Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hırçın Aşk
Hırçın Aşk

Hırçın Aşk

Can Türkyılmaz, Johanna Lindsey

İskoç güzeli Roslynn Chadwick, vicdansız kuzeninden ve servet avcısı züppelerden korunmak için derhal evlenmek zorundadır. Ve Anthony Malory, uzak durması için tembihlendiği yakışıklı serserilerden…

İskoç güzeli Roslynn Chadwick, vicdansız kuzeninden ve servet avcısı züppelerden korunmak için derhal evlenmek zorundadır. Ve Anthony Malory, uzak durması için tembihlendiği yakışıklı serserilerden biridir.
Kurnaz, acımasız ama karşı konulmaz bir zampara olan Anthony, derin mavi gözleriyle hayallerinin ötesinde zevkler vaat etmektedir. Roslynn ise bütün uyarılara rağmen böyle bir adama teslim olmayı içten içe ister. Bu haylaz çapkının tutkusunun bir felakete neden olacağından ise emindir. Ancak kalbinin sesini duymazdan gelmenin bedeli bazen çok yüksek olabilir…

Bayan Lindsey’in romanları aşkın ölümsüz olduğunun kanıtı.
Romantic Times

Zekice yazılmış canlı diyaloglar ve akıcı bir hikâye.
Chicago Sun-Times

***

Bu kitabı Tony Dayı’nın kendine ait bir hikâyesinin olmasını isteyen bütün okurlarıma, tüm sevgimle ithaf ediyorum…

Bölüm 1

İngiltere, 1818

“Korkuyor musun küçük budala?”

Roslynn Chadwick, yolculuğun son yarım saati boyunca boş bakışlarla izlediğini fark ettiği manzaradan bakışlarını aldı. Korkmak mı? Artık ne koruyucusu ne de aile olarak bahsedebileceği bir yakını vardı ve kendisini yapayalnız hissediyordu. Ona tanıdık gelen her şeyi geride bırakmış, onu belirsiz bir geleceğe taşıyan bu yolculuğa çıkmak zorunda kalmıştı. Korkmak, şu anda hissettiklerinin yanında çok hafif kalıyordu.

Ama bunu Nettie MacDonald’a anlatmak yersiz olacaktı. Çünkü dün sabah İngiltere sınırına ulaştıklarından beri kendisini yiyip bitiriyordu. Her zaman olduğu gibi, bunu da dalgacılığıyla saklamaya çalışmış olsa da, bu durumun onun için de ne kadar zor olduğu ortadaydı. Sınıra ulaşmadan önce, küçümsediği güney topraklarından geçerken bile son derece güler yüzlü ve neşe dolu davranmıştı. Hayatı boyunca ki bu da tam kırk iki sene ediyordu, bir Kuzeyli’ydi ve o âşık olduğu toprakları terk etmeye zorlanıp, yabancı bir ülkeye geleceğini asla düşünmemişti. Hem de İngiltere’ye! Ama Nettie asla arkada bırakılabilecek biri değildi. Hayır, sevgili Nettie için bu söz konusu bile olamazdı.

Roslynn, Nettie için zorlama bir şekilde gülümsemeye çalıştığında, ela gözlerine refakatçisine güven verecek bir parıldama kondurmayı başarmıştı. “Saçmalama, neden korkacakmışım Nettie? Gecenin köründe kimseye çaktırmadan sıvışmayı başarmadık mı? Geordie haftalar boyunca Aberdeen ve Edinburg’da bizi ararken, İngiltere’de olduğumuz aklının ucundan bile geçmeyecektir.”

“Değil mi ya?” Nettie arkasına yaslandı. Ve İngiltere’nin ona verdiği korku ve hoşnutsuzluk hislerini bir anlığına da olsa unutup başarılarının verdiği keyifle gülümsemeye başladı. Çünkü Geordie Cameron’a duyduğu öfke, İngiltere’ye olan hislerinden çok daha baskındı. “Ve umarım o iblis herif, adi planlarından kaçıp kurtulduğumuzu öğrendiğinde kendi öfkesinde boğulur. Tanrı korusun, Duncan’ı pek sevmezdim ama neyse ki senin için en iyinin ne olduğunu önceden görmüş ve sana bunları yaptırmak için söz verdirmiş. Ayrıca onun senin için tuttuğu züppe, İngiliz öğretmenin seni kusursuz konuşabilecek biçimde eğitmiş olması da çok sevindirici. Umarım o zamanlar öğrendiklerini unutmamışsındır hayatım. Bu iblis soylarının arasındayken çok işe yarayacağından eminim.”

