Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Küçük Mutluluklar Kitabı
Küçük Mutluluklar Kitabı

Küçük Mutluluklar Kitabı

Aşkım Kapışmak

Mutluluk aslında bugün. Mutluluk hâlâ çocuklar gibi hayallerimin olması. Mutluluk gözlerimi kapattığımda çocukluğuma dönebilmem. Mutluluk içimdeki ben… -Esin Övet-Gazeteci/Yazar-Habertürk Mutluluk benim için bir zaman…

Mutluluk aslında bugün. Mutluluk hâlâ çocuklar gibi hayallerimin olması. Mutluluk gözlerimi kapattığımda çocukluğuma dönebilmem. Mutluluk içimdeki ben…
-Esin Övet-Gazeteci/Yazar-Habertürk

Mutluluk benim için bir zaman dilimidir. Ve o zaman kızımın içten kahkahasıdır.
-Sibel Kahraman-Milliyet Gazetesi Eğitim Editörü

Her yeni güne eşimin ve kızımın yanında uyanmak, onların güzel gözlerindeki sevgiyi görmek ve her şeyden önemlisi sağlıkla alınan her nefes benim için mutluluktur….
-Aydın Yılmaz-GS’lı Futbolcu

Mutluluk; tarifini yazmaya çalıştığında, tüm güzel hatıralarla sarıp sarmalanmaktır… Sonra an’a dönüp derin bir nefes aldığında iyi ki demektir.
-Betül Demir-Sanatçı

Bana göre mutluluk oğlumun beklemediğim bir anda sebepsiz boynuma sarılması, kalabalık aile kahvaltılarımız ve çikolatalarımmm…
-Özlem Yıldız-Sunucu

Eğer tecrübem ve kişisel çabam ile insanlara yardım edebiliyorsam, gelişimlerine katkıda bulunabiliyorsam, insanlar böylelikle daha iyi, mutlu ve başarılı oluyorlarsa, bu benim için Mutluluktur…

***

Önsöz………………………………………………………………………………………………………………………………………………………9

Kaderin Bekleme Salonu…………………………………………………………………………………………………………………………….13

Harita Sahanın Kendisi Değildir……………………………………………………………………………………………………………………33

İnandığın Şey Gerçek Olmayabilir Ama Neye İnanıyorsan Senin Gerçeğin Odur…………………………………………………47

Davranış Kişinin Kendisi Değildir………………………………………………………………………………………………………………….53

Her Sorun Bir Fırsattır…………………………………………………………………………………………………………………………………57

Beyin Filtreleri……………………………………………………………………………………………………………………………………………69

Algı………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….77

Kişilik. Tipleri (Metaprogramlar)……………………………………………………………………………………………………………………95

İletişim…………………………………………………………………………………………………………………………………………………….109

Hedef…………………………………………………………………………………………………………………………………………………….117

Sevgi……………………………………………………………………………………………………………………………………………………..133

Mektuplar………………………………………………………………………………………………………………………………………………..153

Teşekkür…………………………………………………………………………………………………………………………………………………181

Önsöz

Bizler değil miyiz yaptığımız her şeyden mutlu olmaya çalışan?
Aldığımız oyuncaktan, yediğimiz dondurmalardan, sevdiğimiz insanlardan, gezdiğimiz sokaklardan her şeyden mutlu olmak için yaşayan bizler değil miyiz?

Çaya şeker, pilava tuz katıp, elbiseye kemer, DVD’ye CD takıp dinleyen, her yaptığından mutlu olmak isteyen bizler değil miyiz?
Yorulunca dinlenmek isteyen, kazanınca harcamak isteyen, evlenince çoğalmak isteyen bizler değil miyiz?

İlk gözümüzü açtığımızda annemizin göğsüne yapışan, doymak, ısınmak, korunmak, gülmek, sevmek, sevilmek isteyen bizler değil miyiz?

Evet bizleriz, hepimiziz…

Hepimiz isteriz ki acı bize gelmesin, ne yaparsak yapalım yeter ki mutlu olalım.
Maddede hepimiz ayrı, duyguda ise aynıyız. Birine boş bir dondurma külahı yeterken biri 5 top dondurmayla yetinir.

