Kitap Kurdu olan tatlı Neve Slater oyunu hep kurallarına göre oynardı, ta ki Max’la tanışana kadar.
Neve Slater, arşivde çalışan kitap tutkunu yirmi beş yoşında genç bir kadındır, ama Neve’in kendisiyle ilgili çok ciddi bir sorunu vardır: Beş yıldır âşık olduğu ve üç yıldır görmediği platonik aşkı William, Londra’ya dönmeden önce otuz altı bedene inmek ve William’i kendisine âşık etmek. Neve bu süre zarfında çok ciddi bir diyet ve egzersiz progromı uygular, yalnızca fiziksel olarak değil her anlamda mükemmel olmalıdır.
Daha önce hiç ilişkisi olmayan Neve ilişki yaşamanın da ne demek olduğunu deneyimlemek ister.
Kız kardeşi Celia’nın çalıştığı dergide editörlük yapan çapkın ve seksi Max’la çıkarken bulur kendisini Neve. Acaba William döndüğünde her şey Neve’in hayal ettiği gibi mi olacak?
Ya da otuz altı beden olduğu zaman Neve’in tüm sorunları çözülecek mi? Yoksa başka bambaşka gerçeklerle mi yüzleşmek zorunda kalacak?
***
1
Daha oturur oturmaz çoraplarıyla taytı özgürlük diye bağırmaya başlamıştı.
Oturduğu koltuğun ucuna ilişti; ayaklarını yere sıkıca basması gerekiyordu çünkü ancak bu şekilde dimdik durabilir ve karnını iyice içine çekebilirdi, ama işler umduğu gibi gitmedi. İki kez sardığı kumaştan kemer birden gevşeyerek vintage elbisenin dikişlerini zorlamaya başladı. Halbuki kız kardeşi Celia’ya korsesiz dışarı çıkamayacağını söylemişti.
Her zamanki gibi, Celia kendisine asla hayır denmesinden hoşlanmadığı için Neve’in güzel bir kitap ve sıcak bir fincan çay eşliğinde geceyi evde geçirme konusundaki ısrarlarına da kulak asmamıştı. Bu rahatsız pembe sandalyede eğreti bir şekilde oturmasının tek sebebi buydu. Üstelik Soho’daki bu sıcak ve havasız kulüpte etrafını, yüksek müziğe rağmen birbirlerine seslerini duyurmak için bağırıp duran hepsi son derecede şık, trendi ve bakımlı bir sürü kadın sarmıştı.
“Senden nefret ediyorum,” dedi zıplayarak yanına oturan kız kardeşine.
“Hayır etmiyorsun, aksine beni çok seviyorsun,” diye yanıtladı Celia taviz vermeyen bir anne edasıyla… “İşte içkin. Buraya gelip maden suyu içecek değildin herhalde, o yüzden bu beyaz şarabı içmek zorundasın.”
Neve boğazından zor geçeceğini bile bile, içkisinden isteksizce bir yudum aldı. “Ne zaman eve gidebilirim?”
“Bu soruyu duymamış olayım,” dedi Celia gözleriyle hızlıca mekânı tarayarak. “İlgini çeken kimse yok mu burada?” Kız kardeşini hınzırca dürttü. Bu gece birilerini yatağa atmak için birlikte dışarı çıktık. Çok eğlenceli olacak.”
Bililerini yatağa atmak için dışarı çıkmak hiç ama hiç eğlenceli değildi. Her neyse… “Ben buraya bunun için gelmedim,” dedi Neve son derece ciddi bir ses tonuyla. Ben sana sadece bekâr, düzgün birileri ile konuşmayı deneyebileceğimi ve belki biraz flört edebileceğimi söyledim. Henüz yatak aşamasında değilim. Aslında yüzyıllardır olmadım da.”
“Göreceğiz,” dedi Celia. “Aşağı masadaki Martyn hakkında ne düşünüyorsun?”
Neve, Celia’nın işaret ettiği adama baktı. Mekândaki diğer adamlar kadar abartılı trend meraklısı gözükmüyordu, ama yine de Neve kendisi ile ilgileneceğini pek düşünmüyordu. Aslında erkekler ile ilgili on sekiz yaşındaki bir kız kadar deneyimi olduğu sürece, Leicester Meydanı’ndaki metro istasyonunda dergi satan adamın bile kendisiyle ilgileneceğini düşünmüyordu.
