“Bildiğin, öğrendiğin ezberse ve hayatın da canlı değilse sen de canlı kalamazsın. Hayatını değiştirerek, hikmet dolu bilgileri öğren, gerisi beynini yoran tozdur.
Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil. İyi düşünmek için güzel görmek gerek. Güzel görmenin yolu gönül aynasını bulandırmamaktır.
Her şey değerince tartılır. Kuşu yemi ile tartmıyorsan insanı da kılığı kıyafeti ile tartma! İnsan gönüldür. Onu güzel davranışlar ve yaptığı iyiliklerle gör.
Akıllı birinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir…”
Öyleyse oku!
***
Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlana’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında “Bilginlerin Sultanı” unvanını almış olan Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Mümine Hatundur.
Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol tehdidi nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır.
Sultan üI-Ulema‘nın ilk durağı Nişabur olmuştur. Nişabıır şehrinde tanınmış mutasavvıf Feridüddin Attar’la da karşılaşmıştır. Mevlana burada küçük yaşına rağmen Feridüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
Sultan ül-Ulema, Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Küfe yoluyla Kabe’ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yoluyla Larende’ye (Karaman) geldi. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdığı medreseye yerleşti.
1222 yılında Karamana gelen Sultan ül-Ulema ve ailesi burada yedi yıl kaldı. Mevlana 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun’la Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlana’nın Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlana tek çocuklu bir dul olan Kerra Hatun’la ikinci evliliğini yaptı. Mevlana’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altındaydı. Konya ise bu devletin baş şehriydi. Konya sanat eserleriyle donatılmış, ilim adamları ve sanatkârlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alaeddin Keykubad’dı. Alaeddin Keykubad, Sultan ül-Ulema Bahaeddin Veled’i Karamandan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.
Mevlana’nın babası 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayının Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlana Dergâhına, bugünkü yerine defnedildi.
Sultan ül-Ulema ölünce talebeleri ve müritleri bu defa Mevlana’nın çevresinde toplandılar. Mevlana’yı babasının tek vârisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlana büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, iplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlana 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi’yle karşılaştı. Mevlana Şems’te “mutlak kemalin varlığını”, cemalinde de “rabbani nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.
Mevlana, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selahaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi. Şems-i Tebrizi’nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşamını, “Hamdım, piştim, yandım…” sözleriyle özetleyen Mevlana 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Mevlana, ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “şebi arus” diyordu ve dostlarına vefatımın ardından ah vah edip ağlamayın diye vasiyet ediyordu.
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…”
Eserleri
Mevlana’dan bütün insanlara miras kalan hazineler şunlardır:
1. Mecalis-i Seb’a
2. Divan-ı Kebir
3. Fih-i Mafih
4. Mektubat
5. Mesnevi
Mesnevi altı ciltten oluşmaktadır. Mesnevide toplam 25.632 beyit vardır.
Tasavvuf sahasında en çok okunan ve kendisine en fazla şerh yazılan eserlerden biri, belki de birincisi olan Mesnevi, yurtiçinde ve yurtdışında defalarca basılmıştır.
Mevlana, Mesnevi’de hiçbir konuyu sistematik olarak anlatmaz. Konular kendiliğinden birbirini açarak ilerler. Konular arasında anlatılan hikâyeler de bir yerde anlatılıp bitirilmez. Bir hikaye tamamlanmadan, çağrışım yapan başka bir hikâye anlatılmaya başlanır. Bu şekilde bir hikâye tamamlanana kadar, araya birçok hikâye, birçok konu girer.
Mevlana’nın çağrışım gücü çok yüksektir. Sahip olduğu birikim, bildiği diller, sosyal tecrübeleri, sanatçı ruhu, son derece akıcı bir zekâ ve tasavvuf terbiyesiyle pişmiş bir ruh bir araya geldiğinde, Mesnevi’âe her konuda olağanüstü bir birikim ve sınırsız malzeme ortaya çıkar.
Mesneviyi muhteşem kılan özelliklerden birisi de, vezin kullanılarak manzum olarak yazılmasıdır. Nesir yoluyla bile anlatılması güç konuları o vezin ve kafiye kullanarak külfetsizce söylemiş ve yazdırmıştır. Mesnevi’nin her bahsinde Kuran kıssaları geçer. Birçok beyitlerinde ayet ve hadislerden lafzi ve manevi iktibaslar vardır. Bu bakımdan Mesnevi’ye “Mağz-ı Kuran” (Kuran’ın İçyüzü) diyenler tamamıyla haklıdır.
Kitaptaki hikâyelerin hepsinin Mevlana tarafından uydurulmuş olmasına da imkân yoktur. Mevlana fikrini açmak, meramını anlatmak için halk hikâyeleri ile atasözlerine de müracaat etmiştir. Hâlâ kullandığımız birçok atasözünü Mesnevi’de buluruz. Bu yüzden Mesnevi folklor bakımından da ehemmiyetlidir.
Mesnevi, baştan başa bir kültür âlemidir ve dünya eserleri arasında bu kitabın seçkin bir yeri vardır; tasavvufi eserler arasında ise bir benzeri yoktur.
Mesnevi-i Şerif, bütün Türk ülkelerinde en fâzla okunan, yorumlanan, medreselere bir ders ve nasihat olarak girebilen, tekkelerde hayranlıkla dinlenen ve açıklanan bir temel eserdir. Mevlana’nın etkisi elbette sadece Anadolu’yla sınırlı kalmamış, bilhassa İran ve Hindistan sahalarında onun etkisi büyük olmuş; pek çok âlim, mutasavvıf ve edip başta Mesnevi olmak üzere eserleriyle ilgilenmişler, onlara değerli şerhler yazmışlardır.
Mesnevi, insanın kendini manevi bir varlık olarak görmesi, ahlaken tamamlanması, Allah’la yakınlaşması ve birleşmesi için hazırlanmış bir rehberdir. Bu kitap türlü müşküller içinde bunalan devrinin insanına ve asırlar sonra çağın buhranları içinde sıkışmış dünya insanına yol göstermiştir.
Mevlana, Mesnevi’sine “Birlik Dükkânı” demekte, Mesnevi’yi, “Mesnevimiz, Birlik Dükkânıdır; ‘birden başka ne belirirse puttur…” beytiyle övmektedir.
“Her varlık o dükkânda yoğrulup yapılmakta, orada sergilenmekte, satılmakta; orada yıpranıp, yine orada potaya girmekte, yemlenmekte.
Sebepler sonuçları meydana getirmekte; sonuçlar, yine sebepler haline gelip başka sonuçlar belirmekte. Bu dükkânın bir ucu dükkânı yapanın kudret elinde; öbür ucu, sonsuzluğa dek gitmekte ve yine o kudret eliyle sonu ön olmakta; her an yaratılmakta. Bu dükkânın alıcısı, satıcısının kendisidir…”
Bir aşk yüzünden elbisesi yırtılan, hırstan ayıptan adam akıllı temizlendi.
Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür.
Gönlü vuran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insanın malı olmayan ilim yükten ibarettir.
Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilesin.
Âşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de! Âşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.
Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.
Dosta dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet; içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.
Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer, sohbet vardır, ilkbahar gibidir, her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.
Dünya sevgisi, dünya geçimiyle savaşma yüzünden sana o ebedi azabı ehemmiyetsiz gösterir, ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse bunda şaşılacak ne var ki?
Hile ve çare diye “zindanı delip de çıkmaya” derler. Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş, soğuk ve ters bir iştir.
“Ey Müslüman, edep nedir?” diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Doğu Klasikleri Edebiyat
- Kitap AdıMesnevi'den Hikmetler
- Sayfa Sayısı152
- YazarSinan Yağmur
- ISBN9786054607310
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviDestek Yayınları / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Araba Sevdası ~ Recaizade Mahmut Ekrem
Araba Sevdası
Recaizade Mahmut Ekrem
Maceraperest, şımarık ve sorumsuz, babasından kalan mirası fütursuzca harcayan, meşhur alafranga züppe Bihruz Bey’in romanı…Bihruz Bey, bir gün son derece gösterişli landosuyla eğlence yerlerini...
- Amak-ı Hayal ~ Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi
Amak-ı Hayal
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi
Âmâk-ı Hayal / Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi “Tuhaf! Varla yok hiç bir olur mu? Örneğin ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu ikisi arasında...
- Siyasetname ~ Sadık Yalsızuçanlar,Nizamül Mülk
Siyasetname
Sadık Yalsızuçanlar,Nizamül Mülk
Her şeyin kanlı ve kirli bir iktidar imgesinde odaklandığı modern zamanların en netameli kavramlarından biridir siyaset. Modern siyasetin doğası, egemen olma ve sahiplik güdüsünü...