Nettie’nin son cümleyi olanca iğneleyiciliğiyle söylediğini bildiğinden dişlerini göstererek sırıttı ve bu oyuna katılmaktan kendini alamadı. “Yakışıklı İngiliz centilmenlerinden biriyle karşılaştığım ilk saniye hepsini hatırlayacağımdan eminim. Tabii heyecanlanıp da kelime haznemin yarısını unutacağımdan, ondan sonra da ağzımdan çıkan her kelimeyi uzun uzun düşüneceğimden korkmuyor değilim. Böyle bir şey olur mu dersin?”

“Saçmalık! Bu sadece her şeyi unutacak kadar üzüldüğün zaman olur. Böyle bir şeyin olmayacağına da eminim.”

Nettie tabii ki yine haklıydı. Roslynn’i kendisinden bile iyi tanırdı çoğu zaman. Ve Roslynn olağanüstü bir durum olmadıkça, kendisini kaybetmez ve büyükbabası ile Nettie’den aldığı İskoç aksanını asla kullanmazdı. Evet, şu anda da haklı olarak üzgündü belki ama kafasının içini kazana çeviren İngilizce öğretmeninin verdiği düzgün aksanı unutturmaya yetecek kadar büyük bir üzüntü değildi bu. Roslynn içini çekti.

“Umarım bavullarımız bizden önce oraya ulaşmışlardır, yoksa rezil olacağız.” İkisi de yanlarına yalnızca bir yedek kıyafet alabilmişler, kuzen Geordie’yi ancak bu yolla atlatabilmişlerdi. Zira bütün bavullarını yanlarına almaları durumunda birisi onları görebilir ve Geordie’ye onların yolculuğa çıkıyor olduklarını iletebilirdi.

“Dert ettiğin bu olsun hayatım. Hem Londra’nın en iyi kadın terzilerinden biri Cameron Malikânesi’nde bizi bekliyor olacak. Böylece kıyafet derdin olmayacak. Ama Tanrı korusun, Duncan her şeyi düşünüp, Geordie izliyor olsa da şüphelenmesin diye bütün bavulları yavaş yavaş biz daha yola çıkmadan göndermeye başlamış.”

Ve gecenin bir köründe eteklerini gizleyip, altlarında pantolonlarla saklana saklana sıvışmak Nettie’nin çok hoşuna gitmişti. Ay ışığının altında onlara uzaktan bakanlar erkek zannetsinler diye pantolon giymek değişik bir macera olmuştu. Roslynn için de bu macera aynı derecede eğlendiriciydi. Hatta bu deliliğin ortasında, Roslynn’e keyif veren tek anı da bu sayılırdı. Önceden ayarlanmış bir atlı arabanın onları beklediği en yakın kasabaya varmış ve takip edilmediklerinden emin olmak için, yolculuğa başlamadan önce birkaç saat zaman öldürmüşlerdi. Tüm bu uğraş ve gizlilik gerçekten de Geordie Cameron’ı atlatmak için gerekliydi. En azından Roslynn’in büyükbabası onu böyle olduğuna inandırmıştı.

Ve büyükbabasının vasiyeti okunduğunda Geordie’nin yüzünün nasıl bir hal aldığını gören Roslynn bunun nedenini anlayabiliyordu. Ne de olsa Geordie, Duncan Cameron’ın büyük yeğeni, en küçük kardeşinin torunu ve yaşayan tek erkek akrabasıydı. Bu yüzden de Geordie kendisini, bu büyük servetin küçük de olsa bir bölümünün kendisine bırakılacağını varsaymakta her türlü hakka sahip görüyordu. Ama Duncan sahip olduğu her şeyi tek torunu Roslynn’e bırakmıştı: Cameron malikânesini, değirmenleri, sayılamayacak kadar çok iş kolundaki paylarını, her şeyi. Geordie o gün, sinir krizine girmemek için elinden geleni yapmıştı.

“Bu kadar şaşırmamalıydı,” demişti Nettie, Geordie öfkeyle odayı terk ettikten sonra. “Duncan’ın ondan nefret ettiğini ve sevgili annenin vefatından onu sorumlu tuttuğunu biliyordu. Usanmadan yıllardır sana kur yapıyor olmasının tek sebebinin bu olduğunu biliyorsun; Duncan’ın her şeyini sana bırakacağını o da biliyordu. Ve tam da bu yüzden Duncan’ın yokluğunda kaybedecek hiç zamanımız yok.”

Evet, kaybedilecek hiç zaman yoktu. Her ne kadar geri çevirmiş olsa da Roslynn bunu, vasiyetin okunmasının ardından Geordie ona bir kez daha evlenme teklif ettiğinde anlamıştı. Hemen o günün gecesinde, ne büyükbabasının ardından yas tutmaya, ne de ona verdiği söz için pişman olmaya vakit bulamadan gizlice şehri terk etmişlerdi. Ne var ki Duncan için zaten son iki aydır yas tutmaktan başka bir şey yaptığı yoktu. Yedi yıldır çektiği acıların nihayet son bulacağını bildiğinden, bunu bir lanet değil kutsanma olarak görmüş olduğu için, bu yasın büyük bir bölümü onun için değil, kendisine üzülerek geçmişti. Sırf yaşlı İskoç’un daha çok yaşayabilme inadı yüzünden acı içinde geçen yedi yıldan sonra, elinden onun adına sevinmekten başka bir şey de gelmezdi. Ama ona yıllardır hem anne, hem de babalık yapmış bu tatlı ihtiyarı şimdiden öyle özlüyordu ki…

“Benim için yas tutma sakın canım kızım,” demişti ölmeden birkaç hafta önce. “Bunu yasaklıyorum. Benim için o kadar büyük bir ömür harcadın ki sen, ben öldükten sonra tek gününü daha heba etmeni istemiyorum. Ve bana bunun sözünü vermeni istiyorum hayatım.”

Sevdiği ihtiyar için bir söz daha, evi terk eden kızı onca yılın ardından altı yaşındaki kendisini eve getirdiğinden beri onu büyüten, kimi zaman en iyisi için zulmeden ama en çok da seven bu adam için. Ona zaten vermiş olduğu hayatının en önemli sözünün yanında, bu sözün pek önemi olduğu söylenemezdi. Zaten yas tutmak için gerçekten de hiç zamanları olmamıştı, en azından bu sözü yerine getirmiş sayılırdı.

Roslynn’in bakışlarını tekrar pencereden dışarı yönelttiğini gören Nettie kaşlarını çattı. Onun yine Duncan Cameron’ı düşündüğünü anlamıştı. Annesinin kalması için onu Cameron Malikânesi’ne getirdiği ilk gün, saygısızca ona “büyükbaba” diye seslenmiş ve sırf bu bile onun sinirden küplere binmesine yol açmıştı. Ama kısa süre içerisinde bu durum tatlı bir oyun halini almaya başlamıştı. Yaşlı ihtiyar onun haylazlıklarından keyif alırdı. İkisi de Duncan’ı özleyeceklerdi ama şu an düşünülmesi gereken başka şeyler vardı.

“En sonunda misafirhaneye yaklaşıyoruz,” dedi Nettie, oturduğu koltuktan yolun ilerisini gözleyerek.

Roslynn yerinden kalkıp pencereye uzandı ve Nettie’nin baktığı yöne doğru kafasını çevirdi. Ve batmakta olan güneş olanca gücüyle yüzüne ve saçlarına vurduğunda, Roslynn’in güzel saçlarının kendisi de bir gün batımını andırıyordu. Harika altın-kırmızı saçları annesi Janet’inkilerle aynıydı. Nettie’nin saçları ise kömür karası denilebilecek kadar siyah, gözleri uzun meşe ağaçlarıyla çevrelenmiş İskoç gölleri gibi soluk yeşildi. Roslynn, saçları gibi gözlerini de annesinden almıştı. Yeşilimsi bir grilikte olan gözlerinde uzaktan bile anlaşılabilecek parlaklıkta hareler bulunmaktaydı. Dikkat edildiğinde Roslynn hemen her açıdan Janet’e benziyor olsa da, annesinin kaçıp gittiği o İngiliz’le hiçbir benzerliği olmaması ilginçti. Gerçi Janet’in kalbini çalan ve kadının hayatının büyük bir hiçliğe dönüşmesini sağlayan kazada hayatını kaybeden bu adam, kesinlikle nevi şahsına münhasır dedikleri türdendi. O günden sonra asla eskisi gibi olamayan ve kazadan birkaç yıl sonra da ölen Janet’in aslında o talihsiz günde ölmüş olduğunu kimse inkâr edemezdi. Neyse ki, büyükbabası Roslynn’in üstüne titremişti. İki ebeveyninden de uzakta kalmış, yedi yaşındaki bu ufaklık, onun her merakını tatmin etmeye çalışan bu adam sayesinde durumuna uyum sağlamayı bir şekilde öğrenmişti.

Kahretsin, geleceğimiz bu kadar belirsizken hâlâ ölüleri düşünüyorsam, ben de bu kızcağız kadar kötü durumdayım, diye düşündü Nettie.

“Yataklarımızın dün gecekilerden daha yumuşak olduğunu umalım,” dedi Roslynn, araba misafirhanenin önünde durmadan biraz önce. “Bir an önce Londra’ya varmak istememin tek sebebi, Frances’ın bizim için hazırlatmış olacağı yumuşacık yatakları düşünüyor olmam sanırım.”

“Yani yıllar sonra en iyi arkadaşını görecek olduğun için heyecanlı olmadığını mı söylüyorsun?”

Roslynn şaşkınlıkla Nettie’ye baktı. “Tabii ki heyecanlıyım. Onu tekrar görmek için elbette sabırsızlanıyorum ama şartlar bunun mutlu bir kavuşma olmasını engelliyor, değil mi? Yani bu koşullar altında Frances’a yaptığım bir ziyaret ne kadar normal sayılır ki? O lanet olası Geordie!” Ardından kızıl kahverengi kaşlarını çattı ve ekledi: “Eğer o olmasaydı…”

“Hiçbir söz vermemiş olurdun ve biz de burada olmazdık, biliyorum. Ama şimdi hayıflanacak zaman değil, haksız mıyım?” diyerek tamamladı Nettie, onun cümlesini.

Roslynn dişlerini göstererek sırıttı. “Peki, dün bütün gece o yatakta sırtını inciteceğinden şikâyet eden kimdi?”

Nettie belli belirsiz bir şeyler homurdandı ve sürücü kapıyı açar açmaz Roslynn’i arabadan dışarı kovaladı. Koşar adımlarla uzaklaşan Roslynn’in buğulu sesi ve neşe dolu kahkahaları saniyeler sonra bile hâlâ duyulabiliyordu. Nettie aklının hâlâ başlarından geçen şeylerde olduğunu fark ettiğinde, bu sefer de homurdanmaktan kendisini alamadı.

Roslynn’in basamakları ikişer ikişer zıplayarak çıkmasını izlerken, “Birkaç gece rahatsız yatmaya dayanamayacak değilsin ya Nettie,” diye kendi kendisine kızmaya devam etti. Bu kadar enerjik bir kızın yanında olmak, insana kendisini olduğundan iki kat yaşlı hissettiriyordu. “Yatağını taştan bile yapmış olsalar, ağzından tek söz bile çıkmayacak bu akşam, yoksa bu ufaklığın dilinden ömrün boyunca kurtulamazsın.”

Ama bunu düşünmesinin hemen ardından duraksadı ve sırıtmaya başladı. Biraz dalgacılık şu an tam da Roslynn’in ihtiyacı olan şeydi. Onu tekrar evinde hissettirecek, tanıdık duyguları anımsamak. Yatağı değil yumuşak, isterse kuş tüyünden olsun, onun ne kadar sert olduğundan yakınıp durmalıydı. En azından gözlerinde o haylazlığı görmek ve alıştığı kahkahalarını duymak kendisine de iyi gelecekti.

Roslynn misafirhaneye yaklaştığında, taburenin tepesine çıkmış, kapının üstünde bulunan lambayı yakmakla uğraşan on altı yaşlarındaki genci zar zor fark etti. Hayatında böylesine içten kahkahalar duymaya alışmamış oğlan da onu fark etmişti maalesef. Omzunun üzerinden ona göz ucuyla baktığında karşılaştığı manzaradan o kadar etkilendi ki neredeyse üstünde durduğu tabureden yuvarlanıyordu. Batmakta olan kızılımsı güneşin aydınlattığı patikadan kendisine doğru ilerleyen bir melekti sanki; attığı her adımda kalp şeklindeki yüzünden şekilli elmacık kemiklerine, ufak, sivri burnundan küçük çenesine ve dolgun dudaklarına kadar belirginleşen yüz hatlarıyla kusursuzdu. Yanından geçen meleği izlerken delikanlının başını olanca gücüyle lambaya çarptıktan sonra hatırladığı ilk şey, başında dikilmiş ve gözlerini kendisine dikmiş olan refakatçi kadın oldu. Az önce olanları anımsayınca da kızarmaktan kendisini alamadı.

Nettie normalde Roslynn’in etkisine kapılıp aptalca şeyler yapan erkeklere yaptığının aksine, bu sefer onu azarlamadı. Gittikleri her yerde bunun olmasına alışmıştı artık. Leydi Roslynn Chadwick’in erkek cinsi üzerinde böyle bir etkisi vardı ve bu etki, ergenliğe yeni girmiş şaşkalozlardan olgun erkeklere hiç değişmiyordu. Ve şimdiyse bu genç hanımefendi, Londra’ya varmak üzereydi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıHırçın Aşk
  • Sayfa Sayısı440
  • YazarJohanna Lindsey
  • ÇevirmenCan Türkyılmaz
  • ISBN9789944825580
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviEpsilon / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşkta Seni Seçtim ~ Johanna LindseyAşkta Seni Seçtim

    Aşkta Seni Seçtim

    Johanna Lindsey

    Evlilik  aşkı öldürür diyenlerden misiniz yoksa ikisi de bana göre değil diyenlerden mi? Evliliğe ve aşka inanmayan, “her limanda sevgilisi olan” bir adam ve...

  2. Seninle Başım Dertte ~ Johanna LindseySeninle Başım Dertte

    Seninle Başım Dertte

    Johanna Lindsey

    Lord Edward ve Leydi Charlotte Malory’nin tatlı yeğenleri Regina Ashton, geçmişindeki acı verici bir sır nedeniyle duygusuz ve kendini beğenmiş bir çapkına dönüşmüş Nicholas...

  3. Zorla Güzellik Olmaz ~ Johanna LindseyZorla Güzellik Olmaz

    Zorla Güzellik Olmaz

    Johanna Lindsey

    Aşkta Seni Seçtim adlı romanı ile Epsilon okurlarının beğenisini kazanan Johanna Lindsey’in çok okunan yeni romanı “Johanna Lindsey her romanında İz bırakan karakterler yaratmada...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Peter Pan ~ J. M. BarriePeter Pan

    Peter Pan

    J. M. Barrie

    1904 yılında Londra’da galası yapılan Peter Pan oyunu birçok kez sinemaya aktarıldı. 1924 yılında sessiz sinema uyarlamasının ardından, Walt Disney Peter Pan’ı çizgi film...

  2. Kütüphaneci ~ Judith KuckartKütüphaneci

    Kütüphaneci

    Judith Kuckart

    Judith Kuckart, “Her hareketin hedefi durağanlıktır, çünkü her hareketin sonunda kalıcı bir şey olması gerekir,” sözüyle süslediği Kütüphaneci ile bizleri duvarın ayırdığı Berlin’e götürüyor....

  3. Troya’nın Düşüşü ~ Peter AckroydTroya’nın Düşüşü

    Troya’nın Düşüşü

    Peter Ackroyd

    Ünlü Alman arkeolog Heinrich Obermann’ın hayatta en büyük amacı, Anadolu’nun Ege kıyılarındaki Hisarlık’ın Homeros’un Troya’sı olduğunu, İlyada’da anlatılanların doğru olduğunu ispatlamaktır. “Arkeoloji bir bilim...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur