemeyecek müzik sunumuna o gece pansiyonda kim varsa davet edilmiş, Vecihi Bey çalıp söylerken, oradakiler de ona eşlik etmişlerdi.
Öyle uzun boylu hazırlık yapmamıştı Recep. Biraz çerez, biraz meyve, ne varsa masalara dağıtmıştı. İsteyen çay kahve içmiş, isteyen bir iki kadeh rakı parlatıvermişti.
Sonraki yıllar, içerideki geniş yemek salonunda toplanmışlardı. Masalara beyaz örtüler serdirmiş, üstlerini yiyecek İçecekle donatmıştı Recep. Fasılın şekli de değişmişti. Vecihi Bey’in özel olarak doldurttuğu fasıl bandıyla renklenmişti geceleri. Böylelikle üstadın üzerindeki yük hafifletilmiş, arada gönüllü olarak çalıp söylediği birkaç şarkı dışında, seyirci ve dinleyici konumunda olmanın keyfini çıkarmıştı.
Emekleye emekleye epey yol kat etmişlerdi. Bu yılki fasıl, öncekilerden katbekat mükemmel olacaktı. Yeme içme konusunu Recep hallediyordu, fasıl müziğini de Vecihi Bey. Bir ilki daha yaşayacaklardı o gece. “Canlı müzik olacak!” diyerek yola..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yerli) Türk Klasikleri
- Kitap AdıIssız Erkekler Korosu
- Sayfa Sayısı224
- YazarCanan Tan
- ISBN9789752114357
- Boyutlar, Kapak13,5x21,5, Karton Kapak
- YayıneviAltın Kitaplar / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Parçalar ve Zerreler ~ Sedef Betil
Parçalar ve Zerreler
Sedef Betil
“Merak edersin, söyleyeyim. Beni görmeye geldikten iki ay sonra İstanbul’da, havaalanı yakınında arabada ölü bulundun, kalp krizi. Kalbin çok kötü durumdaymış, biliyor muydun? Arabayı...
- Sitare’m ~ Okan Cevahir
Sitare’m
Okan Cevahir
Bazı kelimeler vardır tek başlarına pek anlam ifade etmezler ama yana yana gelince çok şey değişir insanın kalbinde. Basit ve hızlı söylenir bu kelimeler...
- Saklı Kitap ~ Sibel Eraslan
Saklı Kitap
Sibel Eraslan
“Niçin böylesin sen?” “Çünkü insanım…” “Bu direnci nereden alıyorsun?” “İçimdeki saklı kitaptan ve ruhumun gezindiği yerlerden…” Fişler, kayıtlar, tutulmuş notlar, yuvarlak içine alınmış “T”...