Bazı alafranga bebesi yeni yetmeler, babalarının kolay kazandığı paraları, lüks mağazalarda harcayıp, kredi kartlarını taksitlendirmek için pos makinelerinden çektiriyorken, bizler de geçmişte eşitlik için, insanca paylaşıma inandığımız için, hayatımızın yirmi bir yılını nakit olarak hapishanelerde çile çekerek ödedik.
Hayat içeride de bize görev verdi. Hapisteki müebbet yemiş ya da uzun sene cezaları olan her mahkûmun birer sevgilileri vardı. Ta ki biz içeri girene kadar. Ve geceleri bu sevgililerinin üzerinden geçiyorlardı. Bu deyyusların “sevgilim” dedikleri, sübyan erkek çocuk mahkûmlardı. Böyle nasipsiz şerefsizi kendi ellerimle doğradım. Allah muhafaza bu çocuklar sizin de evlatlarınız olabilirdi! O günden sonra hapishaneler evelallah nefes almaya başladı. Çocuk oyunu mu sandınız ulan siz bu işleri! Parası olan ile olmayanı da ayırmadık. Ne yediysek onu yedirdik, ne giydikse onu giydirdik. Hayat bize böyle görevler verdi. Sonra hapisten çıktık nelerle karşılaştık! Devletin bankasını önce türlü alavere dalaverelerle soyar bu bazı kravatlı, sözüm ona insan müsvetteleri ve mubahtır derler. Sonra bu bankaları zarar ediyor diye ya satarlar ya da kapatırlar. Ama her ne hikmetse gene mubahtır. Banka çalışanları işsiz kalır, oralı olan hiç yok. Hayali ihracat yaparlar gene mubahtır.
Nu mubahı ulan ne mubahı,
Günahtır günah!
***
TEŞEKKÜR
Kitabın çıkmasında emeği geçen
Sayın Zeki BEKTAŞ’a
ve yakın zamanda kaybettiğimiz
merhum Taneri SEYMEN’i
rahmetle anarak
teşekkürlerimi tekrar tekrar arz ederim.
DÜNDAR KILIÇ
Dekor,
Randevu evi.
Büyükçe salonlu bir ev. Salonun hemen sağında apartmana açılan bir kapı, solunda ise başka bir kapı. U şeklindeki koltuklar ortadaki sehpayı çevrelemiş. Duvarlarda, yabancı kadın artistlere ait seksi tablolar var. Sehpanın üstünü kül tablaları ve sigara paketleri kaplamış. Müşteri bekleyen saçları fönlü, yüzleri makyajlı hayat kadınları, üstlerindeki seksi kıyafetlerle salonun ortasında, sağında, solunda ayakta dikilmekte. Hepsinin ağzında bir sakız… Enver Bayraktar, yakası hafif açık kırmızı bir gömlek, beyaz pantolon ve beyaz ayakkabılarıyla, salonun ortasındaki hayat kadınıyla yan yana dikilirken perde açılır. Enver’in elinde bir sigara yanmakta. Bıçkın, kendinden son derece emin, rahat ve bir o kadar da kadınların üzerinde ağırlığını hissettiren tavırla.
EVREN KARAAKTAR- (Elindeki sigaradan bir fırt çekip üfledikten sonra seyircilere) Zor birader, dört patlarlı dizel motoru kaşarların borazancısı olmak. Hayat, bizim penceremizden farklı gözükür. (Yanındaki kadının arkasına geçer.) Çeşit çeşit insanlar gelir her kesimden. (Arkasında olan Evren Karaaktar kadının poposuna abanınca kadın sağına doğru bir adım atar. Kadın şaşırır fakat devam eder sakız çiğneyip sigara içmeye.)
“Turisti, köylüsü, kentlisi, bağırsak çıkıntısı henüz belirmiş delikanlılar… Hepsinin ortak isteği vardır, iyi muamele yapacak kadınla beraber olmak. Bana en iyi muameleyi hangi kadın yapar, diye sorduklarında, (Eliyle sahnenin solunda bulunan balıketli ve iri göğüslü kadını gösterip yanına doğru gider ve eliyle göğsüne alttan iki kere dokunduktan sonra) hiç tereddüt etmeden bizim iri göğüslü Perihan ablayı tavsiye ederim. Özelliğini sorarlar üzerine basa basa derim ki, koçuuum, enjeksiyon natureli kalitelidir, sıcak bir kadındır derim. (Derin nefes alıp verir ve sahnenin soluna doğru yürürken,) Bazen bizim ağır işçileri beğendiremem bu cumartesi çocuklarına. Piçleeeer ne olacak, kadın isterler kadın beğendiremeyiz. Lokum sizin neyinize ulan? (Elini yumruk şeklinde yukardan aşağıya sallayıp) Gidin evinizde tek kürek Yalova yapın, sizin istediğiniz gazoz ağacı Hollywood’da yetişir piçler. (Salonun sağındaki kadına doğru yürürken) Eh, meslek icabı bazen küfür kelam, ana avrat, asfaltta koşar bizde. Esnaflık zorlaştı be dostum. (Salonun sağındaki kadının yanına gelir ve kadınla yan yana dururken seyircilere dönük konuşmasına devam eder.) Eskiden, iskele almanın yani bir erkeğin bile kadına musallat olma raconu vardı. fiimdi nerdeeee. (Yanındaki kadına dönüp boynundan parfüm kokusunu derin bir nefesle çekip bırakır.) ‹şte böyle. (Kadının poposuna hafifçe tokat atıp) Dut yemiş Bulgar götü gibi çene düştü gene. Eh, müsaadenizle ben kaçar. Adım Evren Karaaktar. (Elini göğsüne götürüp seyircileri selamlarken şiddetle kapı vurulur ve herkes panikler. Kadınlar hemen ortada toplanır. Kadınların ve Evren’in yüzü kapıya yüzü dönük, herkes korku dolu bir ifadeyle durmaktadır.)
BİRİNCİ KADIN- Ayol kim bu? (Kapı şiddetle tekrar vurulur.)
İKİNCİ KADIN- Ay nerden bileyim.
DÜNDAR KILIÇ- Aç ulan şerefsiz!
EVREN KARAAKTAR- (Bir an duralar. Gelenin Dündar Kılıç olduğunu sesinden tanıyan Evren) Kızlar bu Dündar Kılıç, çabuk herkes kaçsın. (En önde kendisi olmak üzere salonun solundaki gizli bölmeye doğru koşarlarken en arkada bulunan balıketli ve Perihan Abla lakabı olan kadın)
ÜÇÜNCÜ KADIN- (Çocuk oyunu edasıyla) Korkaaak Evreeen korkaaak pezeveeenk. (Sahneyi herkes terk ettikten sonra kapıya omuz vurup açan Dündar Kılıç sahneye girer girmez)
DÜNDAR KILIÇ- Heyyyttt! (Silahla havaya ateş ederek sahneye girer ve) Şişli’den Şişhane’ye masum orospuların alın teriyle geçinen, yakası karanfilli karı pezevengi adi ibnelere iltifat edip pirim vermek ne zamandan beri doğru ulan! (Çok kısa bir ara verir) Değirmende ağartmadık bu saçları!
Bazı alafranga bebesi yeni yetmeler, babalarının kolay kazandığı paraları, lüks mağazalarda harcayıp, kredi kartlarını taksitlendirmek için post makinelerinden çektiriyorken, bizler de geçmişte eşitlik için, insanca paylaşıma inandığımız için, hayatımızın yirmi bir yılını nakit olarak hapishanelerde çile çekerek ödedik.
Hayat içeride de bize görev verdi. Hapisteki müebbet yemiş ya da uzun sene cezaları olan her mahkûmun birer sevgilileri vardı. Ta ki biz içeri girene kadar. Ve geceleri bu sevgililerinin üzerinden geçiyorlardı. Bu deyyusların ‘’sevgilim’’ dedikleri, sübyan erkek çocuk mahkûmlardı. (Hışımla cebinden bıçak çıkartır ve) Böyle nasipsiz şerefsizi kendi ellerimle doğradım. Allah muhafaza bu çocuklar sizin de evlatlarınız olabilirdi! O günden sonra hapishaneler evelallah nefes almaya başladı. (Sinirli ifadeyle) Çocuk oyunu mu sandınız ulan siz bu işleri! (Derin nefes alıp verdikten sonra) Parası olan ile olmayanı da ayırmadık. Ne yediysek onu yedik, ne giydikse onu giydirdik. Hayat bize böyle görevler verdi. Sonra hapisten çıktık nelerle karşılaştık! Devletin bankasını önce türlü alavere dalaverelerle soyar bu bazı kravatlı, sözüm ona insan müsvetteleri ve mubahtır derler. Sonra bu bankaları zarar ediyor diye ya satarlar ya da kapatırlar. Ama her ne hikmetse gene mubahtır. Banka çalışanları işsiz kalır, oralı olan hiç yok. Hayali ihracat yaparlar gene mubahtır. (Sinirli) Ne mubahı ulan ne mubahı, günahtır günah!
Şükür ki; biz bu işlere karışmadık. Yetimlerin, düşkünlerin lokmalarına el uzatmadık. Bu yüzden bize imkân tanımadılar, (Başını hafifçe sallar ve) işlerimizi kimse hazmedemedi.
Her gün sizi zehirleyen, asma sakal, takma bıyık palavra haberlere kulak asmayınız. Asıl gündem sizin haberiniz olmayanlardır. Vaktinizi aldım. Dostlara selam. (Sahneyi terk ederken sırtı seyircilere dönük halde havaya bir el ateş ettikten sonra) Nereye kayboldu o adi pezevenk?
Dekor,
Ankara. Hacettepe’de Hamamönü Mahallesi. (Bu levha gözükecek.) Yoksul insanların yaşadığı bu gece kondu semtinde İshak Bey, beyaz önlüğüyle fırınının önünde günlük gazetesini okuyup dünyayı kasıp kavuran Hitler Almanya’sı hakkında yorum yapar.
İSHAK BEY- Her yer alev alev. Allah vere de bize sıçramasın bu savaş. Alman tankları Yunanistan sınırında… İran, Sovyetler ve İngiltere’nin işgali altında. Yukarısı sakal aşağısı bıyık. Ağır imtihanlardan biri… Beterin beterinden sen muhafaza et bizi Allahım. (Dedikten sonra gazeteyi hafif aşağı indirip kendisi yukarı doğru bakarak) Fakir fukaraya sen acı Yarabbim… (O sırada fonda kadın, yaşlı bir adam ve bir çocuğun ekmek bulma telaşı sesleri)
KADIN- Bir ekmeğiniz var mı acaba? Çocuğum aç ne olur…
YAŞLI ADAM- Evlat Allah rızası için bir lokma ekmeğiniz var mı?
ÇOCUK- (Ağlayarak) Anne çok acıktım ne olursun ekmek yok mu dayanamayacağım. (Fonda yankılanan ekmek, ekmek, ekmek, ekmek, ekmek, ekmek, ekmek sesleri)
Fon sesi kesildikten hemen sonra, yaşları küçük olan Dündar ve kardeşi Yahya fırının önünde gazetesini okuyan babalarının yanına gelirler. Çocuklarını gören İshak Bey:
İSHAK BEY- Hey, geldiniz mi? Durun annenizi çağırayım. (Ayağa kalkar ve fırının kapısından içeriye seslenir) Fatma.
FATMA HANIM- (İçerden seslenir) Efendim!
İSHAK BEY- Uşaklar geldi.
FATMA HANIM- (İçerden fırının kapısına ellerini bir beze kurularken çıkar) Kapıyı pencereyi iyice kapattınız mı?
DÜNDAR KILIÇ- Kapattık anne.
FATMA HANIM- Tamam, dur hele şu hazırladığım ekmekleri çıkarayım. (Hazırlamış olduğu iki teneke ekmeği Dündar’a vermek için tekrar fırına girer. O esnada İshak Bey, henüz on yaşlarındaki çocukları Dündar ve Yahya’nın önlerinde çömelip bir eliyle Dündar’ın diğer eliyle de Yahya’nın başını okşar ve)
İSHAK BEY- Çocuklar, ekmekleri hemen dağıtıp gelin. Gecikmeyin sakın.
DÜNDAR KILIÇ- Tamam baba.
YAHYA KILIÇ- Tamam baba. (Fatma Hanım fırından, omzunda bir değneğe asılı iki teneke ile çıkar. Ekmek tenekelerini yere koyduktan sonra çocuklarının önünden kalkan Yahya Beyin önüne anneleri Fatma Hanım diz çöker ve çocuklara tembihte bulunur. O sırada çocuklarının her bir elini tutar.)
FATMA HANIM- Dündar bak, sen büyüksün beni iyi dinle. Ekmekleri sana tembihlediklerime dağıtın ve hemen eve dönün tamam mı?
DÜNDAR KILIÇ- Tamam anne.
FATMA KILIÇ- (Başını Yahya’ya çevirir) Tamam mı Yahya?
YAHYA KILIÇ- Tamam.
FATMA KILIÇ- Sakın bu saatten sonra gezmeyesiniz. Ekmekleri dağıttıktan sonra hemen eve dönün. Hırlısı var hırsızı var.
DÜNDAR KILIÇ- Anne merak etme.
FATMA KILIÇ- (Ayağa kalkarak) Hadi vakitlice gidin vakitlice dönün.
DÜNDAR KILIÇ- (Dündar ekmek tenekesine yönelir ve ekmek tenekelerini omzuna alır. Yanında kardeşiyle beraber, fırının önünden hızla koşarak ayrılırken) Hemen geliyoruz anne!
FATMA KILIÇ- Oğlum yavaş git omuzun ağrır.
Ekmekleri dağıtmak için giden Dündar ve kardeşi, yoksul semtin acı yüzünü gösteren sokaklarda ilerlerken, gördükleri manzara karşısında oldukları yerde durur ve kulak kesilirler. Küçük çocuğunun elinden tutmuş çarşaflı bir kadın, bazlama satan bir satıcının ve az ilerisinde, yerde oturan bir dilencinin önünden geçmektedir. Çocuk aniden durur ve annesini çekiştirerek.
ÇOCUK- Anne ekmek al.
ANNE- Evde ekmek var.
ÇOCUK- (Açlığın verdiği sinirle sesini yükselterek) Yalan söylüyorsun evde ekmek yok!
ANNE- (Çaresizce bazlamacıya yaklaşıp) Bazlama ne kadar kardeş.
BAZLAMACI- Yüz elli kuruş.
ANNE- (El cüzdanını açar ve karıştırdıktan sonra) Yüz kuruşum var, olur mu kardeş?
BAZLAMACI- Abla mümkün değil, kusura bakma.
ANNE- (Sinirli çocuğuna dönerek) Gör işte vermiyorlar. Ben ne yapayım? (Çocuğunun elinden tekrar tutarak aksi yöne çekiştirirken, çocuk da ısrarla annesini bazlamacıya doğru çekmeye çalışırken, bazlamacı sırıtmakta. Bütün bu konuşulanları duyan Dündar kadına seslenerek)
DÜNDAR KILIÇ- Anacım bir dakika dur. (Dedikten sonra sırtındaki tenekeyi indirip kadına bir ekmek çıkartıp verirken annenin ve çocuğunun şaşkınlıkları yüzlerinden okunur.)
ANNE- (Ekmeği alırken şaşkınlığı hala üzerindedir.) Allah senden razı olsun evladım.
DÜNDAR KILIÇ- Allah sizden de razı olsun anacım.
O esnada bazlamacının hemen ötesinde bulunan dilenci.
DİLENCİ- Bende isterim. Bana da verin ne olur?
DÜNDAR KILIÇ- (Hemen tenekeden bir ekmek daha çıkartıp uzattı) Buyur.
DİLENCİ- Allah razı olsun.
DÜNDAR KILIÇ- Senden de razı olsun.
Bütün bunlar yanı başında olan bazlamacının hiç hoşuna gitmeyecektir ve elindeki mendille çevresinde sinek kovalarmış gibi hareketler yapıyorken pis pis çocuklara bakar.
ANNE- Yavrum sen kimin oğlusun?
DÜNDAR KILIÇ- Fırıncı İshak Kılıç’ın.
ANNE- Allah sizi ananıza babanıza bağışlasın.
(Der ve istikametine doğru ilerler.)
DÜNDAR KILIÇ- Âmin anacım. (Dedikten sonra, annesinin tembihlediği yerlere ekmeği dağıtmak için kardeşi Yahya ile yürümeye devam ederler.)
Yoluna kardeşi ile devam eden Dündar’ın omuzlarında eskiden sokaklarda seyyar olarak satılan yoğurtçu değneğinden iple bağlı tenekelerin içinde, beşer ekmek varken, kendilerinden yedi sekiz yaş büyük iki genç tarafından önleri kesilir. İsimlerini sonradan öğrendiği bu çocuklar, Boksör Erci ve lakabı Kirpi olan arkadaşlarıydı.
BOKSÖR ERCİ- Tenekeleri bize vereceksin!
DÜNDAR KILIÇ- Sana neden verecekmişim? Sen kimsin?
BOKSÖR ERCİ- Bana vereceksin dediysem bana vereceksin lan! (Der ve Dündar’ göğsünden iterek düşürür. Kardeşi Yahya şaşkınlık içindedir.)
DÜNDAR KILIÇ- (O sırada Dündar bağırmaya başlar) İmdaat yetişin kimse yok mu? Hırsız vaar!
Dündar Kılıç bağırırken boksör Erci’nin arkadaşı Kirpi yerden aldığı bir taşla Dündar Kılıç’ın kafasına şiddetle vurur. Dündar’ın bayıldığını gören Erci ile Kirpi bir an dona kalırlar. O esnada kardeşi Yahya, ağlar vaziyette kardeşinin üzerine kapaklanır.)
YAHYA- Ağabey, ağabey.
BOKSÖR ERCİ- (İçinde ekmek olan tenekeleri alıp hızla kaçarken) Çabuk çabuk toz olalım.
Manzara ve Dekor,
17 yaşlarında olan Dündar Kılıç, babasının çok sevdiği arkadaşı Deli Mehmet hapishaneye düşünce, geride eşi ve 4 çocuğunu bırakmıştır. Kabadayı dünyasındaki kuralda, hapse girene ve geride kalan ailesine yardım etmek esas olduğundan, Dündar Kılıç da gönüllü olarak babasının can dostu Deli Mehmet’in meyhanesinin işletmesini ve korumalığını üstlenmiştir. Kapının hemen karşısında küçük bir mutfak sağda, solda ise üç masa bulunmakta. Yalnızca, mutfağa yakın olan masa boş olup, diğer masalarda müşteriler sohbet ederek geceyi demlendirmekte ve kadehlerini tokuşturup halleşmektedirler. Fonda keyfe değer bir meyhane şarkısı çalmakta. Vakitlerden bir akşamüstü, meyhanede müşterilerin olduğu sırada Karabit Cemal, omzunda ceketi, başında kasketi ve elinde tespihini sallayarak yanında arkadaşı Kel Kamil’le, Dündar Kılıç’ın işlettiği meyhaneye girer. Meyhaneye girer girmez ve meyhanenin hemen ağzında…
KARABİT CEMAL- Bu akşamdan itibaren burayı haraca bağlıyorum len!
(O esnada misafirlerine servis yapmakta olan Dündar Kılıç ve müşteriler bu cümleden sonra sus pus olurlar. Fonda yalnızca şarkı sesi kalır. Tam o sırada, misafirlerinin masasına meze tabağını ağır ağır koyarken bir yandan da şaşkın şaşkın Karabit Cemal’e bakar. Adeta kulaklarına inanamamaktadır ama aynı zamanda soğukkanlılığını korur vaziyette masadan doğrulur ve Karabit Cemal’e:)
DÜNDAR KILIÇ- Cemal Ağabey hoş geldin.
KARABİT CEMAL- Ne hoşu ne beşi lan, söylediğimi duymadın mı?
DÜNDAR KILIÇ- Duydum ağabey, sen ne dersen odur.
KARABİT CEMAL- He şöyle. (Elinle de tespihini sallamaktadır.)
DÜNDAR KILIÇ- (Eliyle mutfağa hemen bitişik masayı işaret ederek) Ağabey buyur. (Der ve eliyle boş olan masaya davet eder. Bu esnada Karabit Cemal yanında beraber geldiği Kel Kamil’le masaya doğru ilerlerken meyhane çalışanı Bekir’e seslenir) Bekir hemen Cemal ağabeyime ve misafirimize aslan sütü ve güzel mezelerden getir çarçabuk. (Der ve kendisi de mutfağa girer.)
BEKİR- (Mutfaktan cevap verir) Hemen.
Karabit Cemal, kasıla kasıla etrafına diklenen bakışlar göndererek, mutfağa bitişik masaya doğru ağır ağır gider ve arkadaşı Kel Kamil’le oturur. Ceketinin cebinden sigarasını çıkartır. Sigarasını arkadaşı Kel Kamil yakar. O esnada masaya elinde tepsi ile meyhane çalışanı Bekir gelir, meyve tabağı, peynir, yoğurt ve rakı kadehlerini masaya koyar. Bunları gören Karabit Cemal:
KARABİT CEMAL- (Keyifli) He şöyle… Masa dediğin böyle olur.
BEKİR- Afiyet olsun ağabey.
KARABİT CEMAL- Eyvallah (Elinin tersiyle git der gibi) Tamam çekil.
BEKİR- Peki ağabey (Der ve çekilir. Arkadaşı Kel Kamil gelen rakı kadehlerini masadaki sürahiden doldurur ve iyice keyiflenen Karabit Cemal eline rakı kadehini alıp kaldırır)
KARABİT CEMAL- Ulan kel, bu akşam kerhanede bendensin. (Der ve kahkaha atarlar.)
KEL KAMİL- Sağ olasın ağabey.
KARABİT CEMAL- Hadi şerefe!
KEL KAMİL- Şerefe ağabey! (Kadehleri tokuştururlar.
DÜNDAR KILIÇ- (Sakladığı yerden çıkarttığı, demir boruyu, şiddetle Karabit Cemal’in havadaki kadeh tutan eline indirir.) Al sana şeref ulan şerefsiz! Sende şeref ne arar ulan kapı aralığı! (Üst üste demir boruyla Karabit Cemal’in eline vurur. Karabit Cemal yere düşer)
KARABİT CEMAL- (Derin acıyla bağırır) Ah. Bu esna da ayağa kalkmaya çalışan arkadaşı Kel Kamil’i sert ses tonuyla uyarır)
DÜNDAR KILIÇ- Otur ulan aşağıya. (Dündar Kılıç’ın elindeki demir borunun kendisine indiğini gören Kel Kamil, korkmuş vaziyette sandalyesinden kalkamaz ve titrek ses tonuyla)
KEL KAMİL- Tamam tamam.
Sinirden gözleri dönen Dündar Kılıç hırsını alamamış halde ve elinde sopa yerde yatan Karabit Cemal’e tam indirecekken.
KARABİT CEMAL- (Acılı ses tonuyla) Tamam vurma.
O esnada sahnenin bütün ışıklar söner. Sahnenin hemen kenarında Fatma hanımın üzerinde ışık yanar ve Dündar Kılıç o anda annesinin sesinden kendisine söylenen nasihati hatırlar.
FATMA HANIM- Sakın oğlum, aman dileyene haddini aşma, merhamet et! (Sahne ışıkları tekrar yanar ve
Dündar Kılıç elindeki demir boruyu yavaşça indirir ve yerde yatan Karabit Cemal’e)
DÜNDAR KILIÇ- Raconda mahpus damına düşenin ve ailesinin ekmeğine musallat olmak var mı? Deli Mehmet hapse düştü diye sen meydanı boş mu sandın ulan? Çocuklarının hakkını yedirir miyim ulan deyyusun tohumu. (O sırada Kel Kamil’e dönerek) Al ulan bu pisliği buradan cavlak kafa. Sizin ağabey diye peşinde koştuğunuz adamların yüzüne bile tükürmem.
Dekor,
Dündar Kılıç henüz on yedi yaşındayken arkadaşı Raci ile beraber top oynamaktadır. Sahnenin sağındaki bir ağacın altında, motosikletli iki arkadaş vardır. Biri motoru silerken diğeri de bağdaş kurarak ağaca yaslanmaktadır. Ağacın arkasında ve beş metre uzağında bir kasap dükkânı bulunmaktadır. Raci kalede Dündar ise şut çekerek, kendi aralarında şakalaşarak eğlenmektedirler. Raci kalesinde dikkatli, Dündar ise topun gerisinde şut çekmek için beklemekte.
DÜNDAR KILIÇ- Bakalım bu şutumu kurtarabilecek misin?
RACİ- Fazla abanmak yok Dündar.
DÜNDAR KILIÇ- Ne o korktun mu?
RACİ- He ya ne demezsin. Çek de şutunu görelim.
DÜNDAR KILIÇ- Hadi bakalım (Şutunu çeker fakat topu dışarı atınca Raci yerden kalkarken söylenmeye başlar.)
RACİ- Ne oldu birader hani goldü? Ayaklarının balans ayarına ihtiyacı var. (Güler)
DÜNDAR KILIÇ- (Gülerek) Bana diyene bak. Sabahtan beri havası kaçan balon gibi sekiz çiziyorsun. (Der ve o sırada gözü kendisinden yaşça büyük olan bu iki gence takılır. Olduğu yerde kala kalır. Bu motosikletli gençlere bakar. Bu durum arkadaşı Raci’nin dikkatinden kaçmaz.)
RACİ- Hayırdır ne oldu? Kime bakıyorsun öyle?
(Dündar Kılıç sanki bu iki kişiyi hatırlıyor ama nereden tanıdığını çıkartamaz gibi)
DÜNDAR KILIÇ- Ya ben bu çocukları tanıyorum ama nereden.
RACİ- İlla ki bizim buralarda görmüşsündür.
DÜNDAR KILIÇ- Yok yok çıkartmam lazım.
RACİ- Yav ben altıma yapıcam bırak bu hergeleleri şimdi yavaş yavaş gidelim.
DÜNDAR KILIÇ- Git müsait bir yere çövdür gel, bekliyorum.
RACİ- Tamam (Dedikten sonra sahneden çıkar ve Dündar tek eli çenesinde bir ileri iki geri adım atar ve arada bu iki gence bakar. Bu kısa adımlardan sonra birden, bu iki kişiye durarak bakar. Tanımıştır onları. Yıllar önce fakirlere ekmek dağıtırken yolunu kesip döverek dört gün baygın yatmalarına sebep olan Kirpi ve Ankara şampiyonu boksör Erci. İçlerinden Erci dik dik bakan Dündar’ı görünce, Kirpi’ye kaçalım der. Aldırmayan Kirpi motosikletiyle uğraşmaya devam eder.
DÜNDAR KILIÇ- Şerefsizler sizi. (Hızla orada bulunan bir kasaba girerek ince bir bıçak çalıp ve bıçağı saklayarak koşarak motosikletini silen Kirpi’nin yanına gelir.
DÜNDAR KILIÇ- Kirpi Ağbi sen misin?
KİRPİ- (Külhan Bey edasıyla) Evet benim.
DÜNDAR KILIÇ- Yedi sekiz sene önce küçük bir çocuğun başına taşla vurup ekmeklerini çaldın. O çocuk sonra dört gün koma da kaldı!
KİRPİ- Çek git ulan işine.
DÜNDAR KILIÇ- Sendin değil mi? (Kirpi korkmuştur ve sağına soluna bakar. İşte o anda Dündar bıçağını çekerek Kirpi’ye saplar. Kirpi midesine yediği bıçak darbesiyle hafif öne doğru eğilir. Midesine sapladığı bıçağı tutarak Dündar Kılıç konuşmasına devam eder.) Çam çivisi taşımakla erkeklik mi olur ulan kancık? Senin gibi şerefsizler ekmeğin karne ile satıldığı günlerde karaborsadan köşeyi döndüler. (Bıçağı midesinden çıkartır ve şoka giren Kirpi kalakalmıştır) Fakirlere dağıtılan ekmeği çalarsan gün gelir bedelini dert olarak işte böyle ödersin. (Yüksek sesle bağırıp) Anladınız mı ulan? (Bıçağı bir kere daha saplar ve sahne biter)
“Dündar Kılıç – Yakası Karanfilliler” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıDündar Kılıç - Yakası Karanfilliler
- Sayfa Sayısı128
- YazarSerdar Atmaca
- ISBN9786056243622
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviCeres Yayınları / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Elektra’ya Matem Yakışır ~ Eugene O'Neill
Elektra’ya Matem Yakışır
Eugene O'Neill
Amerikan ve dünya edebiyatının en önemli oyun yazarlarından birisi olan, 1936’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan, dört kez de Pulitzer Ödülü’ne layık görülen Eugene O’Neill’ın...
- Kont Öderland ~ Max Frisch
Kont Öderland
Max Frisch
Hiçbir zaman yerine getirilmeyen ve bu yüzden de iktidar devralmayı hep bir ilerleme olarak göstermeye yarayan bir sürü laf ve büyük vaat vardır.Devasa bir...
- Türk Muhasebe Filozofları ~ Dursun Ali Yaz
Türk Muhasebe Filozofları
Dursun Ali Yaz
Bir bilimin felsefesi varsa filozofu da olmalıdır. Muhasebe 1876 yılından beri bilimdir. Muhasebe felsefesi ismini taşıyan ilk kitap ise 1907 yılında yazılmıştır.
kitap ciktiginda sevgilim olan zeki bektas bana almanyaya gonderdi okudum üzüldüm isyan ettim ama iyikide okudum zekime tesekkur ederim gönderdigin icin yoksa aklima öyle bir kitap okumak gelmezdi