Çocukların hayatımıza girişiyle dünyamız renklenirken, her şeyin tadı da değişir. Çocuk aynasında kendimizle yüzleşme fırsatını yakalamış oluruz. Bu yüzleşmeyle kendimizi tanımaya ve anne baba olmanın eşsiz deneyimini yaşamaya başlarız. Bu deneyim, sağlıklı bir süreçte yaşanmış olursa, aile yapısı sağlam temellere oturmuş olur. Böylece hayat yolculuğu ‘ben ve ‘senin merkezinden uzaklaşır, ‘biz’liğe ulaşır. Bu kitap, ‘biz’ olma yolculuğunda önemli ip uçları içeriyor. Kitabın sayfaları arasında, çocuklarımızla birlikte sağlıklı büyümenin keyif veren taraflarını bulacaksınız. Onlarla ilişkilerimizde dikte edici ve dayatmacı yaklaşımlardan ziyade; şefkatli, onarıcı ve sevgi dolu yolların varlığını keşfedeceksiniz…
içindekiler
Sunuş…………………………………………………………….7
Anne saati geldi mi?…………………………………………..11
Baba özgüvendir………………………………………………..15
O’nun gibi öğretmek…………………………………………..20
Camın ardındaki hayatlar……………………………………24
Annemin annesi miyim?……………………………………..27
Bir narsistin çocuğu olmak………………………………….33
Boşanma ve çocuk………………………………………………41
Çocuğunuz argo kelime kullanıyorsa…………………….45
Çocuklar sırdaşınız olmasın…………………………………49
Duyguların değil davranışlarını kısıtlayın………………53
İyi ki bana verilmişsin…………………………………………57
Babalar ve kızları………………………………………………..61
Sevmemekle, bırakıp gitmekle korkutmayın…………..65
Kardeş kıskançlığı………………………………………………69
Kim kime bağımlı?…………………………………………….73
Kime benziyor?………………………………………………….78
Seni değil bu davranışını sevmiyorum…………………..83
Kariyerli tombul çocuklar yetiştirmek……………………88
Çocuğunuzun hayali arkadaşı varsa………………………92
Çocuk resimleri ne söyler?…………………………………..97
Sorumlu olan sorunlu olmaz………………………………103
Gençlerle iletişim nasıl kurulur?…………………………109
Ölüm oyunu……………………………………………………113
sunuş
BABA OLDUĞUM GÜNLERİN ilk heyecanları ve korkuları birçok erkek için yaşanmış olsa gerek. Bir bebeği tutmanın acemiliğini, ağladığında ne yapacağını bilememenin çaresizliğini hatırladıkça tatlı bir duygu kaplar içimi.
Bu acemilik ve bilmezlik sanırım her anne baba için kaçınılmazdır. Bir çocuğa muhatap olmanın, ahsen-i takvim sırrının ilk anlarına şahitlik etmenin tecrübesizliği çoğu kez bizleri ortak yanlışlara götürür. Yanlışlarımızı fark etmek ve davranışlarımızı değiştirmekse, çocuklarımızla birlikte bizi de büyütmüş olur aslında.
Onların hayatımıza girişiyle dünyamız renklenirken, her şeyin tadı da değişir. Çocuk aynasında kendimizle yüzleşme fırsatını yakalamış oluruz. Bu yüzleşmeyle kendimizi tanımaya ve anne baba olmanın eşsiz deneyimini yaşamaya başlarız. Bu deneyim sağlıklı bir süreçte yaşanmış olursa aile yapısı sağlam temellere oturmuş olur. Böylece hayat yolculuğu “ben” ve “sen’in merkezinden uzaklaşır, “biz”liğe ulaşır.
İşte elinizde tuttuğunuz bu kitap, “biz” olma yolculuğunda önemli ipuçları içeriyor.
Kitabın sayfaları boyunca anne baba olarak bizlere çocuklarımızla birlikte sağlıklı büyümenin keyif veren taraflarını bulacaksınız. Onlarla ilişkilerimizde dikte edici ve dayatmacı yaklaşımlardan ziyade şefkatli, onarıcı ve sevgi dolu yolların varlığını keşfedeceksiniz.
Çocuğu terbiye etmenin önce kendimizi düzeltmekten geçtiğini, çocuklarımızda gördüğümüz sorunların çözümünün, düştüğümüz yerden kalkmamızla mümkün olduğunu göreceksiniz.
Çoğu yazıda bir çocuğun eliyle Rabbimizin bizi nasıl terbiye ettiğini ve O’nun terbiye metodlarmm ipuçlarını da farkedeceksiniz.
Kısacası “Anne saati geldi mi?” yazısındaki şefkatli soruyla başlayıp, “Ölüm oyunu” yazısındaki dokunaklı bir yaşanmışlıkla nihayet bulan bu eseri bir solukta okuyacağınızı ümid ederek sizleri kitapla başbaşa bırakıyoruz.
Mehmet YAŞAR İstanbul, 2011
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş….” – saİdnursî
Anne Saati Geldi mi?
DÖRT YAŞLARINDA anaokuluna alışmaya çalışan, sarı saçlı bir erkek çocuğu gözlerimin içine bakarak, ‘Anne saati geldi mi?’ diye bana seslendi. Küçücük elleriyle elimi tutarken, gözleriyle de yüreğimi yoklarcasına sormuştu bu soruyu…
Bazı soruları herkese sormak istediğin zamanlar olur, belki bir tanesi istediğin cevabı verir diye…
O da kendini hem okula alıştırmaya çalışırken, hem de annesinin geldiği saate ne kadar kaldığını öğrenmek istiyordu. Öyle ya, her şeyin bir saati vardı… Yemek saati, oyun saati, faaliyet saati, uyku saati ve…
‘Anne saati’
Kandırılmamış, annesi babası tarafından doğru söylenerek büyütülen çocuklar, onların verdiği söze daha kolay inanır. Okula başlayan, kandırılmadan büyütülen bir çocuğa annesi akşam gelip onu alacağını söylediğinde ona inanır ve bekler. Kendini iyi hissetmese bile annesinin ona verdiği sözü tutacağını bilir ve anne saatini’ bekler.
Peki hiç düşündünüz mü?
Sizin anne saatiniz ne zaman gelir?
Ne zaman kendinizi anne saatini bekleyen bir çocuk kadar yalnız hissedersiniz?
Kaç yaşında olursak olalım,
Ve ne kadar büyürsek büyüyelim,
Hep çocuk kalan, çocukça hisseden ve bir çocuk kadar incinen bir tarafımız var ya, işte o tarafımız konuşmaya başlayınca, yanımızdaki en yetişkin gibi görünen kişiye dönüp, yüreğimizin istediği cevabı vermesini istercesine sorarız;
‘Anne saati geldi mi?’
Ne zamanki hayat yorsa ve savrulsak uzaklara,
Tüm tanıdıklarımıza ve tanıklık ettiklerimize rağmen,
Kalabalıkların içinde yalnız bir bakışın sahibi olsak,
Tüm öğrendiklerimize rağmen, her şeyin yabancısı gibi hissetsek,
Ve yuva sıcaklığında bir bakış,
Emniyetli bir dokunuş arasak… içimizden sessizce bağırmak gelir,
‘Anne saati geldi mi’ diye…
En masum ve en iddiasız tarafımız da bu yönü-müzdür aslında….
Ve en iddiasız olduğumuz zamanlar, en iddialı ve en güçlü olduğumuz anlardır…
Şişmiş benliğin çıkarılıp atıldığı,
Öfkenin ve hırsın fırlatıldığı zamanlarda gerçek kendimizle yüz yüze geliriz…
En sıcak ve en samimi tarafımızla tanışmanın, masum olmanın lezzetini fark ederiz…
içimizdeki hiç büyümeden kalan ve sürekli kandırdığımız o tarafımızı, o masum tarafımızı tekrar hatırlasak bugün…
İncinmekten, kırılmaktan ve savrulmaktan korktuğumuz için ördüğümüz sahte, kalın duvarlardan bir kapı açsak ve içerideki çocuğa,
‘Anne saati geldi’ diyebilsek…
Ve bu saati bekleyen ve bir şifacı arayan herkes için gerçek teselli edenin, bırakıp da gitmeyenin, her saat, her saniye ve her an yanında olanın gerçek ebeveynliğine sığınsak, gerçek güvenliğine bıraksak kendimizi…
Ne güzel olurdu…
Baba özgüvendir
BABA OLMAK, bir erkeğin hayatındaki dönüm noktalarından biridir. Birisinin evladı, eşi, kardeşi ve arkadaşı olmak dışında belki de en büyütücü rolünü baba olduktan sonra kazanır.
İlk günlerde uyum sağlamakta ve alışmakta zorlansa da, zamanla alışır. Toplumsal kültürümüzde bebek doğduğunda babanın kucağına temkinli verilir. Düşüreceğinden, yanlış tutacağından korkulur. Çocuk oyun çağma geldiğinde, baba onun hayatına dâhil olmaya başlar. Rolünü ve otoritesini ayarlamak konusunda güçlük yaşar. Onunla hem oyunlar oynayan, güreşen, şakalaşan hem de sözü dinlenen bir baba olmak ister. Bu yüzden bazen oyunun en…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Psikolojisi Psikoloji Toplum Psikolojisi Yaklaşımlar Yöntem
- Kitap AdıAnne Saati Geldi mi?
- Sayfa Sayısı117
- YazarBanu Yaşar
- ISBN9789752611788
- Boyutlar, Kapak13,5 X 19,5 cm, Karton Kapak
- Yayınevi / 2011-4