Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularına Afyonkarahisar, Dumlupınar büyük meydan savaşında zalim ve mağrur bir ordunun asıl unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ederek büyük ve soylu ulusumuzun fedakarlıklarına değer olduğunuzu isbat ediyorsunuz. Sahibiniz olan büyük Türk ulusu, geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş meydanındaki beceriklilik ve fedakarlığınızı yakından gözlüyor ve izliyorum. Ulusumuzun, hakkınızdaki değerlendirmelerine aracılık etmek ödevini durmadan ve sürekli olarak yapacağım. Başkumandanlığı önerilerde bulunulmasını cephe kumandanına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin us güçlerini, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışma ile göstermeyi sürdürmesini isterim. İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!
V
DENİZLİ’DE EŞRAF MEZBAHASI
Demirci Mehmet Efe de Goncalı’dan telgrafla Denizli halkını göç etmekten alıkoymaya çalıştı. Bunlar, halkın bir kulağından girip öbüründen çıkıyordu. Halk, Yunan’ın geleceğini alınyazısı olarak görmeye başladığından kendi sesinden başka hiçbir şeye kulak asmıyordu.
Şehirde yiyecek kıtlığı da başgöstermişti. Hele zeytinyağı gibi nesneler, hiç bulunmuyordu. Şehirden pek çok göçeden hemşehri olduğu halde yine de halk kalabalığı savaştan önceki nüfusu aşıyordu. Şundan ki Yunanlıların önünden kaçan Türk halkının kimisi Orta Anadolu’ya geçip gitmekle birlikte, kimisi de şehirde tutunmaya çalışıyordu. Sonra, Aydınlı, Umurlu, Köşk, Sultanhisar, Atça ve Nazilli’den getirilerek Rum mahallelerine, kiliselere yerleştirilen Rumlar şehrin kalabalığını iyice artırmıştı.
5 Temmuz 1920 günü, Heyeti Milliye’nin, şehrin güvenliğini koruyamayacağı bir gün oldu.
Bütün Denizli Rumları, hazırladıkları Yunan bayraklarını gizli yerlerden çıkarıp Türk hemşehrilerine gösteriyor, şöyle sözler söylüyorlardı :
— Korkmayın, biz sizi kurtarırız!
Yunanlıları karşılamak üzere hazırlıklarını bu kerte açığa vuran yerli Rumlar, Heyeti Milliye üyelerini öfkelendirmişlerdi. Başkan Müftü Ahmet Hulusi efendi, hemen telgrafhaneye koştu. Goncalı’daki yeni ordugâhında bulunan Demirci Mehmet efendiyi ivedi makina başına çağırdı, ona şöyle dert yandı:
— Efe oğlum, Denizli’de Rumlar önemli bir çoğunluk meydana getirdi. Bunlar, geçen yıl Türkler aleyhinde Yunanlılarla birlikte facialar işlemişlerdir. Şu halde Denizli’de kalan Müslümanlar ve cephe tehlikeye düşecektir. Hiç olmazsa, Rum erkeklerinin Denizli’den kaldırılarak içerilere gönderilmesini Müslüman ahali adına dilerim.
Denizli Türk halkının isteği üzerine yapılan bu dileği benimseyen Demirci Mehmet Efe, Denizli’ye bu işi yoluna koyma buyruğuyla en çok sevdiği kızanı Sökeli Ali Efe’yi gönderdi.
Müftü Ahmet Hulusi efendi, şehirde çok düşmanı olduğundan, bu sırada, Demirci Mehmet Efe’den göçetmek için müsaade istedi.
5 Temmuz 1920 günü çok civcivli bir gün oldu. Şehirdeki un fabrikalarının altına Yunanlılar gelirken patlatılmak üzere yıkım kalıpları yerleştirildi. Günde üç yüz çuval un öğüten «Pandazoplu»un fabrikasının aygıtları, makinaları sökülerek içerilere taşındı.
Efenin müsaadesi gelince Müftü Ahmet Hulusi efendi, yanına çoluk çocuğuyla birlikte bir yığın da öksüz şehit çocuğunu alarak Tavas’a göçetti. Heyeti Milliye derneği üyelerinden birçoğu da müftünün arkasından şehri bırakıp gitti. Yine o gün Mutasarrıf Vekili Müştak bey, Muğla’ya, polisle jandarmalar, ağır ceza yargıcı, tahrirat müdürü, muhasebe müdürü yaya olarak Tavas’a kaçtılar. Bu sırda Çakır Mehmet adlı milis kumandanı birkaç arkadaşıyla çarşıda gezerken Denizli halkının aşağılamasına uğradı. Goncalı’ya sığındı. Şehirde bir Kuvayı Milliye düşmanlığı havası esmeye başlamıştı.
Artık, güzel Denizli şehri, Yunanlıların önünde açık bir şehir, bütün anlamıyla hükümetsiz bir şehir olarak yayılıyordu.
Ancak, kaçamayanlarla şehrin eşraf ve zenginleri, her yerde olduğu gibi mallarının, mülklerinin başından ayrılmamışlar, Rum eşrafla el ele vererek kaderlerini onların kaderine bağlamışlardı. Askerlik şubesi başkanı Albay Tevfik bey de gizlice onları destekliyordu.
Şehrin güvenliğini elinde tutan Heyeti Milliye adındaki Kuvayı Milliye örgütü, dağılıp gidince geride kalan şehrin eşrafı, yönetimi ele almak için davrandı:
Belediye reisi eşraftan Hacı Tevfik bey, şehrin Türk-Rum eşrafını belediyede toplantıya çağırdı.
Toplantıya halktan da katılanlar oldu. Toplantıda Rum askerlerinin göçettirimesi işi görüşüldü. Rum erkeklerinin Anadolu’nun içine doğru sürgün edilmesinin pek yakında şehre gelecek olan Yunanlıları kızdıracağı, bu kez Türklere zulüm, işkence yapılmasına yol açacağı, bundan dolayı bunun yersizliği ileri sürüldü. Sözcüler, konuyu biraz daha derinleştirerek şöyle konuşmalar yaptılar:
— Eğer Yunanlılar gelecek olursa hükümetimiz de Ankara’da yeni kurulduğundan bize hiçbir biçimde yardım edemez. Bu durumda şehir Yunanlıların zulmüne açık kalacağından başka bir çare bulmalıyız. En doğrusu içimizden elçiler göndererek Antalya’daki İtalyan İşgal Kumandanlığının korumasını isteyelim. Müderris Esat efendiyle Belediye Başkanı Hacı Tevfik bey ve eşraftan Salih ve Gıyas efendileri bir kurul olarak gönderelim.
Ne var ki toplantıda bulunan Aydın savaşı kahramanlarından Komiser Hamdi bey, bu son önerinin gereksizliği üzerinde konuşarak buna engel oldu.
Sonra, şehrin bundan böyle ne biçimde yönetileceği üzerinde görüşülüp tartışıldı. Tartışmanın sonunda «Göçetmeyenlerin Haklarını Koruma Derneği» adlı bir derneğin kurulması kararlaştırıldı. Derneğin başkanlığıyla mutasarrıf vekilliğine işinden atılmış Yargıç Kahraman Seyfi efendi atandı. Derneğin sekiz üyesi şunlardı: Belediye Başkanı Hacı Tevfik, Karahacıoğlu Salih, Feyzullahoğlu Ahmet, Şirvanoğlu Nakip, Ahmet Ziya, Saraçoğlu Hacı Salih, Odabaşıoğlu Halil, Şirvanoğlu Gıyas efendilerle jandarma subayı emeklisi Namık.
Bu dernek, Denizli şehrinin yeni hükümeti demekti. Derneğin bütün amacı da her türlü olup bittiye karşı göçetmeyenierin canını, malını mülkünü korumaktı.
Dernek kurulur kurulmaz hemen «Düyunu Umumiye» kasasındaki paraya el koydu. Memurlara ikişer maaş ödedi. Mal sandığından da emeklilere, dullara, öksüzlere, yine ikişer maaş tutarında para ödedi.
Belediyede bu toplantı yapıla, şehrin yeni hükümet düzeni kurula dursun Demirci Mehmet Efe, Müftü Ahmet Hulusi efendinin isteğine uyarak Denizli’ye Sökeli Ali Efe buyruğunda otuz zeybekle jandarma yüzbaşısı Rifat, Üsteğmen Fazıl beyleri gönderdi.
Denizli’ye varan Sökeli Ali Efe, doğru Maarif hanına inerek karargâhını kurdu. Sonra, Rum mahallesini kuşatarak Rum erkeklerini toplamaya başladı. Bunu gören geçici hükümet, Müderris Esat efendiyle Gıyas efendiyi Sökeli Ali Efe’ye göndererek bu sürgün işinden vazgeçmesini istedi. Elçiler eğer bu göçettirme işi yapılacak olursa Denizli’yi ele geçirecek olan Yunanlıların Türk, Müslüman halka çok zulmedeceğinden söz ettiler.
Sökeli Ali Efe, onlara aldırış etmeyerek Rum erkeklerini topladı, trene doldurdu, Eğridir gölü üzerindeki adaya yerleştirilmek üzere 6-7 Temmuz’da Eğridir’e yola çıkardı.
Göçettirme günü Denizlili bir hemşehri Sökeli Ali Efe’ye giderek eşraftan birinin evinde birkaç Rum zenginini sakladığını bildirdi. Sökeli’yle kızanları bildiricinin kılavuzluğunda zengin adamın evini basarak saklanan Rum zenginlerini bulup çıkardılar. Zengin Denizliliyi iyice dövdüren Sökeli Ali Efe, ele geçirdiği Rum zenginlerini gidenlerin arkasından Eğridir’e doğru yola çıkardı.
7 Temmuz 1920 günü, askerlik şubesi başkanı Albay Tevfik bey, Goncalı’daki Demirci Mehmet Efe’ye bir telgraf çekerek Denizli Rumlarının dışarı gönderilmemesini diledi.
7-8 Temmuz gecesi, Kilisli Murat beyin kızanları Hıristiyan mahallesine dalarak sarkıntılıkta bulundular. Sökeli Ali Efe’nin kızanlarından birkaçı da Çaybaşı mahallesinde Külâhçı Ahmet Ağa ile Değirmenci Sadık’ın evini soydular.
Sökeli Ali Efe’yle kızanları, Tavas-Denizli yolunun içinden geçtiği çamlığa gidip yerleştiler. Zeybekler, Tavas’a gitmekte olan zengin yolcuların önünü keserek para, pullarını soydular. Akşamdan kimi kızanlar, mahallelerde bu gece Çal yönünden Yunanlıların Denizli’ye geleceklerini bildirerek Tavas’a kaçırmışlardı. Sonra, bunları çamlıkta kıstırarak bütün paralarını mücevheratlarını ellerinden aldılar.
7 Temmuz gecesi sabaha karşı askerlik şubesi başkanı Tevfik bey, Goncalı’daki Demirci Mehmet Efe’ye bir telgraf daha çekerek:
— Burada bulunan zeybekler, halkın malına ve canına saldırıyorlar. Bir olayın çıkmasından korkuyorum, dedi.
Aradan yirmi dört saat geçmemişti ki mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi ile sekiz arkadaşı, Demirci Mehmet Efe’ye toplu olarak bir telgraf çektiler:
— Buraya gönderdiğiniz zeybekler, halkın malına, canına, ırzına saldırmakta olduklarından doğacak üzüntü verici olayın sorumlusunun siz olacağınızı bildiriyoruz.
Bu, şimdiye dek Demirci Mehmet Efe’nin hiç alışmadığı, kimsenin de kullanmak yürekliliğini gösteremediği bir dildi. «Aydın ve Dolayları Genel Kuvayı Millî Kumandanı» bu telgrafa, bu düşünüşe korkunç bir mim koydu.
8 Temmuz 1920 sabahı hükümet bomboştu. Bir tek telgraf müdürü Süreyya bey, görev başındaydı. Sonra, Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi, Albay Tevfik beyler geldiler. Sarayköy telgrafhanesinden, Yunanlıların nerelere dek geldiğini sordular. Sarayköy’den buna:
— Yunan’ın Ahmetli köprüsünden geçtiği yalandır, halkın kaynaşmasını önleyiniz, diye yanıt geldi.
Ne var ki halk, telgrafhanenin çevresini sarmış, gerçeği öğrenmek için yırtınıyordu.
Telgrafhanenin içine sokulanlar bile vardı.
Bunlardan biri Kahraman Seyfi beye:
— Memlekette jandarma, polis yok, ne yapacağız? diye sordu.
— Durum gelişinceye dek herkes mahallesini korusun. Hıristiyan mahallesine de komşu mahalle baksın.
Bunun üzerine emekli jandarma kumandanı, şehirde bir güvenlik örgütü kurdu. Bir süre sonra eli silâh, sopa tutanlar mahallelerde devriye gezmeye başladılar.
Demirci Mehmet Efe, Denizlilerden aldığı telgraflardan orda işlerin yolunda gitmediğini anlayarak Sökeli Ali Efe’yi makina başına çağırdı. Telgraf müdürü efeyi çağırmak üzere Maarif hanına vardığında orda nöbetçi iki zeybekten başkasını bulamadı. Demirci Efe’nin buyruğunu onlarla geceyi kızanlarıyla çamlıkta geçiren Sökeli Ali Efe’ye gönderdi.
Sökeli Ali Efe, buyruğu alınca hemen atına atlayarak şehre koştu. Kızanları da atlı, yaya arkasından koşarak geldiler. Hepsi de bütün gece içmişti, körkütük sarhoştu. Değirmen önüne vardıklarında gruplara ayrılarak mahallelere daldılar. Maarif hanına böylece yollandılar. Denizli halkının silâhlıları pusuya yatmış onları bekliyordu.
Çaybaşı’nda, Saltak’taki halk güvenlik ekipleri, burdan geçen zeybeklerin üstüne çullanarak ellerinden silâhlarıyla cephanelerini, üstlerindeki bütün paralarını, ganimetlerini aldılar. Sonra hepsini götürüp belediye başkanının Çaybaşı’ndaki kiralık eviyle Saltak mescidine kapadılar. Denizli halkı, Kayalık’tan şehre giren zeybeklere de saldırıp silâhlarını, paralarını yağmaladılar. Birçok kişi; bu yüzden zengin oldu.
Bundan başka büyük halk yığınları, şehrin ana caddesinde karınca gibi kaynıyordu. Meserret otelinin önü iğne atsan yere düşmeyecek gibi kalabalıktı. Yunanlılara karşı olan kin, Kuvayı Milliyecilere karşı dönmüştü.
Üç atlı kızanıyla Çatalçeşme’den Delikçınar’a gitmek isteyen Sökeli Ali Efe, ilkin Meserret’in önünde halkın kurduğu barajdan öteye geçemedi. Halkın arasında güçbelâ yol açarak Delikçınar hamamı hizasına varmıştı ki kızanlardan biri havaya bir silâh atarak arkadaşlarına:
— Toplanın, tehlike var! diye işaret verdi.
Çaybaşı camisi köşesinde pusu kurmuş olan birkaç yeni silâhlanmış mahalle bekçisi, Kuvayı Milliyecilerin yaklaşmasını bekliyordu. Bu sırada oradan geçen askerlik şubesi başkanı Albay Tevfik bey, pusudaki silâhlılardan Mehmet Maksut oğlu Saatçi Ali’ye:
— Korkmayın, tutun! diye seslendi.
Sökeli Ali Efe, bu sırada telgrafhaneye vararak makina başında dört gözle kendisini bekleyen Demirci Mehmet…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Önemli Olaylar Savaşlar Tarih Türk-Osmanlı
- Kitap AdıKutsal İsyan 5; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi
- Sayfa Sayısı608
- YazarHasan İzzettin Dinamo
- ISBN9789754780550
- Boyutlar, Kapak14 x 20 , Ciltsiz
- YayıneviTekin Yayınevi / 1990