TÜYLERİNİZİ DİKEN DİKEN EDECEK, SOLUK SOLUĞA OKUYACAĞINIZ, KANINIZI DONDURACAK KADAR KORKUNÇ, ANRENALİN VE GERİLİM DOLU BİR EFSANE VE GERÇEK
Doğum uzmanı olan Tora Hamilton’un hayatı Shetland’a taşındıktan ve taşındığı evin bahçesinde genç bir kadının cesedini bulduktan sonra çok değişir. Tora bu cesedin arkasındaki gizemi çözmek için uğraşırken kendini tehlikeli, tuhaf ve gizemli bir dünyanın içinde bulur. Kadının kalbi sökülmüştür ve kadının üstüne korkunç Trol efsanesini anımsatan işaretler kazınmıştır. Efsane ile gerçeği yan yana getiren esrarengiz olayların arkasındaki sır nedir?
“Gizemli bir efsaneden esinlenen KURBAN, kanınızı donduracak büyüleyici bir gerilim romanı.
S. J. Bolton kesinlikle takip edilmesi gereken bir yazar.”
—TESS GERRITSEN
‘Olağanüstü bir şekilde tasarlanmış, tedirgin edici… Bu çıkış romanı bir bestseller olmayı hak ediyor.’
—THE TIMES
‘Başından sonuna kadar tutkunu olacaksınz. Sürükleyici bir roman.”
—LITERARY REVIEW
‘Gerilim romanı olarak harika bir çıkış: Tempolu, etkileyici ve dolu dolu.’
—CRIMESQUAD
‘Bu kitabı okuduktan sonra S. J. Bolton’un bir sonraki kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.”
—SIMON BECKETT
1
Cesetle başa çıkabilirdim. Beni allak bu Hak eden şey cesedin haliydi.
Hayatını insan vücudunun zaaflarından kazanan bizler ölümle içli dışlı olmayı neredeyse mesleğimizin bir parçası olarak kabulleniriz. Ruhun kemik, kas, yağ ve tendonlardan oluşan dünyevi bedeninden ayrılması birçok insan için gizemli bir süreçtir. Bizler içinse olum ve çürüme meseleleri analemiye giriş dersi ile soğuk çeliklerin parıldadığı odada beyaz örtülerin altına tıkılmış insan şekillerine attığımız ilk bakıştan itibaren acımasız bir şekilde basitleşmekledir.
Yıllar boyunca ölümü sayısız kereler gördüm, inceledim, kokladım, taşıdım, hatta bazen sesini bile duydum (içindeki sıvılar çökerken cesedin çıkardığı fısıldama benzeri yumuşak sesler) ve ölüme son derece alıştım. Sadece önüme atlayıp tioo! diye bağırmasını beklemiyordum.
Bir keresinde içkili bir öğle yemeğindeki dedektiflik tartışmaları sırasında birisi ölü bir bedenle karşı karşıya kalsam ne tepki vereceğimi sormuştu. Adamın neyi kastettiği ortadaydı ve aptalca kelimeler ağzından çıktığı an bile gülüyordu. Ona bilmediğimi söyledim. Ama bunu zaman zaman düşünürüm. Bay Kadavra beni gafil avlasa ne yapardım? Profesyonelce davranıp yaşam belirtilerini kontrol ederek çevre koşullarını mı aklıma kazırdım; yoksa bağırarak kaçar mıydım?
Derken sorumun cevabım aldığım gün geldi çattı.
O sabah kiraladığım mini ekskavatöre tırmanırken yağmur yağmaya başlamıştı. Damlalar tatlı tatlı çiseliyordu ama tepemizdeki kara buluttan bunun hafif bir ilkbahar yağmuru olmayacağını anlamıştım. Mayıs ayının başlarında olmamıza rağmen bu kadar kuzeyde sağanak yağışlara hâlâ her gün rastlanıyordu. Aklımdan ıslak havada kazı yapmanın tehlikeli olabileceği fikri geçti ama yine de motoru çalıştırdım.
Jamie tepenin yaklaşık yirmi metre üstünde yan dönmüş biçimde yatıyordu. Sağ ön ve arka bacakları toprağın üstüne uzanmıştı. Soldaki çift ise vücudundan yukarı fırlamış, toynakları çimlerin iki karış üstünde salınıyordu. Uyuyor olsa komik bir görüntü olacaktı bu; ölüyken bir garipti. Kafası ile makatının etrafında sinek sürüleri vızıldıyordu. Ölüm anında başlayan çürüme sürecinin Jamie’nin iç organlarını hızla kemirmekle olduğunu biliyordum. İç organları görülmeyen bakteriler tarafından yeniyordu. Sinekler yumurtalarını yerleştirmiş olmalıydı ve birkaç saat içinde yumurtalarından çıkacak olan kurtçuklar etini yırtarak yollarına devam edeceklerdi. Bu da yetmiyormuş gibi yan taraftaki çite konan saksağan bir Jamie’ye bir bana bakmaya başlamıştı.
Lanet olası kuş, gözlerinin peşinde, diye düşündüm; güzel, narin, kahverengi gözlerinin. Jamie’yi kendi başıma gömebilecegimden emin değildim, ancak oturup en iyi arkadaşımın saksağan ve kurtçuklar tarafından lime lime edilmesini izleyemezdim.
Sağ elimi gaz pedalına koyarak devir sayısını artırmak için kendime doğru çektim. Hidroliklerin canlandığını hissedince her iki direksiyon çubuğunu da öne ittim. Heri atılan kazıcı, tepeyi tırmanmaya başladı.
Tepenin dik kısmına ulaştığımda hızlı bir hesap yaptım. İki, iki buçuk metre derinliğinde bir çukura ihtiyacım vardı. Yaklaşık bir buçuk metrelik boyuyla Jamie oldukça büyük bir atlı. Yamaçta kenarları iki buçuk metrelik küp bir çukur kazmanı gerekiyordu. Bu da çok fazla toprak demekti, şartlar ideal olmaktan çok uzaktı ve ben di? bir kazıcı şoförü değildim; aracı kiraladığını yerde aldığım yirmi dakikalık bir dersin ardından kendi başıma kalmıştım, Duncan’ın yirmi dört saat içinde evde olmasını bekliyordum ve aklımdan ‘bekleşeni daha mı iyi olur’ fikri geçti. Çilin direğinde duran saksağan sırıtarak yana doğru ukala bir adım attı. Dişlerimi sıkarak kontrolleri yeniden öne doğru itlim
S.ıji tarafımdaki çimenlikte bulunan Charles ve Henry tatlı ve üzgün yüzleri çitin üstünden sarkarak beni izliyorlardı. Bazı insanlar size atların aptal olduklarını söyleyecektir. Onlara asla inanmayın! Bu asil hayvanların da birer ruhları var ve kazıcı ile Jamie’ye doğru tırmanırken o ikili benim acımı paylaşıyordu.
İki metre kala aracı durdurup aşağı atladım.
Jamie’nin yanına çömelip siyah yelesini okşarken sineklerin bazıları saygılı bir mesafeye çekilme nezaketini göstermişti. Bundan on sene önce Jamie genç bir atken ve ben de Aziz Mary’s’de doktorken hayatımın aşkı daha doğrusu o zamanlar öyle düşünüyordum tarafından terk edilmiştim. Kırık kalbimle arabamı ailemin Jamie’niin de içinde yaşadığı Wiltshire’daki çiftliğine sürmüştüm. Arabamın sesini duyduğunda kafasını bölmesinden dışarı çıkarmıştı. Yanma yürüyüp başımı onunkine v.ıslamadan önce nazikçe burnunu okşamıştım. Yarim saat sonunda bumu gözyaşlarımla sırılsıklam olmasına rağmen yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. Fiziksel anlamda becerebilse beni kollarına alacaktı.
[amie, tatlı Jamie, rüzgar kadar hızlı ve kaplan kadar güçlüydü. Büyük, nazik yüreği nihayet pes etmişti ve onun için yapabileceğim son şey lanet olası derin bir çukur kazmaktı. Kazıcıya dönüp kolunu kaldırarak tekne kısmını indirdim. Yatısına dek toprakla dolu olarak yukarı kalktı. Fena değil. Kazıcıyı döndürüp toprağı boşalttıktan sonra tekneyi yeniden savurdum ve aynı işlemi tekrarladım. Bu kez tekne ağzına dek koyu kahverengi yoğun toprak ile dolmuştu. Buraya ilk geldiğimizde Duncan yeni işinde başarısızlığa uğraması halinde kömürü işçisi olabileceğine dair bir şaka yapmıştı. Topraklarımız bir ila üç metre derinliğe dek kömürle kaplıydı ve kazılması ekskavatörle bile çok zordu.
Kazmaya devam ettim.
Bir saatin sonunda yağmur bulutları sözlerini yerine getirmiş, saksağan beklemekten vazgeçmiş ve çukurum yaklaşık iki metre derinliğe ulaşmıştı. Tekneyi indirmiş ileri ittiriyordum ki bir şeye takıldığını hissettim. Kolun etrafından aşağı doğru bir göz attım. Karmakarışıktı—bu kez etraf çamur doluydu. Kolu bir parça kaldırıp yeniden baktım. Bir şey yolu tıkıyordu. Tekneyi boşaltarak kolu iyice yukarı kaldırdım. Ardından kabinden atlayarak deliğin kenarına doğru yürüdüm. Kömür yüzünden rengi kahverengiye dönmüş bir örtüye sanlı geniş bir nesne kazın tarafından yarı yarıya topraktan çıkartılmıştı. Önce aşağı atlamayı düşünsem de aracı çok yakına parkettiğimi fark ettim; çukurun kenarlarından artık iyice ıslanmış olan kömürler parçalanıp dökülüyordu.
Kötü fikir. Yağmur yağarken ve bir buçuk tonluk bir mini ekskavatör tepemdeyken topraktaki bir delikte kapana kısılmak istemiyordum. Kabine atlayarak kazıcıyı beş metre geri götürüp park ettikten sonra aşağı inip çukura döndüm.
Ve aşağı atladım.
Hava birden sessizleşip karanlık!aşmıştı. Rüzgarı artık hissedemiyordum ve rüzgar tarafından taşındığım tahmin ettim yağmur şiddetini yitirmişti sanki. Yakınlardaki koya vuran dalgaların ya da bir arabanın motor sesini bile duyamıyordum. Dünyayla ilişkim kesilmiş, yerdeki bu deliğe tıkılıp kalmıştım ve bu durumdan pek de hoşnut sayılmazdım.
Keten bir örtüydü bu. Pürüzsüz tüylü yüzeyinden anlamıştım. Etrafındaki toprak yüzünden koyu kahverengiye boyanmıştı ama üstündeki örgüleri seçebiliyordum. Belli aralıklarla beliren yıpranmış köşelerinden örtünün otuz santim genişliğinde şeritler halinde kesilerek içindeki nesneyi aşın büyük bir banda) gibi sarmaladığını görebiliyordum. Paketin oldukça geniş olan bir ucu önce daralıyor ve ardından derhal yeniden genişliyordu. Yaklaşık bir metrelik kısmını açığa çıkarmıştım ama daha fazlası gömülüydü.
Suç mahalli, dedi kafamın İçinde bir ses; tanımadığım bir sesti bu, daha önce hiç duymamıştım. Hiçbir şeye dokunma, yetkilileri ara.
Saçmalama, diye cevap verdim. Karmakarışık bir yığın ya da evcil bir köpeğin kalıntılarını saruşturmaları için polisi aramayacaktım.
Yaklaşık on santim kadar çamura saplanmıştım ve giderek de batıyordum. Başımdan akan yağmur damlaları gözlerime doluyordu. Yukarı baktığımda tepedeki gri bulutun kalınlaştığını gördüm. Normalde yılın bu zamanında güneş akşam saat ona dek batmıyordu ama bugün kendisini bir daha görebileceğimizi hiç sanmıyordum. Bakışlarımı aşağı çevirdim. Eğer bu bir köpekse oldukça büyük bir köpek olmalıydı.
Mısır mumyalarını düşünmemeye çalıştım ama şu ana dek açığa çıkan kısım bariz bir şekilde insana benziyordu ve birileri üstünü dikkatle örtmüştü. Eski püskü eşyalar için kim bu kadar uğraşırdı ki? Belki de çok sevilen bir köpekti. Yığının köpek biçiminde olmaması dışında tabii. Parmağımı bandajların araşma sokmaya çalıştım. Yerlerinden kımıldamıyorlardı bile, bıçak kullanmadan gevşemeyeceklerini anlamıştım.
“Kurban” için 2 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKurban
- Sayfa Sayısı480
- YazarS. J. Bolton
- ISBN6055943653
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Begüm Bir Devrimin Ruhu ~ Kenize Mourad
Begüm Bir Devrimin Ruhu
Kenize Mourad
Kenize Mourad, Kuzey Hindistan’daki Awadh Krallığı’nın Begüm Hazret Mahal’in çok az bilinen hikâyesini konu ettiği romanında, İngiliz işgaline karşı 1857 yılında gerçekleşen ve Begüm’ün...
- Çarpık Dünya ~ Vladimir Nabokov
Çarpık Dünya
Vladimir Nabokov
Ortalama İnsan partisini kurduğunda bir tür küçük saray ahalisi ve korumaları onu karşılamak için ordaydı. Takipçilerinin her birinin küçük bir kusuru ya da bir...
- Barbarları Beklerken ~ J.M. Coetzee
Barbarları Beklerken
J.M. Coetzee
Avustralya’da yaşayan Güney Afrikalı yazar J.M. Coetzee’den, hayalî bir imparatorlukta geçen ve 1970’lerin Güney Afrika’sına göndermeler yapan bir roman. Geniş topraklara yayılmış bir imparatorluğun en ucundaki bölgede yaşayan Barbarlar, sözümona, ayaklanmak üzeredir.
Yazar,iyi bir İş çıkarmış..ama tempo fazla yüksek..biraz gercekcilikten de uzak.daha sade bi anlatimkurgunun hakkini verebilirdi..
10 üzerinden 8 puan veriyorum..saygılar hurmetler
Bu kitabı okumaya yeni başlamış olmakla beraber şimdiden bağımlısı olduğumu söyleyebilirim herhalde. Harika kurgulanmış ve akıcı bir hikaye. Bol gerilimli korkulu ve ürpertici bir roman.