“Anarşizm, insan yapımı yasalarla kısıtlanmamış özgürlük üzerine kurulu bir yeni toplumsal düzen felsefesidir; bütün yönetim biçimlerinin şiddete dayandığını ve bu yüzden yanlış, zararlı ve gereksiz olduğunu savunan teoridir, … Anarşizm, hayatın birliğini öğretir; yalnızca doğadaki değil, insandaki birliği de … Anarşizmin iktisadı düzenlemeleri, en az insan enerjisi harcayan ve en iyi üretim aracı olan gönüllü üretim ve bölüşüm birliklerinden oluşmalı ve bunlar, nihayetinde özgür komünizmi geliştirmelidir. … Anarşizm, insan aklının dinin tahakkümünden; insan bedeninin mülkiyetin tahakkümünden; hükümetin engellemeleri ve baskısından özgürleşmesini amaçlar. … Önemli bir düşünce mayası olarak günümüzde Anarşizm, insanlık uğraşının her safhasına nüfuz etmektedir. Bilim, sanat, edebiyat, drama, ekonomik iyileşme mücadelesi, esasında mevcut şeylerin düzensizliğine karşı her tür bireysel ve toplumsal muhalefet, Anarşizmin tinsel ışığıyla aydınlanmaktadır. Anarşizm bireyin egemenliğinin felsefesidir. … Anarşizm, toplumsal uyum teorisidir. … Anarşizm, dünyayı yeniden inşa eden ve yeni bir Şafak getirecek olan yükselen, canlı, büyük hakikattir.”
***
1
“ANARŞİZM VE DİĞER DENEMELER” KİTABINA ÖNSÖZ
Büyük anarşist hatip, eşsiz John Most’u yaklaşık yirmi bir yıl kadar önce ilk kez dinlemiştim. O zamanlar, böylesine harikulade bir belagat, coşku ve ateşle kitlelere iletilen sözün insan zihninden ve ruhundan asla silinmeyeceğine inanırdım. Most’un toplantılarına katılan o kalabalıkların onun peygamberlere özgü sesinden etkilenmemesi mümkün değildi! Hiç şüphe yok ki onu dinleyenler, eski inançlarından kurtulup Anarşizm’deki hakikati ve güzelliği göreceklerdi!
O zamandan beri en büyük arzum, -ben de onun gibi kitlelere erişebileyim diye- John Most gibi konuşabilmektir. Gençlik coşkusunun saflığı işte! Gençken en zor şey, çocuk oyunu gibi görünür. Gençlik, bu yüzden hayatın en kıymetli dönemidir. Heyhat! Ne yazık ki bu dönem son derece kısadır. Tıpkı Bahar gibi, propagandacının Sturm und Drang* dönemi de, kırılgan ve narin bir büyümeyi beraberinde getirecek ve binlerce değişiklik karşısındaki direnme gücüne göre ya olgunlaşacak ya da öldürülecektir.
Mucizeler yaratan kişilere, yüksek sözle söylenen sözlere inancımı yitirdim artık. Bir düşünceyi, hatta duyguyu ortaya çıkarmanın yetersizliğinin farkına vardım. Zamanla ve bu farkındalıkla mücadele ederek, sözlü propagandanın kalıcı bir etki bırakmadığını, en iyi ihtimalle ancak insanların ataletten kurtulmasına yarayabileceğini idrak ettim. Birçok kişinin mitinglere gazete kaynaklı duygularla ya da avutulma beklentisiyle katılması, gerçekten de içlerinde bir öğrenme dürtüsü bulunmadığının kanıtıdır.
Durum insanın ifadesinin yazılı yolla anlatılmasında bütünüyle farklıdır. Yoğun olarak ilerici fikirlerle ilgilenenler dışında hiç kimse ciddi kitaplarla kendini sıkmaz. Bu durum, uzun yıllardır yürüttüğüm kamusal faaliyetlerin sonunda beni yeni bir keşif yapmaya itti: Ne şekilde eğitmeye çalışırsan çalış, bir öğrencinin zihni yalnızca kendi istediğini kabul edecektir. Pek çok modern eğitimci, toy zihinlerle ilgili olarak bu olguyu halihazırda kabul etmektedir. Ben bunun yetişkinler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Müzisyenler ne kadar imal edilebiliyorsa, Anarşistler ya da devrimciler de o kadar imal edilebilir. Yapılabilecek tek şey, düşünce tohumlarını ekmektir. Esaslı bir şeyin ortaya çıkıp çıkmayacağı -entelektüel tohumun önemini küçümsememekle birlikte- büyük ölçüde insan toprağının bereketliliğine bağlıdır.
Mitinglerde binlerce önemsiz şey dinleyicilerin dikkatini dağıtır. Hatip, ne kadar belagatli olursa olsun, kalabalığın tatminsizliğinden kaçamaz ve sonuçta, kaçınılmaz olarak onlarda kök salmayı başaramaz. O zaman büyük ihtimalle kendine bile adil davranmayacaktır.
Oysa yazar ile okuyucu arasındaki ilişki çok daha mahremdir. Kitap, biz ne olmasını istiyorsak o’dur; daha doğrusu, içinde okuduğumuz şeydir. Bunu yapabiliyor olmamız, yazılı anlatımın, sözel anlatım karşısındaki önemini gösterir. İşte bu kesinlik beni, bireysel ve toplumsal açıdan önemli çeşitli konulardaki fikirlerimi tek bir kitapta toplamaya itti. Buradaki yazılar, yirmi bir yıllık zihinsel ve ruhsal mücadeleyi, birçok değişim ve iç hesaplaşma sonunda elde edilen sonuçlan temsil ediyor.
Okuyucu sayımın beni dinleyenler kadar çok olacağı konusunda yeterince iyimser değilim. Ancak ben, avutulmaya gelen çoğunluktansa, gerçekten bir şeyler öğrenmek isteyen azınlığa ulaşmayı tercih ederim.
Bir kitap kendi adına konuşabilmelidir. Açıklayıcı notlar, öne sürülen fikirlerin değerini düşürüyor. Yine de, kesin olarak dile getirileceğini bildiğim “Anarşizm” makalesiyle ilgili bir itirazın önüne geçmek isterim.
Ben değişik toplantı ve gösterilerde, “Anarşizmde işlerin nasıl yürüyeceğini niçin anlatmıyorsun?” sorusunu binlerce kez işitmek zorunda kaldım. Çünkü Anarşizmin, geleceğe yönelik kaskatı bir program ya da yöntemi kalıcı bir biçimde empoze etmemesi gerektiğine inanıyorum. Her yeni neslin mücadele etmek zorunda kaldığı ve üstesinden gelebileceği şey, bizleri bir ağ gibi saran geçmişin yüküdür. En azından benim anladığım haliyle Anarşizm, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarıyla uyum içinde kendi sistemlerini geliştirmesine imkân tanır. Bizim en canlı hayallerimiz bile, dış baskılardan kurtulmuş bir neslin sahip olabileceği potansiyelleri öngöremez. Bu durumda gelecek nesillerin nasıl davranacaklarının planlanabileceğini düşünmek mümkün olabilir mi? İçimize çektiğimiz her saf, temiz nefes için bedel ödeyen bizler, geleceğe pranga vurma eğilimine karşı çıkmalıyız. Eğer toprağı geçmişin ve bugünün pisliklerinden temizleme konusunda başarılı olabilirsek, gelecek nesillere bütün zamanların en büyük ve en güvenli mirasını bırakmış oluruz.
Okuyucular arasında yaygın olan en heves kırıcı eğilim, bir eserin içindeki tek bir cümlenin, yazarın fikirlerinin ya da kişiliğinin temel özelliğiymiş gibi ele alınmasıdır. Örneğin Friedrich Nietzsche, Uebermensch’e (üst-insan) inandığı için güçsüzlerin düşmanı olarak kötülenmiştir. O devasa aklın sığ yorumcuları, Uebermensch görüşünün aynı zamanda güçsüzler ve köleler sınıfının oluşmasına izin vermeyecek bir toplum düzeni çağrısı olduğunu anlayamazlar.
Aynı sığ tutum, Max Stirner’a baktığında da “her koyun kendi bacağından asılır” anlayışından başka bir şey görmez. Oysa Stirner’in bireyciliği, bütünüyle göz ardı edilmiş olan en önemli toplumsal imkânları içinde barındırır. Eğer toplum bir gün özgür olacaksa, bu, özgür çabaları toplumu oluşturan özgürleşmiş bireyler sayesinde olacaktır.
Şüphe yok ki, kitleyi yaratıcı bir etmen olarak görmüyorum diye halk düşmanı olarak aforoz edilmem gerekir. Halka yutturulan demagojik, basmakalıp, moda şeylerden sorumlu olacağıma aforoz edilmeyi tercih ederim. Ezilenlerin ve dışlananların sıkıntılarını çok iyi biliyorum, ancak hastayı ne iyileştiren ne de öldüren o saçma geçici çözümlere başvurmayı da kesinlikle reddediyorum. İnsanlar toplumsal hastalıkların tedavisinde aşırı olanı tercih edemiyorlar; oysa aşırı olan genellikle doğru olandır. Çoğunluğa olan inançsızlığımın temelinde bireyin gizil güçlerine olan inancım yatar. Birey, ortak bir amaç uğruna mücadele edeceği yoldaşlarını özgürce seçebildiği zaman, bu kaos ve eşitsizlik yüklü dünyadan düzen ve uyum çıkmasını bekleyebiliriz.
Gerisini kitap kendi anlatıyor.
2
ANARŞİZM GERÇEKTE NEYİ SAVUNUR?
“Hep sövülen, lanetlenen, asla anlaşılmamış,
Dehşet saçan terörüsün sen çağımızın.
‘Düzenin enkazısın’ diye haykırıyor çoğunluk,
‘Ve bitmeyen öfkesisin savaş ile cinayetin.’
Bırak haykırsınlar. Bir sözün ardındaki hakikati bulmak uğruna,
Hiç mücadele vermemiş olanlar.
Bilmeyenler sözün gerçek anlamını.
Körlerin arasında körlüklerine devam etsinler.
Ancak sen, o kadar açık, güçlü, yalınsın ki,
Sen söyledin, amacım dediğim ne varsa.
Gelecek sensin! Anladığında herkes en azından kendini
Güvenecek sana.
————
*) “Fırtına ve Atılım”: Yaklaşık olarak 1767-1786 yıllarını kapsayan, oldukça kısa ama verimli bir Alman edebiyat akımı. (ç.n.)
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Siyasal Akımlar
- Kitap AdıAnarşizm Neyi Savunur?
- Sayfa Sayısı144
- YazarEmma Goldman
- ÇevirmenDerya Kömürcü
- ISBN6051031460
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviAGORA KİTAPLIĞI / 2012