Celia, Neve’in kitaplarını bir kenara bırakarak bekâr adamların olduğu ortamlara girmesi konusunda ısrarcıydı. “Biraz gülümse, göz teması kur, bahsedecek güncel bir şeyler bul, mesela müzik olabilir, ona bardaki diğer kadınların ne kadar boş, seninse gerçek bir yıldız olduğunu hissettir,” diye akıl verirdi neşeyle. “Ama önce evden dışarı adım atman gerekiyor.”
Ve işte buradaydı, evden dışarı çıkıp Celia’nın ofisinde düzenlenen yılbaşı partisine gelmişti. Tecrübeyle sabitti; ofis partileri birkaç renkli süsleme kâğıdıyla plastik kâseler içindeki bayatlamış cipslerden ibaretti. Celia’nın çalıştığı Skirt isimli bir moda dergisinin partisi dışında… Bu partide bayat cipsler yerine tempura¹ servis ediliyordu; aydınlatma sistemiyse oldukça başarılıydı. Üstelik etrafta Neve’in hep moda dergilerinde gördüğü ve gerçek hayatta hiç kimsenin giymeyeceğini düşündüğü trend ve aykırı kıyafetler giyen kadınlar dolaşıyordu. Parti ocak ayının sonunda düzenlenmişti, çünkü Skirt ekibi hem aralıkta düzenlenen yılbaşı partilerine katılamayacak kadar yoğundu hem de kendi partilerini organize etmek için yeteri kadar vakitleri yoktu. Yürümeye başladılar. Neve, Celia’nın diğerlerine göre silik bulduğu Martyn’e doğru el sallayarak ilerlemekte olduğunu fark edince yalvarır gibi fısıldadı:
“Celia, lütfen bana bunu yapma!” Ayrıca Celia’nın yaklaşmakta olduğunu gören Martyn’in telaşı ve istekli bakışları da gözünden kaçmamıştı.
Celia kolunu Martyn’in omzuna dolayınca hevesi nefes kesen bir mutluluğa dönüşmüştü.
”Martyn, bu benim ablam Neve. Süperdir, çok hoşsohbettir. Ayrıca bir sürü uzun kelime bilir. İkinizin pek çok ortak noktası olduğuna eminim,” dedi.
Martyn önce Neve’e, sonra Celiaya baktı. Bakışlarından ne düşündüğünü anlamak hiç de zor değildi. Bu ikilinin kardeş olduğuna inanamıyordu. Aslında bu iki kız kardeşin birbirine çok benzediği söylenemezdi.
Neve, Yorkshire’da yaşayan baba tarafına benziyordu. Celia ise baştan ayağa annesinin Keltik genlerini almıştı. Uzun bacaklar, keskin bakışlar, gülümsediğinde pırıl pırıl parlayan yemyeşil gözler… Bacakları Vegas gösterilerindeki kızlara taş çıkarırdı. Uzun kıvırcık saçları ateş gibi ve kırmızıydı; kimse Celia’ya “sıradan bir kızıl işte” deme cüretini gösteremezdi.
Diğer taraftaysa Neve vardı. Çok yapılı, ama aynı zamanda çok naif. Neve bazen görünüşünden dolayı hakkındaki her şeyin belirsiz ve bulanık olduğunu hissederdi. Annesiyle Celia, Neve’in deniz mavisi gözleriyle düz kahverengi saçlarının en dikkat çekici özellikleri olduğunu söyler; çok karakterli bir yüzü olduğu konusunda onu ikna etmeye çalışırlardı. Ama gözlerinizi yüzünden çevirip vücuduna doğru indirdiğinizde yapılacak daha çok iş var diye düşünmeden edemezdiniz. Neve yanından geçtiği erkeklerin nefesini kesmezdi; farkındaydı ve bununla başa çıkabilirdi. Yine de Martyn’in yüzüne dehşetle bakmamasını tercih ederdi. Bu sırada Celia bir bahaneyle bara gitmesi gerektiğini söyleyerek ortadan kayboldu.
“Tanıştığımıza memnun oldum,” dedi Neve elini Martyn’e doğru uzatarak. Oturduğu yerden selam vermek yerine ayağı kalkması gerektiğini biliyordu, ama kalkarsa çorabı dizine kadar düşebilirdi ve genç adamın bu tabloya şahit olmasını istemiyordu. Fakat Martyn de tepesinde dikilmek yerine yanına oturabilirdi. “Editör asistanı olmayı seviyor musunuz?”
Martyn omuz silkti. “Ev taksitlerimi ödeyebiliyorum. En yeni ürünler bana bedava geliyor. İdare ediyorum işte.”
“Barda korkunç bir sıra var,” diye devam etti Neve konuşmaya. Laf ağzından çıktıktan sonra da bardaki sırayı bahane ederek içki istiyormuş gibi anlaşılmamak için dua etti. Martyn ise hiç yanlış anlamış gibi görünmüyordu. Kafasını sallayıp Neve hariç her yere bakmaya devam etti.
Neve flört konusunda çok iyi olmadığını biliyordu, zaten bu açıkça görülebiliyordu, ama yine de Martyn’e sinir olmaya başlamıştı. Tamam Celia gibi olmadığı doğruydu, ama eğer Celia’nın mavi tulumunun içindekileri merak ediyorsa, ilk olarak ablasını kafalamak hiç de fena fikir sayılmazdı.
Neve yine de şansını denemeye karar verdi. “En sevdiğin kelime hangisi? Sanırım benimki şirpençe² ya da otobüs durağı da olabilir. Karar veremiyorum. Sence otobüs durağı tek kelime mi sayılır yoksa ayrı ayrı mı değerlendirmek gerek?”
İşte şimdi Martyn’in dikkatini çekmeyi başarmıştı. “Ciddi misin?”
“Sadece merak ettim,” dedi Neve. Sorunun cevabının gece boyunca kafasını kurcalayacağını biliyordu. Eve gidip sözlüğe bakacaktı, kesin. “Eğleniyor musun?”
“Bak Eve…” Martyn yüzünde hazin bir gülümsemeyle kollarını göğsünde kavuşturmuş, Neve’e bakıyordu. Evet, flört hakkında çok şey bilmiyor olabilirdi, ama sinir kat sayısının ne zaman artacağını iyi biliyordu. Kibarca düzelterek söze başladı.
“Adım Neve, ama sorun değil. Sen buraya geldin, çünkü Celia yanına gelince seninle ilgilendiğini sandın, ama maalesef piyangodan ben çıktım.”
“Hayır, hayır, sandığın gibi değil,” diyerek itiraz etti Martyn. “Çok hoş biri olduğuna eminim. Gerçekten de öylesin. Ben sadece arkadaşımı yalnız bıraktım, muhtemelen beni arıyordur. Kişisel bir durum değil.”
Neve anlayışla kafasını salladı. “Kesinlikle, arkadaşının yanına dönsen iyi olur.”
“Seninle sohbet etmek güzeldi Eve,” dedi Martyn yanından uzaklaşırken, “Belki daha sonra tekrar görüşürüz.”
“Elbette!” dedi Neve, ama Martyn çoktan arkasını dönmüştü bile. Artık hayatını yazım hatalarını düzelterek kazanan bir adam için bile sıkıcı ve fiziksel olarak itici olduğunu biliyordu. Dolayısıyla ayağa kalktığında çoraplarının düşmesine izin vermesinde hiçbir sakınca yoktu. Kendini yavaşça koltuğa bırakarak gözlerini siyah ayakkabıların ucuna dikti, ta ki Celia ve oda arkadaşı Yuri gelip yanına oturana kadar…
“Martyn ile nasıl gitti?” diye sordu Celia hevesle. Neve’in varlığını unuttuğu içki bardağını yenisiyle değiştirdi.
“Gitmedi canım, ama ben artık eve gitmek istiyorum. Mümkün mü?”
Yuri aniden söze girdi. “Ben Celia’ya sen ve o editör bozuntusu ile ilgili fikirlerimi söylemiştim; olmayacağı belliydi.” Neve ve Celian’ın ağabeyi Douglas, Yuri’nin dünyadaki en korkutucu kadın olduğu konusunda ısrarcıydılar, ama evlendiği kadın göz önüne alındığında bu oldukça ironikti. Neve her sabah Yuri’yi pijamalarıyla çay, süt ve temiz çay kaşığı ödünç almak için merdivenlerden çıkarken görmeseydi, Douglas’la aynı fikri paylaşabilirdi, ama artık alışmıştı. Neve daha önce hiç kıvırcık saçlı bir Japon görmemişti, ayrıca bu kadar iyi İngilizce konuşan bir çekik gözlüyle de hiç karşılaşmamıştı. Celia bir yıl önce New York’tan yanında Yuri ile dönmeseydi ve Neve, Celia’nın kız kardeşi olmasaydı ki Yuri bu kan bağının Neve’e artı bin puan kazandırdığını savunuyordu, Neve’in Yuri’nin varlığından haberi bile olmayabilirdi ya da Yuri, Martyn’in doğru adam olmadığı konusundaki fikirlerini neşeyle sıralayamayabilirdi.
“Zencefilli bira içiyor, ayrıca çok terliyor,” diyerek son noktayı biraz sert koydu. “Celia sen çok daha iyisini bulabilirsin.”
