Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların
Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların

Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların

Cezmi Ersöz

Beni kalabalık sandınız… Evimde hiç güneş batmaz, diye geçti aklınızdan… Oysa ben çoğu kez bana gelen mektuplarınız kadardım. Evimde güneşim çok battı. Mektuplarınızın içindeki…

Beni kalabalık sandınız… Evimde hiç güneş batmaz, diye geçti aklınızdan… Oysa ben çoğu kez bana gelen mektuplarınız kadardım. Evimde güneşim çok battı. Mektuplarınızın içindeki sevgi ve merhametin ışığıyla çok gece geçirdim. Yalnızlıktan ölecek gibi olduğum anda tekrar tekrar okuduğum o mektuplar, beni sabaha çıkardılar… Unutulmak acısını sadece bu mektuplar hafifletecek gibiydi… Kitaplarımı, bilmediğim, tanımadığım kişilere yazıyordum. Belki de bir meçhule… Ama o meçhulden, yani sizlerden bana sevgiler akıyordu. Acılar, sırlar, çelişkiler, umutlar, yalnızlıklar; hayal kırıklıkları, gözyaşları, ölme isteği ve yaşama sevinci akıyordu… Bu kimsesiz incelikler ülkesine…

ÖNSÖZ

Kimsesiz İncelikler Ülkesine Mektuplar…

Beni kalabalık sandınız… Evimde hiç güneş batmaz diye geçti aklınızdan… Oysa ben, çoğu kez bana gelen mektuplarınız kadardım. Evimde güneşim çok battı. Mektuplarınızın içindeki sevgi ve merhametin ışığıyla çok gece geçirdim. Yalnızlıktan ölecek gibi olduğum anda, tekrar tekrar okuduğum o mektuplar beni sabaha çıkardılar…

Neredeyse, son on beş yılım, bu mektuplarla geçti. Bu on beş yılda, tam yedi ev değiştirdim. O binlerce mektupla birlikte, bir evden başka bir eve taşındım. Kolilerce mektup, sanki boşuna bir hayat sürmediğimin kanıtı gibiydi. Kitaplarım kadar anlamlıydı benim için. Unutulmak acısını sadece bu mektuplar hafifletecek gibiydi… Kitaplarımı, bilmediğim, tanımadığım kişilere yazıyordum. Belki de bir meçhule… Ama o meçhulden, yani sizlerden bana sevgiler akıyordu. Acılar, sırlar, çelişkiler, umutlar, yalnızlıklar, hayal kırıklıkları, gözyaşları, ölme isteği ve yaşama sevinci akıyordu… Bu kimsesiz incelikler ülkesine…

En yakınlarınıza bile anlatamadığınız sırlarınızı, benimle paylaşıyordunuz, bu mektuplarda. Sevgililer… Arkadaşlar… Anneler… Babalar… Kardeşler…

Kitaplarımı gönderdiğim o meçhulden, sahici bir ülke doğuyordu… Tepeden tırnağa, özleme, aşka, acıya, çelişkilere, öfkeye, isyana ve umutlara batmış bir ülke…

Neredeyse, tanınmaz hale gelmiş ülkemden, yeni bir ülke yaratmıştı kitaplarım. Birbiriyle hiç tanışmamış, hiç karşılaşmamış olan sizler, yazdığınız mektuplarda kimseye yakın olmadığınız kadar birbirinize yakın olduğunuzu kanıtlarcasına, farkında olmadan bu ülkeye doğru akıyordunuz…

Dürüst, duyarlı, kırılgan, içten insanlardınız… Ve böyle olduğunuz için sürekli kandırılan, küstürülen, duyguları kullanılan, tutunamayan yine sizlerdiniz… Oyunları kurallarına göre oynamak istemeyen, gözlerinde kamera olmayan ve bu yüzden o sahte kurallar ve gözlerinde hep kamera olanlar tarafından hayal kırıklığına uğratılmaktan kırgın ve yorgundunuz… Başkalarının ahlakına göre değil, kendi çabalarınızla yarattığınız ahlaka göre yaşamak istediğiniz, kendi doğrularınıza yürekten inandığınız ve onları çiğnetmemek için çırpınırken, kalabalıklar içinde yapayalnız kalmıştınız… Yetenekli ve kendinizi iyi yetiştirmiş insanlardınız ama ofis kurallarına uymadığınız için iş yerlerinden çoğu kez ilk önce sizler işten çıkartıldınız… Sevgiye ve aşka herkesten çok inandığınız halde, ilişkilerin hoyratlığı ve kötülüğünde terk edilen, yan yolda bırakılan ilk siz oluyordunuz. Çünkü hissettiğiniz gibi yaşamak istiyordunuz. Ne taktik biliyordunuz, ne de kullanışlı maskeleriniz vardı. Bu yüzden ayrılıkların o derin hüznünü tek başınıza yaşamak, hep size düşüyordu…