Birimize kirada oturacak kadar çalışmak yeterken biri ev sahibi olmak ister.
Birimiz mahalle arasındaki bir kafede âşık olurken birimiz lüks bir restoranda boşanmak istediğini söyler.

Ama hepimiz kirada, villada, kafede ya da başka bir ülkede, 5 top dondurmada ya da bir külahta, aynı duyguda buluşuyoruz, o da mutluluk…
Şimdi öğrenmemiz gereken asıl mesele mutluluk…

İnsanın kendisinden beklentisinin artma halidir mutluluk.
Mutsuzluk ise kendisinden beklentisinin azalıp başkasından beklentisinin artma halidir.

Mutlu olmak için ihtiyaç duyduğunuz şeyler arttıkça bağımlı olmaya başlayacaksınız.

Bil ki tüketimin arttığı yerde azalacak mutluluğun. Hep alacak ve sahip olacaksın, yedikçe, içtikçe, giydikçe ve bunları abarttıkça mutsuz olacaksın, çünkü bedeninin istedikleri ruhunu mutlu etmez.

Sana dayatacaklar tüket diye, bazen TV’de bir programda ünlü biri, al bunu mutlu ol diyecek, bazen bir alışveriş merkezinde önüne atlayan satıcı mutluluk burada diyecek.

Onların hepsi hayatında olması gereken eşyalar ama yaşam kaynakların olamaz.
Yaşam kaynağın üretime geçtiğin an ortaya çıkar. Ürettiğini paylaştığın an mutluluğun da artar.

Yani okuyacaksın her şeye rağmen, çalışacaksın her şeye rağmen, üretecek ve sergileyeceksin her şeye rağmen…

Sadece vazgeçmeyeceksin, yolun kapandığında az biraz duracak başka bir yol bulacaksın. Mücadele edeceksin ki elde edebilesin.

Mutluluk için emek harcamayan başkalarının verecekleriyle mutlu olmak ister. Bazen kumar masasında bir karttan ya da loto bayilerindeki rakamlardan, bazen arkasını toplayan bir kadından ya da kısa yoldan işini halledecek bir piyondan…

Sonra tüm kartlar ve rakamlar eksik çıkacak, arkanı toplayan önüne yük koyacak, piyonluğunu yapan sahibinim diyecek… Sen yine kendinde aramayacak kadere küfredeceksin…

Mutluluk başına ne gelirse gelsin, peki ben ne yapmalıyım sorusunu sorabilmektir.

Sorar mısın?

30 sene önce yer sofrasında yemek yiyip bir radyonun başında şarkı dinleyen, misafir gelince ekmeğini paylaşıp toprağın üzerinde, açık havada çay içip sohbet eden, araba olmadığı için uzun yolu yürüyüp bir bidon su dolduran, bir avuç undan ekmek yapıp sabahın en erken saatinde güneşi karşılayan ve “Nasılsın?” diye her sorulduğunda, “çok şükür,” diyen amcalar ve teyzeler vardı ya…

İşte biz çok çalışıp her şeye sahip olup sıkıldığımızda, mutsuz olduğumuzda arabalarımıza ve uçaklara binip şimdi az ama öz kalan o amcaların, teyzelerin yanına tatil adı altında gidip küçülmeye çalışacağız.

O an anlayacağız ki büyüyen sadece sahip olduklarımız olmalı ama gönlümüz her zaman o amcalardaki ve teyzelerdeki kadar küçük mutluluklarla dolu olmalı…

Tam oldu derken bir türlü ulaşamıyorum istediğim şeye. Neden bu kadar beklemek zorundayım?

Kaderin bekleme salonu hak ettiğimiz ne varsa hepsinin bekletildiği yerdir. Bu döneme kadar insan ne yaparsa yapsın henüz karşılığını almamıştır. Bir kişinin başka birine kötülük yaptığı bir olayda, kötülük yapan için kader hâlâ bekleme salonunda ise hemen karşılığını almaz.

Bu sebepten kötülüğe uğrayan Yaratıcı’dan adalet ister ya da cezasını kendi vermeye çalışır. Her ikisi de sonuçları etkileyecektir. Aklınızdan geçirdiğiniz bir düşünce uzun uzun zihninizde tutulduysa duaya dönüşmeye başlar. Aslında emri veren yine siz oluyorsunuz.

Bir ev almak istediğinizde bile kararınızdaki samimiyetinizden sonra sizin için kaderin kırmızı boyutunda hak ettiğiniz şey yani istediğiniz ev durdurulur. Ona ulaşmak için bir samimiyet sınavı başlatılır.

Bu noktada paranızı biriktirmeye başlarsınız ve o kadar uzak gelir ki zaman… İşte bu sabır zamanıdır. Samimiyetiniz arttıkça bir yerlerde size özel bir ev ayarlanır. İlk başlarda unutursunuz ne istediğinizi ama samimiyseniz ve paranızın 3/2’sini biriktirdiyseniz kaderin sarı renkli boyutu sizin için çalışmaya başlar. İşte bu aşama hazırlık aşamasıdır.

Almak istediğiniz ev hareketlenip size sunulmak için bazı insanlar ve olaylar gerekir. Size özel hazırlanan evin reklamının olduğu gazeteye doğru çekilirsiniz. Gazeteyi aldıktan sonra algıda seçicilik yapıp ilanı fark edersiniz.

Trafikte kırmızı ışık yandığında durmak zorundayızdır. Hayat bu aşamada bir karar ister bizden. Durduğumuz yerde bir karar veririz. Bu karar iyi ya da kötü olabilir. Verdiğimiz kararın sonucunda ulaşmak istediğimiz ne varsa bizim için hazırlanır. Aslında hak ettiğimiz demek daha doğru olacaktır. Örneğin bir evi soymak için hırsızlığa karar vermek de bir karardır.

Sonucun da evi soyarsın ama hak ettiğin ne varsa sana verilmek için bir süreliğine durdurulur. İşte bu aşama hayatın sana oynadığı bir oyundur. Sen, “Oh ne rahat, çalıyorum ve yakalanmıyorum,” dersin. Bol bol harcamaya başlarsın. Sırf bu düşünceye inanman için hayat sana defalarca hırsızlık yaptırabilir.

Bir süre sonra hakkında durdurulan şey ne ise Yaratıcı’nın gücüyle hayatına gelir. Bu hapishane de olabilir ölüm de. Aslında bu kadar kötü bir sonuç bekletilmez insan için. Hapishanenin yanında küçük cezalarla büyük bir ödül de bekletilir, çünkü hırsızlık yapmamaya karar verebilirsin.

Bu ihtimali göze alan kader vazgeçtiğin noktada tekrar samimiyetine bakar. Bu süreç biraz zordur, çünkü samimiyetin sıkıntıyla sınanabilir. Elinden tüm imkânların alınmaya başlar en aciz olduğun anda karşına hırsızlık yapıp rahatlayabileceğin ortamlar çıkarılır. İşte buradaki tepkindir samimiyet. Bu samimiyet sınavını aşarsan arkasından seni rahata çıkaracak bir ödül gelir ama yine de ilk yaptığın hırsızlıkların bedellerini küçük de olsa ödetir.

Hayatınızda kaderinizin bekleme salonunda olduğunuzu anlamanın yolu basittir. Bunun için bir karar vermiş olmanız ve o istediğiniz şeye hâlâ ulaşamamış olmanız gerekiyor. Belki 15 senedir uğraştığınız ve beklediğiniz bir şey belki de 15 dakika önce karar verdiğiniz bir şey.

Bilemiyorum ama her ikisinde de hak ettiğiniz bir şey olmalı. Kaderin bekleme salonunu Allah’ın ödüllerimizi ve cezalarımızı tuttuğu bir köşe gibi görmek gerekir. Bunu anlamanın en iyi yolu her istediğimizin hemen gerçekleşmemesidir. Aslında o kadar eksiğiz ki, kendimize bile adil olamıyoruz. En çok istediğimiz şeyin sadece egomuzu tatmin edeceğini göremiyoruz.

Aklımızdan saçma sapan düşünceler geçmiyor mu? Sadece bize faydası dokunacak ama başkalarına zarar verecek düşünceler. Kimi baş edip gönderebilirken bu tarz düşünceleri kimi uzun bir zaman bekleyip gerçekleştiğini görüyor. Galiba düşündüklerimize değil de inanıp yapaklarımıza karşılık geliyor.

Annemin iki katlı küçücük evinin orman kadar büyük bir bahçesi vardı. Orman kadar dediğime bakmayın anneme göre öyleydi. Gerçekte 10 metrekarelik bir bahçeydi.

Daha taşındığımız gün annem dışındaki herkes o bahçeden umutsuzdu, çünkü dağınık, pis ve yabani otlarla doluydu.

Hepimiz aynı anda bakıp, “Bu ne ya, burası adam olmaz. Bahçede oturamayız,” derken annem bir anda bahçeye daldı. Toprağın üzerinde yürümeye ve konuşmaya başladı. “Anne ne yapıyorsun?” dediğimde, “sebzeler ile çiçeklerin yerlerini belirliyorum, ayrıca oturup çayımızı kahvemizi içeceğimiz bir yer de ayarlamak üzereyim,” dedi.

Nasıl varlıklarız ki aynı şeye bakıp başka şeyler görebiliyoruz.
Birisi için çöplük olabilecek bir yer bir başkası için yaşam kaynağı ya da küçük bir cennet olabiliyor.

Eğer annem olmasaydı, abim ve ben bir karar verip oranın güzel bir bahçe olacağına inanmayacak, hatta bahçeyi eski eşyaların tutulduğu bir yer yapacaktık. Bunu da biz istemiş olacaktık. Yine kader döngüsünde verdiğimiz karar için bir son bekleyecekti bizi. Kaderin bekleme odasına geçecek ve hak ettiğimiz sonu bekleyecektik. Ne mi olacaktı?

Uzun yıllar boyunca bahçenin tadını çıkaramayacaktık.
Ama annem bambaşka bir karar verdi. Onun için kaderin kırmızı boyutunda bir ödül hazırlanmıştı. Buna sadece annem inandı.

Her gün bahçede bir şeylerle uğraşıyordu. Sürekli elimize bahçeden atılacak şeyleri tutuşturup, “hadi çöpe atıp gelin,” diyordu ve sıkıla sıkıla çöpleri atıyorduk.

Bir süre sonra bahçe temizlendi ve biz de yavaş yavaş bahçedeki sedirde oturmaya başladık. Annem bir samimiyet sınavına girmişti, çünkü o çaba harcarken farkında olmadan bizler cesaretini kırmaya çalışıyorduk. Onun da sınavı bizdik galiba. Annem inandı ve ardından ikinci aşamaya geçti.

Eminönü’ne gidip sebze, çiçek tohumları ve fidanları aldı. Onları teker teker ekti, hatta ilk taşındığımız gün hayal ederek baktığı yerlere yerleştirdi. Şimdi de sabır aşamasına girdi. Asıl sabrı o gösteriyordu, çünkü bizim böyle bir kararımız yoktu.

Birkaç ay sonra ektiği ne varsa büyümüş ve sonuçları alınmıştı. Sabah kahvaltılarımızda bahçeden topladığımız domates ve salatalıkları yerken akşam yemeklerinde toplanan biberler yemeklerin yanında iyi gidiyordu. Anneme kırmızı boyutta hak ettiği ne varsa verildi. En mutlusu da annemdi.

Hepimiz için bir şeyler bekletiliyor orada. Hani falcılara gidip de sorduğumuz şeyler var ya. Ne olacak diye? İşte onların hepsi hiçbir falcının bilemediği kaderin bekleme odasında. Bizi bekliyor. Birkaç sene önce mahallemde yaşadığım tatsız bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Komşumuzun kızını kocası evliliklerinin 3. haftasında gece uykuda boğarak öldürdü. Çok iç yakan bir haber değil mi? Bunun gibi haberleri her gün televizyonlardan seyrediyor gazetelerden de okuyoruz. Çok üzücü ve hiçbir haklı yanı olmadığını bildiğimiz halde genelde sonuçlarına bakıyoruz.