“Ben tüm iyi niyetimle Neve’in işini kolaylaştırmak istemiştim.” Celia’nın yüzünde düşünceli bir ifade belirdi. “Bir modele ne dersin? İnsanların sandığı kadar ulaşılmaz değiller.”
“Çok teşekkür ederim,” dedi Neve omuzlarını sıkıntıyla silkerek. “Bak, beni davet etmen çok şekerdi, ama ben buraya uygun değilim. Herkes çok güzel, çok cool ve ben kendimi bu insanların arasında rüküş teyzeler gibi hissediyorum.”
“Hayır, tabii ki öyle değilsin,” diye itiraz etti Celia. “Bu vintage bir elbise ve sana gerçekten çok yakışıyor”
“Kötünün iyisi diyelim. Kendimi burada rahat hissetmiyorum. Ayrıca bardaki şu adam son beş dakikadır buraya gözlerini dikmiş, sırıtarak bize bakıyor.”
Celia ve Yuri, Neve’in gösterdiği adama bakar bakmaz adam başını hafifçe öne eğerek kadehini kızlara doğru kaldırdı. Üstelik kendisi hakkında konuşuluyor olmasından hiç de rahatsız değildi.
Yuri, “Bize sırıtmıyor, bizi bakışlarıyla taciz ediyor,” diyerek Neve’i bilgilendirdi.
“O ne demek?”
“Max herkesi bakışlarıyla taciz eder,” dedi kayıtsızca. “O bizim dışarıdan çalışan editörümüz. Gerçek bir kazanova; şunu da özellikle belirtmek isterim ki senin flört anlayışına asla uygun biri değil, altını çiziyorum, değil! Seni kahvaltı niyetine yer, üstelik doymaz da!”
Celia vazgeçirmeye çalışsa da Neve patlayan ışıklara rağmen gözlerini kısarak Max’ı daha iyi görmeye çalışıyordu. Ama Max çoktan iki sarışın kızı bakışlarıyla taciz etmeye başlamıştı bile.
“Zaten bence ikinizi taciz ediyordu, beni değil… Öyle olsaydı bile kendimi koruyabilirdim, meraklanma,” dedi Neve kız kardeşinin elini okşayarak, çünkü Celia birden telaşlı ve sinirli bir ruh haline bürünmüştü.
“Kendini koruyamazdın, çünkü böyle adamlar konusunda en ufak bir deneyimin bile yok. Çok korunaklı bir hayat yaşıyorsun.”
“Daha önce seks yaptın, değil mi?” Yuri can alıcı soruyu sormuştu. Neve şarabından koca bir yudum aldı.
“Tabii ki yaptım, yani umarım yapacağım. Aslında olmak üzereydi, ama canım o kadar yandı ki çok kötüydü… Tanrım neden bunları anlatıyorum ki!” Neve kollarını kavuşturup Celia’ya sert sert bakmaya başladı. Hayatta bunu yapabildiği tek kişi Celia’ydı. “Ben senden üç yaş büyüğüm, artık benim üzerime gelmeyi bırak!”
“Ben sadece seni kurtlara karşı uyarmaya çalışıyorum.”
“Gerek yok,” diye söze başladı Neve. Diğer taraftan da Skirt‘ün alçak editörünü üçüncü kez görebilmek için gözleriyle barı tarıyordu. Adam kollarıyla sarışın kızların omuzlarını ahtapot gibi sarmıştı. “Bu dünyada hiç gerçek bir alçakla tanışmamıştım. Bir de incecik bir bıyığı olsaymış tam olurmuş, değil mi?”
Celia derin bir umutsuzlukla ablasına baktı. “O senin küflenmiş kitaplarında okuduğun alçaklara pek benzemez. O tam bir 21. yüzyıl zamparası!”
“Evet, üstelik gönlü oldukça zengin bir zampara,” diye ekledi Yuri.
Celia, Neve’in sırtını sertçe sıvazladı. “Her neyse. Max hakkında bu kadar yorum yeter. Hiç kimseyle tanışmıyorsun, anlaşıldı mı?”
“Ama sen demiyor muydun evden çıkıp kulübe gitmek kayda değer bir ilerlemedir diye? Küçük adımlar ileride ço… Celia beni itekleyip durmayı bırak lütfen!”
Celia, Neve’i koltukaltından kavradı, Yuri’nin de yardımıyla Neve’i ayağa kaldırdı. “Artık kalabalığa karışıyoruz, çok eğlenceli olacak,” dedi acımasız bir kararlılıkla.
Eğlenceli değildi. Hatta eğlenceli olabilecek en ufak bir tarafı bile yoktu. Bir süre elinde şarabıyla Celia’nın dibinden ayrılmadı, sonrası daha da kötüydü. Celia dar kot, dar tişört ve benzer tarzda kesilmiş saçlarıyla hepsi neredeyse birbirinin aynı gözüken erkeklerin arasında dolaşırken veya dans pistinde zıplarken, Neve’e kız kardeşinin çantasını taşımak düşmüştü. Martyn gibi alt kadrodan erkekler bile, Neve’e çok ilgi göstermiyordu. Ama tam olarak kayıtsız da kalamıyorlardı çünkü Neve’in kız kardeşine kendileri ile ilgili söyleyeceği birkaç iyi cümle onlar için çok değerliydi.
Neve, Celia tarafından bara doğru sürüklenirken, son bir şarap daha, sonra eve gidiyorum, diye kendi kendine söz verdi. Celia altın kuralı açıkladı: “Evet; barda durmak bir erkekle tanışmanın en iyi yoludur. Özellikle de sıra varsa…” diye ekledi dirsekleriyle kalabalığı ittirerek. “Etrafına bakıyorsun ve sana kilitlenmiş bir çift göz bulup ne kadar uzun süredir beklediğini anlatan bir gülümseme fırlatıyorsun. Böylece içkini herkesten önce almayı garantilemiş oluyorsun. Çünkü sen bir kadınsın ve her zaman önceliğin var. Ona içki ısmarlamayı teklif ediyorsun, o da bir şansı olduğunu düşünerek bu şerefin kendisine ait olduğunu söylüyor. İşte bu kadar…”
“Teşekkürler, bunu unutmayacağım,” diye homurdandı Neve. Celia yanında duran adama ne kadar uzun zamandır burada beklediğini anlatmak için işe koyulmuştu bile.
Celia’nın muhteşem flört kabiliyeti sayesinde bedava içkilerini yudumlarlarken, “Ama sen çok umutsuz duruyosun,” diyerek takıldı Celia kız kardeşine…
“Erkek Avı Operasyonu’na kaldığımız yerden devam etmeden önce oturup beş dakika soluklanmayı öneriyorum.” Neve bir çift kanepe ve alçak masanın etrafına dizilmiş bir çift rahat sandalyenin olduğu loş cumbaya doğru ilerleyen Celia’nın arkasından yürüyordu. “Ben erkek avına çıkmadım. Masum Flört Operasyonu desek daha iyi olur,” dedi Neve amacını ısrarla vurgulamak istercesine.
“Her neyse işte… Hadi gel şuraya sıkışalım.” Celia boş olan kanepeyi kapmak için insanların bacaklarının üzerinden atlayarak geçmeye başlamıştı bile… Sonunda oturdu ve sofayı eliyle sıvazlayarak ona ayırdığı küçük alanı gösterdi. “Koy kıçını şuraya.”
————
¹- Tempura: Sebze, balık ve diğer deniz ürünlerinin Japon usulü kızartılmasıyla yapılan yemek. Yumurta ve una bulanan yiyecekler susamyağında kızartılır.
²- Şirpençe: Daha çok sırt ve ensede görülen bir tür kan çıbanı.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıAşk Kaç Beden?
- Sayfa Sayısı608
- YazarSarra Manning
- ÇevirmenFiliz Tülek
- ISBN6055514938
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviFeniks Kitap / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Günler Aylar Yıllar ~ Yan Lianke
Günler Aylar Yıllar
Yan Lianke
Günler Aylar Yıllar, hayatın zorlukları karşısında hep diri kalabilen bir umudun romanı. Kuraklık, Balou Sıradağları’nda tüm yıkıcılığıyla baş göstermiştir. İnsanlar çareyi evlerini terk edip...
- Zor Oyun ~ Harlan Coben
Zor Oyun
Harlan Coben
1.Bölüm “Sadece uslu dur.” “Ben mi?” dedi Myron. “Ben her zaman usluyumdur.” New Jersey Dragons’un yeni genel müdürü Calvin Johnson, Myron Bolitar’ı Meadowlands Arena’nın...
- Aşk Mutfakta Pişer ~ Maeve Binchy
Aşk Mutfakta Pişer
Maeve Binchy
“Meave Binchy’nin herhangi bir romanının son sayfasını bitirip başınızı kaldırdığınızda, kitaptaki karakterlerin kendi evinizde var olmadıklarına şaşıracaksınız…” – İrish Times- “Binchy’nin oltasına takılmamak elde...