Biri Onu İzliyordu
Sheila caddeyi net görebilmek için çift camlı kapıya doğru büyük adımlarla ilerledi. Adam çoktan uzaklaşmaya başlamıştı. Yağmur onu net olarak görmesini zorlaştırıyordu ama sanki tanıdık biriydi. Shiela’nın nefesi kesildi…
O yürüyüş. O pantolon. Howell caddesindeki bir ikinci el dükkânından alınmış olan yırtık pırtık deri ceket. Ceketin kolunda bir yerde, Sheila’nın kâğıtları düzenlerken yanlışlıkla onun koluna çarptığında kırmızı silinmez marker ile bıraktığı iz vardı. Onu bir yerden tanıyordu.
O an telefonu titredi fakat Sheila gözlerini hızla uzaklaşan Ethan’dan ayırmadı. Ethan tamamen görüş alanından çıkınca, Sheila telefonunu çıkardı ve yeni bir mesajı olduğunu gördü.
Fotoğraf küçük ve pürüzlüydü, fakat ne olduğu belliydi. Shielanın sırtı, çıplak poposu gibi kameraya dönüktü ancak fotoğraftakinin Shiela olduğu kesindi çünkü fotoğrafta, Ethan onunla ters ilişkiye girerken yüzünde bir gülümsemeyle arkasına doğru bakar haldeydi.
Seks kasetlerinden bir kareydi bu. Ethan’da olmadığından emin olduğu görüntülerden.
Artık her şey mahvolmuştu….
“En iyi polisiye romanı. Hasta numarası yapsanız iyi olur çünkü kitabı bitirmeden hiçbir yere gidemeyeceksiniz. Ah elbette kapıyı da kilitlemek isteyebilirsiniz. Sadece güvende olmak için.”
JEFFERY DEAVER, Kayıtsız şartsız New York’un en iyi yazarı.
Bir nevi sapkın hikayeleri birleştirerek sizi devam ettikçe ürpertecek bir polisiye roman.
***
1.BÖLÜM
Üç ay. İşte tam üç aydır Dr. Sheila Tao, Ethan Wolfe ile birlikte oluyordu. Üç ay, dört gün ve yaklaşık olarak altı saattir. Sorun on altı yıllık yaş farkı değildi. Hatta Sheila’nın bir profesör, Ethan’ınsa onun asistanı olması da değildi. Sorun Sheila’nın Morris’le nişanlı olması ve artık Ethan ile yaşadığı ilişkiye bir son vermesinin gerekmesiydi. Bundan sonra kampüs dışında bir saatliğine kiralanan Sarmaşık Motel’deki haftalık “buluşmalar” olmamalıydı. Etrafındaki sırlar ve yalanlar da yok olmalıydı. Artık her randevudan sonra onu tüketen, günlerce depresyona iten duygular da ortadan kalkmalıydı.
Yaşadıkları ilişki bitmek zorundaydı. Aralarındaki her şey sona ermeliydi. Sheila ve onun terapisti bu konuda oldukça yoğun bir şekilde uğraşıyorlardı. Evet, psikologların da psikoloğu oluyordu.
Bunu aşmak kolay olmayacaktı. Ethan yakışıklıydı ve asistan olmaya hevesliydi. Sheila terapistinin bile buna inanmadığından şüphelenmesine rağmen, Ethan’ın onu baştan çıkarmış olduğu gerçeği su götürmezdi.
Ethan ve Shelia, doktorun Puget Sound Devlet Üniversitesi’ndeki psikoloji binasının dördüncü katında bulunan köşedeki görkemli ofisindeydiler. Kot pantolonun içindeki bacaklarını hoşlandığı gibi kendinden emin bir şekilde açmış, her zamanki gibi rahat oturuyordu. Aralarındaki masanın üzeri dağınık kâğıtlarla kaplanmıştı. Dağınıklığı bir yerde toplamış bir alan gibiydi.
Sadece yarım yamalak duyabildiği kelimelerin Ethan’nın dudaklarından dökülüşünü izliyordu. Ethan’ın çekiciliği herkesçe fark edilebiliyordu. Ancak o pejmürde eski Tshirtler, yıpranmış kot ve tenis ayakkabıları giyerek kendini sıradanlaştırırdı. Onun sert düz karnı gevşek gömleklerin içinde belli bile olmazdı ama Sheila şüphesiz onu hayalinde çok iyi resmedebiliyordu.
Vereceği habere nasıl tepki vereceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Onun düzene verdiği önemi bilecek kadar uzun süredir tanıyordu ve Sheila son üç aydır kurmuş oldukları düzeni bir çırpıda alt üst etmek üzereydi.
Ethan, Sheila’nın beş öğretim asistanlarının en zekisi ve en hırslısıydı. Ethan’ın zekâsı ve onu yönetmesi, cazibesinin büyük bir parçası olmuştu. Sheila’nın bahar dönemi sosyal psikoloji sınıfındaki öğrencilerinin notlarını tartışıyorlardı ve ikisi de sabahın o saatinde neden Sarmaşık Motel onaltı numaralı oda yerine Sheila’nın ofisinde buluştuklarına dair bir fikir yürütmediler. Sheila, Ethan’ın bunu düşündüğünü biliyordu çünkü kendisi de bunu düşünüyordu.
Sheila kendini Ethan’ın söylediklerine odaklanmak zorunda hissetti.
Ethan “Danny Ambrose B almayı hak etmiyor,” dedi ve sandalyesinin koluna hafifçe parmaklarını dayadı. O asla ellerini kullanarak konuşmazdı, bir şeye karşı aşırı tutkulu olsa bile. “Milgram’ın deneyleri ve Naziler arasındaki benzerlikler mi? Çok sıradan ”
Ethan’ın kaşları çatıldı. Sheila Ethan’ın daha önce bir öğrencisine verdiği notu değiştiriyordu. Ve Ethan bundan hoşlanmamıştı. Böyle bir duruma alışık değildi. Genelde fikir ayrılığına düşmezlerdi.
“Danny özgünlükten puan kaybediyor ama sen de onun argümanının çok elle tutulur olduğunu düşünmüyor musun?” Sheila sözleriyle onu yumuşatmak için gülümsedi. “O sadece ikinci sınıf öğrencisi. Ona ne sorulduysa yapmış ve bu kâğıt ortalamadan daha iyiydi, önceki gün Danny ile özel olarak konuştum. Ona C verirsek bursunu kaybedebilirmiş. O iyi bir çocuk. Bunun olmasını asla istemem.”
Sheila, Ethan’ın aklının bir karşıt görüş üretmek için çalıştığını hissediyordu. Çoğu zaman sağlıklı tartışmalara müsaade ederdi fakat bu sabah havasında değildi. Yapmaları gereken bir konuşma vardı ve Sheila sözü bu konuşmaya getirmekte güçlük çekiyordu.
Hiçbir şey söylemeden bekledi. Eğer daha fazla konuşmazsa, Ethan not konusunda ısrar etmekten vazgeçebilirdi. Onu kendi haline bırakmak sorunu çözebilirdi. Ethan sonunda “Tamam,” dedi. “Sen kazandın, Sheila. Danny B alsın. Şanslı hergele. Tanrım, üzerimde otorite kurmandan nefret ediyorum.” Sesini alçaltarak, başını çevirerek arkasındaki açık kapıya doğru bir göz attı. “Daha sonra bunu telafi etmen gerekecek.” öne doğru eğildi ve bir parmağını Sheila’nın sol elinin arkasında gezdirirken dudaklarını Sheila’nın en sevdiği şekilde yarım bir gülümseme ile büzdü.
Ethan’ın parmağı Sheila’nın yeni elmas yüzüğü üzerinde gezindi, taş Sheila’nın avuç içine doğru çevrilmişti. Ethan’ın bakışları Sheila’nın elinde takılı kaldı.
Fark etmesinin bu kadar zaman alması Sheila’yı şaşırtmıştı. İşte başlıyoruz.
Sheila’nın içgüdüsel olarak ilk yapması gereken aniden elini çekmekti fakat bu her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getirirdi. Kendini rahatmış gibi göstermeye çalışarak, yüzüğün etrafındaki platin kemeri döndürdü. Ethan’ın gözleri dört karat elması görünce büyüdü.
“Bu da ne?” Ses tonunun sakinliği yüzündeki ifadeye uymuyordu. Yüzü tişörtünün yakasının hemen üzerinden kızarmaya başlamıştı. Bir parmağıyla elmasın tepesine dokundu, elmasın üzerinde parmak izi çıktı.
Sheila elması temizlememek için kendini zor tutuyordu. Bu boyuttaki bir elmasın yüzü cam gibi oluyordu. Morris, kuzeybatının en büyük yatırım bankası olan Bindle Kardeşlerin üst düzey ortağıydı. Dolayısıyla masraftan kaçınmamıştı.
Sheila elini çekti. “Kapıyı kapatır mısın lütfen?” diye rica etti. “Sadece birkaç dakikalığına… Konuşmamız gereken şeyler var.”
Ethan kaskatı oldu, Sheila zaten onun böyle olacağını biliyordu. Ethan’ın ders salonunda bir sorunu olmamasına rağmen ikisi de onun küçük yerlerde kapıların kapalı olmasından hoşlanmadığını biliyorlardı. Çocukluğundan gelen bir korkuydu bu. Galiba saatlerce elbise dolabında kilitli kalmıştı. Sheila bunu konuda çok fazla şey bilmiyordu. Ethan her zaman çok ketumdu. Küçük motel odasının pencereleri yağmur yağsa bile daima açık kalıyordu.
“Lütfen kapıyı kapat,” dedi Sheila. “Sadece kısa bir süreliğine, böylelikle özel konuşabiliriz. Pencereyi açacağım.”
Sheila arkasındaki pencereyi açarken, Ethan isteksizce ofis kapısını kapattı. Klimalı odaya bir anda ağustos sıcağı giriverdi. Mimiklerinden Ethan’nın ne hissettiğini anlamak imkânsızdı, sessizce oturuyordu.
Sheila’nın doğrudan açıklamaktan başka çaresi yoktu. “Morris ve ben evleniyoruz.”
Ethan arkasına doğru yaslandı ve açık gri gözlerinde beliren anlatılmaz bir ifadeyle Sheila’ya bakakaldı. Sheila yine bekledi. Klima pervanesinin sesi odada yankılandı.
“Buna ne zaman karar verdin?”
“Cumartesi.” Beş gün önceydi.
Ofisin içinde etrafına bakındı. Gözlerini kaçırması gereken o değildi tabii ama Sheila onun duyduklarını hazmetmek için bunu yaptığını düşündü. Bakışlarını Sheila’ya çevirmeden önce, kısa bir süre için Sheila ve Morris’in pencere pervazındaki küçük, çerçeveli fotoğrafına sabitledi.
“Pekâlâ, bu büyük bir haber… Fakat bu ikimiz arasındaki ilişkiyi değiştirmez.”
“Bu her şeyi değiştirir.” Sözcükler yaratacakları etkiyi düşünmeden ağzından çıkıvermişti. Dudaklarını ısırarak, hızla konuşmasına devam etti. “Sınıf dışında artık seninle hiçbir ilişkim olamaz.”
Ethan gözünü bile kırpmadan “Bu mu yani?”
“Üzgünüm.”
Ethan derin bir nefes aldı. Sheila onun daha önce çiğnediği tarçınlı sakızın kokusunu alabiliyordu. Her zaman tarçınlı sakız çiğnerdi ve Sheila ne zaman gözlerini kapasa neredeyse sakızın tadını alabilir ya da onun tatlı, baharatlı dilini ağzında hissebilirdi.
“Tebrik ederim.” Gözlerinde dudaklarına yayılan gülümsemeden eser yoktu.
“Teşekkürler.”
“Ne zaman evleniyorsunuz?”
“Ekimin onunda.”
Ethan’ın gülüşü Sheila’nın anlam veremediği bir sırıtışa dönüşmüştü. Bu sırıtma eğlendiğini, sinirlendiğini ya da şehvetini gösteren bir şey değildi; bu tamamen başka bir şeydi.
“Çok yakın bir tarih. Bu acele niye?”
Bu soruya sabah arabasıyla işe gelirken cevabı kafasında prova ederek hazırlanmıştı. Bu yüzden derhal cevap vermişti.
“Otuz dokuz yaşındayım ve gençleşecek halim yok. Yalnızlıktan bıktım Ethan. Morris’i seviyorum. Birlikte yeni bir hayata başlamak istiyoruz. Ve… belki de çocuk sahibi olmak için hala zamanımız vardır.
“Düğünde ne giymeliyim acaba?”
Sheila’nın şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Ne diyeceğini bilemiyordu.
Ethan “Şaka yapıyorum.” dedi, sonunda gözlerinde eğlendiğini gösteren bir ifade belirmişti. “Şaka, Sheila. Davet edilsem bile gelmem. İnsanların becerdikleri kişilerin düğününe gitmekle alakalı bir kuralı yok muydu?”
Sheila irkildi. Küfürlerle bir sorunu yoktu ama o an, o konuşmada bu sözcükler akıl almaz ölçüde ağır gelmişti.
“Ah şey… Aslında ilişkimizin bitmesi iyi oldu.” Elini dağınık, kısa saçlarının arasından geçirdi. “Düşünüyorum da bu ilişki seneler önce bitmeliydi. Babanın ne zaman öldüğünü hatırla. Nasıl da alt üst olmuştun, değil mi?”
Sheila’nın midesi kasıldı. “Hatırlıyorum evet.” Sheila’nın annesinden ayrılmış olan babasının karaciğer kanserinden vefat etmesinin üzerinden sadece üç ay geçmişti, ölümden üç gün sonra görüşmeye başlamışlardı. Sheila babasının vefatının bu ilişkiyi başlatmış olduğunu biliyordu.
Ethan’ın sesini alçalttı ve suçlayın bir ses tonu takındı. “Zaten bunun uzun soluklu bir şey olmasını asla istemedim. Ama sen o kadar acizdin ki bana gitme deyip durdun.”
Ethan çok kurnazca bir yerden başlamıştı yaşananları yüzüne vurmaya. Lütfen gitme. Ah, tabii bunlar kesinlikle Sheila’nın sözleriydi. Babasının cenaze töreninden sonraki sabah, kırışık motel çarşaflarının altında çıplak bir şekilde onun yanında yatarken Ethan’ın kulağına fısıldamıştı. Sanki havadan sudan bahsediyorlarmış gibi Ethan’ın bu olayı hatırlatması Sheila’nın canını acıttı.
“İyi bir zamanlama değildi,” diyerek omzunu silkti. “Bunu o zaman sana yapamazdım. Ama gerçekten, bu ilişki başladıktan hemen sonra bitmeliydi.”
“Bunu daha önce söyleyebilirdin.”
“Çıldırdın mı sen?” Yüzünde meraklı bir ifade vardı. “Saçmalama, Sheila. İlişkimiz boyunca yaşadığımız hiçbir şeyden pişman değilim. Ama her güzel şeyin bir sonu olmalı. Bu aramızdaki iş ilişkisini hiçbir şekilde değiştirmeyecek. Hâlâ birlikte gayet iyi bir şekilde çalışabiliriz.”
Ethan sırıtarak arkasına yaslandı.
Sheila birden çıldırdı. Tam olarak kim kimi terk ediyordu? Günlerdir bu görüşmeyi düşünerek acı çekmişti. Ona ne söyleyeceğini ve nasıl kelimelere dökeceğini düşünmüş, nişanın verdiği büyük mutluluk ve gizli ilişkisinden duyduğu pişmanlık arasında bocalamış, Ethan’ı ve Morris’i üzdüğünü düşünerek kendisine acı çektirmişti. Bunların hiçbiri kolay değildi. Hiçbiri…
Fakat Ethan, pazar sabahıymış gibi rahat ve yakışıklı yüzünde pişmanlık ve acıma karışımı bir ifadeyle tam karşısında duruyordu.
Sheila, ne söyleyeceğini düşünürken, ellerinin titremesini gizlemek için masanın üzerindeki kâğıtları düzenliyordu.
“Tamam o zaman,” Sakin olmaya çalışıyordu fakat sözcüklerinden gergin olduğu anlaşılıyordu. “Beraber çalışmaya devam etmemiz gerektiğini düşünmüyorum. Bundan sonra Dr. Easton’la çalışmanı öneriyorum.”
Ethan böyle bir şey beklemiyordu. “Şaka yapıyor olmasın!”
“Ciddiyim.” Sheila gülümsedi, verdiği tepkiye sevindi, sonra da kaşını kaldırdı. “Biliyor musun, pencereyi kapatmam gerek. Burası gerçekten sıcak oldu ve klima pencere açıkken boşa çalışıyor. Bunaldığımda nasıl olduğumu biliyorsun.”
“Sheila, kapatma…”
Sheila hızla ayağa kalktı, pencerenin kolunu kavradı ve çevirdi Ethan’a döndüğünde, onun kaskatı olduğunu gördü. Sheila yüzündeki gülümsemeyi gizlemekten çekinmeden tekrar oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
“Söz veriyorum bu kolay bir geçiş dönemi olacak. Dr. Easton geçen dönem onun ileri teori sınıfında yaptığın işten çok etkilendi. Sapkın davranışlar üzerine olan uzmanlığı da tezine yardıma olabilir.” Sheila’nın gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. “Merak etme, bölüm değişiminde sorun çıkmayacaktır. Gelecek dönemin sonuna kadar benim asistanım olarak kalabilirsin, ama yılbaşından sonra…”
Ethan “Değişim istemiyorum,” dedi. Oda serin olmasına rağmen alnından boncuk boncuk ter akıyordu. “Gitmek için bir yıldan daha az zamanım var. Yeni bir danışmanla sistemdeki pürüzleri çözmek istemiyorum.”
“Yardım etmek için elimden geleni yaparım.” Birbirlerine doğru oturdular. Sessizce beklemek tuhaftı ama Sheila ilk konuşanın kaybeden taraf olacağını biliyordu.
Ethan “Benden kurtulmaya çalışıyorsun.” diye tısladı. Ter damlaları koltukaltını ıslatmıştı, gri t-shirtü sırılsıklamdı. “Bölümümü değiştirmiyorum. Şimdiye kadar üç dönemdir seninle çalışıyorum. Beni başkasına atıyorsun çünkü evleniyorsun ve becerdiğin yardımcının yanında kalıp, sana yaptıklarını hatırlatmasını istemiyorsun. Tezim bitmek üzere.” Zor nefes alıyordu. Bir ter damlası sol şakağından aşağı süzülüyordu.
Ethan tamamen nefessiz kalamadan önce Sheila’nın otuz saniyesi vardı; klostrofobi insanların nefesini kesebiliyordu. Sheila “Sana yemin ederim, hiçbir şey değişmeyecek,” dedi tekrar. “Dr. Easton sana her zaman hayranlık duymuştur ve…”
“Dr. Easton tam bir ibne!” Ethan yumruğunu masaya vurdu ve sınav kâğıtları yere düştü. Tam o anda klima durdu ve oda birden sessizleşti Bir parmağını Sheila’ya doğru sallayarak ayağa kalktı. “Onunla çalışmayacağım. Başladığın işi bitireceksin!”
Sheila umursamaz görünmek için elinden geleni yaptı. “Seçme şansın yok. Herhangi bir nedenden ötürü, istediğim zaman seni işten çıkarabilirim.”
“Gerçekten mi? Peki dekan bu konuda ne söyler?” Ethan doktorun masanın üzerine eğildi. Küçük ter damlaları sınav kâğıtlarının üzerine düşüyor, mürekkebi bulandırarak yazıları okunmaz hale getiriyordu.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Polisiye Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÜrperti
- Sayfa Sayısı408
- YazarJennifer Hillier
- ÇevirmenYasemin Aslan Karakum
- ISBN9786054688012
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviOptimum Kitap / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yaban Muzu ~ José Mauro de Vasconcelos
Yaban Muzu
José Mauro de Vasconcelos
Bir gün, değişik bir yaşam peşinde sertão’ya daldım. Yüreğimi, kaygıyla dönüşümü bekleyeceği bir ağaç gölgesinde bıraktım ve yürüdüm. Durmadan yürüdüm. Güneş yüzümü ve ellerimi yaktı. Tozlu, uzun ve sessiz pek çok yol aştım.
- Ripley Karanlıkta ~ Patricia Highsmith
Ripley Karanlıkta
Patricia Highsmith
“Tom, bir şey yapılacaksa burada yapılması gerek, diye düşündü. Yeterince planlamamıştı oysa; hiçbir şey tasarlamamıştı. Kımılda, dedi kendi kendine, davran hadi! Yine de, ağır...
- İzlenemez ~ Joanne Ellis
İzlenemez
Joanne Ellis
1. BÖLÜM Lucas Pazartesi Lucas, buz gibi su tenine batarken kâbusunun etkisini üzerinden atmayı denedi. İçine çökmüş derin acı onu her an boğabilirdi. Zihnindeki...