Düşünemediğimiz şey bu sonucu hangi süreçlerin yarattığı. Asıl çıkarılması gereken ders yerine lanetlemeyi seçiyoruz. Yine lanetleyelim ama süreci iyice anlayıp ders de çıkaralım. Olayın sürecini sizinle paylaşmak istiyorum.

Çok samimi olmadığımız bir komşumuzun kızı 20’li yaşlarında idi. Anne babası üniversite okusun diye didinip çalışıp kızlarını dersaneye göndermişlerdi. Kız ise bunları görmüyor, sürekli dersleri asıp evli bir adamla görüşüyordu. Bu durumu anne babası öğrenince yıkılmışlardı. Kızlarını karşılarına alıp konuşmuşlar, ceza vermişlerdi ama nafile.

Kız o evli adamla görüşmeye devam ermişti. Evli adamla görüşme kısmını bizler bilmiyorduk. Ayıptır diye aile kimseye anlatmamış kendi içlerinde çözmeye çalışmışlar. İzninizle daha akıcı anlatabilmek için kıza bir isim koyacağım. Adı Esra olsun.

Esra zar zor özel ve İstanbul dışında bir üniversiteye girdi. Ailesini kandırıp o adamla da görüşmeye devam etmiş. Esra bir karar verip gerçeği deşifre edemediği için bu kararına o kadar inanmış ki, kendisini haklı çıkaracak bir sürü gerekçe üretmiş. İşte bu kararın ardında Esra için kaderin kırmızı boyutunda hak ettiği şeyler yaratılmış. Yaradan zalim olamaz. Zalim olan bizleriz.

Evli adam Esra yüzünden evini ihmal etmeye, çocuklarına babalık yapamamaya başlamış. Esra’nın gittiği okulun yakınlarında bir ev tutmuş ve sık sık da görüşüyorlarmış. Bir süre sonra aile Esra’nın tavırlarından durumu fark etmiş.

Habersizce bir gün evine gittiklerinde ikisini de evde bulmuşlar. Anne fenalaşmış, babası ise adamla birbirine girmiş. En sonunda adam kızınızla evleneceğim demiş. Aile iyice sinirlenmiş ama elleri boş bir şekilde evlerine dönmüşler.

Aradan birkaç hafta geçince Esra annesiyle babasının yanına gelmiş ve evlenmek istediğini söylemişse de ikna edememiş. “Eğer izin vermezseniz biz de siz olmadan evleniriz,” demiş. Annesi tekrar karşısına alıp, “Kızım bu adam senin sonun olacak,” demiş. Sonra araya birkaç akraba girmiş, komşu girmiş ama nafile.

Esra bakmış ki olmayacak ilk önce okulu bırakmaya karar vermiş, Anne baba yıkılmış. Bu da Esra’nın bir kararı artık bu karar içinde kaderin bekleme odasında hak ettiği ne varsa hazırlanmaya başlamış. Esra zalimleştikçe annesi iyice hastalanmaya başlamış. Gerçeği göremeyen Esra için her şey güllük…

Eklendi: Yayım tarihi

“Küçük Mutluluklar Kitabı” için bir yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Kişisel Gelişim
  • Kitap AdıKüçük Mutluluklar Kitabı
  • Sayfa Sayısı184
  • YazarAşkım Kapışmak
  • ISBN9789751032232
  • Boyutlar, Kapak14x20, Karton Kapak
  • Yayıneviİnkılap Kitabevi / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kadınlar Sağdan Erkekler Soldan ~ Aşkım KapışmakKadınlar Sağdan Erkekler Soldan

    Kadınlar Sağdan Erkekler Soldan

    Aşkım Kapışmak

    Erkekler kadınlara liman olmayı severler. Kadınlarsa yüklerini boşaltacak limanları iyi seçer, çünkü sürekli demir atmayı sevmezler. En uzun kaldıkları liman en büyük ve güçlü...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur