“Egede, Akdeniz yörelerinde gene ormanlar yanıyor. Benim şaşırdığım daha yanacak orman kaldığıdır. Nereden buluyorlar da, bu kadar ormanı yakıyorlar? Ben bu yörelerde dikili ağaç kalmadığını sanıyordum. Demek ki yanılmışım. Öldürmeyen Allah öldürmez derler, şu ormanı da bitirmeyen Allah bir türlü bitirmiyor demek ki.” -Yaşar Kemal-
İÇİNDEKİLER
Yılanların öfkesi. Yılanların öcü,
Yılanların Hışmı ve Özgürlük Üstüne • 9
Eski Tas, Eski Hamam Oyunu • 13
İki Çıplaktan Birisi • 16
Umutsuzluğa Düşmenin Gereği Yok • 20
Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üstüne • 24
İnsan Hakkı, Toprak Hakkı, Yurttaş Hakkı • 28
Ucuzluk ve Gününü Gün Etme • 32
Bugünlerde Bahar İndi • 36
Doğayı öldürmek • 40
Auschwitz, Treblinka, Haydari ve… • 44
Öldürülen Toprak • 49
Solun Bağımsızlığı • 54
Türkiye Avrupa Konseyinde Kalabilir mi? • 59
Oyun Başlıyor • 64
Isık Göl Forumunun Önemi • 69
Akdeniz Kültür Çemberi • 72
Epope Aydınlığı • 76
Oslobodenje İçin Yardımlaşma Yazısı • 82
Yerel Kültürden Evrensele • 85
“Ya Devlet Başa ya Kuzgun Leşe” Değil • 95
Türkiye’nin Kanına Ekmek • 101
KİMLİKLER
Anadolu Kadın Kıyafetleri ve
Elişleri Sergisi / Kenan Özbel • 115
Bir Yargıç Öldü / Fevzi Boran • 118
Füreyadan Bir Tutam Işık •121
Abidin Dinoya Mektup • 126
Orhan Kemal Üstüne • 130
Yaralısın, Romanımızın Unutulmazları Arasına Girecek • 132
“Güle Güle İstanbul” • 138
Bozkırı Çiçeklemiş Adam, Ceyhun Atuf Kansu • 141
Turhanı Anlamak • 146
Köroğlu Antep Rivayeti • 149
İlhan Koman ya da Heykelde Şiir • 154
Oğuz Akkan İçin • 158
Merhaba Mücap, Merhaba Kardeşim • 162
Reşat Enis: Bir Romancının Ölümü • 165
İçinin Aydınlığını Koruyan Adam, İsmet Ay • 168
KONUŞMALAR
Asya-Afrika Yazarlar Birliği Kongresinde / Zeynep Oral • 173
Neden “Çocuklar İnsandır”? / Kemal Özer • 175
Bir Sanatçının 24 Saati / Onat Kutlar • 186
Fransadaki Accueillir Dergisiyle Söyleşi • 191
İşçi Gazetesi Arbetel’in Sorularına Yanıtlar • 200
Anlatım Sanatı Üzerine / Alpay Kabacalı • 213
Demokrasi, Roman, Dil, Eğitim, Sanat, Politika Üzerine / Ahmet Taner Kışlalı • 218
Dünya Kabuk Değiştirirken… / Raşit Gökçeli • 227
Edebiyat ve Kürt Sorunu Üstüne Yaşar Kemalle Konuşmalar / Yavuz Baydar • 240
Kaynakça • 279
Yılanların Öfkesi, Yılanların Öcü, Yılanların Hışmı ve Özgürlük Üstüne
Bizi düşünmeye alıştırmamışlar. Üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geleni yapmışlar. Allah beterin beterinden saklasın derler, bir de düşünenleri, gelin şuna düşünenleri demeyelim, düşünmeye çabalayanları hep öldürmüşler. İstanbul, bir zamanlar, düşünmeye çalışanlara cehennem olmuş. Düşünmek. tıpatıplaşmanın dışına çıkmak demektir. Düşünmek, kişiliği olmak demektir. Düşünmek, en küçük anlamda, var olmak demektir. Ve insanlar düşünmeyi öğrendikleri zaman, dünyayı tarttıkları, ölçtükleri biçtikleri zaman, birtakım çıkarcıların, insanları yüzyıllardan bu yana köle olarak kullananların, ya bu çeşit, ya da şu çeşit, çanlarına ok tıkandı, demektir.
Bizim çıkarcılarımız, çok kurnaz davranmışlar. Bilmişler ki, düşünen adam arayan adamdır. Arayan adam birtakım yenilikler bulan adamdır. Donmuş bir durumu parçalayan adamdır. Durumu olduğu gibi tutmak için insanları düşündürmemişler. İşte bizim tarihimiz aşağı yukarı bu.
Bakar mısınız Osmanlı, İslam tarihine, kaç kişinin derisini yüzmüşler? Bu derisi yüzülenlerin birçoğunu tanıyoruz. O kadar da masumca, o kadar da az aykırı düşünmüşler ki, gene de düşünceye önderlik ettiklerinden dolayı yakalarını, derilerini zalimlerin ellerinden kurtaramamışlar.
İşte biz böyle bir sonuçtan süzülüp yirminci yüzyıla gelmiş bir kuşağız. Bizim karşımızda deri yüzenlerin soyundan gelenler, oldukları gibi duruyorlar. Azıcık düşündüler diye, şimdikiler daha kötü yapıyorlar. Yoklukla, açlıkla, polisle terbiye ediyorlar. Bizim Anadolunun bir sözü vardır, “Allah, kimseyi açlıkla terbiye etmesin,” derler. Bizim çağımızın deri yüzücüleri açlıkla terbiye ettiler uzun zaman düşünenleri.
Deri yüzücüler, gittikçe azıtıyorlar. Bekleyin, bekleyin ki, daha neler gelecek başımıza. Onlar bizi söyletmeyecekler. Kendileri konuşacaklar. Yalanlarıyla halkı daha, daha uyutacaklar. Onlar, milliyetçi olacaklar, evet onlar, onlar ki, birkaç sömürücünün kesesine satmışlardır vicdanlarım. Onlar vatansever geçinecekler, ne kadar gerilik varsa, sutlarını ona dayayıp… Halkımızın böyle kalması, ezilmesi için ellerinden geleni de gelmeyeni de yapacaklar. Sabahtan akşama kadar millet, vatan, halk diye bağıracaklar. Halkı sevdiklerini söyleyecekler. Tarihimiz boyunca halkımız için bir tek güzel şey. Köy Enstitüleri açılacak, onu kapattıracaklar. Kapatanları da kutsal birer yaratık gibi halka yutturmaya çalışacaklar.
Soracağız, peki siz halkın iyiliği için ne istiyorsunuz? Planınız ne? Susacaklar. Çünkü torbalarında azıcık olsun unlan yok Onlar o kadar akılsızlar ki, ağaların, softaların düdüklerini öttürecekler. Gene benim saflığım tuttu, belki hiç de akılsız değiller, çıkarları ağaların, softaların çıkarları ile aynı çizgide birleşiyor. Bizim Çukurovanın en milliyetçisi, milliyetçi kisvesine bürünmüş en yüce çığırtkanı kim biliyor musunuz? Bütün Çukurovayı soyup soğana çevirmiş, bir ömür boyu kirden yüzüne bakılamayacak bir ağanın oğlu.
Biz diyoruz ki, bu halk soyulmasın… Halkı soyanları artık aradan çıkaralım. Yirminci yüzyıl milletlerin soyulmaktan kurtuldukları, kendi benliklerini buldukları yüzyıldır. Bizim toprağımızın kendine has bir kültürü var, amanın buna hiç önem verilmiyor, önem verilsin, diyoruz. Başka çaremiz yok, diyoruz Amanın millet, toprağımız yok oluyor, ağalar, beyler, gericiler, toptan, toprağımızı, ormanlarımızı yok etmek için yanşa çıkmışlar. ne duruyoruz, diyoruz.. Onlar karşımıza geçmişler bre vatan hainleri, bre zındıklar… Bre! Bre!.. Azıcık vicdanı olan, elini vicdanına koyup söylesin, kim vatan haini, kim değil’.
Açlık, şu doğudaki açlık, kimin yüzünden? Söyleyin benim mi? Bu açlık bugünkü açlık değil, yüzyıllardan bu yana geliyor.
Şimdi patlak verdi. Bir daha da durmayacak. Bu açlık halkı sömürenlerin, onları yeraltındaki evlerinde gerilik, pislik içinde bırakanların yüzünden. Biz onlara karşıyız. Açlığın, sömürü-nün, pisliğin, geriliğin olduğu gibi kalmasını isteyenler milliyetçi… Sevsinler senin milliyetçiliğini… Bir gün yutturursun, iki gün… Çekirge bile iki kere…
Fakir Baykurt bir roman yazdı. Adı da. Yılanların Öcü. Bu roman, bir köy romanıydı. Fakir, köylü. Köy Enstitüsünden çıkma, öğretmen. Roman, gazetemizin Yunus Nadi Armağanını kazandı. Sonra da bizim edebiyatımızda görülmemiş bir ilgiyle karşılandı. Çok satıldı, çok okundu. Sinemaya almaya kalktılar. Bu sansürle nasıl aldılar sinemaya, onun orasına Rufailer karışır. Sonra bu romanı bir delikanlı piyes yapmış. Devlet Tiyatrosuna vermiş. Devlet Tiyatrosu da oynamaya karar vermiş. Sonra ne olmuş? Köy Enstitülerini kapatan bakanın özel kalem müdürü senatör olmuş. Olur ya, düşmez kalkmaz bir Allah… Olmuş ya. Köy Enstitülerini kapatıp bu millete müthiş bir iyilik etmişler ya, şu Yılanların Öcünü sahneden kaldırarak daha büyük iyilik edecekler. Yılanların Öcü, belalı eser! Bir oynamaya görsün. Alimallah, Türkiye yıkılır. Şimdi yalnız doğumu aç, Yılanların öcü oynarsa, tüm Türkiye aç kalır. Halkımızın çoğu yeraltında, mağaradan beter yerlerde mi yaşıyor, daha beter olur. Beterin beteri olur. Yılanların Öcü oynarsa, hepimiz zehirleniriz. Şimdiye kadar Köy Enstitüleri kalsaydı, kırk bin köye, kırk bin öğretmen olacaktı. Türk köylüsü aydınlanacaktı. Milliyetçi dediğin adam, buna izin verir mi? Milliyetçi dediğin adam. Yılanların öcünün oynanmasına izin verir de koskoca bir Türk milletini zehirletir mi?
Sayın okurlarım. Yılanların öcü romanını okuyan var, okumayan var. Size küçük bir özetini vereceğim: Bir Irazca var, Karataş Köyünde. Yaşlı bir hatun. Onun Kara Bayram adında bir oğlu var. Kara Bayramın bir karısı, bir çocuğu var. Kara Bayram, yıllardan bu yana, daha yenilerde bir avuç toprağa sahip olmuş. Onun sevinci içinde. Toprağından başka düşündüğü yok Derken, bir gün kurul üyesi ocağı batasıca Hacı Ali gelir, Irazcanın evinin önüne bir ev yapar. Evin önü kapanacak. Irazca, buna razı gelmez. Irazcayla ocağı batasıca Hacı Ali arasında bir savaştır başlar. Muhtar, öteki kurul üyeleri hep Hacı Ali ta-rafında… Kara Bayramı döverler, karısına çocuk düşürtürler, döve döve… Ama, Irazca işin ardını bırakmaz. Köye gelen Kay-makama sözlü bir dilekçe verir. Kaymakam da Hacı Alinin evini Irazcanın evi önünden kaldırtır. İşte roman bu kadar. Şimdi bunun nesi var? Söyleyin bakalım, yasaklık nesi var? Yazık be, ayıp be!..
Fakir Baykurt, basın toplantısında diyor ki: ‘Türkiyeyi bir kültür çölü mu yapacaklar?”
Yapacaklar ya, ne sandın ya arkadaşım. Bu milletin cümle felaketi, geriliği bu yüzden değil mi? Sen halksın, seni düşün-dürürler mi? Seni söyletirler mi? Gözünü oyarlar adımın gözü-nü, arkadaşım.
Yılanların öcünü, onun sonu olan Irazcanın Dirliğini bitirdiğimde, işte demiştim, bir milleti bunlar millet yapar… Elin adamı anlar mı bunu? Bu halk ne, tadı nerede? Dilinin, söyleyişinin güzelliği nerede? Farkına varırlar mı sanıyorsun, aslanım.
Türkiyeyi kültür çölü mü edecekler?” Amma iyi niyetli
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Edebiyat Edebiyat Eleştiri
- Kitap AdıZulmün Artsın
- Sayfa Sayısı278
- YazarYaşar Kemal
- ISBN9789750807497
- Boyutlar, Kapak14x20 cm, Ciltsiz
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Piç Güveysinden Hallice ~ Sami Hazinses
Piç Güveysinden Hallice
Sami Hazinses
İnsan neyle yaşar sorusunun cevabıydı “kadın”. Babama desem ki, “’Baba, sen bana adam olamazsın derdin ama bak ben Superman oldum”, kuvvetle muhtemel bana diyeceği...
- Ermiş ~ Halil Cibran
Ermiş
Halil Cibran
“Devrine bir güneş gibi doğan aziz ve seçilmiş El Mustafa”, kendisini yurduna götürecek geminin geldiğini görür. Halkı da peşinden getirerek Orphalese kentinin meydanına gelir....
- Düşüşten Sonra ~ Selim İleri, Burcu Aktaş
Düşüşten Sonra
Selim İleri, Burcu Aktaş
“BURCU: Pişmanlıklarınızı çok düşündünüz mü hastanede? SELİM: Düşünmeden pişmanlıklar gelip tokat attılar. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. Hâlâ da öyle. Tam uykuya dalarken veya uyanınca,...