Birçoğunuz öyle bir noktaya gelmişti ve öylesine derin bir çaresizliğin içinde kalmıştı ki bu dünyada sizi anlayacak ve hissedecek tek kişinin ben olduğuma inanmıştınız… Oysa, çaresizlikleriniz, kanayan içtenlikleriniz, yaralı umutlarınız farkında olmadan sizi on binlerce insanın düşleriyle, acılarıyla, çelişkileri ve umutlarıyla yarattıkları bu ülkenin insanı yapmıştı. Artık sadece ben değil, sizin gibi hisseden, acı çeken, kanayan ve seven, sayısız gönül dostunuz vardı…

Elimde öyle bir imkânım olsaydı da sizleri, yani bu kimsesiz incelikler ülkesinin insanlarını bir araya getirebilseydim, diye çok düşünmüşümdür. Kim bilir, bu buluşmalardan, ne ebedi dostluklar, ne sonsuz aşklar yaratılırdı…

Bu görevi, bir ölçüde web sitemde yapmaya çalışıyorum. Ama bu bana yetmiyor.

Bana yıllardır yazılan, yaklaşık on beş bin mektubu bir araya getirip yayımlamak da aklımdan hiç geçmedi değil. Her birinden tek tek izin alıp da mektupların sonuna telefon numaralarınızı ve adreslerinizi yazıp işte size ülkeniz ve insanlarınız, demek, ne muhteşem bir şey olurdu. Ama bu sadece bir ütopya… Hep düşlenilen ve düşlendikçe anlam kazanan bir ütopya… Adım adım yaklaşılmalı, bu ütopyaya…

Ve işte bu adımı atıyorum. Yaklaşık on beş bin mektubu tek tek okudum ve içlerinden kırk beş-elli tanesini seçerek, bir kitap oluşturdum. Bu seçimi yapmak, inanın benim için çok güç oldu. Keşke hayat, beni bu seçimi yapmak zorunda bırakmasaydı…

Bana mektup yazanların birçoğundan izin aldım. Bazılarına Leman Dergisi’yle ulaşmaya çalıştım. Ama yine de bana yazanların mahremiyetlerine duyduğum saygıdan ötürü mektupların sonuna sadece isimlerini yazmayı uygun buldum. Soyadları ve kimlikleri bende saklı kaldı…

“Zarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların…” Bu kitaba neden böyle bir isim koydunuz, diye sorabilirsiniz bana… Uzun yıllar önce, çok âşık olduğum bir kadına yazdığım mektupları, onu görmeye yanına gittiğimde, yine ben okumak zorunda kalmıştım. Çünkü mektuplar eline hiç ulaşmamıştı. Orayı çoktan terk etmişti. O duyguyu unutamam. Sanki ona değil de kendime mektuplar yazmıştım. Aslında çoğu yazımı ben böyle yazmıştım. Kendime yazdığım bu mektuplar, size ulaştı. Yıllar sonra anladım ki ben kendimi kendime anlatırken, aslında sizi size anlatmıştım. Bu yüzden bana gelen mektupların mutlaka bir yerinde, neredeyse aynı cümle ve aynı soru gizliydi: “Beni anlatıyorsun… Beni bu kadar iyi nasıl tanıyabilirsin?”

Bu kitabı, ben değil, siz yazdınız. Bu yüzden bu kitaptan elde edilecek gelir bana ait değil, size ait. Bu yüzden kitaptan elde edilecek geliri, sizin için çok anlamlı olabileceği bir yere bağışlamayı uygun buldum. Kimsesiz, sahipsiz, çaresiz sokak çocuklarının barındırıldığı, karnının doyurulduğu, giyindirildiği, eğitim gördüğü bir vakfa, Umut Çocukları Vakfı’na…

Evet, bu da bu ütopyanın bir parçası… Artık acılarınız, çelişkileriniz, gözyaşlarınız, ayrılıklarınız, kanayan aşklarınız, yalnızlığınız, yaralı umutlarınız, korkularınız ve sevinçleriniz, bu kimsesiz çocuklara bir çift ayakkabı, palto, defter, çanta, ilaç, kalem, iç çamaşırı, kitap, bir tas çorba, sımsıcak bir battaniye olarak geri dönecek…

Kaybolmadı, bana yazdığınız mektuplar… Bu mektuplardan yeni bir ülke ortaya çıktı. Yarattığınız bu kimsesiz incelikler ülkesinden, kimsesiz çocuklara sımsıcak umutlar akacak…

Sanki o gün, uğruma yuvasını yıkan çocukluk aşkım, Köln’de ortaya çıkmıştı da gün batınımda onunla buluşacaktım. İçimden bir ses de ‘Hayallerinin kırılmasını istemiyorsan, onunla buluşma,’ diye söylenip duruyordu.

Akşam erken inerken Ren Nehri’nin Heinrich Böll onurlu şehrine, biz de deli kızımızı akıllı oğlumuza emanet edip, Masal the Salon adlı çay evinin yolunu tutuyorduk. Biz oraya vardığımızda, söyleşi başlamak üzereydi. Fakat Cezmi Ersöz henüz kürsüye davet edilmemişti. “Köln’e Hoşgeldiniz,” dedim. “Sen de mi buradasın, ya!” diye cevap verdi Cezmi Ersöz. Ve o anda gözlerindeki parıltıdan olmalı, korkularımın çok yersiz olduğunu anladım.

………………..

“Bu akşam tehlikeli bir konudan söz edeceğim,” diye başladı söyleşisine, Cezmi Ersöz. Biz sandık ki Kürtler’den söz edecek. “Son derece hassas bir konu bu,” diye ikinci cümlesini kurduğunda, biz yine yanıldık ve onun söyleşiye, unutulmuş bir soykırımla başlayacağını tahmin ettik. “Aşktan söz edeceğim bu akşam,” diye konuyu belirledi sonunda.

………………..

Barış ülkesine doğru yol alan gemiye eşlik etsinler diye, oltada orfoz gibi çırpınan yüreklerimizi, Ren Nehri sularına saldık…

Sonra da ‘yaralı yalnızlığımıza ağlamak’ için evlerimize geri döndük…

 

                                                                                                                               Ayşe & Doğan

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme Edebiyat
  • Kitap AdıZarfını Ben Açardım Sana Yazdığım Mektupların
  • Sayfa Sayısı161
  • YazarCezmi Ersöz
  • ISBN9789754782462
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTekin Yayınevi / 2006

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni ~ Cezmi ErsözAncak Bir Benzerim Öldürebilir Beni

    Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni

    Cezmi Ersöz

    Kimi geceler, babası, sadece üzerini örtüp saçlarını, yüzünü, alnını okşamakla yetinmezdi. Yatağının bir kenarına ilişir, gizli gizli bir şeyler fısıldardı. Sanki ona yattığı yerde...

  2. Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi ~ Cezmi ErsözÖlürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi

    Ölürsem Beni Seninle Ararlar Şimdi

    Cezmi Ersöz

    İşte o zaman, sevgili diye, hayat diye baktığınız her boşluğu, artık sadece sizin o yaralı benliğiniz doldurur. Nereye, hangi kalabalık şehre gitseniz, peşinizden o...

  3. Hayat Bir Emrin Var mı ~ Cezmi ErsözHayat Bir Emrin Var mı

    Hayat Bir Emrin Var mı

    Cezmi Ersöz

    “Nerede bir Cezmi Ersöz yazısı, şiiri görsem, önce onu okumak isterim. Neden? Nedenini de hem bilirim, hem bilmem. Bilirim: Varlığı, bitimsiz muhalefettir o. Bilirim:...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Aşık Kadınlar Sokağı ~ Hikmet ÇetinkayaAşık Kadınlar Sokağı

    Aşık Kadınlar Sokağı

    Hikmet Çetinkaya

    Evin holünde uzun bir zaman… Kadın, erkeğe gülümsüyor… Erkek “bir oyun” olduğunu o anda seziyor… Kadın, pencere kenarına doğru gidiyor usulca… Kadın, kandırmacaları yaşamına...

  2. Denemeler ~ Michel de MontaigneDenemeler

    Denemeler

    Michel de Montaigne

    MONTAIGNE İLE ZAMANA YOLCULUK Montaigne’nin ‘Denemeleri geniş bir öz anlatımdır aslında. Kendi türünde yazılmış eşsiz bir yapıttır. Montaigne zamanın akış çizgisini izlemez, hangi olgunun...

  3. Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri ~ Eduardo GaleanoAşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri

    Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri

    Eduardo Galeano

    “Kimse gidecek kadar kahraman, kalacak kadar vatansever değil.” Bir yanda işkenceler, kayıplar, ölümler, katliamlar, sürgünler… Diğer yanda umut, mücadele ve direnç… Sevincin ve coşkunun,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur