Batı edebiyatının kurucu metinleri olarak kabul edilen İlyada ve Odysseia hakkında bugüne kadar sayısız inceleme yapılmış, Troya ve Akha kahramanlarından anlatıda geçen yer adlarına kadar her şey didik didik araştırılmıştır. Hatta bu destanların, Troya savaşının yaşandığı kenti büyük bir tutkuyla arayan Schliemanna verdikleri ilhamla modern arkeolojinin kuruluşunda bile rol oynadıkları söylenebilir. Antik Yunan tarihi ve edebiyatı alanının en saygın isimlerinden biri olan Pierre Vidal-Naquet tarafından kaleme alınmış bu kısa çalışmayı diğerlerinden farklı kılan şey ise, parlak bir kariyer boyunca biriktirilmiş tüm bilgi ve tecrübeyle varılan sonuçların anlaşılır, sürükleyici ve eğlenceli bir dille okuyucuyla paylaşılması. Bir Homeros mu vardı, yoksa birkaç Homeros mu? Troya savaşının geçtiği yerlerin haritasını çıkarmak mümkün müdür? Odysseus hangi gerçek veya imgesel coğrafyada yolculuk etmişti? Vidal-Naquet ile birlikte bu soruların peşine düşer, Homerosun İlyada ve Odysseiaya yansıyan dünyasının şifrelerini çözmeye çalışırken, insanlık tarihinin bu çok önemli metinlerini mutlaka okuma (veya yeniden okuma) ihtiyacı duyacaksınız.
İÇİNDEKİLER
Teşekkür.
Önsöz.
I
İki Şiirin Kısa Geçmişleri
II
Tarih ve Coğrafya
III
Yunanlar ve Troyalılar
IV
Savaş, Ölüm ve Barış
V
İnsanların Kenti, Tanrıların Kenti
VI
Erkekler ve Kadınlar; Gençler ve Yaşlılar
VII
Kral, Dilenci ve Zanaatkâr
VIII
Şiir
IX
Homeros’a İlişkin Meseleler
Teşekkür
Metinde düzeltmeler yapan Jean-Christophe Saladin’e ve benim için bir nevi denek vazifesi gören oğlu (11 yaşındaki) Joseph’e; editörlerime, özellikle de ilk metni kitaba dönüştüren Anthony Row- ley’e teşekkür ederim.
Burada sayamayacağım pek çok esere başvurmaksızın bu kitabı yazamazdım. Bu eserlerin bazılarının yazarlarını sayacağım sadece; bazıları hocam, bazıları öğrencim, çoğu ise dostum olmuş kişiler: Elisa Avezzu, Annie Bonnafe, Benedetto Bravo, Pascale Brillet-Du- bois, Philippe Brunet, Richard Buxton, Michel Casevitz, Maria Grazia Ciani, Riccardo Di Donato, Herve Duchene, Pierre Ellinger, Moses I. Finley, François Frontisi-Ducroux, Ariane Gartziou-Tatti, Marion Lafouge’ün de üzerinde çalıştığı illüstrasyonların önemli bir kısmını kendisine borçlu olduğum François Lissarrague, Irad Malkin, Helene Monsacre, Claude Mosse, Gregory Nagy, Pietro Pucci, Suzanne Said, Pierre Sauzeau, Evelyne Scheid-Tissinier, Ala- in Schnapp, Annie Schnapp-Gourbeillon, Jesper Svenbro, Odette Touchefeu-Meynier.
Önsöz
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Paris’te, henüz bir çocukken, Troya savaşı ve devamıyla ilgili efsanelerden derleme bir kitap geçmişti elime. Çoban Paris’in hikâyesiyle başlıyordu: Paris üstünde “en güzeline” yazılı elmayı vermek için üç tanrıça -Here, Athene ve Aphrodite- arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Elma karşılığında Here güç, Athene bilgelik vaat eder Paris’e. Buna karşılık, Aphrodite dünyanın en güzel kızını, Spartalı Helene’yi sunarak yarışmayı kazanır. Paris Helene’yi kaçırır ve bu da Yunan ordularının Troya’ya, Çanakkale boğazının Asya kıyısına çıkartma yapmalarıyla sonuçlanır. On yılın sonunda Yunanlar devasa bir tahta atın içine saklanarak Kral Priamos’un şehrine girmeyi başarırlar ve yakıp yıkarlar şehri. Sadece Aphrodite’nin oğlu Aineias’ın başını çektiği bir grup Troyalı kurtulmayı başarıp İtalya’ya gider; Ainei- as’ın soyundan gelen biri burada Roma şehrini kuracaktır. Yunanlara gelince onlar vatanlarına geri dönüşte daha büyük sorunlarla karşılaşırlar. Özellikle de içlerinden birisi, Odysseus, kralı olduğu adayı bulmadan önce Akdeniz’de on yıl oradan oraya dolaşır. Bu krallığın adı İthake’dir. Odysseus’un karısı Penelopeia’ya kocasının yokluğunda “talipler” çıkmıştır; bir grup genç adam Penelopeia’nın karar vermesini beklerken Odysseus’un sarayını soyup soğana çevirmektedir. Troya savaşının İlyada’da anlatıldığını zannediyordum o dönemde. Odysseus’un eve dönüşü de aynı şairin Odysseia‘sının konusuydu.
Bu son zannımda yanılmamışım. Fakat bahsettiğim bu ilk tanışıklıktan sonra, babaannem bana İlyada’nın Fransızca çevirisini hediye etti. Önce, kitapçının babaanneme şaka yaptığını düşündüm. Çünkü hikâye Troya kuşatmasının üstünden dokuz yıldan fazla zaman geçmişken başlıyor ve daha tahta at ortaya çıkmadan şu ifadeyle bitiyordu: “İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor’un cenaze töreni.” Hektor’un Troya’nın önde gelen koruyucusu olduğunu ve Yunan savaşçılarının en yamanı Akhilleus tarafından öldürüldüğünü biliyordum.
Sonraki yıllarda, biri (İlyada) 15.680, diğeri 12.100 (Odysseia) mısra olan bu iki olağanüstü şiiri daha yakından tanımak, çevirilerinin ve orijinallerinin tadını çıkarmak fırsatını buldum. Ayrıca Yunan halkının tarihi ve edebiyatıyla ilgili öğrenebildiğim her şeyi öğrendim. Bizim edebiyatımız da Yunan edebiyatının bir mirasçısıdır. Troyalı kahraman Hektor’un karısı Andromakhe, Racine’in en ünlü trajedilerinden birinin ismine ve başkarakterine ilham vermiştir. Aynı Andromakhe Baudelaire’in en güzel şiirlerinden birinde de karşımıza çıkar. İlyada olmadan bunların hiçbiri var olamazdı. Odysseia‘”ya gelince Fransızcada onu cins isim haline getirmişiz, örneğin Tour de France’ta [Fransa Bisiklet Turu] sık sık, bir bisikletçinin odysseia‘sından bahsedilir.
Bu kitapta, bu iki destanın bana öteden beri verdiği hazzı her yaştan okuyucularla paylaşmayı deneyeceğim. Elbette destanlardan bazı parçalar nakledeceğim ama aynı zamanda bu destanları hem zamanda hem de mekânda kendi bağlamları içine yerleştirmeye çalışacağım. Kitabı okuduktan sonra, bu metinleri çevirilerinden veya daha iyisi, orijinallerinden okuma arzusuna kapılırsanız, ben de amacıma ulaşmış olacağım.
1
İKİ ŞİİRİN KISA GEÇMİŞLERİ
Homeros’un görünüşüne aşinayız: saçlı sakallı, kör bir adam. Bir resimden değil heykelden tanıyoruz onu. Roma döneminden kalma bu heykel Bavyera bölgesinde, Münih’te bir müzede muhafaza ediliyor. Büyük olasılıkla M.Ö. 5. yüzyıla, Yunan sanatının klasik dönemine ait bir modelden esinlenerek yapılmıştır. Homeros’un “yaşamöyküleri” vardır, fakat tümüyle efsanevidirler. Kör olduğunun söylenmesi, eskilerin, görme duyusundan yoksun birinin hafızasının çok daha güçlü olacağını düşünmelerindendir; belki de haklılık payı vardır bu düşüncede.
Asya’daki Yunan coğrafyasında, daha net söylersek bugünkü Ege kıyıları ve ona yakın Yunan adalarını kapsayan îonia ve Aio- lis’teki yedi kent, Homeros’un doğum yeri olma onuru için birbir- leriyle çekişmiştir. Bu şehirlerin arasında, kıta tarafında bulunan İzmir (Smyrna) ve “Öğretmenin taşı” da denilen “Homeros taşı”nın öteden beri ziyaretçilere sergilendiği Sakız (Khios) Adası da vardır. Şairin çocuklara mısralarını okurken kullandığına inanılan kürsü biçimi verilmiş bir kayadır bu.
Bu kör şairle ilgili çok -ve kimi zaman mantıksız- hayaller kuruldu. Tek bir Homeros mu vardır, yoksa iki mi, yoksa bazılarının düşündüğü gibi çok sayıda mı? Yine Sakız Adası’nda Homeros’un soyundan geldiklerini iddia eden Homerosoğulları (Homerides) yaşamıştır. Bir rhapsodos’lar grubu olan bu kişiler sözde atalarının şiirlerini söylerlerdi.
Rhapsodos kimdir? M.ö. 5. yüzyıldan kalma Attika vazosu üzerinde birini görüyorsunuz. Söylev verir bir tavırla bastonunun ucunu kavramış ve bizim çizgi filmlerimizdeki gibi dudaklarından epik bir şiirin dizeleri dökülüyor (Mykenai yakınlarında muhkem Tiryns şehridir burası. Sonraki yüzyılda filozof Platon, diyaloglarından birinde hocası Atinalı Sokrates’i (M.Ö. 399 yılında ölüme mahkûm edilir) bu rhapsodos’lardan biri olan Ephesos’lu Ion ile konuşturur:
Şunu söylemeliyim ki Ion, siz rhapsodos’lara sanatınızdan ötürü çok defa imrenmişimdir! Süslenip bezenmek ve mümkün olduğunca güzel görünmek sanatınızın bir gereği. Hem ayrıca, bir sürü iyi sairle, özellikle de en iyileri ve en kutluları Homeros’la hasır neşir olmanız bir zorunluluk.
İon, Homeros’la haşır neşir olarak geçirmiştir hayatını; kastedilen, îlyada ve Odysseia‘yı ezbere bildiğidir. Bu şiirleri okuyarak veya başkalarından duyarak öğrenmiş olabilir.
Homeros bir rhapsodos değildi; o bir ozan, aoidos’tu. Yunancada bu kelime “şarkı söyleyen” anlamına gelir. Nitekim Homeros tarzı şiirler aoidos’lar tarafından oluşturuluyor ve küçük bir telli çalgı olan phorminx eşliğinde okunuyordu.
Homeros ne zaman yaşadı? Genel kanı İlyada ve Odyssia’nın M.ö. 9. yüzyılın son yıllarına veya 8. yüzyıla ait olduğu yönünde, llyada‘nın Odysseia’dan daha erkene, belki birkaç on yıl önceye tarihlendirilebileceği düşünülüyor. M.Ö. 8. yüzyıl, Yunan ve genelde Akdeniz dünyasının tarihinde çok önemli bir dönemdir (örneğin Roma M.Ö. 753’te kurulmuştur). Avrupa, Asya ve adalara yayılmış Yunan coğrafyasında özgün bir toplumsal yaşayış biçiminin, kent devletlerinin güçlenip pekiştiği bir çağdır. Bir grup özgür adara herkes adına konuşarak “biz” demektedir. Kral kalmamıştır ya da varsa bile, sembolik bir rol oynamaktadır. Kent devletleri halkın değilse bile, toprakları olan ve topraktan gelir elde eden kimi zaman da deniz ticaretiyle uğraşan (nispeten) zengin kişilerin egemenliğindedir.
İlyada veya Odysseia’yı okurken, bu şiirlerin zengin ve güçlü adamların huzurunda okunmak için tasarlandığını unutmamalıyız. Tepeden tırnağa silahlanıp savaşa girmeye muktedir insanlardı bunlar; tolgalar, göğüslükler, baldır zırhları… Peloponnesos’un kuzeyinde, Argos’taki bir mezarda neredeyse el değmemiş hal bulunan M.ö. 8. yüzyıla ait zırh takımına bir bakın 8. yüzyılda kentler topluca önemli kararlar verebiliyorlar,….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Düşünce-Genel
- Kitap AdıHomeros'un Dünyası
- Sayfa Sayısı138
- YazarPierre Vidal-Naguet
- ÇevirmenDevrim Çetinkasap
- ISBN9786053607137
- Boyutlar, Kapak13,5 X 23,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2012-11