Ben onun sanki “ağlama duvarıyım.” Ne garip! O da benim ağlama duvarım sanki. Ben de hiç kimseyle konuşamadıklarımı onunla konuşuyorum. Ne büyük özgürlük, ne büyük rahatlık bu…
Bütün duvarları yıkıp atmıştık aramızdaki. Kendi kendimize söyleyebildiğimiz her şeyi birbirimize söyleyebiliyorduk. İşte bunu özlüyorum şimdi.
Bu yazılarda, sohbetler, anılar, benim sonradan yaptığım bazı değerlendirmeler içiçe geçmiştir. Attila İlhan’ın ve benim hayatımızda yer etmiş tanıdık yazar, düşünür, sanatçı, politikacı pek çok ünlüye bu yazılarda rastlayabilirsiniz.
İlhan Selçuk, Sevgi Erenerol, Uğur Mumcu, Aziz Abi (Aziz Nesin), Yıldız Sertel, Sina Akşin, Sadi Somuncuoğlu, Sina Aygün, Kemal Özden’den, Ankara günlerinden Sevgi Soysal, Çetin Altan, Hıncal Uluç’a; aile yakınlarından Çolpan İlhan, Sadri Alışık’dan Doğan Koloğlu, Hıfzı Topuz, Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Metin Erksan’a ve diğerlerine uzanan geniş yelpaze…
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ
– Kimseyle Konuşmadıklarımız Üzerine ………. 13
– İstanbul Üniversitesinden Manzaralar……….19
– Marksizm’den Ulusal Cepheye Transfer !……………….23
– Aman Millet Uyanmasın ! ……………………………………27
– Mustafa Kemal ve “Sentez”………………………………..31
– Taci Beyi Tanır mısınız?………………………………………35
– Cazip Gelen Ne?…………………………………………..39
– Ankara Günleri…………………………………………….43
– Ve Yakınları…………………………………………………47
– Şu Çılgın Türkler…………………………………………..51
– Onun Margot’su………………………………………………………..55
– İlhan Selçuk ve Attila İlhan’la Efkar Dağıtmak…59
– Boşlukları Kim Dolduracak?………………………..63
– Süleyman Bey Ulusal Cephede!………………………….67
– Sevgi Erenerol’a Olan Hayranlığımız…………..71
– Uğur Mumcu ve Aziz Abi……………………………..75
– Ben Onun Ağlama Duvarıydım…………………….79
– Yıldız Serteller, Sadi Somuncuoğluları…………83
– Öğrencilerim ve Bir Kitap…………………………….87
– Ona Kendisini Anlatmak……………………………..93
– Sinan Aygün ve Diğerleri……………………………………..95
– Doğan Koloğlu, Din ve Emperyalizm……………….99
– “Attila İlhan İçin Bir Dakikalık Saygı Duruşu”..103
– Polis Koruması Altındayız!………………………..107
– Bugün Kutlama Günü………………………………. 111
– Dumanaltı Olmak………………………………………115
– Bitmeyen Senfoni “Hangi İnönü!..”……………..119
– Bush’un Desteklediği Yazarlar……………………123
– Beni Hürriyet’in Manşetine Taşıyanlar………127
– Aynı Cephedeki Alternatifler!……………………..131
-Yeni Sömürgecilik Üzerine Çeşitlemeler………135
– Halk Meclisi Gibi……………………………………….137
– Çelişkiler… Çelişkiler…………………………………141
– Hain Kontenjanımız Ne Kadar?…………………..145
– Devrimci miydi? Yoksa Evrimci mi?…………..149
– Devrim mi? Demokrasi mi?………………………..153
– Yeni Yeni Koymaya Başladı………………………..157
– Kendim İçin Yazmak Ne Güzel…………………..159
-Kıbrıslı Türklere Kızmak Yanlış Olur………….163
– Attila İlhan’ı Anma Günü mü?…………………..165
– S ırası mıydı be Adam………………………………….169
-John’a, O’nu Kaybettiğimizi Söyledim…………173
– Attila İlhan ve Metin Erksan Üzerine…………..175
– Türbanlı Kadın ve Marlene Dietrich…………….179
– Ertuğrul’u Keşke Onunla Konuşabilseydik….183
ATTİLA İLHAN’A SELÂM………………………………..187
Prof. Dr. Erol Manisalı, 1940 yılında İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde ve Okan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Öğretim üyesidir.
Manisalı, ulusalcı görüşleriyle tanınır. Küreselleşme ve Avrupa Birliği politikalarına karşıdır. ”2005 Sertel Demokrasi” Ödülü’ne layık görülmüştür. İstanbul Üniversitesi’nin Avrupa ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nin başkanıdır. İngiltere, ABD, Japonya, Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Avusturya, Norveç ve Mısır’da çok sayıda konferans vermiş ve uluslararası konferanslarda aktif katılımcı olarak bulunmuştur. Türk ekonomisi ve AB ilişkilerini içeren raporları bulunmaktadır.
Çok sayıdaki yayınlarından bazıları şunlardır:
-Eksen Kayması, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2011 -Denktaş’ın Öbür Yüzü, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2011
-Avrupa İle Derin Bağlar, Cumhuriyet Kitapları, 5. Basım, İstanbul, 2009
-Avrupa’nın Askerle Kavgası, Cumhuriyet Kitapları, 5. Basım, İstanbul, 2009
-Ortak Pazardan Avrupa Birliğine, Cumhuriyet Kitapları, 6. Basım, İstanbul, 2009.
-Büyük Sermaye (Dünya’da ve Türkiye’de), Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009
-Bıçak Sırtı, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2009
-Batının Yeni Türkiye Politikası, Cumhuriyet Kitapları, 3. Baskı, İstanbul, 2008
-Attila İlhan’la 1000 Saat, Bilgi Yayınevi, 3. Basım, Ankara, 2005
-Türkiye’nin Askersiz İşgali: Gümrük Birliği, Truva Yayınları, İstanbul, 2006
-Bıçak Sırtındaki Cumhuriyet, Der Yayınları, İstanbul, 2005
-İslamcı Siyaset ve Cumhuriyet, Derin Yayınları, İstanbul, 2006
-Attila İlhan’la Akıp Giden Düşünceler, Derin Yayınları, İstanbul, 2005
-Faşizmin Ayak Sesleri, Truva Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2007
-Ulusal Cephede Vuruşanlar, Derin Yayınları, İstanbul, 2004
-Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, Derin Yayınları, İstanbul, 2003
-Türkiye ve Küreselleşme, Derin Yayınları, İstanbul, 2002
-Zaman Tünelinde Bir Adam, Bağlam Yayınları, İstanbul 2002
-Dünden Bugüne Kıbrıs ,Gündoğan Yayınları, İstanbul, 2002
SUNUŞ
Bu kitapta yer alan yazıların bir bölümü Attila İlhan hayatta iken yazılmış, ancak yayımlanmamıştır. Üzerinde biraz daha çalışma yapmak istemiştim. Bundan dolayı diğer kitaplarımda yer vermedim.
Yazıların önemli bir bölümü ise Attila İlhan’ın ölümünden sonra kaleme alındı. Geriye dönük olarak aramızdaki sohbetleri değerlendirmek istedim.
Onun kaybedilmesinden sonra kamuoyunda yer alan, benim de içinde bulunduğum bazı olaylar dile getirildi.
– Bazı yazılarım doğrudan doğruya onunla aramızdaki sohbetleri içeren bir içerik taşımaktadır.
– Bazıları ise onunla ilgili olarak yazdığım, anı niteliğinde olan notlarımdır.
– Kendi düşünce ve duygularımın ürünü olmakla birlikte içinde Attila İlhan’ın düşünceleri veya bana anlattığı bazı olaylarla bağlantıları bulunan yazılar bulunmaktadır.
Sohbetler, anılar, benim sonradan yaptığım bazı değerlendirmeler iç içe geçmiştir.
Yazıların içeriğinde her şeye rastlayabilirsiniz. Siyasi ve iktisadi düşüncelerden yaşayan dünyanın günlük olaylarına; insan ilişkilerinden sanata; Attila İlhan’ın ve benim hayatımızda yer etmiş tanıdık yazar, düşünür, sanatçı, politikacı gibisinden pek çok ünlüye rastlayabilirsiniz.
Hayatın bütün boyutlarından kesitler her an karşınıza çıkabilir. Onun dostları, benim dostlarım, ortak dostlar ve düşmanlar “geçit resmi” yaparlar. Bu da çok doğaldır. Sohbetlerin, anıların, duygu ve düşüncelerin iç içe geçtiği ve birbirlerinin ayrılmaz bir parçası oldukları bir kitapta böyle bir “fanusun” ortaya çıkması çok doğaldır.
Bu kitap onun ölümünden sonraki döneme ve olaylara odaklandığı için daha önce yayımlanmış kitaplarımdan bazı farklar göstermektedir. O hayattayken kaleme aldığım yazılar ile onun ölümünden sonra yazdıklarımın farklı olması kaçınılmazdır. Benim açımdan ve kamuoyunun yaklaşımı bakımından yeni bir boyut eklenmiştir.
“Güncel bir kimlik ile tarihi bir kimlik” arasında bir geçiş dönemi yaşanmaya başlanmıştır. Onun kendi deyimiyle, “elektrikler kesilmiştir.” Bakış açıları ve yaklaşımlarda bazı yenilikler ve değişiklikler olması çok doğaldır.
Onun ölümünden sonra kaleme aldığım yazılarımda ilginç bir çelişki yaşamaya başladım. Bazı şeyleri daha kolay ve rahat yazarken birçok konuda da sorumluluğum arttı ve zorlanmaya başladım. Hayatta olsaydı yazdıklarıma onun tepkilerini ekleme olanağım vardı. Onu sorumluluğa ortak edebiliyordum.
Ama şimdi bu olanağım bulunmuyor, bütün sorumluluk bende, işim zorlaştı.
Bu kitaptaki yazılarda hayatın tatlı, acı, çirkin, güzel, vahşi, uysal, olağan ve olağan dışı tüm yönleri samimi bir üslupla ortaya konmuştur. Düşünceler ve olaylar sade ve doğal akışları içinde gösterilmiştir. Bir abartı, bir zorlama yoktur. Ara sıra da olsa hayal gücünün dünyası içine girilmesini doğal karşılamak gerekir.
Attila İlhan’la yaptığımız sohbetler üzerinde daha önce yayımlanmış kitaplarım şunlardı:
– Attila İlhan’la 1000 Saat
– Attila İlhan’la “Düşünceler”
– Attila İlhan ‘la Siyaset Güncesi
Bu kitapta yer alan yazılar daha önce yayınlanmış kitaplarda yer almamıştır.
EROL MANİSALI
Kimseyle Konuşmadıklarımız Üzerine
Attila İlhan’la yakınlığımız kendine özgü bir durumdu. Sanki Yahudilerin Kudüs’teki “Ağlama Duvarı” gibi, “normal konuşmalarımızın dışına taşanları” konuşuyorduk. Bir yazımda galiba “Midas’ın Kulakları” benzetmesini yapmıştım. Dışarıda başkalarına söylemediklerimizi birbirimize söylüyorduk. Bedii Faik’ten Çetin Altan’a, Melih Cevdet’ten Doğan Hızlan’a kadar eski anılarını ve “yeni değerlendirmelerini” anlatırken Midas’ın kulaklarını haykırır gibiydi.
O sakin tabiatı içinde ara sıra heyecanlanıp da gözleri parladığı zaman bundan nasıl zevk aldığını yüzünden okuyordum.
Yetmişini doldurduğu yıllarda sohbetlerimiz başlamıştı. Kendisi çoktan olgunluğa ermiş bir ustaydı. Etrafına biraz da bir zırh örmüştü sanki. TRT’de kendisi ile program yapan Nedret Hanım’ın da dediği gibi, “Yıllar yılı program yaptığı insanla bile bir duvar koymuştu arasına”. Nedret Hanım bana, “Merak ediyorum, size de mi öyle?” diye sormaktan kendini alamamıştı, Attila İlhan belgeselini yaparken.
İçten, samimi, mesafe koymadan sözünü ettiği birkaç kişiden birinin Metin Erksan olduğuna inanıyorum. Onu çok severdi. Ondan söz ederken, Metin Erksan’la arasında bir duvar bulunmadığı düşüncesine varmıştım. “Büyük gösterir, ama yaşı benden küçüktür” derdi arada bir.
Attila İlhan’la sohbetlerimiz, biraz da kendimizle konuşur gibiydi. İnsanın kendi içindeki düşüncelerini, tartışmalarını, çelişkilerini bir başkası ile tartışması gibiydi bu.
İnsan kendi kendisiyle konuşurken, düşünürken, içinde kurduğu diyaloglarda, bir yerde tıkanır kalır; hatta tekrarlar başlar. Bir iyle konuşup yöntem değiştirme ihtiyacı duyar. Ve kimseyle konuşmaz; çünkü düşündüklerini, kendi içinde kendisiyle tartıştıklarını olduğu gibi karşısındakine aktaramaz. Yahut da aktarırken biraz yumuşatır, köşelerini tırpanlar, hatta eksiltir bile.
İşte aramızdaki konuşmalarda, “kendi içimizde düşünüp kendi kendimizle konuştuğumuz gibi” birbirimizle konuşabiliyorduk. Kafamızın içindeki her şeyi ortaya döküyorduk. Sansürsüz, kesintisiz, olduğu gibi… Kendi içimizde düşünür gibi, birbirimizle yüksek sesle konuşmanın verdiği özgürlük olağanüstü bir mutluluk. “Midas’ın kulaklarını” kuyuya değil birbirimize haykırıyorduk. Hani o filmlerde gördüğümüz, kimi gençlerin metronun veya trenin geçtiği köprünün altında çığlık atması gibi bir şey. Bizim konuşmalarımız bu çığlıklar gibiydi. Kimseye söylemediklerimizi birbirimize söylüyorduk sanki.
Kafamızdaki düşüncelerimiz, değerlendirmelerimiz, kendi kendimizle içimizde tartıştıklarımız, ne varsa açığa çıkıyordu bu sohbetlerde.
1970 li ve 19801i yıllarda çok seyrek de olsa Gülten Kazgan’la, Sencer Divitçioğlu ile yaptığımız konuşmalardan farklıydı bu. Onlarla daha sınırlı, profesyonellerin düşünce gerginliği içine sıkışmış, daha kontrollü sohbetler olurdu. Zevk almama rağmen o “sonsuz özgürlüğün” hissedilmesi gibi bir şey değildi.
Halit Refiğ ile de eski yıllarda benzer sohbetlerimiz, az da olsa gerçekleşmişti. Orada da aynı şeyi hissederdim, tam özgür değildim. Mesela Halit Refiğ ile sohbetlerimizde Fethullah Gülen konusuna girmek istemezdim. Girersem, birbirimize “küseceğimizi” çok iyi biliyordum!..
Ama Attila İlhan’la böyle bir sıkıntı ve kısıtlama yoktu. Her şey sınırsız, özgürce, dilediğimiz gibi, hissettiğimiz ve düşündüğümüz gibi konuşulurdu.
Attila İlhan’ın da bu özgürlüğü tattığına inanıyorum. En az benim kadar, bu özgürlük ihtiyacını giderdiğini sanıyorum.
– Erol bak, bütün mesele “ölümü idrak edip etmeme; henüz sağ iken ölümü düşünüp düşünmeme meselesidir, ” derken, o an kafasına takılan ve konuşmak istediği kritik konuyu pat diye tartışmaya başlardı.
Karşısında ben olmasam ne yapacaktı? Kendi içinde, kafasında tartışacaktı. Bir noktaya kadar gelip tıkanacaktı. İskambil tek başına oynanmaz ki!.. Ölümü bile karşısındakiyle tartışmak, bunu bile zevkli hale dönüştürebilir. Aynen “Filler ve İnsanlar” da anlattığım gibi, “Siyaset Güncesi”nde yazmıştım.
Ben aslında çevremin bildiğinin aksine, içe dönük bir insanımdır. Herkese açılmam, açıldıklarıma da “sınırlı” açılırım. Zaten açıldığım kadarını gazetelerde, dergilerde, radyo ve televizyonlarda da söylerim. İkili konuşmalar yine bu sınırlar içerisinde kalır. Bir “ring”in etrafındaki ipler kadar olmasa bile koyduğum sınırlar bulunur.
Hareket ve düşünce özgürlüğünü sınırsız tatmayı engelleyen “bilinçaltı ve üstü kısıtlamalar” her zaman, herkes için geçerlidir.
İşte Attila İlhan’la tanımadığımız sınırlar buydu: Mutlak bir özgürlük içinde, ne bilinçaltı ne bilinçüstü engelleme olmaksızın tattığımız bir sınırsızlıktı bu. Karşısındakine, kontrol mekanizmalarını çalıştırmadan konuşmak ve tartışmak; ikimiz de bu sonsuz özgürlüğü sonuna kadar tatmıştık.
10 Ekim 2005’ten birkaç gün öncesine kadar süren bir özgürlüktü bu.
Sohbet ederken bazen aramıza, izinli veya izinsiz bir dost katılırdı. Attila İlhan’ın da benim de frekanslarımız farkında olmadan değişiverirdi. Dışarıdan bakıldığında sohbetimizin, konunun hiç değişmeden sürdüğünü sanabilirdiniz. Ama değişen bir şey olurdu; sanki otomatik kontrole geçmiş gibi hareket ederdik.
İnanmayacaksınız ama, bu bizim bilinçli olarak yaptığımız
Atilla İlhan’a Selam…
Aşiyan’da önünden geçtim Boğaz’daki fenere bakan Bir yıl önce etrafında toplanmıştık kabristanın Atilla İlhanın yanından geçtim Boğaz’ı birlikte seyrettik Yürüyenler, balık tutanları ve sevişenleri Dünya mosmor kararsa da Bir an için unuttuk her şeyi Daldık gittik Boğaz’ın sularına Balıklarla sohbet ettik, onunla
4 Eylül2006
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Edebiyat Günlük Mektup
- Kitap AdıAttila İlhan'la Hayatın İçinden
- Sayfa Sayısı187
- YazarErol Manisalı
- ISBN9786054534197
- Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviTarihçi Kitabevi / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Soğuk Kahve ~ Ahmet Batman
Soğuk Kahve
Ahmet Batman
Sıcacık bir kahveden yükselen güzel kokular eşliğinde keyifli bir okuma vaat ediyor Soğuk Kahve. İronik ve mizahi olduğu kadar keskin bir dil. Belki de...
- Sol Ayağım ~ Chiristy Brown
Sol Ayağım
Chiristy Brown
“BÜYÜLEYİCİ VE EĞLENCELİ… OKUYANA İLHAM VERİYOR.” IRISH TIMES “ERDEMLİ VE HİÇ BİR ŞEKİLDE YOZLAŞTIRILMAMIŞ BİR CESARET HİKAYESİ” SUNDAY TIMES Chiristy Brown doğuştan beyin felci...
- Avrupa’da Anadolu Fırtınası ~ Sümer Akat
Avrupa’da Anadolu Fırtınası
Sümer Akat
Göçün ellinci yılında, Almanya ve Avrupa’da Türklerin yaşam mücadelesine ışık tutan, yakın tarihin canlı tanıklarından Sümer Akat’ın henüz yeni mezun bir teknisyenken gittiği Köln’de...